Okulum yarım gün falan demeden sınav koymuş sabahın körüne
mecbur gittik. Bu ara ağzıma bal arısı kusmuş olacak ki şansım arttı mı ne.
Hoca gelmemiş yerine iki gözetmen göndermiş. Sınava çalışmadım diye üzülürken,
gözetmenlerden biri tanıdık çıktı hop el attı sınavıma. O yardım etti diğeri de
göz yumdu resmen. Diğerlerine yazık demeyin onlarda kopyanın dibine vurdular.
Ben kopya hazırlamadıysam günahım ne. Sınavdan sonra da Forvet`i doktora
götürdüm. Bacağı sakatlamış basketbol oynarken. Bir şeyim yok diyor ama topal
bile gezemiyor, sürünüyordu yavrum. Sidikli bu akşam partiye gidecek. Babamdan
iki lütfenle izini kaptı. Bunu duyan ben “Forvet`lere gitsem yılbaşında orda
kalsam.” Dedim. Adam yok dedi. Lan bu nasıl bir çifte standart. İkimizde kızız,
bir de o dışarda bir partiye gidiyor. Neymiş yurttan ikiye kadar izin almışmış,
arkadaşları bırakacakmış. Lan devlet yurdunda kalıyor olacaktı görürdüm ben
onun 2`ye kadar kalmasını da neyse. İtiraz ettim “O orda tek sıkılır. Sen
yanımızda kal biz varız. Ne işin var elin adamının evinde?” lan elin adamı
dediğin dört yılık arkadaşım be baba. Sanki iki mum bir şömine başbaşa yeni yıla
gireceğiz, tövbe tövbe. Ama sonunda ikna ettim Uyuz`u da alıp gidiyorum. Lan
hepsi sevgilisiyle bir ben kardeşimle gidiyorum. Forvet`in sevgilisi kedisini
getirecekmiş bir de. Bir o eksikti. Kediler ve ben demek kediler ve köpekler
demek ama Kükküs tutturmuş çok seviyor seni. Lan hayvan görür görmez garip
sesler çıkarıyor. Bir de benim deli anam yine yapmış yapacağını ve kırmızı don stoklarının
tamamını almış. Kadın her yeni yılda doyasıya kırmızı don alıp dağıtıyor. Kendi
arkadaşlarıyla sınırlı kalsa umurum da olmazda, benimkilere de alıyor vermem
için zorluyor. Anlayacağınız milletin giydiği dona kadar karışıyoruz, uğur
getirir ayağına. Giderken kızların donunu unutma diyor. Tam verilecek ortam
olur ya. NilKuşu ve Sarı`ya da almış ama onların ki özelmiş. Gelmeden ayağına
vermezmiş. Deli bu anam benim. Bir de herkes liste yapmış kendine be yapıyorum
bu yıl. Her yıl yapıyorum da ne bokuma yarıyor sanki. Yine kafamın estiği gibi
yapıyorum her şeyi. Carpe diem diyorum ve yeni yıldan tek beklentimin ilk üç ay
içinde 2015 yazmayı kavrayabilmek olduğunu belirtiyorum. Benim zaman
algoritmamı yanlış yaptıklarından daha temmuzda geçtim tarihte 2014 yazmayı.
Onca zaman 2013 yazarken daha yeni alışmıştım. Sizlere mutlu yıllar. Ben
hazırlanıp babamın kanatlarından bu gecelik sıyrılayım, izini de koparmışken.
31 Aralık 2014 Çarşamba
30 Aralık 2014 Salı
son on saat
Gençler öğüt sevmiyor. Azıcık sevsek ben bu hallerde
olmazdım. 24 saatte makalemi tamamlamaya çalışmaz, sınavıma çalışmış kıçımda
pireler sauna da keyif yapıyor olurdu. Bok vardı depresyona girdim. Ay onu bile
beceremedim zaten ben. Depresyon ayağına yan gelip yatmışım resmen. Proje ödevimi
İyilik Meleğim olmasa bok bitirirdim. Bitirir miydim demişim ben? Hepsini
çocuğa yaptırdım ben ya. Çocuk işini gücünü bıraktı ödevimi yaptı. Bana bir tek
adımı yazıp dosyayı rar`layıp göndermek kaldı. Bu konuda da vicdan azabı
çekiyorum, resmen üzerine yıktım kullandım çocuğu ama sonuçta İyilik Meleğim
işte. Hem her iyilik meleği dişi olmak zorunda mı? Gerçi ödevi o yaptı finalde
benden çıkacak acısı, yapamayacağım. Zaten bugün ki sınavım berbattı. Adamın
dersini bir kez asmışım sağ olsun o da hazır Lady yokken ne işlediysem bir tek
oradan sorayım demiş. Tam olarak 10 saatim kaldı. Makalemi bitirmeli ve sınava
çalışmalıyım. Beynimin içinde yapay zekalar bilmem neler uçuşuyor. Bir de
makale demeye bin şahit ister. Kopyala yapıştırın anasını belledim resmen. Ona
rağmen bir boka benzemedi. Makaleye dair sallamadığım tek şey verilerim. Offf
offf. Bu dersten de büt gözüktü. Ya ben bu sene mezun olmak istiyorum,
olmalıyım. Yoksa bizimkiler kapının önüne koyacak bende birinize mülteci olarak
yerleşmek zorunda kalacağım.
24 Aralık 2014 Çarşamba
askıya astım gitti
Annemi seviyorum. Gerçi kim annesini sevmez ki. Ama ben bir
başka seviyorum. Sadece anne değil işte. Sidikli gittiğinden beri annemle daha
çok yakınlaştık. Önceden de aynı seviyordum ama eve gelince derdimi ilk
Sidikli`ye anlatırdım sonra anneme. Canım bir şeye sıkkınsa, korktuysam
Sidikli`ye sarılırdım ilk. Şimdi eve gelince ilk anneme yumurtluyorum. Bir de
ne bilim annem duygusaldır, Sidikli`de. Onlar bir filme oturup ağlarken ben
dalga geçerim. En son üçüzün gittiği bir filmde ikisini arasında peçete
uzatmaktan helak olmuştum. Film bittikten sonrada annem “Tüm salon ağladı bir
sen ağlamadın. Bari numara yapsaydın. Senin yüzünden rezil olduk” dedi. Ben
ağlayamıyorum işte, hatta bizimkiler ağladıkça güldüm. Bir anne çocuğuna
duygusuz der mi? Bizimki diyor. Nadir ağlıyorum sadece. En son bir buçuk yıl
önce Sidikli başka şehre gidince ağladım. Annem geldi bugün yanıma. Hep geliyor
da bu kez elinde browni ve dondurmayla. Kışın dondurma yenmez kuralına rağmen. Üzerine
birde yatakta emek yenmez kurulanı da ihlal edip yanıma kıvrıldı. Boş ver
temalı konuşmasından sonra bana gençken yaptığı, yaşadığı bir sürü şey anlatı.
Anladım ki Sidikli tam anneme bezemiş, deliliklerini ucundan bana
bulaştırmışlar. Sonra annem baktım
gözlerini dikmiş bana bakıyor. Sebep mi? Bu kadar duygusal konuşmadan sonra
niye ağlamamışım. Çocuktan sonra hiç göz yaşı dökmemişim ta ki geçen geceye
kadar. Dedim “ben onun için ağlamadım, yüzüme vurulan gerçeklere ağladım” ama
baktım hala ağlamamı bekliyor. En acıklı şeyleri doldurdum beynime, elimle
bacağımı cimcikledim ama yok gözleri doldurmayı bile başaramadım. Hatta daha
çok gülesim geldi. “Zorlama kendini. Artık umudumu kestim senden kızım” dedi. Depresyona
girince kadın ağlarım bolca diye beklemiş. Ama ben psikopatlar gibi evde
gezinmişim, yemişim, içmişim, izlemişim, yataktan çıkmamışım, okulu çokça asmışım
ve sınavlarım geliyormuş. Hatta gelmiş. Benim mezun olmam lazım. O yüzden bende
depresyonumu ertelemeye karar verdim. Sınavdan sonra üzerinde tekrar düşüneceğim.
Belki geri dönmem. Malum yedikçe kilo alıyorsun. Hem ben yatmayı sevdiğimden
işime geliyor, depresyonu kullanıyorum sanırım. Yoksa yemişim depresyonu.
22 Aralık 2014 Pazartesi
kalinazasyon çukurum
“Aa size bahsettim mi ben geçen Layd ne yaptı?” ne yaptım
acaba diye kendime sordum. Okul, sürükledikleri yerler, ev, ödev, yatak ve yine
okul. “İddia gibi bir şeye girdiler bunlar kardeşi Sidikliyle. Kaybetti…” bin
defa sus dedim susmadı. Komik dedi durdu. Hayır anlatmasını istemiyorum işte.
Neden herkes öğrenmek zorundaki. Elli yıl dalgasını geçecekler. Hem ne bilim
bunu anlatmak için hepsiyle o kadar samimiyetim yok. Zaten sinir küpüyüm ne
diye üstüme geliyor ki. Farkında değil mi sanki sürekli huysuzluk yapıyorum,
sorun çıkarıyorum. Dinlemedi anlattı. Millette dalga geçti. Belki bu ruh
halinde olsam bende dalga geçerim ama cidden kaldıracak halim yoktu hani. Sinir
olduğumda, öfkeden kudurduğumda kalp kırmamak için suratımda oluşan o sırıtmayı
iyice yaydım. Ama içten içe kudurdum. Haksız mıyım ama? Ya nasıl anlatır hayır
dememe rağmen. Aramızda kalacak demiştim. Ama iki gram alkolle NilKuşu ağzını
gere gere anlattı. Sinirden nasıl yumruk yaptıysam elimi tırnak izleri çıktı.
Koşup rahatlasam diyeceğim o da imkansız. Kalktım tuvalete gittim. Sakinleşmeye
çalıştım yok. Düşündükçe sinirlendim, tıpkı şimdiki gibi. Kendimi dolduruşa
getirmekte istemedim kızın kalbini kırmamak için. Tam çıktım karşımda Joker.
Tuttu kolumdan çekti kenara mal mal bakıyor suratıma. Neymiş elin adamını nasıl
öpermişim. O öpünce kıyameti koparmışım. Tecavüz etmiş gibi ondan kaçıyormuşum.
Salakmıymışım. Ya adam bir şey yapsaymış. -Sanki gece yarısı adamı kenara
çekmişim be. Ben değil de o demiş bana beni öper misin. Asıl adam korkmadı diye
dua etmeliyim.- Hiç akıl yokmuş bende zaten. Keşke adam şikayet etseymiş beni.
Ne zaman aklım başıma gelecekmiş. Yediğim kazık yetmiyor muymuş. Çocuk gibi
davranıyormuşum. Gerçeklerin farkına bir türlü varamıyormuşum. Kendimi
kandırıyormuşum. Hayal aleminde yaşıyormuşum. Aklımın başına gelmesi için daha
ne olması lazımmış. Niye susuyormuşum…. Çünkü her kelimesiyle haklı. Aptalım,
salağım, hayal dünyasında yaşıyorum, kendimi kandırıyorum. Ne yapayım bende
böyleyim işte. Herkes diğerleri kadar akıllı olmak zorunda değil ki. İstediğim
sadece mutlu olmak. Herkes bir şeyler için dünyaya geldi. Bazıları buldu
bazıları bulamadı. Ben seçtim. İstediğim sadece mutlu yaşamak. İçini
doldurabildiğim bir yaşam. Sadece suratına baktım “tamam” dedim. Çünkü
konuşacak halim kalmadı. Sürekli gülümsemek başka bir şey konuşmak başka.
Günlerdir yaptığım konuşmaktan çok sırıtmak. Hem de hiç istemeden. Diğerlerinin
yanına geri döndüm hesabıma düşen parayı çıkardım “babam aradı eve gel diyor”
dedim eşyalarımı aldım. NilKuşu da benle kalkacağını söyleyince onu bekledim.
Eve geldim, annemlere gülümsedim, konuştum. Onlar yatınca da ağladım. Sessizce.
Sonra elime aldım yazdım. Bok gibi hissediyorum. Çöp gibi hissediyorum. Ona o kadar
kızgınım ki. Haklı diye, doğruyu söyledi diye. Herkese kızgınım. Gülmeye
zorladıkları için. Beni benimle yalnız bırakmadılar diye. Düşünmeme izin
vermediler diye. Benimle oturmadan ben nasıl iyileşeceğim ki.
20 Aralık 2014 Cumartesi
elime biraz yalnızlık verseler
Beş dakika yalnız bırakmıyorlar. İşemeye gitmem için bile
ilk önce söylemem gerekiyor. Tamam kandırıldım ve bu bana ağır geldi. Hem de
çok ama bakın ben ağlamıyorum, bir şeyim yok diyorum dinletemiyorum. Gerçek bok
gibi hissediyorum ama söyleyemiyorum. Diğer bir gerçekse artık beni tanıyorlar.
Dedem öldüğünde ruh gibi gezinip iki hafta sonra bir anda ağlamaya başladığımı
biliyorlar. Kimse görmesin diye kaçtığımı, yangın merdivenlerinde saklanıp
salya sümük ağladığımı. Geri kalan tüm o saçma sapan dertlerin onda birini
onlarla paylaşmadığımı. Sürekli gülmeye çalıştığımı, o yıkılmadım ayaklarını.
Evet yıkılmadım ama sinirliyim. Kandırıldım diye. Öfkeliyim hem de çok. Ama
bunlar bana intihara meyilli ergenler gibi davranıyorlar. Her gün sırayla
yanımdalar ya da oraya buraya giderken çanta gibi yanında taşıyorlar. “HAYIR”
kelimesini üşenmedim ezberledim 20 dilde söyledim ama anlamıyorlar. Bana dışarıda
olmanın iyi geleceğini sanıyorlar. Millet gülerken sırıtıyorum ama istediğim
evde olmak. Çok mu şey istiyorum. Sanki herkes biliyor bana gülüyormuş gibi
geliyor. “Aklın nerdeydi senin, hiç mi anlamadın” diyorlar sanki. Yabancının
verdiği çikolataya koşup öldürülen çocuk misali benim ki. Azıcık beni dinleme
müsaade etseler olmaz mı? Şu kadarcık zamanda ne kadar çok şey yaşadım kimse
görmüyor mu? Ve neyi fark ettim biliyor musunuz? Hayatımda yaptığım en iyi şey
kalem alıp yazmadıklarımı buraya yazmayı denemek için bu bloğu açmak. Annemin
eline geçer mi kaygısı yok, Sidikli okusa ne der derdi yok. Beynimden geçenleri
somutlaştırabildiğim bir yer işte. İnsanın kendine sakladıkları için bir yer.
Ne garip, yazıyorum. Kimse kim olduğumu bilmiyor ve ben özgürce duygularımdan
bahsedebiliyorum. Kendimle konuşabiliyorum. Bazen yazarken fark ediyorum
aslında gerçekte nasıl hissettiğimi. Başıyla sonunda farklı şeyler söylediğimi.
Cümlelerimin bile kafasının karışık olduğunu. Kendime ne kadar kızgın olduğumu.
Kimse bilmesin, kimse görmesin. Elimden bunu da almasınlar.
18 Aralık 2014 Perşembe
depresyonun yan etkileri diyorlar
Artık uluslararası bir deliyim. Bahsetmiştim hani şu salak
öpücük içerikli iddiadan. Kızların tabi tuzu kuru onlar için demesi kolay. Tüm
o acı hüsrandan sonra adı kendimi toparlamam için baskı yapmaya başladılar.
Elin adamını öpmek nasıl bir toparlanma olacaksa artık. Sürekli öpücük içerikli
tacizleri ve şakaları en sonunda patlama noktama ulaştı. Bağırdım, çağırdım
ağızlarının payını verdim. “Ben burada acı çekiyorum, bir nevi boynuz yemişim
sizin derdiniz ne!” dedim. Kendimi nasıl kaptırdıysam ağzıma ne gelirse
söyledim. Aslında kızdığım onlar değildi, sustuktan sonra fark ettim. Kızdığım
bendim. Sadece ben. Tüm hataları yapan, kendi olmayı bırakan, göz körlüğüyle
salaklığı birbirine karıştıran, hepsi hepsi bendim. Öfkem yine köpük yemiş alev
gibi söndü, geriye pişmanlığım kaldı. Tabi birde tekmelenmiş köpek bakışlı
kızlar. Derin bir nefes alıp kocaman güldüm hadi yapalım dedim. Benim özrüm de
böyle ne yapayım. “Ciddi misin?” dediler. “Cesaretim varken çok sorgulamayın”
dedim. Tanımadığım birini bulup öpmem gerekiyor. Olay aslında gayet basit.
Sevgilim olmadan öpmezmişim, böyle yetiştirilmemişim falan varya hepsini
klozete boşaltıp sifonu çektim. Kimin ne düşünüp, ne söylediği de umurumda
olmayacak. Neden olsun ki hem? Benim için kulağa çılgınca geliyor. Sanki ince
ele sık doku bir boka yaradı şimdiye kadar. 21 yaşındayım. İnsan bu yaşta
hatalar yapmalı, delilikler. Benimki de bu. Kızlarla hazırlandık çıktık dışarı.
Tatlımı yerken etrafımı süzdüm. Gündüz vakti Beyoğlu’nda turistten bol bir şey
yok. O an kafamdaki çarklar döndü “Elin turistini de tanımıyorum, hem karşılaşma
olasılığım imkansız. O yüzden kızlar ben gidip turistimi bulayım.” dedim. İşin
gerçeği zaten ilerdeki masada oturan üçlü gruptan birini gözüme zaten
kestirmiştim. Kızlar tabi ciddi olduğuma inanmadı. Eh haklılar tabi. Birincisi
tanımadığım birine beni öper misin diyeceğim. İkincisi elin adamı sapık
zannedip şikayet edebilir. Üçüncüsü mekandan kapı dışarı edilebiliriz. Umarım
atarken bizden tatlıların parasını istemeyi de unuturlar. Öğrenci adam sürekli
kendini şımartamıyor. Genelde parasızlıktan berbat yerlerde takıldığımız çok
oluyor. Kaçıncı madde oldu bilmem ama bu madde en can alıcısı. Beni beğenmeyip
reddedebilir ve benim egom, özgüvenim, son olaylardan sonra geriye ne kaldıysa
dinamitle patlatılmış bina gibi yerle bir olur. Kalktım yürümeye başladım ama
mezarından kalkmış, ordusunun başına geçmiş Hitleri görsem bu kadar korkmam.
Kızlar zaten kikirdeyip geri dönmemi bekliyor. O üç beş adımı ipe giden idam
mahkumu gibi attım. Yanaştım selam verdim.
Nasılsınız dedim. Sanki kırk yıllık dostlarım da uzun süredir
görüşmedik. Oturabilir miyim dedim nazikçe evet dediler ama bu delinin derdi ne
bakışları bariz belli. Bende korkutmamak için klasik turist sorularını sordum.
Sonrada "ben bir iddiaya girdim kaybettim, bana yardım eder misiniz?”
dedim kızları işaret ettim. Tabi derken neye tabi dediklerinden bir haberler.
“Beni öper misin?” demek meğer dünyanın en utanç verici şeyiymiş. Hem
şaşırdılar, hem güldüler, hem ciddi misin dediler, hem de dolandırıcı mısın
diye sordular. Artık nasıl bir portre çizdim bende bilmiyorum. Bizim yakışıklı
turist bir öpücükten bir şey olmaz deyince rahatladım. Sonra ben bir de arsızca
hastalığı olup olmadığını sordum. Bunlar gülerken desibelin ayarını kaçırdı. Ne
yani tükürükle bulaşan bir sürü hastalık var. İnsan sağlığı önemli. Bildiğiniz
rezil oldum, yetmedi ülkeyi rezil rüsva ettim. Expo hayalleri önümüzdeki elli
yıl benim yüzümden baltalandı. Ama ben koşulları yerine getirip tanımadığım
birini öptüm. Yanlış veya doğru ne fark eder. Adam da iyi öpüşüyordu hani. Hem
bu sayede San Francisco`ya gidersem rehberlerim hazır. Zaten tek derdim de oydu.
Benim ilk törpülemem gereken boynuzlarım var. Kızlara kalırsa depresyondan
çıkarmam gereken beynim.
16 Aralık 2014 Salı
tanıdık üfürükçü bulun bana
Nasıl bu kadar tepkisiz kaldım anlamıyorum. İçime Polyanna kaçsa
bu kadar tepkisiz kalamazdı herhalde. Keşke rezillik falan çıkarsaydım. Hala aklım
almıyor bu dingil ne diye böyle bir şey yaptı. Madem sevgilin vardı ne diye
kaşın gözün ayrı oynadı. Sürekli kafam da “neden neden neden” galiba dönen tek
kelime bu. Hak etmedim bence. Gerçi insan böyle bir şeyi nasıl hak eder ki. Ya ne
yaptım ben bu hayvana da bunu layık gördü bana. Halbuki ağzından çıkan en basit
kelimeler bile değerliydi benim için. Ne kadar acınası bir halim var cidden. Sidikli`de
gitti. Rögar kapağı kayıp içeri düştüm bende. Keşke Sidikli`yi dinleseydim.
Onun gayet güzel planları vardı. Mesela Bay B.`nin boydan bir fotoğrafını alıp
photoshopla güzelce soyup küçük birde penis koyup sanal alemin huzurlarına
sunabilirdim. Bundan da onur kırıcı bir şey olmazmış. Ya da iyice vahşileşip
kaçırabilir, dişleri kerpetenle söktükten hemen sonra ağzının içine bir şişe
tekila boşaltabiliriz. Ama güzeli tekila o acı çeksin diye de harcanmaz ki. Ya
da daha iğrençleşip Patrona hazırladığım tükürüklü çay tarzında çalışabilirim.
Ama ona tükürük az gelir. Plan köpek sidiğini limonataya katıp içirmek.
Bunların hepsini hak ediyor. Kalbimi kırdı. Günlerdir etrafa boş boş bakıp
bolca düşünüyorum. Sidikli`de gitti. İki gündür yapayalnızım. Kızların
telefonuna bakmıyorum diye yakında kapıya dayanacaklar biliyorum ama hiç birini
görmek istemiyorum. Yatağımla, filmlerimle beni rahat bıraksalar. Mesela bugün
yaptığım gibi saatlerce blog falan okusam. Sonra lan kızım senden beterleri var
desem. Mutlu olanlara sevindim deyip, alttan alttan kıskançlıktan gebersem. Ya da
daha iyisi bir üfürükçü bulup zamanı azıcık geri sardırsam. Hiç bişey olmamış
gibi oturmak ve dumur olmakla meşgul olmayıp, gördüğüm an salağın gözlerini
oysam. Gerçi üfürükçüler kısmet falan bağlıyor dimi. Bana bir kaç level
atlamış, gelişmiş bir üfrükçü lazım.
13 Aralık 2014 Cumartesi
kafam kaşınıyor sanırım bitlendim
Hüzünlü şarkılar bana göre değil ya da gözyaşları falan. Ben
o dramların kadını değilim. Eğreti durur üzerimde. Burada öyle acıklı triplere girdiğime bakmayın. Burada
fazla dürüstüm ne yazık ki. Saklı olmanın verdiği cesaret olsa gerek. Yani
duygularımdan bahsedebiliyorum. Bizimkilerle buluştuk, okul yüzünden açılan
arada görüşemediğimiz için telafi ediyoruz. Telefonum çaldı. Bay B. Ne güzel ya
adam beni arıyor. Nasılım, iyiyim, ne yapıyorum, aa bak o da ordaymış. E gel o
zaman yanıma dimi? Bir gül yüzünü göster. Şanslıysam biraz gülümsemenden
faydalanayım. Ama arkadaşı varmış sorun olur muymuş? Neden olsun ki sanki daha
önce getirdiğinde sorun oldu mu ki? Ama sorun varmış meğer ben fark edememişim.
Daha öncede bir kızla geldi yanıma ama hiç birinin elini tutmuyordu. Evet,
kızın elini baya baya tutuyordu. Gözlerimi ayırmadan baktım, bir yanlışlık
yoktu. Nil Kuşu`na baktım onda da aynı şaşkın ifade. Dedim kızım kabus değilse
doğru görüyorsun. İki seçeneğim vardı. Birincisi gözümün dönmesini içimde
tutmayıp Bay B`nin suratına sıkı bir yumruk indirecektim. Bağırıp çağırıp,
kızın saçını yolacaktım ama kızın suçu ne. İkincisi baştan beri yapmam gereken
cool kadını oynamak. Yani bir bok olmamış, kuşlar böcekler hahaha kadını.
Öfkelendim çok öfkelendim. Kendime kızdım ama daha çok. Vaktime ve salaklığıma.
Sonra yetersizlik hissi baş gösterdi. Sonra hepsini gömdüm kırk yıllık
arkadaşımmış gibi gülümsedim ve o piç herifle sohbet ettim. Lavaboya gidince de
merakıma yenik düşüp kıza hemen ne kadar zamandır birlikte olduklarını sordum.
İki aydan fazla dedi ya. İki aydan fazla. Bu adam bu kızla birlikteyken benden
hoşlandığını söyledi, beni öpmeye kalktı. Bense tüm bunları hak ettim. Benim
boynuz yerlerim kaşınıyordu ama zavallı kızın çoktan boynuzları çıkmış bile.
11 Aralık 2014 Perşembe
koltuk
Tembellik sen ne güzel şeysin öyle. Üç gündür evden dışarı
çıkmadım. Çıkmak istedim mi peki hayır. Ev o kadar güzel ki. Sidikli bir hafta
dersleri asma kararıyla bana gelince bende derse gitmedim. Öğlenlere kadar uyuduk.
Deli gibi krep yedik her sabah bıkmadan. Bilgisayarı televizyona bağladık bütün
gün o dizi senin bu film benim izledik. Geceleri de oturduk belgesel izledik. Koltuktan
bir milim kıpırdamaz mı insan biz kıpırdamadık. Hatta kalkmamak için mutfağı
taşıdık bir kol mesafesi alana. Hele geceleri o yirmi dört saat açığız diye
vaat edenlerin hepsi bir kez kapımızı çaldı. Bir gecede iki kez sipariş verilir
mi? Biz onu da yaptık. Tabi babamın sinir küpü vaziyette gezdi. Her gece zil
sesiyle yataktan koştur koştur kalkınca hak veriyor insanda. Yalnız yemeye ve
oturmaya endeksli yaşamın bünyemizdeki etkisi 2 kilo olarak geri döndü iyi mi?
Sidikli “Benim bir tırmanış etkinliğimle bir hafta sonunda veririm” diyor. Asıl
sorun benim bu iki kiloyu nasıl vereceğim. Ama dert etmesem de olur dimi? 3 gün
kafa dinlemenin sonu dolan mail kutusu, arayan kişiler ile geri döndü. Mailler
hep şunu bitirdin mi, bunu yaptın mı, bak yeni işlerin. Ya o arayıp “sen
yapabilecek misin yoksa başkasına mı verilim işi ” diyen hocaya ne demeli. Lan senin
kıçı kırık projeni sırf boktan cv ye üç beş şey yazmak için bir sürü emek
verdim. üç gün işleri saldım diye yaptığına bak. Şu bir gerçek ki üniversite
hocaları cv ayağına bizi kullanıyorlar. Onlar makalelerini yazıp unvan yükseltiyor,
bizse sürünüyoruz. Bulmuşlar safları kullan kullanabildiğin kadar tabi. Her şeyi
geçtim bir de o göz dağı vermek nasıl bir şey ya. Ayy yine sinirlendim keyfim
kaçtı. Ne boktan işler be.
7 Aralık 2014 Pazar
akılsız başın cezasını dudaklar çeker
Söz verdiğinde tutacaksın, iddiayı kaybettiğinde koşullar
yerine getireceksin. Bu yüzden verdiğim sözlerde veya iddialarda açık,
çarptırılacak bir nokta bulundurmaya dikkat ederim. Çünkü annem bu söz, yalan
falan konularında fazla hassas yetiştirdi. Bilinç altımla Freud`an beter
oynadığı için yapmazsam rahat edemiyorum. Sidikli bu durumdan nasıl olduysa
yırtmış. Annem bir beni avcunun içine almış bence. Sidikli özledim diye soluğu
İstanbul’da alınca bizde kızlarla bir alışveriş turuna çıkalım dedik. Tüm gün
dolaştık aldığımız üç beş parça. Sebep malum etiketler belirtmeme gerek yok
sanırım. Otobüsle gidelim dedik bekledik başlamaya. Şu saat gösterdikleri
zımbırtıda üç dakika on beş dakika falan gösteriyor. Peş peşe bolca gelir
dedik. Ama o saatte trafikten kurtulan araç var mı ki otobüs gelsin akıl
edemedik. NilKuşu tam bir metrobüsçü, metrocu olduğu için başımda dırdır ediyor
“senin yüzünden” diye ama ne yapabilirim. Benim aklıma uyarlarsa böyle olur.
Sonra baktık çok sıkıldık bunlara Sidikli ile çocukken oynadığımız icadım olan
oyunu anlattım. Beklediğin otobüs gelirse bu yıl ki milli piyango bana çıkacak.
Aşırı salakça dimi? SarıKız ile NilKuşu salakça dedi oynamadı. Sidikli`mle
başladık oynamaya. Üç kez hayalden sonra iş iddiaya bağlandı. Otobüs gelirse
altı çocuk yapacağım dedi, ben gelmezse dört çocuk dedim. Otobüs gelirse Bay
B`yi karşıma alıp konuşacağım dedim, Gazeteci `ye trip yapmayı bırakacağım
dedi. İş git gide büyüdü. Vardığı nokta otobüs gelirse tanımadığım biriyle öpüşeceğim
dedim, en yakın arkadaşımla öpüşeceğim dedi. Kaybedense ben. Şakalaşıyorduk
dedim, yapma saçmalık dedim ama kızlarla birlikte çok gaza geldiler. Ben
kaybettiğim her şeyi yapacağım işte sende yapacaksın mecbursun diyor başka bir şey
demiyor. Dört çocuk yapmak kolay zaten istediğim o. Ağzımdan çıkanlar hep saate
bakılıp ona göre alınan risklerdi. Son söylediğim dahil. Çünkü salak alet 8
dakika gösteriyordu. Ama suratıma gülüp “Güzelim o ikinci sayfaydı, kazanacağım
diye gözün döndü dikkat bile etmedin” dediler. Anlayacağınız çok fena halde yaş
tahtaya bastım ve bu süpürgesi eksik cadılar baskı yapıyorlar. Rezillik yaa.
Annemde duysa ağzıma sıçar orası ayrı tabi. Kadın ne edepsizliğimi bırakır, ne
şu deli hallerimi. Allah aşkına böyle saçma şeyler neden aklıma geliyor ya da
basit bir şaka “söz vermiştin ama ya” gidiyor. Çocukken de bu böyle tuttururdu.
Bunun yüzünden nefret etmeme rağmen kedi öpmüşlüğüm, deli gibi korkmama rağmen
örümcek içerikli korku filmi izlemiştim. Sonra çığlık çığlığa uyanım annemleri
duvarımda gezen bir tarantula olduğuna ikna etmeye çalıştım. Bunu yaptığımda
liseye gidiyordum. Ben biliyorum sonunda yaptırtacaklar da elin adamını nasıl
öpeceğim ben onu düşünüyorum. Aklıma daha iğrenç bir fikir daha gelemezdi
herhalde. Hani akılsız başın cezasını ayaklar çekerdi.Off ya şu yaptığım saçmalıklara bakın. Ne hallere düşürdü be beni bu adam.
4 Aralık 2014 Perşembe
çorba içine ne bulduysam atmışım
Beyin nakli ne zaman mümkün olur acaba. Bazı insanların ihtiyacı
var. Çok salaklar. Mesela şimdiden bir liste yapsalar. İhtiyaç sahipleri
belirlense ve mümkün olduğunda hemen uygulamaya geçilse. Yalnız fikir sahibi olarak
listenin başında ismimi görmeyi hak ettim. 21 yaşına gelmiş bir insanın bu
flörttür falandır işlerini çözmüş olması lazım. Ama benim kafa bırak ergenliği,
hala psikoseksüel gelişim evresinin ilk adımında takılı kalmış halde. Hepsi anamın
suçu. Yetiştirirken birkaç evreyi hatalı kodlamış kadın. Yoksa ailede ki
kadınlar için bu kadar basit olan olaylar bende niye hindinin tüylerini yolmak
kadar zor olsun ki. Niye taktım ben bu çocuğa bu kadar anlamıyorum. Tamam adam
yakışıklı ve lanet olsun ki çok iyi kalpli. Bir tek bana kötü davranıyor. Aslında
iyi davranıyor da istediğim gibi değil. Zaten anladım bu gel git akıllı. Konsere
gittim ben bunla. Üstüme titredi. Bir sürü kişiyle tanıştırdı gerçi kuru kuru
bir arkadaşım dedi ama olsun. Bir dakika yanımdan ayrılmadı. Bizimkilerin saat
sınırına uyup erkenden çıktık, eve bile bıraktı. Hatta inerken malum hamleyi de
yaptı ama ben yine kaçtım. Hem çocuktan hoşlanıyorsun, hem ne diye kaçıyorsun
dimi. İlkinde güldüm bunda kafamı çevirdim. Aferin bana. Ama ne yapsaydım. Durdu
durdu da tam ben arabadan inecekken mi aklına geldi? Kapımızın önünde. Ya babam
bir şey almak için dışarı çıkmış falan olsa ve görse. Adam bir okul daha bitir
sonra yüksek lisans yaparsın, sonra doktora falan filan diyor. Sebep mi profesör
olunca ancak rahatlarmışım o zaman evlenirsin diyor. Ve bunu söylerken de ciddi.
Hem daha önce senden hoşlanıyorum deyip ortadan kaybolan da aynı adamdı. O böyle
davrandıkça zaten kafam iyice kirli sepetine dönüyor. Güzel şeyler söylüyor yanındayken bir anda
akışına kaptırıyorum. Sonra düşünüyorum beni ona çeken ne, gerçekten aşık
mıyım? Romantik bir tip olsam evet diye zıplayacağım ama mantıklı tarafım
susmayıp sürekli emin misin diyor? Acaba bu böyle salakça davrandığı için hırs
yapmış olabilir miyim? Ama öyle olsa niye üzülüyorum böyle?
3 Aralık 2014 Çarşamba
o bu şu
Çok fazla mim yapmıyorum ben. O yüzden bizimkileri yapmadın
diyenlerden özür diliyorum. Azıcık kafam dağılsın dedim bu mime el attım. O da var Buddha Beye ve Müptezel`e çok teşekkür ediyorum.
Bu gece öleceğinizi
bilseniz bazı insanlara bazı şeyleri söylememiş olmanın pişmanlığını hisseder
miydiniz? Peki, neden söylemediniz?
Hissederdim tabi. Hatta nasıl olsa nalları dikiyorum der
geride acıklı birkaç not bırakır durumları abarttıkça abartırdım. Bunu da sırf
pislik olsun diye yapardım. Ama zamanında niye söylemediğime gelirsem
söyleyemedim. Durumlar elverişli değildi ve belki de sonuçlarından koktum falan
falan.
Ama ölmeden önce anacığıma itiraf etmem gereken bir şey var.
Yedi sekiz yaşındaydım sanırım bizim evde kristal bir kolonya şişesi vardı ve
ben onu kırdım. Annem sorunca da bir şey söylemedim. Suç Sidikli`nin üzerine
kaldı. Bunu itiraf etmeden ölürsem bırak gözümü kıçım bile açıkta kalabilir.
Günün birine
çocuğunuzun doğduğu hastanede bir yanlışlık yapıldığını ve çocukların
karıştığını öğrenseniz, kendi çocuğunuzla sizin büyüttüğünüz çocuğu değişir
miydiniz?
Değiştirmem. Neden değiştirim ki. Anne babalığın iki
hücreyle olacağına inanmıyorum. Yoksa o kadar çocuk şiddete maruz kalmazdı ya
da sokakta kalmazdı. Ama ben kendimi biliyorum, doğurduğumu da alırdım. Tek
sorunum çocuğumun ailesini ortadan kaldıracak kiralık katili bulmak.
Hayalinizi süsleyen
bir yerde bir hafta tam pansiyon, harika bir tatil için uçan bir kelebeği
yakalayıp ayaklarını ve kanatlarını koparır mıydınız?
Bir hafta kıçımı yaya yaya tatil yapmak için bir kelebeği
katletmek mi? Bence bunu öneren adamın kafasını koparmak lazım. Ayrıca ben
kelebekten de korkarım hani. Ben uzaktan severim onları.
Bir yemeğe
davetlisiniz ve önünüze tanımadığınız bir yemek konuyor. Tuhaf haline ve pek iştah
açıcı görünmemesine rağmen tadına bakar mıydınız?
Tipten kaybediyorsa şansı çok düşük. NilKuşu ben denedim
güzel derse yerim. Sidikli diyorsa düşünürüm. Dahi diyorsa ağzıma sürmem. En
son midyeli bir şey yedirdi iğrençti.
Sevdiğiniz biri için
yalancı şahitlik yapar mısınız? Örneğin bir yayaya çarptığında direksiyonda
dalga geçmesine rağmen çok dikkatli kullandığını söyler miydiniz? (anne, baba,
eş, sevgili)
Örnek baya ağır olmuş ama biliyorum ben söylerdim. Anne baba
ve kardeş için her bok söylenir ve yapılır. Sevgili eş onları koşula göre
değişir. Adama sinirlendiysem son on yılda işlenen tüm cinayetlerin katil
zanlısnın bile onun olduğunu söyleyebilirim. Örnekteki olay da azıcık saçma.
Kameranın olmadığı nokta bırakmadılar ki. Big Brother millet.
Yetişme tarzınızda
değişiklik yapma imkanınız olsa neyi değiştirirdiniz?
Annemin mutfak ve iş yapma yasağıyla yetişmiş rahat halimi
değiştirmek isterdim. Daha ne istiyorsun ne hoş diyen varsa kaç kez
parmaklarımı doğradım haberiniz var mı demek isterim. İlk kez yumurta kırmayı
14 yaşımda öğrendim. İlk kekimi 15 yaşında annem evde yokken yaptım. Sonradan
toparlaması zor oldu hani.
Eviniz ve içindeki
eşyalarınız yanıyor. Ailenizi, kendinizi ve köpeğinizi kurtardıktan sonra bir
kez daha içeri girme şansınız var. Ne kurtarırdınız?
Ev dördüncü katta. Yangın varsa asansör yok demek. Kıçı
kırık iki parça daha kurtarmak için o kadar merdiven çıkamam ben. Ben çıkana
kadar zaten ev kül olur.
Yarın sabah başka
birinin kimliğinde uyanma ihtimaliniz olsa bunu değerlendirir miydiniz? Kimi
seçerdiniz?
Üzerinde uzun uzun düşündüm kim olsam diye. II. Elizabet
geçti mesela. Sonuçta kadın ölmek bilmedi ve “Birleşik Krallık'ın kraliçesi,
ayrıca İngiliz Milletler Topluluğu'nin başkanı ve onu oluşturan 15 devletin
kraliçesidir” gibi bir cümleyle anılıyor. Marilyn Monroe geçti ama sebei malum
yüzyılın kadını vs. ama sonunda Kurt Cobain olmaya karar verdim. Sebebi bu
adama bayılıyoruz.
30 Kasım 2014 Pazar
anakartımın üzerine su döktün
“Davetiye istememişsin.” Sus sus sonra anlam veremediğim
cümlelerle beni ara. Nasılsın dedikten sonra niye arayıp etmedin bir söyle
dimi. Ama yok basmıyor benim bu çocuğa aklım. Ne daveti ne istememesi Allah
aşkına. O kadar odaklanmışım ki ona,
davranışlarının sebebi dışında hiçbir cümlesini algılayamaz oldum. Sonra
yavaşça dank etti kafama. Biz bunla bir vakıfta tanıştık. Bağış yapacak para
yok bende ama gönüllü işleri severim. Bu yüzden çocuklara bir faydam olsun diye
gönüllü olmaya gitmiştim bunla tanıştım. Zaten onu bu kadarda mükemmel yapan o
salak kalbi. Anası kuruculardan birini tanıyormuş. “Ah bizim oğlan sever bu
işleri, göndereyim görüşün” demiş. Eh be kadın bula bula benim geleceğim günü mü
buldun. Senin yüzünden düştüm bu hallere. “Birlikte gideriz diye düşünmüştüm.” Ah
paşam ne de düşüncelisin. Bak aklından beni geçirmiş sevinmeliyim dimi. Sen arama
sorma sonra ama düşündüm de. “Gelmeyeceğim işim var diyorum o saatte ne işin olacak" diyor. "Tabi ya benim ne işim gücüm olabilir ki. Şu saatten sonra sırf sen
istiyorsun diye gelmem. Dengesizliklerinden bıktım. Lan millete onca iyilik yapıyorsun,
pamuk gibi kalbin var, bana niye böyle saçma davranıyorsun? Derdin ne senin benle. Naz yapmadım, oyun
çevirmedim diye mi bu halin? İstemiyorum yan cebime bırak mı yapmam
gerekiyordu? İlla köpek çekmem? Ne bok yiyorsan ye!” demek istedim. Ama o mırıl
mırıl sesiyle “Ara davetiyeni hazırlasınlar birlikte gidelim konsere” deyince
aklım yine boşaldı. Boş akılla da ağzımdan “peki” dışında bir bok çıkmadı. Ama
çok kararlıyım Salı günü konserden sonra derdi ne soracağım. Hayır onun
yüzünden beynim üzerine su dökülmüş ana karta döndü.
26 Kasım 2014 Çarşamba
lütfen kalbimi kırma
Kafamı karıştırmasan olmuyor değil mi? Ya da sürekli ışığın rengini
değiştirmesen. Güneşli gösterip, yağmurla karşılaştığım günler gibi olmasan.
Meteorolojiye ettiğim küfürler gibi bende sana küfür etmesem. Beni evde
günlerce unutulan evde aç kalan kedi gibi bırakmasan. Ne bilim azıcık kararlı
olsan mesela. Ne istediğimi bilsen. Hatta ne düşündüğümü. Düşündüklerimi
bilmesen de olur aslında. Hatta bilme. Bazen çığırından çıkan zihnimle baş
edemezsin ki zaten sen. Ya da ne yapsan biliyor musun? Öyle güzel gülme. Nasıl
olduğumu sorma. Bana iyi davranma. Sevdiğim şeyleri yapmak için gönüllü olma.
Benle konuşma. Beni görmezden gel. Çünkü ben sana bir alışveriş koliğin geriye
kalan son Chanel çantaya baktığı gibi
bakıyorum. Dört yaşında bir çocuğun çikolataya baktığı gibi bakıyorum. Lenon`un
Yoko`ya baktığı gibi bakıyorum.
şekeri elinden alınmış çocuk
Kimin nazari değdi lan. Hangi kem göze geldim. Kime ne
yaptım acaba da beddua etti. Lan küçükken annemin anlattığı masalların hep sonu
“sonsuza dek mutlu yaşadılar” ile biterken, ben bırak sonsuza kadarı azıcık
mutluluk yüzü görmedim. Düşünüyorum yerlere çöp atmadım, hayvanlara eziyet
edemedim. Acaba bankamatik sorasında bunak dediğim teyzemi beddua etti de
tuttu. Hakketmişti ama o. Yaşına başına bakmadan dövesim gelmişti. Noel Baba’yı
mı kızdırdım acaba? Ayda yılda bir bir şey istedim; onu da veriyormuş gibi
yapıp boka batırdı. Mutlu olacağım hayalleriyle yattım, altını ıslatan çocuk
misali kalktım. Hoşlanıyorum dedi, öpmeye kalktı sonra ses yok. Benden hoşlandığını
söyledikten sonra bir şeyler olmamız gerekmiyor muydu? Hayır öpmeye kalkmasa
beni öyle “ayy çok seviyorum seni yaa” diye ona buna söylemem gibi olabilirdi. Ama
eyleme geçtiysen olmaz hani. Olur mu? Kafam zerre basmıyor yaa. Ailede ki tek
özürlü benim bence. Ya bence benden değil. Tamamen onun saksı olmasından. Ya o
günden sonra oturdu bekledim, bir arasın, bir mesaj atsın. Ama yok tık yok hem de.
Dayanamadım akşama doğru bende dayanamadım. Bok vardı sanki, yazdım. “İyiyim teşekkürler
sen nasılsın?” bu kadar ya, bu kadarcık.
Dilenciye bir lira verdiğinde ayıplandığın zamanları yaşıyoruz, bu hala önüme
beş kuruş atıyor. Niye böyle yapıyor ki? Erkeksel bir taktik falan mı bu? Ne
aradı ne sordu. Bende daha fazla gurumu şey edip yazamadım. Off zaten gurur mu
kaldı ki? Adamın yakasına yapıştım ki ben resmen. Adam istemiyor işte. İstese kaç
aydır köpek çeker mi? Hatayı nerde yaptım yaa. Aşk bu hata falan demeyin oluyor
işte. Bu işler tamamen taktiksel anladım. Acaba ben nerde hata yaptım. Oturup bir
plan çıkarsaydım böyle olmazdı. Yazsın, arasın, karşıma çıksın yaa. Ne olur
lütfen….
20 Kasım 2014 Perşembe
onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine
Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar. Sınavlarmış falan umurumda
değil dakika itibariyle. Ağzım kulaklarımda, kapı gıcırtısına kalkıp
oynuyorum. Midemden fil sürüsü geçiyor, beynim bateri çalıyor. Enerji patlaması
yaşıyorum resmen. Dünyayı iki tur koşup gelebilirim. Sebep sebep… Biz bu Bay B
olacak beyaz atlı prensimle dersten sonra buluştuk. Maksat azıcık kafa
dağıtmaktı ama bir anda baktım bu iltifatlar yağdırıyor. Yediğim yemek
boğazımda trafik yaptı yutamadım o an gelince. ”Senden hoşlanıyorum ben” dedi. Nefes
almayı unuttum. Gözleri yerinden çıkacaktı resmen. Uzun zamandır ben bu anı
bekliyordum. Allah`ım birde gülümsüyordu ki sanki bir dondurmaydım ve güneşin
altına bırakıp gitmişlerdi. Ne söylemeliydim ya da gerekiyor muydu
bilemedim. Sadece gülebildim. Bir de
aklıma gelince yutkundum. İnsanın aklı başından gidiyormuş meğer. Bir de yalan
yok içimde bir kız çıkıp yaşasın kazandım diye çığlıklar attı. Büyük ödülü
kapmış gibi hissettim. Bendeki tam anlamıyla azimle sıçan durumu. Adamın
peşinden kaç aydır koşuyorum. Ben bir gülümsemeye bu kadar açken, o benden
hoşlandığını söyledi. Tabi küçük bir salaklığım var. Anlatsam mı bilmedim? Çok
özel geldi bir an. Sonra dedim kızım en boktan şeylerini yazdın. Bunu mu
saklayacaksın, ne var ki bunda? Aslında özelden çok tam bir öküzlük. Dip dibe
oturduk bir şeyler içiyoruz, gerginim ama sanki bir şey olmamışçasına sağdan
soldan konuşma çabası içerisindeyim. Çünkü adam dedi, gülümsedi ve geçti. Sonra
bu suratıma, gözlerime şu romantik filmlerdeki bakışlardan atmaya başladı.
Öpüşmeden önceki ağır müzik ağır çekimli duygusal anlar var ya, işte tam
onlardan. Kafasını yaklaştırdı yaklaştırdı; bakışları attı attı ve benden
pıskırma gibi bir gülme sesi çıktı. Eveettttt. Tutamadım kendimi güldüm.
Sevinçten değil hem de çok komik geldi. Hatta tutamadım kafamı çevirip kahkaha
attım. Ama ne yapayım, komikti işte. Biri fırlayıp “KESTİK” diye bağıracak gibi
geldi. Evet batırdım ama ne yapayım hapşırmak gibi tutamadığım bir şeydi. Çocuk
bence mutluluktan kafayı sıyırdığımı düşünüyor. Off zaten suratı düştü,
bozuldu. Espriye vurdu ama Sidikli “çocuğun egosuna sıçmışsın” dedi öyle mi ki?
18 Kasım 2014 Salı
lady`nin eli uzun
Bir sonraki evre çelik kapı, sonra cepçilik, hatta tarihi
eser falan. Bir proje hocaya asistanlık yapıyorum. Tabi tek bende değil. Cv
dolduracağız diye, bir çok kurban veriyoruz. Bizim bu hoca yurt dışına giderken
odasındaki dolabın anahtarını bana verdi. Biz devam edelim vs. diye. Görevliye
kapıyı açtıracaktık, Xboxlar içinde bendeki anahtarı kullanacaktık. Kullandık
da. Hoca geldi, proje toplantısı yapılacak dedi ayağının tozuyla. Bendende
anahtarlarını istedi. Çıkartıp vermem ve diğer üniversitelerden olaya dahil
olan eğitim kadrosuna rezil olmamamız geriyordu. Ama ben anahtarı kaybettiğimi
fark ettim. Kaybettim ve nerde unuttuğumu hatırladım aslında. Telefonu mağazada
kasada unutan adamdan anahtarı kantinde unutması beklenen bir davranış. Ama
bunu günler önce yapması ölü ardından fatiha okumak gibi bir şey. Hocada
bağrınca panikledim ve buda beynimin çalışma hızını etkiledi. İnternetten tel
tokayla kilit açma videosu izledim. Çantamdan iki tel toka çıkardım ve 4
dakikalık bir süre içinde kilidi açtım. Hayrı birde bu işi ben ilk defa yaptım.
Düşünsenize çocukluktan beri bu iş için eğitildiğimi. Bir Arsen Lüpen`nin Türkiye
şubesi olabilirdim. Hocayı projedeki katkılarımdan dolayı hiç memnun edemedim
ama kilit açma konusunda kendime hayran bıraktım. Kapınızı iyi kilitleyin. Layd
kilit açmayı sevdi. Asma kilit alıp üzerinde deneme bile yaptım, cidden iyiyim
bu işte.
17 Kasım 2014 Pazartesi
makaleden bozma günlük
Çarşamba günü hayatı yeniden sorguladım. Alttan aldığım
dersin soruları kraliçe arı, bu yıl ki dersin sorularıysa işçi arıydı. İyi ki
arı sokmasına alerjim yok. Moralim gün için pişirdiği kabarmayan kekini gören
ev hanımı gibi oldu. Tek istediğim eve gidip ağlamaktı; ama ağlamak pek benlik
iş değil. Hele bir sınav için ben almayayım dedim Brezilya-Türkiye maçına
gittik bizimkilerle. Burada yapayalnız olan Brezilyayı desteklemeden olmaz
dedik ve çok eğlendim. Evde depresyona girmekten iyidir. Hem o zaman nasıl
ayağım kayıp kıçımın üzerine düşüp, milleti gülmekten kendinden geçirecektim. Mor
bana yakıştı ama. Off ben bir de çok üşüyorum. Hem de çok. Gerçi kendimi bildim
bileli böyle. Yazın çorapsız gezmeyen birinden bahsediyorum burada. Doktor sürekli
demir hapı yazardı. Aç içiliyor birde o ve mide bulandırıyor. Son hapı içtim
deyip çöpe atmıştım. ama bu üşüme normal değildi hani bende Cuma sabahı doktora
gittim. Kan testi yaptılar, sonuç beklerken hastane koridorunda ders çalıştım. Sonuç
çıkınca az kalsın kurtulamıyordum o hastaneden. Kan testi sonuçlarımı gören
doktor hastaneye yatırmamız lazım seni dedi. Aşırı düşükmüş, sık sık bayılıp başım dönüyor muymuş,
çok uyuyor muymuşum. Yok dedim ama adam inanmadı. Ben ısrarcı çıkınca da
şaşırdı. Tutturdu yatırıp tedavi etmelilermiş. Sınavım var, olmasa da iyiyim
diyorum, doktor sana bir şey olursa sağlık bakanlığıyla başım derde girer derdinde.
Sonunda oturup anlaştık bir sürü bir şeyler verdi, yiyecek listesi tutuşturdu. Tam
işim bitti dedim, bu kez de kan takmamız lazım diye tutturdu. Hayır takmasına
takta beş dakika bekle çık olayı değil ki bu. Sınava geç kalıyorum hani. Bir de kötü hissetsem kendimi cidden hak vereceğim.
Şu sıralarda bolca hap, kan şurupları içiyorum ve iğrenç. Annemde “pekmez yeme,
bal yeme, şunu yeme bunu yeme” deyip duruyor. Ay birde ben Cuma sınavda çok
güzel kopya çektim. Kopya malzemelerimi toplarken hoca başımda beklediği için
azıcık sıkıntı yaşadım ama elim hızlı çıktı, yakalanmadım. Doktor dinlen dedi ama
ben bir de Efes maşına gittim. Fark ettiniz mi bilmem ama biz son dakikaları
cidden seviyoruz. Millet olarak yumurta kapıya dayanmadan kıçımızı
kaldırmıyoruz. Kuzenim geldi hafta sonu. Yanında da gudubet kız arkadaşını getirmiş.
Nasıl sinir oluyorum kıza anlatamam. Annem Sidiklimin yatağında yatırdı bir de
onu. Kızı gece kalkıp boğmak istedim. Kötü biri değil ama uyuz ya. Böyle ay ben
yaparım zahmet etmeyinler, sürekli şöyle yapsan daha iyi canımlar. Anca akıl
veriyor. Şunu giysen bunu çıkarsan… Hafta sonu geldi dinleneceğim dedim, bunlar
yüzünden dinlenemedim. Rehber olacağım zaten bu gidişle. Kuzenim hatırına yaptım o şehir turunu. Yoksa
o haspa için parmağımı kaldırmam. Off niye böyleyim ben yaa. Niye gördüğüm on
insanın ikisini boğazlamak, üçünü doğramak, ikisini evire çevire dövmek,
ikisini ısırmak son kalanı bağrıma basmak istiyorum. Çok mu kötüyüm diye
düşünüyorum. Ama yok bu kız yazın kuzenimin düğününde benim için soğuk, kendini
beğenmiş demiş. Sonra tanıyınca iyi kızmış demiş ama yemezler. Ne yani ilk
gördüğümün boynuna mı sarılacaktım. Kaldı ki onu görünce ilk hissettiğim o sarı
saçlarını yolmaktı ya neyse. Off bu kuzenlerimde de akıl yok. Salak saçma
tipleri getiriyorlar. Off aslın da ben mutsuzum be. Bunu fark ettim. Millete bok
atmam da sanırım bundan. Nerden başladım nereye geldim. Aman sanki makale
yazıyorum da olmamış değil diyecekler.
11 Kasım 2014 Salı
uçsam mı uçmasam mı
Korkudan üç buçuk atıyorum. Totalde bir tane alttan dersim
var ama on derse bedel. Geçen yıl dersi geçen öğrenci sayısı 7. Bu yıl adam alt
sınıfları fazla salak bulduğundan daha kolay şeyler gösterdi ama ben yine de
deli korkuyorum. Ya da o sınavdan sonra adamın vereceği diğer dersin sınavı
yüzünden de bu kadar korkuyor olabilirim. Ama sorun bundan çok ders çalışma
çabalarım arasında telefonuma gelen snapler. Çocukluk arkadaşım Hostes
var. Güzelce İngiliz dil ed. okurken
bıraktı hostes oldu. Hayaliymiş falanmış filan. Ablasının yanında
Almanya`dayken bir arkadaşı dalga amaçlı girersin falan dedi, kız okulu
bıraktı. Tam sopalık ama işini fazlaca seviyor. Tabi yatılı Afrika`ya
postalamıyorlarsa. Aç kalıyor, odadan dışarı çıkmıyordu. İlk sınavdan sonra
bunu aradım belki keyfimi yerine getirir diye, kapalıydı. Pislik sonra Roma`dayım
dönünce ararım dedi ve snaplerin ardı arkası kesilmedi. Kıçımızın donduğu
günlerde bir yandan sınava çalışırken bir yandan buna üzülüyordum ben Afrika`ya
gitti diye. Keşke kendime daha çok
üzülseymişim. Hatun hangi sahilde güneşleniyorsa sağ olsun beni kıskançlıktan
çatlatmayı başardı. Kucağında yavru aslanla, elinde garip kertenkelelerle
fotoğraflarını atınca bu benim sonum oldu. Lan şurada oturdum geçebilir miyim
diye düşünüyorum. Bundan beş altı ay sonra iş bulabilir miyim diye düşünmeye
başlayacağım. İki gün sonra iki çöp toplamak beni bozmaz, dünyayı geziyorsun
zaten deyip hostesliğe soyunursam şaşırmayın. Pislik yaa bu kız. İnsanın aklını
başından alıyor.
8 Kasım 2014 Cumartesi
tanıştığıma memnun oldum
Facebook zamanında baya popülerdi. Şimdilerde yılda yaz ve
kış olarak iki defa profil resmimi değiştirdiğim, online olarak bir kez bile
kullanmadığım bir olay. Ama bundan üç yıl önce başında oturup Bay Uzun`u
beklediğim zamanlar olmuştu. Bitirme projemle de Facebook`un popüler
dönemlerine nostaljik bir ziyaret gerçekleştirdim. Kendime proje seçtim,
hocamın kapısını çaldım. Adamda iyi niyet gösterip daha önce bu alanda çalışan
bir arkadaştan yardım almamı söyledi. Çocuğun telefon numarasını verdi. Bende
kimim, neyim, ne istiyorum yazdım, mesaj attım. Dönmedi geri baya bir süre.
Aradan birkaç gün geçti küt mesaj. “Ne yüzle mesaj atıyorsun.” Ben ve yüzümün
nesi var ki? Tanımam etmem, mala bak ya. İstemiyorsa yardım etmek, der işim
gücüm var. Tabi ben sinirlendim bunları kibar dille yazdım. Kibar yazdım çünkü
hala içimde bir umut var. Tatlı dilli yılan oluyorum ve o bana yardım ediyor.
Bana güldü sonrada “Yine unuttun dimi? Birazdan da adımı sorarsın sen.” dedi. O
kadarda değil hoca söyledi adını dedim içimden. Hemen Whatsapp`a attım kendimi.
Adama bir yerden tanıdık geldi, Face`e koştum. Adam arkadaş listemde. Oturdum
düşündüm ne yaptım lan ben buna diye ama yok aklıma gelmiyor bir şey. Annesini
kesmedim, enseye şaplak atıp kaçmadım. Sonra nerden geldiyse aklıma Face`deki
mesaj kısmını açtım. Ve o an dank etti. Bu salak üst sınıf diye çıkarcı ben
kabul etmiştim. Lisede ki hocam üst sınıflarla kanka olun, sınav sorusu, hazır
proje elinizde olur dedi. Ehh tabi birde Bay Uzun`a giden yolum üst sınıflardan
geçince ekleyen her üst sınıfı kabul etmiştim. Gayet canım arkadaşım modunda
takılıyordum ama bu fazla ısrarcıydı. Tamam belki azıcık flört etmiş olabilirim
ama can sıkıntısından. Bay Uzun sümüğünü atmıyordu o ara ve ego denen şey tuvalet
paspasına dönmüştü. Bende bu uğurda biraz kurban verip, sona doğru yaklaşırken
beddua almadan, nazikçe yol veriyordum. Bu da o kurbanlardan biriymiş meğer ve
anlaşılan beddua etmişte. Yoksa 3 yıl oldu, bu ne kin! Olanda aslında şu.
Bölümün düzenledi bir seminerde öğrenci ameller olarak bizleri seçen hoca
yüzünde oldu her şey. Bütün gün götümde dolanan bir tip vardı o gün. Bende o
anda Uzun`un götünde dolandığım için fazla kuyruk sinirlerimi bozuyordu. Üstüne
üstlük birde sürekli adımla sesleniyordu. Ben adını bilmiyordum ve ayıp olmasın
diye de sormadım. Sonra bizim Bedduacı eleman faceden yine yazdı, ayağın nasıl
oldu diye sordu. “ayağı mı? Sen nerden biliyorsun.” Topuk özürlü ben ayağımı
burkmuştum. Bay Uzun bir şey olmaz deyip geçmiş ama dıdığının dıdığsı
ilgilenmişti. “Ee bütün gün birlikteydik” dedi. “aa sende mi ordaydın” evet
ordaymış. Malumunuz kuyrukta buymuş. Ben tabi bunun bir kez açıp fotoğrafına
bile bakmayınca doğal olarak tanıyamadım. E Uzun varken gerisi benim için satır
arasıydı ne yapayım. Ben sonra özür dileyince geçti sanmıştım ama çocuk onunla
dalga geçtiğim konusunda ısrarcı. Gururunu kırmışım. Bile isteye yapmadım ama
bir bilse ben bundan daha beterlerini gördüm. Hayır bilsem ilerde işime
yarayacak ona göre yatırım yapardım. Şimdi öyle ortada kaldım.
5 Kasım 2014 Çarşamba
bilimsel bir araştırmamdır
Sınavların öğrenci üzerinde çeşitli etkileri gözlenmektedir.
Bazı homo sapiensler bu dönem süresince bilinç kaybı yaşamaktadır. Bazıları agresifleşmekte,
uykusuz kalmakta, homo sapiens olmaktan
çıkmaktadır. Bende ise durum isyan, sızlanma, uykusuzluk ve deli fikirler arasında
gidip geliyor. Mesela tüm feminem duygularımı, çöp kamyonuna doluşturup,
arkasından su döküyorum. Ve diyorum neden kadınlara eğitim hakkı verildi ki.
Biz iyiydik ya öyle, okul falan peehhh ne gerek var şimdi. Sonra aklıma daha
deli bir fikir geliyor. Burada oturup buna çalışacağıma zengin bir koca
bulsaydım daha zahmetsiz olurdu. Sonra yılbaşı piyangosunu kazanıp, hocaları Karayiplere
gönderme hayali kuruyorum. Sonra saatin farkına varıp, kaç saatte ne kadar
ilerleyebileceğimi, bir saat kestirmemin sınavda bana nasıl döneceğini
hesaplıyorum. Değişmeyen bir şey varsa milletin seviştiği saatlerde ben der
çalışıyorum ve ertesi gün kötü geçen sınavdan sonra hep “keşke kıçımı yayıp
uyusaydım” diyorum.
2 Kasım 2014 Pazar
bir gazımız eksikti
Kaç gündür evdeydim ve her gün okula gitmedim vizelere
çalışmak için, bugün kesin çalışacağım dedim. Ama çalışmak kısmet olmadı. Sabah
uyanamadım, izleyemediğim bir film çıktı, okumayı atladığım kitap, ıyy bolca
temizlik. Tüm arkadaşlarımda bu arada hep ders çalıştı. Kimsecikleri ayartamadım.
Evde bütün gün tek olunca olmuyor, annem gelince yine olmuyor. Bu kez de lak
lak yapıyorum. Bende bu sabah dört yılın sonunda ilk kez erkenden kütüphaneye
gittim. Daha öncede gittim ama daha çok uyumak falan için. Ama erken gitmezsen
yer kalmadığını duymuştum bir yerlerden. Kuruldum başladım derse. Beş dakika
sonra elimde telefon sosyal medya. Sonra tekrar ders. Yine dağıldım ama inat
ettim devam ettim. Sonra bir gürültü koptu. Telefon sessize alınmalı dimi? Ama ben
yabancı olunca atladım tabi. Annem “Neredesin sen yatağın boş diyor?” annemlere
haber vermemiştim dimi ben. Geri döndüm oturdum aradan zaman geçti babam aradı.
Kahvaltıma takmış. Bir süre sonra yine titredi yanımdaki dürtüp “Dışarda konuş”
dedi. Sinir oldum ama haklıda hani. Oturdum çalıştım, çalıştım. Gerinmek için
arkaya yaslandım, bir yandan da Sidiklim`le mesajlaşıyoruz. Sonra bomba
etkisinde bir ses duyuldu. Kocaman bir gürültü. Bu uyuz çocukta döndü “Yuh!!”
dedi. Eveettt. Karnım çok acıkmıştı ve öyle bir gürültü çıkardı ki osurdun mu
miden mi guruldadı belli değil. Bu yuh deyince millet de güldü tabi. Bildiğiniz
rezil oldum. “Midemden geldi” dedim ama bu salak salak sırıttı. Sonra benim
birden tekrar guruldayınca kahkaha attı yaa. Bu böyle gülüp etmese ben
utanmazdım ama yok yani. Milletin gözüne soktu bu salak beni. “Yenisin sanırım
kütüphane olayında” dedi. Suratımdan anlaşılmasa da acemi tavırlarım beni ele
vermiş. Sürekli kıpırdanıyormuşum, telefonla konuşma, etrafı incelemem. Belgesel
gözlemcisi gibiymişim. Sora bu “Benimde karnım aç, hadi yemek yiyelim.” dedi. Öküz
yaa. Hem beni rezil ediyor, hem de yiyelim diyor. Ben seni boğazlayıp
Avusturalyalı yamyamlara vereceğim haberin yok. Hannibal`ın sofrasına rosto
yapacağım ben seni. Ama karnım yine isyan edince tamam dedim ne yapayım. Adam beni
rezil etti falan ama tamam deyiverdim işte. Tabi hiç tanımadığım biriyle niye
yemek yiyeyim onu bir sorguladım ama üç günlük dünya be takılma dedim kendime.
ölü gelinden bozma
Eşitlik falan yok. Kadın erkek eşitmiş pehh. Değil işte. Eşit
davranmayı bilmiyoruz. Sokaklar sürekli bizim için tehlikeli oluyor. Sürekli korunması
gereken varlıklarmış gibi davranılıyoruz. Güçsüz, zayıf bizler ve bizi korumaya
hazır erkekler. Kimi kimden koruyorlar? Kendi hemcinslerinden. Toplumdaki her
boktan kuralda bizim için geçerli mesela. Erkeklerin ne kadar çok sevgilisi
varsa o kadar erkek oluyorlar. Sırtlarına o kadar çok vuruluyor. Kadından üç
bilindik ilişki, dördüncüde “kaşar” lakabını da beraberinde getiriyor. Gerçi kadının
kadına yaptıkları da var. Sanki bu mevzuda kadın konuşmuyor mu? Erkeklerle
mücadele etmekle kalmayıp, birde kendimizden olanla mücadele ediyoruz. En azından
kadınlar sokakta fiziksel tacizde bulunmuyor ve babalarımıza bahane üretmiyor. Evetttt.
Tüm o dışardaki babama bahane yaratan insan müsveddelerine kızgınım. Babama kızgınım.
Adamda kendine göre haklı ama bende haklıyım. Gençken eğlenmeyeceğimde bunu ne
zaman yapacağım. Ama sürekli dışarısı ve tehlikeleri hakkında uzun konuşmalar
dinliyorum. Ergen gibi hissediyorum ya. İzin koparmaya çalışan ergen kız. Cadılar
bayramını kutlamak için izni zor kopardım. Saatlerce yalvardım aldığım izin
saati on iki buçuk. Millet eğlenirken ben boynumu büküp çıkmak zorunda kaldım.
Ölü Gelin olmam tam isabet oldu. Çıkarken kendimi cidden Ölü Gelin gibi
hissettim. Tim benim için yapmış meğer filmi.
31 Ekim 2014 Cuma
ahh bu adam benim ekosistemimi bozuyor
Japon şifreleme sistemini çözmeye çalışan Amerikan askeriyim.
Sürekli uydu ayarlarını değiştiren kanalım da Bay B. Biz bu çocukla ne bok
yiyoruz ben anlamadım. Benim rengim belli. Ben bu çocukta çok hoşlanıyorum. O? İşte
onu gerçekten bilmiyorum. Yazdan beri ona gerçekten ulaşmak için kendimi
paraladım. Peki bu ne yaptı? Bir geldi, bir gitti. Neyiz ne olacağız
bilmiyorum. Benim ondan hoşlandığımı anlamama gibi bir olasılığı yok. Dile gelip
serenat yapmadım ama halim tavrım ortada. Gitmesin diye eline tutkal yapıştırıp
koluna yapışacağım utanmasam. Şimdi gel de bunu anlama. Ee anlıyorsa niye böyle
yapıyor. Sanki hiçbir şeyin farkında değilmiş gibi davranıyor bazen. Sonra arıyor,
mesaj atıyor görüşelim diyor. Bütün gün benimle ilgileniyor, beni dinliyor. Sonra
sağıma soluma bakıyorum ortada yok. Derin bir sessizliğe bürünüyor. Sonra yine karşımda
dikiliyor. Hayır bilmesem okulu var, yaşı kaç; diyeceğim adam evli, üç çocuklu,
senide yeni metresi yapacak. Davranışlarına, sözlerine bir türlü anlam
veremiyorum. Benimle ilgileniyor mu, ilgilenmiyor mu? İlgileniyorsa niye hala
arkadaşız, ilgilenmiyorsa kendine başka bir arkadaş bulamaz mı? Çünkü ben onun
varlığına çok pis alışıyorum. Freni patlamış araba gibi onun varlığına yol
alıyorum. Yeter ki yanımda olsun, sıfatı ne olursa olsun demek bu. Kaldı ki ben
bunu istemiyorum.
29 Ekim 2014 Çarşamba
terzi değilim ki
Aşık olma bende sersemliğe neden oluyor. Zaten diğer
kadınlar gibi havalıda olamıyorum. Ne bilim tek göz süzüşümle dize
getiremiyorum. Bende daha çok tekmelenmiş yavru köpek gibi duruyor o. Ağızımdan
hep saçma şeyler çıkıyor. Altı yaşındaki çocuk bile daha mantıklı cümleler sarf
ediyor. Ya kasılmama ne demeli. Her hareketimi hesaplamaya, ağzımdan çıkanı
süzmeye çalışıyorum. Düşünme evresi bana fazla geldiğinden olsa gerek, onu da
beceremeyip saçmalıyorum. “ımm, hımm, şey şey” ne kadar çekici geliyorsa benim
konuşmam o kadar çekici. Sonra sanki karşımdaki bilim dünyasının son teknoloji
insanı, bende ov fabrikadan çıkan defolu ürün gibiymişim gibi davranıyorum. Bir
kendini aşağılama, yerme, karşındakine yakıştıramama hali. Sanki o çok iyi, mükemmel
ben tüm kötülüklerin anası, Hiroşima`ya bombayı salan Amerikan başkanı. İşin en
kötü tarafı kendim olmaktan vaz geçip, onun hayali olmaya çalışabiliyorum. Ne
kadar aşağılayıcı. Bu bir elmayı zorla armut yapmak gibi bir şey. Sürekli bir
kendimi yargılama hali. Halbuki ben buyum işte. Sabah kalktığındaki ruh hali dört mevsim gibi
gün içinde değişen, uykusuzken deli gibi gülen, konuşan geveze kız. Her sabah
aynı pastaneden dere otlu poğaça alan, yatağını toplamadı diye annesinden azar
işiten, mutfak uzak diye su içmeye kalkmayan üşengecim. Cool kadını oynamaya çalıştım ama olmuyor
işte. Adam sürekli kafamı karıştırıyor. Hem şu olmaya çalıştığım cool kadını
becersem bile, sanki sonra karakterimdeki söküğü fark etmeyecek mi?
26 Ekim 2014 Pazar
salaklığımın da sınırı var
Bazı insanları ilk gördüğüm anda gözden çıkarıyorum. Garip
bir şey ama ruhum sevmiyor. Bu dış görünüşüyle alakalı değil. O kadar da
yüzeysel bir tip değilim. Etrafa yaydıkları enerji deyin, ruhun sevmemiş deyin,
elektrik deyin fark etmez. 2. Sınıfta damdan düşen bir çocuk bizim mutlu aile saadetimizin
içine sızdı. Annesiyle Almanya`de yaşarken Babası kanser olunca kendini
İstanbul`da bulmuş. Adamı ilk gördüğüm andan beri sevmedim. O kadar ısrarcıydı
ki. Arkadaş olmaya çalışması başka bir şeydi, götümüzden ayrılmaması başka. Elinde
heykelle “aa çıplak kadın” diye geldiğinde ise abazalığını kanıtladı. Davut
heykelini görünce verdiği tepki “aaa bunun ki küçükmüş” den başka bişey
olmayacak bir insan. Bizim çocukların başı daha büyük beladaydı bir de.
Sevgilileriyle üç kişi çıkıyorlardı. Çünkü bu üçüncü olmakta ısrarcı ve gitten
anlamıyordu. İşemeye giderken bile eşlik ediyordu. Aynı pisuara işemek ister
diye korkmaya başlamıştı Forvet. Babası kanserdi ve bolca hastanede kaldığı
oluyordu. Bende bir buçuk yıl ne zaman ödev olsa ödevimin benzerini ona yaptım.
Proje ödevlerinde gruba dahil ettik tek yardım beklemedik. Kız arkadaşıyla
sorunlarını istemesem de dinledim. Yalnız kalır bende o yalnız kaldı diye
vicdan yaparım diye millete dil döktüm. Tüm aşırıya kaçan yüz kızartıcı
esprilerine of çeke çeke eyvallah dedim. Sadece bazen kendimi tutamadığım oldu,
çemkirdim. Sonra kuzu kuzu özür diledim. Sürekli aklıma zor zamanlar geçiriyor diye
teskinlerde bulundum. Allah rahmet eylesin babası vefat ettikten sonra bile
ödevlerini yaptım. Kaldı ki onun salak davranışları giderek artmasına rağmen. Adam
sürekli yanaşıp parfümün güzel kokuyor deyip duruyordu. Bir dersin iki dersinde
koca kafanı dibime sokman nedir? Gel zaman git zaman bir e-mail düştü. “Proje
konumu teslim ettin mi hocaya?” Affedersin, ne ödevi canım? Bitirme projesi
olmadan bitiremediğimiz şu güzelim eğitim sistemimizin, dördüncü sınıf şakası.
Ben kendime daha konu bakarken adam bir tezinin hesabını benden soruyor.
Kendisi de abiciğiyle Avrupa turunda. Herkes belirlemiş ben niye yapmamışım.
Pardon da aynı diplomayı mı verecekler bize? Adam kalkmış bana hesap soruyor
bir de utanmadan. He bir de maile geç döndüm diye azarlıyor. Sevmeme rağmen iyi
davrandım, çoğu kez suratının ortasına yumruğu geçirmek isterken güldüm. Elimden
gelenide yaptım. Ama anlaşılan onun gözünde kerizim. Ödevlerini yapan salak
kız. Beni kullanmaya o kadar alışmış ki, ödevini yapmamamı yadırgıyor resmen. Kendileri
İtalya`da çektiği fotoları instegramda yayınlarken altına #ciplakerkekheykeli
yazacağına otursun okulunu bitirsin. Köpek Surat.
24 Ekim 2014 Cuma
sıradaki serçe parmak
İnsan kendinin düşmanıdır, der birileri. Ben bedenimin
düşmanıyım. Sakarlıkla sürekli yaralanıp duruyorum. Annem de o yüzden adım
atsam “Aman!” diyor. O üzerime düştükçe ben daha çok yapmak istiyorum. Bana bir
şeyi yapamazsın deyin, olmaz deyin tamam artık. Uzun zamandır elimi basketbol
topuna sürmedim. Asistan`da parlak bir fikirle gelip dersten sonra haftada bir
gün basketbol oynamayı teklif etti. Sevgilisi Balık`la keşfettikleri sahaya
haftada bir gün kendimizi atmaya başladık. Forvet, Bilgisayar ve Forvet`in
sevgilisi Küsküs de olaya dahil olunca iş daha da eğlenceli oldu. Ama annem her
hafta dırdır dırdır. Yok sakatlanırmışım, bir yerimi kırarmışım, zaten yorgun
oluyormuşum, ne gerek varmış, yine başlamışım, hiç rahat durmuyormuşum, bir şey
olursa bakmazmış. Bir dakika nefes almadan her hafta aynı şeyleri söyleyip
duruyor. Hayır ne olabilir ki. Aaa durun serçe parmağım çıktı. Erkeklerin ikisi
de basketbol takımında böylece biz beceriksizlerle eşit dağılım yapabiliyorlar.
Bu kez değişiklik yapıp iki erkeğe karşı oynamaya karar verdik. İşler
basketboldan çıkıp Amerikan futboluna vardı. Bilgisayarcı`nın içinden Fatih
Terim çıktı bu işin normal kısmıydı, taktikler falan falan. Ama sonra Bilgisayarcı`nın Asistanın bacakları arasından
geçip topa sarıldığını hatırlıyorum. Zaten ufak tefek bir hatun zor olmadı onun
için. Küsküs`ün Forvetin sırtına atlayıp kulağını kopartırcasına ısırdığını, Balık`ın
ikisini tekmelediğini, dirseğimle kaburgalara saldırdığımı hatırlar gibiyim.
Cidden sert bir oyun oldu ama bütün bunları gülerek yaptık ve acıtmadan. Cidden.
Sadece yenilmek hoşumuza gitmiyordu, boy farkı malumunuz. Yoksa başta gayet
insancıldık. Sonra top çalarken bir anda cırlamaya başladım. Bilgisayarcı ve
Asistan`nın top kavgası bana serçe parmağa mal oldu. İncindi sandım ir saat
daha oynadık ama şişince ve morarınca şüphe düştü içime. Anneme de bir yerden
sonra göstermek zorunda kaldım. Söylendi, demiştim dedi ama doktora benimle
geldi kıyamadı. Doktor Iron Man olmadığımı hatırlattı, üçe kadar sayacağım dedi
ikide yaptı. 20 gün kadar kenarda bekleyeceğim için Asistan mutlu, kaburgası
hala acıyormuş. Bense pişman değilim, eğlendim. Ama bu parmak bana kalsa daha
güzel olurdu.
22 Ekim 2014 Çarşamba
afiyet olsun patron
Patronlar dünyanın en can sıkıcı insanları. Varlıklarını
ensenizde hissetmek yerine köpek maması yemeyi tercih etmenize sebep olabilir.
Ya da bu sadece bende ki etkisi. Okulu bırakıp çalışma hayatına atılmadım,
endişelenmeyin. Olan şu sanırım 3 yıldan fazladır zaten çalışıyorum. Babamdan
beni bir kursa göndermesini istedim. O da bana 1 yıl içinde bıraktığım,
tamamlamadığım işleri ve kursları örnek gösterdi ve hayır dedi. Bende o gün
kendi cebimin patronu olmaya karar verdim. Daha önce tek bir iş yapmamıştım ve
sakarlıkla öyle garson falan olmam imkansızdı. Bende dayımın üniversiteden
arkadaşı olan Patron`u aradım. Ne alaka sesini duyabiliyorum. Şöyle ki dayımla
çok yakınlardı ve dayımla birlikte bize sürekli gelirdi ve ben uzun süre onu da
dayım sandım. Ne yapayım denizde kum bende dayı. O da gel benle çalış dedi.
Birincisi yaptıkları işten ben bir halt anlamıyorum, alakam yok. Gel zaman git
zaman ben işi baya kaptım. Koca yazda onlarla çalışınca ofisin yeni elemanı
olmuş oldum. Tek fark ben canım istemeyince gelmiyordum. Bu da şu sorunları
beraberinde getirdi. Patron tam bir çalışma manyağı, daha doğrusu o yatma
diğerleri çalışmalı manyağı. Gece eve gitme mutlu oluyor ya adam. Bense bir
dakika geçirmeden çıkıyorum. Zaten tüm gün çalışıyorum, tüm günüm ölüyor. Ben
erken çıkıp, kafama göre gelince çalışanlarını ayarttığını düşünmeye başladı.
Bir de zamanla kalıcı eleman olunca, baştaki pamuk adam gidip Patron geldi.
Ofis içinde canavar çıkınca dayı sandığım adam. Para gelmiyorsa bir de adamın
gözü dönüyor. Bana gör yüz iki yüz kafi ama adam günde on binden aşağısını para
saymıyor. Sonrada para yok diye söylenip, patlayacak birini arıyor. Başta bana
bağırdığında karşılık veriyordum, sonra ilerde bu tiplerle karşılaşabileceğimi
düşünüp sükunetle karşılama başladım. Ama bende de sabır var. Millete
sinirlendi, üzerine çalan telefonum yüzünden deliye döndü. Neymiş doğru düzgün
bir şey koyacakmışım. Sükunetle karşıladım, kocaman güldüm tabi dedim ve “çay
getireyim yeni yaptılar” dedim. Bardağı aldım çaydan önce güzelce TÜKÜRDÜM.
Ardından çayı doldurdum, götürdüm afiyet olsun dedim ve ilk yudumunu almasını
bekledim. “Çay çok güzel olmuş. Ellerine sağlık” dedi. “Ben yapmadım.” dedi.
Neymiş benim elimden içti diyeymiş. Her zamanki gibi pişman oldu şirinlik
yapıyor aklı sıra. Azıcık akıl olsa bana bağırdıktan sonra, hiç yapmadığım bir
iş yapıp ona çay getirmeyeceğimi akıl ederdi. Önce sakız çiğniyorum diye, sonra
zil sesim. Bir günde birden fazla azar beni geriyor be dostum. Git gerçekten
kızdığın işe yaramaz sağ kolum o benim dediğine kükre. Bana değil. Yoksa şeker
niyetine tükürdüğüm çayı böyle içersin. Öz dayım olsan da tanımazdım ama
üzülme.
20 Ekim 2014 Pazartesi
katil
Cani herif. Nasıl bir insansın ki o kediye çarpıp kaçabiliyorsun?
Nasıl bir kan akıyor ki damarlarında, bir inip bakmaya bile tenezzül
etmiyorsun? Ama durun biz çocuğa çarpıp kaçan varlıklarız dimi? Adam sokak
arasında olmayacak hızla girdi. Üstüne kaç metre ötede duran kediyi ezdi. Yanlışlık
falan değil. Bizde de ehliyet var, onu geçtim ilk okulda herkese yol hız
problemi öğretiliyor. O mesafeden görmemekte imkansızdı hani. Hayvanın
bağırtısı hala kulaklarımda. Birde insan diye adlandırdığımız adam durup bir
bakmadı bile. Öldü mü kaldı mı? Ya insan
bir iner bakar. Hayvan can havliyle kendini kaldırıma attı yaa. Gözümün önünden
gitmiyor. O kadar korkmuştu ki, yanına yanaşmama izin vermedi. Hayvan barınağı
o saatte zaten kapanmış açmadılar telefonu. Yakınlardaki veterineri aradım adam
üşenmedi geldi, ama beli kırılmış cidden uyutmak zorunda kalacağım dedi. Polise
de sinir oldum. Adamlara plaka veriyorum, insan değil diye başından savıyorlar.
Nasıl bir dünya ya. Ne hale gelmiş insanlık dediğimiz boktan meziyetimiz. Vicdanlarımızı
içimizde saklamak yerine de sıçmışız.
17 Ekim 2014 Cuma
hata değil salaklık
Telefonuma üç adet çağrı gelmiş. İşin garibi sabahın
köründe. Koşu ya giderken telefon almayı saçmalık olarak görürüm, evde
bıraktım. Tanımadığım numara aramış. Geri döneme zahmetinde bulunmadım. Sonra
elimde çalmaya başlayınca açtım. Bizim domuz suratlı ahtapot çıktı. Deliye
döndüm. Neden dersiniz telefonum onda yoktu. Kesin Aslan`a anlattı, istedi.
Rezil oldum. Bunu fark edince de başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Ardından
Aslan biliyorsa Nil Kuşu`na sormuştur dedim. Nil Kuşu`da anlatmadım diye bana kızar
kesin. Böylece başımdan aşağı soğuk suyumda döküldü. Buna çemkirmeye başladım
“Nerden buldun numaramı, niye anlatıyorsun, senin yüzünden rezil oldum, bir daha karşıma çıkma, hayvan herif… ” gözüm döndü. Hala hangi yüzle
arıyor. Bundan ses çıkmayınca kapattı sandım ama baktım dinliyor. Sonra “Özür
dilerim” dedi. Ne özrü ya. Cidden bu kadar basit mi? Ben mi abartıyorum
anlamıyorum ki. Bu benim başkasından hoşlandığımı biliyor. Sanırım sevgilisi de
var. Ama bunun ilk bokluğu değil bu. “Kimseye anlatmadım, Aslan`ın telefonundan
aldım, fark etmedi ” deyince rahatladım. Cidden kimse bilsin istemiyorum. Utanç
verici. Çünkü ben sebep oldum. O kadar çok taviz verdim ki Bay B`ye karşı herkes
çantada keklik görüyor beni resmen. Elimizde bir adet salağımız var. Acaba
bunla ne yapsak diyor millet resmen. “Aradan kaç gün geçti şimdi mi arayıp özür
diliyorsun? ” kimseye anlatamayacağına söz verdi. Rahatsız olduğumu açıkça
belirttim, hatta tehdit ettim polise şikayet ederim diye. Salak salak güldü.
Yine sinirimi zıplattı. Göt herif. Mümkünse bundan sonra aynı ortamda
bulunmayalım diye özellikle belirttim, abartıyorsun dedi. Altı üstü bir
öpücükmüş. Gerçekten öyle mi? Dışardan
fazla rahat bir tip çiziyorum anlamıyorum, ama bu bana saygısızca
davranılmasını hoş karşılayacağım anlamına gelmiyor. Artık saçma sapan şeylerin
içinde olmak istemiyorum. Nerde kırık sandalye var ben ona oturuyorum. Bela
çekiyorum, etrafıma topluyorum. Kendimi olmadık şeylerin içinde buluyorum ve bu
her zaman eğlenceli olmuyor. Ama bildiğim bir şey varsa sevgilim olmayan adamı
bir kez öptüm ve işin sonu pek parlak değildi. Bu ikinci kez oldu ve hoşlanmıyorum bile. Bundan
sonra tövbe elimi sürmem. Üçüncü kez hata değil salaklık olur.
16 Ekim 2014 Perşembe
bunu buraya kim koydu
Hayatta istediğim hiçbir şey yolunda gitmiyor. Mesela yatağa
girince hemen uyumak istiyorum ama uyuyamıyorum. Otobüste oturacak yer bulmak
istiyorum bulamıyorum. Öfkelenmek, mutsuz olmak istemiyorum. Öfke kontrolüne
ihtiyacım vardı benim. Cidden. Küçükken aşırı öfkeliydim. Çok çabuk kızardım.
Sonra kendime çıkış yolu buldum. Koştum. Yüzücü`yle bu sayede tanıştım. Aslında
koşarken çok kafa tiplerle tanıştım. Mesela bembeyaz, naylon spor
kıyafetleriyle koşan ful makyaj teyze. Sabah kaç fark etmez kadın hep böyle
geliyor. Kıpkırmızı rujla. Fötr şapkalı amca var bir de. O da her gün tempolu
yürür. Kotla koşan abla var ama o akşamları geliyor genelde. Çocuğunu okula
bırakıp gelen var. Öğretmeni çekiştiriyorlar, kalori hesaplıyorlar, ardından
güne yapacakları börek çörekten bahsediyorlar. Üç yıl önce Yüzücü`yü görünce
gözlerim yerinden fırladı. Adam heykel gibiydi. Kalbim Bay Uzun`a ait diye
hormonlara her zaman müdahalede edemiyorsun ki. Hem o zamanlar uzunla tanışmayı
becerememiştim. Bu gerilme hareketleri yaparken her sabah teyzeler buna
musallat olurdu. “Yüzücü evladım nasıl yapılıyor şu, ay oldu mu?” Sanki plates
salonu. Zamanla garip bir şekilde arkadaş olduk. Aslında çok konuşmuyoruz.
Naber, nasılsın? Daha çok koşuyoruz birlikte. Uzun zamandır da sabah koşusuna
gitmemiştim. Yazın zaten staj derdi vardı. Soğuk demedim, bu ara bu öfke
vücuttan çıkmalı dedim gittim. AvukatKız sadece yürüyor. Yürürken çeneme
vuruyor bolca dırdır ediyorum.Zaten sonrada ağzıma sinek kaçıyor. Ama koşmak
ciddi mevzu. Sadece koşarım. Kafamı boşaltır, düşünür, gerekliyi eklerim. Bu
kez burdan başka anlatamadığım olayı buna anlatıp akıl alayım dedim. Hafif
tempoda koşuyoruz, çünkü konuşurken koşmak ölüm. Kafamı çevirdim buna hararetli
hararetli anlatıyorum. Sonra kıçımın üstüne düştüm. Ama ilk hissettiğim şey
kafamdaki acı. Ağaca tosladım. Koştuğumuz yolun ortasına ağacı koymuşlar bende
küt diye kafayı geçirdim. Anlımın yanı çizik çizik bir kırmızı kaldı. Çanakta
oturmaya müsait halin sonuna geldi. Suratımda iz kalmaz umarım. Sonra eve gelince
bir şey daha oldu iyice sinirlerim zıpladı. O da yarına kalsın anlatacak kafa
sinir kalmadı.
14 Ekim 2014 Salı
hödük
Pazar günlerini severim ben. Geç kalkmalar, güzel
kahvaltılar. Geçen pazarımda güzel başladı, boka battı. Kızlarla ayakkabı bakmaya çıktık. Çanta
aldık döndük. Çünkü ben bir türlü hangi ayakkabıyı almam gerektiğine karara
veremedim. Baktık akşam oldu Reklamcı`yla buluşup yemek yiyelim dedik. Daha
doğrusu SarıKız`la planlarına Nil Kuşuyla kendimizi davet ettik. SarıKız tüm
gün durgundu. O hafta içi bizimkiyle ayrılıp barışmışlar. İlk ayrılmaları, bize
duyurmadan halletmişler ama yemek boyu gerildik. Çünkü ikisi de birbirine ters
gidip durdu. Yemekten sonra baş başa kalsınlar dedik. Nil Kuşu Aslan`ı
bekleyecekti, tek beklemek istemedi bir kahve içelim dedi. Sevgilisi geldi ama
bonusuyla. Joker`de bunla geldi. Limonatam bitsin kalkarım diye düşünürken,
Aslanla Nil Kuşu didişmeye başladı. Resmen uğursuzluk vardı üstümde. Çift
ayırana çıkacak yakında adım. Nil Kuşu kalktı gitti. Hatun hayatında ilk kez
trip yapıyordu. Ayaklandım Aslan fırladı gitti, Joker`de “Karışma kendileri
halletsinler” dedi. Sanki karışırım da. Ben sadece Aslan ayaklanmayınca kız
yalnız kalmasın diye harekete geçtim. Sonra başladım gülmeye. Sinirlerim
bozulunca böyle oluyor. Bir güne iki çift tartışması geçirdim kolay mı? Sonra
bu şapşal da güldü, sonra başladık salak salak konuşmaya. Nasıl oldu anlamadım
içinden konuşulabilecek insan çıktı. Bunun arabası servisteymiş, Aslan`la
gelince ortada kaldı. Paşanın İstanbul karttan haberi yok. İyilik dolu kalbim
metrobüse kadar eşlik edip ben senin yerine basarım dedim. İnsanın aklına üç
yüz metrede ne gelebileceği belli olmuyormuş. Tın tın yürürken bu it tuttu beni
öptü. Yanağımdan falan değil. Bildiğiniz dudağımdan öptü yaa. Tokattı yapıştırdım
suratına, dizimi bir taraflarına geçirdim manda yavrusunun demek isterdim ama o
filmlerde oluyormuş meğer. Çünkü ben o sıra küçük dilimi yutmakla meşguldüm. Tek
tepki veremedim ya. Kafa atmak istedim ama bir bok yapamadım. En çok da bu
tepkisizliğime kızdım. Suratının ortasına sonra bön bön baktım. Ne yapıyorsun
sen? Dışında bir bok diyemedim. Göt herif birde pişkin pişkin “Seni öpüyorum” dedi. Nasıl bir insan ya. Resmen taciz etti
beni bir de üzerine yaptığı boku söylüyor. Lan iki yılda toplasan birbirimize
20 cümle ancak etmişizdir, kalkmış beni öpüyor ya. Ne zannediyor bu dingil
kendini. Sinirden dondum kaldım. “Neden öptün” dedim omzunu silkti bir de ya.
Hayvan herif işte. Dışardan bu kadar kolay ve salak mı görünüyorum ya ben. Ama
kabahat bende bu domuz suratlı adama yardım edilir mi? Ya nasıl izin verdim
ben? Nasıl bağırıp çağıramadım, suratına bir tane geçiremedim? Döndüm gittim. O sinirle eve kadar yürüdüm.
İki gündür de sinirimle boğuşuyorum. Ya cidden insanlara kolay lokma gibi mi gözüküyorum.
Hayatımda gerçekten bir Bay Uzundan hoşlandım bir de Bay B`den. Tüm o salak
tavırlarım ondandı. Kimseye de bir bok
anlatmadım. Sonra buraya geldim işte. Hem ne diyecektim. Joker sürüsünden sıkılmış, şimdide benimle kafa buluyor
mu? Kesin koca ağzını tutamayıp, kankasıyla kafa buluyordur benle. Keşke
kafasını tutup direğe vursaydım. İnşallah metrobüste tost olmuştur, binmeyi
becerememiştir. Bir de ben bunu şikayet etsem olmaz mı? Cidden soruyorum. Sokaktan geçen adam öpmüş bu
öpmüş aynı hesap.
13 Ekim 2014 Pazartesi
ben ve sinirlerim
Baştan uyarıyım herkesi hakaret içerikli bir yazıdır. Ya
birilerini boğazlayacağım, daha iyisi öldürecektim ya da buraya kusacaktım.
Sinirden köpürüyorum. Ne sanıyor bu dangalak kendini. Tüm o salak salak
konuşmalarına, hatta varlığına dayanıyorum. Huysuzluk çıkarmamak için ne olsa,
ne söylese sineye çekiyorum. Ama bu kadarı fazla ya. Saygısızlık. Hep onun
istekleri. Her boka zaten bir sürü bahanesi var kurbağa suratlının. Öküz.
Hayvan herif. Salak. Mal. Domuz götü. Tezek kafalı. Beyin yok adamda. Beyin
yerine taş, toprak koymuşlar. Kafandaki her hücreyi ezmek istiyorum. Elektrik
verilmiş havuza atmak istiyorum. Kafanda karpuz patlatmak istiyorum. Ağzından
çıkan her sözü tekmeleyerek geri sokuşturmak istiyorum. Bir daha da o fil
kulaklı aptal ahtopot suratını görmek istemiyorum.
10 Ekim 2014 Cuma
o elin belimde ne işi var?
Birinci sınıfta her üniversitede bölümlere özel tanışma
bilmem neleri oluyor. Hemen hemen her sazan birinci sınıfta buna atlıyor. Bizde
pek kaynaşma meraklısı hocalar yüzünden üst sınıfları dahil ettikleri bir tanışma
merasiminde Bay Uzunla tanışma şerefine eriştim. Sorun şuydu ki o kadar çok
kişi ile konuştum ki yanıma gelip benle konuşan bu çocuğun adını unuttum. Bay
Uzun`dan ilk gördüğüm an itibariyle komik bir söz ama deli gibi hoşlandım.
Hoşlandığın çocuğun adını nasıl unutursun demeyin, karşınızda teyzesinin adını
unutmuş insan var. Hatta arkadaşına dönüp benim adım neydi diye soran.
Uykusuzluğun yan etkileri işte. Sonra ben adını aradım taradım bulamadım. Bayan
Bilgisayar duruma müdahale edince çocuğun tc`sine kadar bulduk. Okulda ona olan
aşkımı bilen bir tek oydu. Çocuğun ders programını çıkarıp benimle birlikte orda
burda bekleyende bir tek oydu. Karşılaşma olasılığımız olduğu günlerde aynanın
başında bolca vakit geçirirken, olasılığın olmadığı günlerden merhaba yataktan
yeni kalkmış kız modeli. Onunla tanışmak içinse kendimi paraladım. İçimdeki fırsatçı
sürtük ortaya çıktı. İnsanları Bay Uzuna giden basamak olarak görmeye başladım.
Üst sınıfların kademeli olarak hepsiyle tanıştım. Her yerde karşısına çıktım
ama o zamanların meşhur hareketi face`den eklemeye cesaret edemedim. Sonunda bunlar
okulların düzenlediği gezilerden birine katılmaya karar verdiklerinde olay
kulağıma geldi. Arkadaşlarımı ikna edip olaya dahil oldum ve şans yüzüme güldü.
Aynı otobüs de iki sıra arkama kuruldu. Dışardan dünyanın en cool adamı,
kendini en beğenmiş adamı duran adamından hoşlanmıştım ben. Öyle kendini
beğenmiş tavırlı haline rağmen. İki sıra arkamda oturan eğlenceli, geveze
herife ise aşık oldum. Yaptığım her şey onun için olmuştu. Beş gün boyunca
deyim yerindeyse kıçından ayrılmadım. İsteğim gözüne gözüne kendimi sokmak ama
onun benle ilgilenmesi. Benim ondan hoşlandığımı anlamaması. Salak işte. Sanki aylardır
gölge gibi izlemenden anlamayacaktı. Bazen çok salak olabiliyorum. Arkadaşlarımı
bildiğiniz kendi amaçlarım uğruna kullandım. Reklamcı`nın, Nil Kuşu`nun
Sarı`nın kafasınıBay uzunla doldurdum. O beş günde söylediği her sözü defalarca
anlattım. Saçımla oynadı, iki çift iltifat etti diye sevinç çığlıklarımla Reklamcı`yı
sağır ettim. Hayatımda ilk defa o
gidiyor diye gece kulübüne gittim. Annemler aramasın dışardayken diye Sidikliklimle
A B ve hatta C planı yaptım. Arkadaşlarımı yalvar yakar sürükledim. İyi yanıysa
sabaha kadar onunla dans etmek oldu. Kötü yanıysa beş dakika yanımdan
ayrıldığında başıma gelmeyen kalmadı. İlk bir el belime sarıldı. Kafamı yavaşça
eğdim baktım bu eli tanımıyorum dedim. Arkamı döndüm salağın biri bön bön
suratıma bakıyor. Şu Bay Uzun`a giden yolda edindiğim arkadaşlar benim çıkar
güttüğümü bilmeden gelip beni salağı kollarından zorla söküp, küçük çaplı
aksiyon yarattılar. Alkolün etkisiyle zırlamaya başlayan Bayan Bilgisayar hoşlandığı
çocuğun adını sayıklamaya başlayınca lavaboya yöneldik ama kolumdan biri
çekince kızı kaybettim. Sonunda hava alırken buldum. Bizi arayan milletten habersiz. Bay uzun bizi
bulduğunda ilk defa biri beni azarlıyor diye sevindim. Çok psikopatça dimi?
Bende ki psikopatça bir takıntı mıydı bilmiyordum. Çoğu
zaman bir saplantı olduğunu düşünüyordum. Halan evet belki diyorum ama şu bir
gerçek ki hala zaman zaman düşünüyorum.
İlk defa cidden birinden hoşlandım. Ama bir çok keşkem var. Keşke Bayan
Bilgisayar`ı dinlemeyip kendimi geri çekmeseydim. Keşke sonunu görecek kadar cesaretim
olsaydı. Keşke döndükten sonra her şeyi olduğu gibi bıraksaydım. Keşke bu kadar
zorlamasaydım. Keşke anneme verdiğim her sözü tutmasaydım. Belki o zaman aklım
daha çok başımda olurdu. Keşke onu rüyamda görüp, uyanıp şu satırları
yazmasaydım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)