31 Aralık 2014 Çarşamba

üç ayda 2015 yazmayı öğrensem yeter


Okulum yarım gün falan demeden sınav koymuş sabahın körüne mecbur gittik. Bu ara ağzıma bal arısı kusmuş olacak ki şansım arttı mı ne. Hoca gelmemiş yerine iki gözetmen göndermiş. Sınava çalışmadım diye üzülürken, gözetmenlerden biri tanıdık çıktı hop el attı sınavıma. O yardım etti diğeri de göz yumdu resmen. Diğerlerine yazık demeyin onlarda kopyanın dibine vurdular. Ben kopya hazırlamadıysam günahım ne. Sınavdan sonra da Forvet`i doktora götürdüm. Bacağı sakatlamış basketbol oynarken. Bir şeyim yok diyor ama topal bile gezemiyor, sürünüyordu yavrum. Sidikli bu akşam partiye gidecek. Babamdan iki lütfenle izini kaptı. Bunu duyan ben “Forvet`lere gitsem yılbaşında orda kalsam.” Dedim. Adam yok dedi. Lan bu nasıl bir çifte standart. İkimizde kızız, bir de o dışarda bir partiye gidiyor. Neymiş yurttan ikiye kadar izin almışmış, arkadaşları bırakacakmış. Lan devlet yurdunda kalıyor olacaktı görürdüm ben onun 2`ye kadar kalmasını da neyse. İtiraz ettim “O orda tek sıkılır. Sen yanımızda kal biz varız. Ne işin var elin adamının evinde?” lan elin adamı dediğin dört yılık arkadaşım be baba. Sanki iki mum bir şömine başbaşa yeni yıla gireceğiz, tövbe tövbe. Ama sonunda ikna ettim Uyuz`u da alıp gidiyorum. Lan hepsi sevgilisiyle bir ben kardeşimle gidiyorum. Forvet`in sevgilisi kedisini getirecekmiş bir de. Bir o eksikti. Kediler ve ben demek kediler ve köpekler demek ama Kükküs tutturmuş çok seviyor seni. Lan hayvan görür görmez garip sesler çıkarıyor. Bir de benim deli anam yine yapmış yapacağını ve kırmızı don stoklarının tamamını almış. Kadın her yeni yılda doyasıya kırmızı don alıp dağıtıyor. Kendi arkadaşlarıyla sınırlı kalsa umurum da olmazda, benimkilere de alıyor vermem için zorluyor. Anlayacağınız milletin giydiği dona kadar karışıyoruz, uğur getirir ayağına. Giderken kızların donunu unutma diyor. Tam verilecek ortam olur ya. NilKuşu ve Sarı`ya da almış ama onların ki özelmiş. Gelmeden ayağına vermezmiş. Deli bu anam benim. Bir de herkes liste yapmış kendine be yapıyorum bu yıl. Her yıl yapıyorum da ne bokuma yarıyor sanki. Yine kafamın estiği gibi yapıyorum her şeyi. Carpe diem diyorum ve yeni yıldan tek beklentimin ilk üç ay içinde 2015 yazmayı kavrayabilmek olduğunu belirtiyorum. Benim zaman algoritmamı yanlış yaptıklarından daha temmuzda geçtim tarihte 2014 yazmayı. Onca zaman 2013 yazarken daha yeni alışmıştım. Sizlere mutlu yıllar. Ben hazırlanıp babamın kanatlarından bu gecelik sıyrılayım, izini de koparmışken.


30 Aralık 2014 Salı

son on saat


Gençler öğüt sevmiyor. Azıcık sevsek ben bu hallerde olmazdım. 24 saatte makalemi tamamlamaya çalışmaz, sınavıma çalışmış kıçımda pireler sauna da keyif yapıyor olurdu. Bok vardı depresyona girdim. Ay onu bile beceremedim zaten ben. Depresyon ayağına yan gelip yatmışım resmen. Proje ödevimi İyilik Meleğim olmasa bok bitirirdim. Bitirir miydim demişim ben? Hepsini çocuğa yaptırdım ben ya. Çocuk işini gücünü bıraktı ödevimi yaptı. Bana bir tek adımı yazıp dosyayı rar`layıp göndermek kaldı. Bu konuda da vicdan azabı çekiyorum, resmen üzerine yıktım kullandım çocuğu ama sonuçta İyilik Meleğim işte. Hem her iyilik meleği dişi olmak zorunda mı? Gerçi ödevi o yaptı finalde benden çıkacak acısı, yapamayacağım. Zaten bugün ki sınavım berbattı. Adamın dersini bir kez asmışım sağ olsun o da hazır Lady yokken ne işlediysem bir tek oradan sorayım demiş. Tam olarak 10 saatim kaldı. Makalemi bitirmeli ve sınava çalışmalıyım. Beynimin içinde yapay zekalar bilmem neler uçuşuyor. Bir de makale demeye bin şahit ister. Kopyala yapıştırın anasını belledim resmen. Ona rağmen bir boka benzemedi. Makaleye dair sallamadığım tek şey verilerim. Offf offf. Bu dersten de büt gözüktü. Ya ben bu sene mezun olmak istiyorum, olmalıyım. Yoksa bizimkiler kapının önüne koyacak bende birinize mülteci olarak yerleşmek zorunda kalacağım.

24 Aralık 2014 Çarşamba

askıya astım gitti


Annemi seviyorum. Gerçi kim annesini sevmez ki. Ama ben bir başka seviyorum. Sadece anne değil işte. Sidikli gittiğinden beri annemle daha çok yakınlaştık. Önceden de aynı seviyordum ama eve gelince derdimi ilk Sidikli`ye anlatırdım sonra anneme. Canım bir şeye sıkkınsa, korktuysam Sidikli`ye sarılırdım ilk. Şimdi eve gelince ilk anneme yumurtluyorum. Bir de ne bilim annem duygusaldır, Sidikli`de. Onlar bir filme oturup ağlarken ben dalga geçerim. En son üçüzün gittiği bir filmde ikisini arasında peçete uzatmaktan helak olmuştum. Film bittikten sonrada annem “Tüm salon ağladı bir sen ağlamadın. Bari numara yapsaydın. Senin yüzünden rezil olduk” dedi. Ben ağlayamıyorum işte, hatta bizimkiler ağladıkça güldüm. Bir anne çocuğuna duygusuz der mi? Bizimki diyor. Nadir ağlıyorum sadece. En son bir buçuk yıl önce Sidikli başka şehre gidince ağladım. Annem geldi bugün yanıma. Hep geliyor da bu kez elinde browni ve dondurmayla. Kışın dondurma yenmez kuralına rağmen. Üzerine birde yatakta emek yenmez kurulanı da ihlal edip yanıma kıvrıldı. Boş ver temalı konuşmasından sonra bana gençken yaptığı, yaşadığı bir sürü şey anlatı. Anladım ki Sidikli tam anneme bezemiş, deliliklerini ucundan bana bulaştırmışlar.  Sonra annem baktım gözlerini dikmiş bana bakıyor. Sebep mi? Bu kadar duygusal konuşmadan sonra niye ağlamamışım. Çocuktan sonra hiç göz yaşı dökmemişim ta ki geçen geceye kadar. Dedim “ben onun için ağlamadım, yüzüme vurulan gerçeklere ağladım” ama baktım hala ağlamamı bekliyor. En acıklı şeyleri doldurdum beynime, elimle bacağımı cimcikledim ama yok gözleri doldurmayı bile başaramadım. Hatta daha çok gülesim geldi. “Zorlama kendini. Artık umudumu kestim senden kızım” dedi. Depresyona girince kadın ağlarım bolca diye beklemiş. Ama ben psikopatlar gibi evde gezinmişim, yemişim, içmişim, izlemişim, yataktan çıkmamışım, okulu çokça asmışım ve sınavlarım geliyormuş. Hatta gelmiş. Benim mezun olmam lazım. O yüzden bende depresyonumu ertelemeye karar verdim. Sınavdan sonra üzerinde tekrar düşüneceğim. Belki geri dönmem. Malum yedikçe kilo alıyorsun. Hem ben yatmayı sevdiğimden işime geliyor, depresyonu kullanıyorum sanırım. Yoksa yemişim depresyonu. 

22 Aralık 2014 Pazartesi

kalinazasyon çukurum



“Aa size bahsettim mi ben geçen Layd ne yaptı?” ne yaptım acaba diye kendime sordum. Okul, sürükledikleri yerler, ev, ödev, yatak ve yine okul. “İddia gibi bir şeye girdiler bunlar kardeşi Sidikliyle. Kaybetti…” bin defa sus dedim susmadı. Komik dedi durdu. Hayır anlatmasını istemiyorum işte. Neden herkes öğrenmek zorundaki. Elli yıl dalgasını geçecekler. Hem ne bilim bunu anlatmak için hepsiyle o kadar samimiyetim yok. Zaten sinir küpüyüm ne diye üstüme geliyor ki. Farkında değil mi sanki sürekli huysuzluk yapıyorum, sorun çıkarıyorum. Dinlemedi anlattı. Millette dalga geçti. Belki bu ruh halinde olsam bende dalga geçerim ama cidden kaldıracak halim yoktu hani. Sinir olduğumda, öfkeden kudurduğumda kalp kırmamak için suratımda oluşan o sırıtmayı iyice yaydım. Ama içten içe kudurdum. Haksız mıyım ama? Ya nasıl anlatır hayır dememe rağmen. Aramızda kalacak demiştim. Ama iki gram alkolle NilKuşu ağzını gere gere anlattı. Sinirden nasıl yumruk yaptıysam elimi tırnak izleri çıktı. Koşup rahatlasam diyeceğim o da imkansız. Kalktım tuvalete gittim. Sakinleşmeye çalıştım yok. Düşündükçe sinirlendim, tıpkı şimdiki gibi. Kendimi dolduruşa getirmekte istemedim kızın kalbini kırmamak için. Tam çıktım karşımda Joker. Tuttu kolumdan çekti kenara mal mal bakıyor suratıma. Neymiş elin adamını nasıl öpermişim. O öpünce kıyameti koparmışım. Tecavüz etmiş gibi ondan kaçıyormuşum. Salakmıymışım. Ya adam bir şey yapsaymış. -Sanki gece yarısı adamı kenara çekmişim be. Ben değil de o demiş bana beni öper misin. Asıl adam korkmadı diye dua etmeliyim.- Hiç akıl yokmuş bende zaten. Keşke adam şikayet etseymiş beni. Ne zaman aklım başıma gelecekmiş. Yediğim kazık yetmiyor muymuş. Çocuk gibi davranıyormuşum. Gerçeklerin farkına bir türlü varamıyormuşum. Kendimi kandırıyormuşum. Hayal aleminde yaşıyormuşum. Aklımın başına gelmesi için daha ne olması lazımmış. Niye susuyormuşum…. Çünkü her kelimesiyle haklı. Aptalım, salağım, hayal dünyasında yaşıyorum, kendimi kandırıyorum. Ne yapayım bende böyleyim işte. Herkes diğerleri kadar akıllı olmak zorunda değil ki. İstediğim sadece mutlu olmak. Herkes bir şeyler için dünyaya geldi. Bazıları buldu bazıları bulamadı. Ben seçtim. İstediğim sadece mutlu yaşamak. İçini doldurabildiğim bir yaşam. Sadece suratına baktım “tamam” dedim. Çünkü konuşacak halim kalmadı. Sürekli gülümsemek başka bir şey konuşmak başka. Günlerdir yaptığım konuşmaktan çok sırıtmak. Hem de hiç istemeden. Diğerlerinin yanına geri döndüm hesabıma düşen parayı çıkardım “babam aradı eve gel diyor” dedim eşyalarımı aldım. NilKuşu da benle kalkacağını söyleyince onu bekledim. Eve geldim, annemlere gülümsedim, konuştum. Onlar yatınca da ağladım. Sessizce. Sonra elime aldım yazdım. Bok gibi hissediyorum. Çöp gibi hissediyorum. Ona o kadar kızgınım ki. Haklı diye, doğruyu söyledi diye. Herkese kızgınım. Gülmeye zorladıkları için. Beni benimle yalnız bırakmadılar diye. Düşünmeme izin vermediler diye. Benimle oturmadan ben nasıl iyileşeceğim ki.  

20 Aralık 2014 Cumartesi

elime biraz yalnızlık verseler


Beş dakika yalnız bırakmıyorlar. İşemeye gitmem için bile ilk önce söylemem gerekiyor. Tamam kandırıldım ve bu bana ağır geldi. Hem de çok ama bakın ben ağlamıyorum, bir şeyim yok diyorum dinletemiyorum. Gerçek bok gibi hissediyorum ama söyleyemiyorum. Diğer bir gerçekse artık beni tanıyorlar. Dedem öldüğünde ruh gibi gezinip iki hafta sonra bir anda ağlamaya başladığımı biliyorlar. Kimse görmesin diye kaçtığımı, yangın merdivenlerinde saklanıp salya sümük ağladığımı. Geri kalan tüm o saçma sapan dertlerin onda birini onlarla paylaşmadığımı. Sürekli gülmeye çalıştığımı, o yıkılmadım ayaklarını. Evet yıkılmadım ama sinirliyim. Kandırıldım diye. Öfkeliyim hem de çok. Ama bunlar bana intihara meyilli ergenler gibi davranıyorlar. Her gün sırayla yanımdalar ya da oraya buraya giderken çanta gibi yanında taşıyorlar. “HAYIR” kelimesini üşenmedim ezberledim 20 dilde söyledim ama anlamıyorlar. Bana dışarıda olmanın iyi geleceğini sanıyorlar. Millet gülerken sırıtıyorum ama istediğim evde olmak. Çok mu şey istiyorum. Sanki herkes biliyor bana gülüyormuş gibi geliyor. “Aklın nerdeydi senin, hiç mi anlamadın” diyorlar sanki. Yabancının verdiği çikolataya koşup öldürülen çocuk misali benim ki. Azıcık beni dinleme müsaade etseler olmaz mı? Şu kadarcık zamanda ne kadar çok şey yaşadım kimse görmüyor mu? Ve neyi fark ettim biliyor musunuz? Hayatımda yaptığım en iyi şey kalem alıp yazmadıklarımı buraya yazmayı denemek için bu bloğu açmak. Annemin eline geçer mi kaygısı yok, Sidikli okusa ne der derdi yok. Beynimden geçenleri somutlaştırabildiğim bir yer işte. İnsanın kendine sakladıkları için bir yer. Ne garip, yazıyorum. Kimse kim olduğumu bilmiyor ve ben özgürce duygularımdan bahsedebiliyorum. Kendimle konuşabiliyorum. Bazen yazarken fark ediyorum aslında gerçekte nasıl hissettiğimi. Başıyla sonunda farklı şeyler söylediğimi. Cümlelerimin bile kafasının karışık olduğunu. Kendime ne kadar kızgın olduğumu. Kimse bilmesin, kimse görmesin. Elimden bunu da almasınlar.

18 Aralık 2014 Perşembe

depresyonun yan etkileri diyorlar


Artık uluslararası bir deliyim. Bahsetmiştim hani şu salak öpücük içerikli iddiadan. Kızların tabi tuzu kuru onlar için demesi kolay. Tüm o acı hüsrandan sonra adı kendimi toparlamam için baskı yapmaya başladılar. Elin adamını öpmek nasıl bir toparlanma olacaksa artık. Sürekli öpücük içerikli tacizleri ve şakaları en sonunda patlama noktama ulaştı. Bağırdım, çağırdım ağızlarının payını verdim. “Ben burada acı çekiyorum, bir nevi boynuz yemişim sizin derdiniz ne!” dedim. Kendimi nasıl kaptırdıysam ağzıma ne gelirse söyledim. Aslında kızdığım onlar değildi, sustuktan sonra fark ettim. Kızdığım bendim. Sadece ben. Tüm hataları yapan, kendi olmayı bırakan, göz körlüğüyle salaklığı birbirine karıştıran, hepsi hepsi bendim. Öfkem yine köpük yemiş alev gibi söndü, geriye pişmanlığım kaldı. Tabi birde tekmelenmiş köpek bakışlı kızlar. Derin bir nefes alıp kocaman güldüm hadi yapalım dedim. Benim özrüm de böyle ne yapayım. “Ciddi misin?” dediler. “Cesaretim varken çok sorgulamayın” dedim. Tanımadığım birini bulup öpmem gerekiyor. Olay aslında gayet basit. Sevgilim olmadan öpmezmişim, böyle yetiştirilmemişim falan varya hepsini klozete boşaltıp sifonu çektim. Kimin ne düşünüp, ne söylediği de umurumda olmayacak. Neden olsun ki hem? Benim için kulağa çılgınca geliyor. Sanki ince ele sık doku bir boka yaradı şimdiye kadar. 21 yaşındayım. İnsan bu yaşta hatalar yapmalı, delilikler. Benimki de bu. Kızlarla hazırlandık çıktık dışarı. Tatlımı yerken etrafımı süzdüm. Gündüz vakti Beyoğlu’nda turistten bol bir şey yok. O an kafamdaki çarklar döndü “Elin turistini de tanımıyorum, hem karşılaşma olasılığım imkansız. O yüzden kızlar ben gidip turistimi bulayım.” dedim. İşin gerçeği zaten ilerdeki masada oturan üçlü gruptan birini gözüme zaten kestirmiştim. Kızlar tabi ciddi olduğuma inanmadı. Eh haklılar tabi. Birincisi tanımadığım birine beni öper misin diyeceğim. İkincisi elin adamı sapık zannedip şikayet edebilir. Üçüncüsü mekandan kapı dışarı edilebiliriz. Umarım atarken bizden tatlıların parasını istemeyi de unuturlar. Öğrenci adam sürekli kendini şımartamıyor. Genelde parasızlıktan berbat yerlerde takıldığımız çok oluyor. Kaçıncı madde oldu bilmem ama bu madde en can alıcısı. Beni beğenmeyip reddedebilir ve benim egom, özgüvenim, son olaylardan sonra geriye ne kaldıysa dinamitle patlatılmış bina gibi yerle bir olur. Kalktım yürümeye başladım ama mezarından kalkmış, ordusunun başına geçmiş Hitleri görsem bu kadar korkmam. Kızlar zaten kikirdeyip geri dönmemi bekliyor. O üç beş adımı ipe giden idam mahkumu gibi attım. Yanaştım selam verdim.  Nasılsınız dedim. Sanki kırk yıllık dostlarım da uzun süredir görüşmedik. Oturabilir miyim dedim nazikçe evet dediler ama bu delinin derdi ne bakışları bariz belli. Bende korkutmamak için klasik turist sorularını sordum. Sonrada "ben bir iddiaya girdim kaybettim, bana yardım eder misiniz?” dedim kızları işaret ettim. Tabi derken neye tabi dediklerinden bir haberler. “Beni öper misin?” demek meğer dünyanın en utanç verici şeyiymiş. Hem şaşırdılar, hem güldüler, hem ciddi misin dediler, hem de dolandırıcı mısın diye sordular. Artık nasıl bir portre çizdim bende bilmiyorum. Bizim yakışıklı turist bir öpücükten bir şey olmaz deyince rahatladım. Sonra ben bir de arsızca hastalığı olup olmadığını sordum. Bunlar gülerken desibelin ayarını kaçırdı. Ne yani tükürükle bulaşan bir sürü hastalık var. İnsan sağlığı önemli. Bildiğiniz rezil oldum, yetmedi ülkeyi rezil rüsva ettim. Expo hayalleri önümüzdeki elli yıl benim yüzümden baltalandı. Ama ben koşulları yerine getirip tanımadığım birini öptüm. Yanlış veya doğru ne fark eder. Adam da iyi öpüşüyordu hani. Hem bu sayede San Francisco`ya gidersem rehberlerim hazır. Zaten tek derdim de oydu. Benim ilk törpülemem gereken boynuzlarım var. Kızlara kalırsa depresyondan çıkarmam gereken beynim.

16 Aralık 2014 Salı

tanıdık üfürükçü bulun bana


Nasıl bu kadar tepkisiz kaldım anlamıyorum. İçime Polyanna kaçsa bu kadar tepkisiz kalamazdı herhalde. Keşke rezillik falan çıkarsaydım. Hala aklım almıyor bu dingil ne diye böyle bir şey yaptı. Madem sevgilin vardı ne diye kaşın gözün ayrı oynadı. Sürekli kafam da “neden neden neden” galiba dönen tek kelime bu. Hak etmedim bence. Gerçi insan böyle bir şeyi nasıl hak eder ki. Ya ne yaptım ben bu hayvana da bunu layık gördü bana. Halbuki ağzından çıkan en basit kelimeler bile değerliydi benim için. Ne kadar acınası bir halim var cidden. Sidikli`de gitti. Rögar kapağı kayıp içeri düştüm bende. Keşke Sidikli`yi dinleseydim. Onun gayet güzel planları vardı. Mesela Bay B.`nin boydan bir fotoğrafını alıp photoshopla güzelce soyup küçük birde penis koyup sanal alemin huzurlarına sunabilirdim. Bundan da onur kırıcı bir şey olmazmış. Ya da iyice vahşileşip kaçırabilir, dişleri kerpetenle söktükten hemen sonra ağzının içine bir şişe tekila boşaltabiliriz. Ama güzeli tekila o acı çeksin diye de harcanmaz ki. Ya da daha iğrençleşip Patrona hazırladığım tükürüklü çay tarzında çalışabilirim. Ama ona tükürük az gelir. Plan köpek sidiğini limonataya katıp içirmek. Bunların hepsini hak ediyor. Kalbimi kırdı. Günlerdir etrafa boş boş bakıp bolca düşünüyorum. Sidikli`de gitti. İki gündür yapayalnızım. Kızların telefonuna bakmıyorum diye yakında kapıya dayanacaklar biliyorum ama hiç birini görmek istemiyorum. Yatağımla, filmlerimle beni rahat bıraksalar. Mesela bugün yaptığım gibi saatlerce blog falan okusam. Sonra lan kızım senden beterleri var desem. Mutlu olanlara sevindim deyip, alttan alttan kıskançlıktan gebersem. Ya da daha iyisi bir üfürükçü bulup zamanı azıcık geri sardırsam. Hiç bişey olmamış gibi oturmak ve dumur olmakla meşgul olmayıp, gördüğüm an salağın gözlerini oysam. Gerçi üfürükçüler kısmet falan bağlıyor dimi. Bana bir kaç level atlamış, gelişmiş bir üfrükçü lazım.

13 Aralık 2014 Cumartesi

kafam kaşınıyor sanırım bitlendim


Hüzünlü şarkılar bana göre değil ya da gözyaşları falan. Ben o dramların kadını değilim. Eğreti durur üzerimde. Burada öyle  acıklı triplere girdiğime bakmayın. Burada fazla dürüstüm ne yazık ki. Saklı olmanın verdiği cesaret olsa gerek. Yani duygularımdan bahsedebiliyorum. Bizimkilerle buluştuk, okul yüzünden açılan arada görüşemediğimiz için telafi ediyoruz. Telefonum çaldı. Bay B. Ne güzel ya adam beni arıyor. Nasılım, iyiyim, ne yapıyorum, aa bak o da ordaymış. E gel o zaman yanıma dimi? Bir gül yüzünü göster. Şanslıysam biraz gülümsemenden faydalanayım. Ama arkadaşı varmış sorun olur muymuş? Neden olsun ki sanki daha önce getirdiğinde sorun oldu mu ki? Ama sorun varmış meğer ben fark edememişim. Daha öncede bir kızla geldi yanıma ama hiç birinin elini tutmuyordu. Evet, kızın elini baya baya tutuyordu. Gözlerimi ayırmadan baktım, bir yanlışlık yoktu. Nil Kuşu`na baktım onda da aynı şaşkın ifade. Dedim kızım kabus değilse doğru görüyorsun. İki seçeneğim vardı. Birincisi gözümün dönmesini içimde tutmayıp Bay B`nin suratına sıkı bir yumruk indirecektim. Bağırıp çağırıp, kızın saçını yolacaktım ama kızın suçu ne. İkincisi baştan beri yapmam gereken cool kadını oynamak. Yani bir bok olmamış, kuşlar böcekler hahaha kadını. Öfkelendim çok öfkelendim. Kendime kızdım ama daha çok. Vaktime ve salaklığıma. Sonra yetersizlik hissi baş gösterdi. Sonra hepsini gömdüm kırk yıllık arkadaşımmış gibi gülümsedim ve o piç herifle sohbet ettim. Lavaboya gidince de merakıma yenik düşüp kıza hemen ne kadar zamandır birlikte olduklarını sordum. İki aydan fazla dedi ya. İki aydan fazla. Bu adam bu kızla birlikteyken benden hoşlandığını söyledi, beni öpmeye kalktı. Bense tüm bunları hak ettim. Benim boynuz yerlerim kaşınıyordu ama zavallı kızın çoktan boynuzları çıkmış bile. 

11 Aralık 2014 Perşembe

koltuk


Tembellik sen ne güzel şeysin öyle. Üç gündür evden dışarı çıkmadım. Çıkmak istedim mi peki hayır. Ev o kadar güzel ki. Sidikli bir hafta dersleri asma kararıyla bana gelince bende derse gitmedim. Öğlenlere kadar uyuduk. Deli gibi krep yedik her sabah bıkmadan. Bilgisayarı televizyona bağladık bütün gün o dizi senin bu film benim izledik. Geceleri de oturduk belgesel izledik. Koltuktan bir milim kıpırdamaz mı insan biz kıpırdamadık. Hatta kalkmamak için mutfağı taşıdık bir kol mesafesi alana. Hele geceleri o yirmi dört saat açığız diye vaat edenlerin hepsi bir kez kapımızı çaldı. Bir gecede iki kez sipariş verilir mi? Biz onu da yaptık. Tabi babamın sinir küpü vaziyette gezdi. Her gece zil sesiyle yataktan koştur koştur kalkınca hak veriyor insanda. Yalnız yemeye ve oturmaya endeksli yaşamın bünyemizdeki etkisi 2 kilo olarak geri döndü iyi mi? Sidikli “Benim bir tırmanış etkinliğimle bir hafta sonunda veririm” diyor. Asıl sorun benim bu iki kiloyu nasıl vereceğim. Ama dert etmesem de olur dimi? 3 gün kafa dinlemenin sonu dolan mail kutusu, arayan kişiler ile geri döndü. Mailler hep şunu bitirdin mi, bunu yaptın mı, bak yeni işlerin. Ya o arayıp “sen yapabilecek misin yoksa başkasına mı verilim işi ” diyen hocaya ne demeli. Lan senin kıçı kırık projeni sırf boktan cv ye üç beş şey yazmak için bir sürü emek verdim. üç gün işleri saldım diye yaptığına bak. Şu bir gerçek ki üniversite hocaları cv ayağına bizi kullanıyorlar. Onlar makalelerini yazıp unvan yükseltiyor, bizse sürünüyoruz. Bulmuşlar safları kullan kullanabildiğin kadar tabi. Her şeyi geçtim bir de o göz dağı vermek nasıl bir şey ya. Ayy yine sinirlendim keyfim kaçtı. Ne boktan işler be.

7 Aralık 2014 Pazar

akılsız başın cezasını dudaklar çeker


Söz verdiğinde tutacaksın, iddiayı kaybettiğinde koşullar yerine getireceksin. Bu yüzden verdiğim sözlerde veya iddialarda açık, çarptırılacak bir nokta bulundurmaya dikkat ederim. Çünkü annem bu söz, yalan falan konularında fazla hassas yetiştirdi. Bilinç altımla Freud`an beter oynadığı için yapmazsam rahat edemiyorum. Sidikli bu durumdan nasıl olduysa yırtmış. Annem bir beni avcunun içine almış bence. Sidikli özledim diye soluğu İstanbul’da alınca bizde kızlarla bir alışveriş turuna çıkalım dedik. Tüm gün dolaştık aldığımız üç beş parça. Sebep malum etiketler belirtmeme gerek yok sanırım. Otobüsle gidelim dedik bekledik başlamaya. Şu saat gösterdikleri zımbırtıda üç dakika on beş dakika falan gösteriyor. Peş peşe bolca gelir dedik. Ama o saatte trafikten kurtulan araç var mı ki otobüs gelsin akıl edemedik. NilKuşu tam bir metrobüsçü, metrocu olduğu için başımda dırdır ediyor “senin yüzünden” diye ama ne yapabilirim. Benim aklıma uyarlarsa böyle olur. Sonra baktık çok sıkıldık bunlara Sidikli ile çocukken oynadığımız icadım olan oyunu anlattım. Beklediğin otobüs gelirse bu yıl ki milli piyango bana çıkacak. Aşırı salakça dimi? SarıKız ile NilKuşu salakça dedi oynamadı. Sidikli`mle başladık oynamaya. Üç kez hayalden sonra iş iddiaya bağlandı. Otobüs gelirse altı çocuk yapacağım dedi, ben gelmezse dört çocuk dedim. Otobüs gelirse Bay B`yi karşıma alıp konuşacağım dedim, Gazeteci `ye trip yapmayı bırakacağım dedi. İş git gide büyüdü. Vardığı nokta otobüs gelirse tanımadığım biriyle öpüşeceğim dedim, en yakın arkadaşımla öpüşeceğim dedi. Kaybedense ben. Şakalaşıyorduk dedim, yapma saçmalık dedim ama kızlarla birlikte çok gaza geldiler. Ben kaybettiğim her şeyi yapacağım işte sende yapacaksın mecbursun diyor başka bir şey demiyor. Dört çocuk yapmak kolay zaten istediğim o. Ağzımdan çıkanlar hep saate bakılıp ona göre alınan risklerdi. Son söylediğim dahil. Çünkü salak alet 8 dakika gösteriyordu. Ama suratıma gülüp “Güzelim o ikinci sayfaydı, kazanacağım diye gözün döndü dikkat bile etmedin” dediler. Anlayacağınız çok fena halde yaş tahtaya bastım ve bu süpürgesi eksik cadılar baskı yapıyorlar. Rezillik yaa. Annemde duysa ağzıma sıçar orası ayrı tabi. Kadın ne edepsizliğimi bırakır, ne şu deli hallerimi. Allah aşkına böyle saçma şeyler neden aklıma geliyor ya da basit bir şaka “söz vermiştin ama ya” gidiyor. Çocukken de bu böyle tuttururdu. Bunun yüzünden nefret etmeme rağmen kedi öpmüşlüğüm, deli gibi korkmama rağmen örümcek içerikli korku filmi izlemiştim. Sonra çığlık çığlığa uyanım annemleri duvarımda gezen bir tarantula olduğuna ikna etmeye çalıştım. Bunu yaptığımda liseye gidiyordum. Ben biliyorum sonunda yaptırtacaklar da elin adamını nasıl öpeceğim ben onu düşünüyorum. Aklıma daha iğrenç bir fikir daha gelemezdi herhalde. Hani akılsız başın cezasını ayaklar çekerdi.Off ya şu yaptığım saçmalıklara bakın. Ne hallere düşürdü be beni bu adam.



4 Aralık 2014 Perşembe

çorba içine ne bulduysam atmışım


Beyin nakli ne zaman mümkün olur acaba. Bazı insanların ihtiyacı var. Çok salaklar. Mesela şimdiden bir liste yapsalar. İhtiyaç sahipleri belirlense ve mümkün olduğunda hemen uygulamaya geçilse. Yalnız fikir sahibi olarak listenin başında ismimi görmeyi hak ettim. 21 yaşına gelmiş bir insanın bu flörttür falandır işlerini çözmüş olması lazım. Ama benim kafa bırak ergenliği, hala psikoseksüel gelişim evresinin ilk adımında takılı kalmış halde. Hepsi anamın suçu. Yetiştirirken birkaç evreyi hatalı kodlamış kadın. Yoksa ailede ki kadınlar için bu kadar basit olan olaylar bende niye hindinin tüylerini yolmak kadar zor olsun ki. Niye taktım ben bu çocuğa bu kadar anlamıyorum. Tamam adam yakışıklı ve lanet olsun ki çok iyi kalpli. Bir tek bana kötü davranıyor. Aslında iyi davranıyor da istediğim gibi değil. Zaten anladım bu gel git akıllı. Konsere gittim ben bunla. Üstüme titredi. Bir sürü kişiyle tanıştırdı gerçi kuru kuru bir arkadaşım dedi ama olsun. Bir dakika yanımdan ayrılmadı. Bizimkilerin saat sınırına uyup erkenden çıktık, eve bile bıraktı. Hatta inerken malum hamleyi de yaptı ama ben yine kaçtım. Hem çocuktan hoşlanıyorsun, hem ne diye kaçıyorsun dimi. İlkinde güldüm bunda kafamı çevirdim. Aferin bana. Ama ne yapsaydım. Durdu durdu da tam ben arabadan inecekken mi aklına geldi? Kapımızın önünde. Ya babam bir şey almak için dışarı çıkmış falan olsa ve görse. Adam bir okul daha bitir sonra yüksek lisans yaparsın, sonra doktora falan filan diyor. Sebep mi profesör olunca ancak rahatlarmışım o zaman evlenirsin diyor. Ve bunu söylerken de ciddi. Hem daha önce senden hoşlanıyorum deyip ortadan kaybolan da aynı adamdı. O böyle davrandıkça zaten kafam iyice kirli sepetine dönüyor.  Güzel şeyler söylüyor yanındayken bir anda akışına kaptırıyorum. Sonra düşünüyorum beni ona çeken ne, gerçekten aşık mıyım? Romantik bir tip olsam evet diye zıplayacağım ama mantıklı tarafım susmayıp sürekli emin misin diyor? Acaba bu böyle salakça davrandığı için hırs yapmış olabilir miyim? Ama öyle olsa niye üzülüyorum böyle?

3 Aralık 2014 Çarşamba

o bu şu


Çok fazla mim yapmıyorum ben. O yüzden bizimkileri yapmadın diyenlerden özür diliyorum. Azıcık kafam dağılsın dedim bu mime el attım. O da var Buddha Beye ve Müptezel`e çok teşekkür ediyorum.

Bu gece öleceğinizi bilseniz bazı insanlara bazı şeyleri söylememiş olmanın pişmanlığını hisseder miydiniz? Peki, neden söylemediniz?
Hissederdim tabi. Hatta nasıl olsa nalları dikiyorum der geride acıklı birkaç not bırakır durumları abarttıkça abartırdım. Bunu da sırf pislik olsun diye yapardım. Ama zamanında niye söylemediğime gelirsem söyleyemedim. Durumlar elverişli değildi ve belki de sonuçlarından koktum falan falan.
Ama ölmeden önce anacığıma itiraf etmem gereken bir şey var. Yedi sekiz yaşındaydım sanırım bizim evde kristal bir kolonya şişesi vardı ve ben onu kırdım. Annem sorunca da bir şey söylemedim. Suç Sidikli`nin üzerine kaldı. Bunu itiraf etmeden ölürsem bırak gözümü kıçım bile açıkta kalabilir.

Günün birine çocuğunuzun doğduğu hastanede bir yanlışlık yapıldığını ve çocukların karıştığını öğrenseniz, kendi çocuğunuzla sizin büyüttüğünüz çocuğu değişir miydiniz?
Değiştirmem. Neden değiştirim ki. Anne babalığın iki hücreyle olacağına inanmıyorum. Yoksa o kadar çocuk şiddete maruz kalmazdı ya da sokakta kalmazdı. Ama ben kendimi biliyorum, doğurduğumu da alırdım. Tek sorunum çocuğumun ailesini ortadan kaldıracak kiralık katili bulmak.

Hayalinizi süsleyen bir yerde bir hafta tam pansiyon, harika bir tatil için uçan bir kelebeği yakalayıp ayaklarını ve kanatlarını koparır mıydınız?
Bir hafta kıçımı yaya yaya tatil yapmak için bir kelebeği katletmek mi? Bence bunu öneren adamın kafasını koparmak lazım. Ayrıca ben kelebekten de korkarım hani. Ben uzaktan severim onları.

Bir yemeğe davetlisiniz ve önünüze tanımadığınız bir yemek konuyor. Tuhaf haline ve pek iştah açıcı görünmemesine rağmen tadına bakar mıydınız?
Tipten kaybediyorsa şansı çok düşük. NilKuşu ben denedim güzel derse yerim. Sidikli diyorsa düşünürüm. Dahi diyorsa ağzıma sürmem. En son midyeli bir şey yedirdi iğrençti.

Sevdiğiniz biri için yalancı şahitlik yapar mısınız? Örneğin bir yayaya çarptığında direksiyonda dalga geçmesine rağmen çok dikkatli kullandığını söyler miydiniz? (anne, baba, eş, sevgili)
Örnek baya ağır olmuş ama biliyorum ben söylerdim. Anne baba ve kardeş için her bok söylenir ve yapılır. Sevgili eş onları koşula göre değişir. Adama sinirlendiysem son on yılda işlenen tüm cinayetlerin katil zanlısnın bile onun olduğunu söyleyebilirim. Örnekteki olay da azıcık saçma. Kameranın olmadığı nokta bırakmadılar ki. Big Brother  millet.

Yetişme tarzınızda değişiklik yapma imkanınız olsa neyi değiştirirdiniz?
Annemin mutfak ve iş yapma yasağıyla yetişmiş rahat halimi değiştirmek isterdim. Daha ne istiyorsun ne hoş diyen varsa kaç kez parmaklarımı doğradım haberiniz var mı demek isterim. İlk kez yumurta kırmayı 14 yaşımda öğrendim. İlk kekimi 15 yaşında annem evde yokken yaptım. Sonradan toparlaması zor oldu hani.

Eviniz ve içindeki eşyalarınız yanıyor. Ailenizi, kendinizi ve köpeğinizi kurtardıktan sonra bir kez daha içeri girme şansınız var. Ne kurtarırdınız?
Ev dördüncü katta. Yangın varsa asansör yok demek. Kıçı kırık iki parça daha kurtarmak için o kadar merdiven çıkamam ben. Ben çıkana kadar zaten ev kül olur.

Yarın sabah başka birinin kimliğinde uyanma ihtimaliniz olsa bunu değerlendirir miydiniz? Kimi seçerdiniz?
Üzerinde uzun uzun düşündüm kim olsam diye. II. Elizabet geçti mesela. Sonuçta kadın ölmek bilmedi ve “Birleşik Krallık'ın kraliçesi, ayrıca İngiliz Milletler Topluluğu'nin başkanı ve onu oluşturan 15 devletin kraliçesidir” gibi bir cümleyle anılıyor. Marilyn Monroe geçti ama sebei malum yüzyılın kadını vs. ama sonunda Kurt Cobain olmaya karar verdim. Sebebi bu adama bayılıyoruz.

30 Kasım 2014 Pazar

anakartımın üzerine su döktün


“Davetiye istememişsin.” Sus sus sonra anlam veremediğim cümlelerle beni ara. Nasılsın dedikten sonra niye arayıp etmedin bir söyle dimi. Ama yok basmıyor benim bu çocuğa aklım. Ne daveti ne istememesi Allah aşkına.  O kadar odaklanmışım ki ona, davranışlarının sebebi dışında hiçbir cümlesini algılayamaz oldum. Sonra yavaşça dank etti kafama. Biz bunla bir vakıfta tanıştık. Bağış yapacak para yok bende ama gönüllü işleri severim. Bu yüzden çocuklara bir faydam olsun diye gönüllü olmaya gitmiştim bunla tanıştım. Zaten onu bu kadarda mükemmel yapan o salak kalbi. Anası kuruculardan birini tanıyormuş. “Ah bizim oğlan sever bu işleri, göndereyim görüşün” demiş. Eh be kadın bula bula benim geleceğim günü mü buldun. Senin yüzünden düştüm bu hallere. “Birlikte gideriz diye düşünmüştüm.” Ah paşam ne de düşüncelisin. Bak aklından beni geçirmiş sevinmeliyim dimi. Sen arama sorma sonra ama düşündüm de. “Gelmeyeceğim işim var diyorum o saatte ne işin olacak" diyor. "Tabi ya benim ne işim gücüm olabilir ki. Şu saatten sonra sırf sen istiyorsun diye gelmem. Dengesizliklerinden bıktım. Lan millete onca iyilik yapıyorsun, pamuk gibi kalbin var, bana niye böyle saçma davranıyorsun?  Derdin ne senin benle. Naz yapmadım, oyun çevirmedim diye mi bu halin? İstemiyorum yan cebime bırak mı yapmam gerekiyordu? İlla köpek çekmem? Ne bok yiyorsan ye!” demek istedim. Ama o mırıl mırıl sesiyle “Ara davetiyeni hazırlasınlar birlikte gidelim konsere” deyince aklım yine boşaldı. Boş akılla da ağzımdan “peki” dışında bir bok çıkmadı. Ama çok kararlıyım Salı günü konserden sonra derdi ne soracağım. Hayır onun yüzünden beynim üzerine su dökülmüş ana karta döndü.

26 Kasım 2014 Çarşamba

lütfen kalbimi kırma


 Kafamı karıştırmasan olmuyor değil mi? Ya da sürekli ışığın rengini değiştirmesen. Güneşli gösterip, yağmurla karşılaştığım günler gibi olmasan. Meteorolojiye ettiğim küfürler gibi bende sana küfür etmesem. Beni evde günlerce unutulan evde aç kalan kedi gibi bırakmasan. Ne bilim azıcık kararlı olsan mesela. Ne istediğimi bilsen. Hatta ne düşündüğümü. Düşündüklerimi bilmesen de olur aslında. Hatta bilme. Bazen çığırından çıkan zihnimle baş edemezsin ki zaten sen. Ya da ne yapsan biliyor musun? Öyle güzel gülme. Nasıl olduğumu sorma. Bana iyi davranma. Sevdiğim şeyleri yapmak için gönüllü olma. Benle konuşma. Beni görmezden gel. Çünkü ben sana bir alışveriş koliğin geriye kalan son Chanel  çantaya baktığı gibi bakıyorum. Dört yaşında bir çocuğun çikolataya baktığı gibi bakıyorum. Lenon`un Yoko`ya baktığı gibi bakıyorum. 

şekeri elinden alınmış çocuk


Kimin nazari değdi lan. Hangi kem göze geldim. Kime ne yaptım acaba da beddua etti. Lan küçükken annemin anlattığı masalların hep sonu “sonsuza dek mutlu yaşadılar” ile biterken, ben bırak sonsuza kadarı azıcık mutluluk yüzü görmedim. Düşünüyorum yerlere çöp atmadım, hayvanlara eziyet edemedim. Acaba bankamatik sorasında bunak dediğim teyzemi beddua etti de tuttu. Hakketmişti ama o. Yaşına başına bakmadan dövesim gelmişti. Noel Baba’yı mı kızdırdım acaba? Ayda yılda bir bir şey istedim; onu da veriyormuş gibi yapıp boka batırdı. Mutlu olacağım hayalleriyle yattım, altını ıslatan çocuk misali kalktım. Hoşlanıyorum dedi, öpmeye kalktı sonra ses yok. Benden hoşlandığını söyledikten sonra bir şeyler olmamız gerekmiyor muydu? Hayır öpmeye kalkmasa beni öyle “ayy çok seviyorum seni yaa” diye ona buna söylemem gibi olabilirdi. Ama eyleme geçtiysen olmaz hani. Olur mu? Kafam zerre basmıyor yaa. Ailede ki tek özürlü benim bence. Ya bence benden değil. Tamamen onun saksı olmasından. Ya o günden sonra oturdu bekledim, bir arasın, bir mesaj atsın. Ama yok tık yok hem de. Dayanamadım akşama doğru bende dayanamadım. Bok vardı sanki, yazdım. “İyiyim teşekkürler sen nasılsın?”  bu kadar ya, bu kadarcık. Dilenciye bir lira verdiğinde ayıplandığın zamanları yaşıyoruz, bu hala önüme beş kuruş atıyor. Niye böyle yapıyor ki? Erkeksel bir taktik falan mı bu? Ne aradı ne sordu. Bende daha fazla gurumu şey edip yazamadım. Off zaten gurur mu kaldı ki? Adamın yakasına yapıştım ki ben resmen. Adam istemiyor işte. İstese kaç aydır köpek çeker mi? Hatayı nerde yaptım yaa. Aşk bu hata falan demeyin oluyor işte. Bu işler tamamen taktiksel anladım. Acaba ben nerde hata yaptım. Oturup bir plan çıkarsaydım böyle olmazdı. Yazsın, arasın, karşıma çıksın yaa. Ne olur lütfen….

20 Kasım 2014 Perşembe

onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine


Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar. Sınavlarmış falan umurumda değil dakika itibariyle. Ağzım kulaklarımda, kapı gıcırtısına kalkıp oynuyorum. Midemden fil sürüsü geçiyor, beynim bateri çalıyor. Enerji patlaması yaşıyorum resmen. Dünyayı iki tur koşup gelebilirim. Sebep sebep… Biz bu Bay B olacak beyaz atlı prensimle dersten sonra buluştuk. Maksat azıcık kafa dağıtmaktı ama bir anda baktım bu iltifatlar yağdırıyor. Yediğim yemek boğazımda trafik yaptı yutamadım o an gelince. ”Senden hoşlanıyorum ben” dedi. Nefes almayı unuttum. Gözleri yerinden çıkacaktı resmen. Uzun zamandır ben bu anı bekliyordum. Allah`ım birde gülümsüyordu ki sanki bir dondurmaydım ve güneşin altına bırakıp gitmişlerdi. Ne söylemeliydim ya da gerekiyor muydu bilemedim.  Sadece gülebildim. Bir de aklıma gelince yutkundum. İnsanın aklı başından gidiyormuş meğer. Bir de yalan yok içimde bir kız çıkıp yaşasın kazandım diye çığlıklar attı. Büyük ödülü kapmış gibi hissettim. Bendeki tam anlamıyla azimle sıçan durumu. Adamın peşinden kaç aydır koşuyorum. Ben bir gülümsemeye bu kadar açken, o benden hoşlandığını söyledi. Tabi küçük bir salaklığım var. Anlatsam mı bilmedim? Çok özel geldi bir an. Sonra dedim kızım en boktan şeylerini yazdın. Bunu mu saklayacaksın, ne var ki bunda? Aslında özelden çok tam bir öküzlük. Dip dibe oturduk bir şeyler içiyoruz, gerginim ama sanki bir şey olmamışçasına sağdan soldan konuşma çabası içerisindeyim. Çünkü adam dedi, gülümsedi ve geçti. Sonra bu suratıma, gözlerime şu romantik filmlerdeki bakışlardan atmaya başladı. Öpüşmeden önceki ağır müzik ağır çekimli duygusal anlar var ya, işte tam onlardan. Kafasını yaklaştırdı yaklaştırdı; bakışları attı attı ve benden pıskırma gibi bir gülme sesi çıktı. Eveettttt. Tutamadım kendimi güldüm. Sevinçten değil hem de çok komik geldi. Hatta tutamadım kafamı çevirip kahkaha attım. Ama ne yapayım, komikti işte. Biri fırlayıp “KESTİK” diye bağıracak gibi geldi. Evet batırdım ama ne yapayım hapşırmak gibi tutamadığım bir şeydi. Çocuk bence mutluluktan kafayı sıyırdığımı düşünüyor. Off zaten suratı düştü, bozuldu. Espriye vurdu ama Sidikli “çocuğun egosuna sıçmışsın” dedi öyle mi ki? 

18 Kasım 2014 Salı

lady`nin eli uzun


Bir sonraki evre çelik kapı, sonra cepçilik, hatta tarihi eser falan. Bir proje hocaya asistanlık yapıyorum. Tabi tek bende değil. Cv dolduracağız diye, bir çok kurban veriyoruz. Bizim bu hoca yurt dışına giderken odasındaki dolabın anahtarını bana verdi. Biz devam edelim vs. diye. Görevliye kapıyı açtıracaktık, Xboxlar içinde bendeki anahtarı kullanacaktık. Kullandık da. Hoca geldi, proje toplantısı yapılacak dedi ayağının tozuyla. Bendende anahtarlarını istedi. Çıkartıp vermem ve diğer üniversitelerden olaya dahil olan eğitim kadrosuna rezil olmamamız geriyordu. Ama ben anahtarı kaybettiğimi fark ettim. Kaybettim ve nerde unuttuğumu hatırladım aslında. Telefonu mağazada kasada unutan adamdan anahtarı kantinde unutması beklenen bir davranış. Ama bunu günler önce yapması ölü ardından fatiha okumak gibi bir şey. Hocada bağrınca panikledim ve buda beynimin çalışma hızını etkiledi. İnternetten tel tokayla kilit açma videosu izledim. Çantamdan iki tel toka çıkardım ve 4 dakikalık bir süre içinde kilidi açtım. Hayrı birde bu işi ben ilk defa yaptım. Düşünsenize çocukluktan beri bu iş için eğitildiğimi. Bir Arsen Lüpen`nin Türkiye şubesi olabilirdim. Hocayı projedeki katkılarımdan dolayı hiç memnun edemedim ama kilit açma konusunda kendime hayran bıraktım. Kapınızı iyi kilitleyin. Layd kilit açmayı sevdi. Asma kilit alıp üzerinde deneme bile yaptım, cidden iyiyim bu işte.

17 Kasım 2014 Pazartesi

makaleden bozma günlük


Çarşamba günü hayatı yeniden sorguladım. Alttan aldığım dersin soruları kraliçe arı, bu yıl ki dersin sorularıysa işçi arıydı. İyi ki arı sokmasına alerjim yok. Moralim gün için pişirdiği kabarmayan kekini gören ev hanımı gibi oldu. Tek istediğim eve gidip ağlamaktı; ama ağlamak pek benlik iş değil. Hele bir sınav için ben almayayım dedim Brezilya-Türkiye maçına gittik bizimkilerle. Burada yapayalnız olan Brezilyayı desteklemeden olmaz dedik ve çok eğlendim. Evde depresyona girmekten iyidir. Hem o zaman nasıl ayağım kayıp kıçımın üzerine düşüp, milleti gülmekten kendinden geçirecektim. Mor bana yakıştı ama. Off ben bir de çok üşüyorum. Hem de çok. Gerçi kendimi bildim bileli böyle. Yazın çorapsız gezmeyen birinden bahsediyorum burada. Doktor sürekli demir hapı yazardı. Aç içiliyor birde o ve mide bulandırıyor. Son hapı içtim deyip çöpe atmıştım. ama bu üşüme normal değildi hani bende Cuma sabahı doktora gittim. Kan testi yaptılar, sonuç beklerken hastane koridorunda ders çalıştım. Sonuç çıkınca az kalsın kurtulamıyordum o hastaneden. Kan testi sonuçlarımı gören doktor hastaneye yatırmamız lazım seni dedi.  Aşırı düşükmüş, sık sık bayılıp başım dönüyor muymuş, çok uyuyor muymuşum. Yok dedim ama adam inanmadı. Ben ısrarcı çıkınca da şaşırdı. Tutturdu yatırıp tedavi etmelilermiş. Sınavım var, olmasa da iyiyim diyorum, doktor sana bir şey olursa sağlık bakanlığıyla başım derde girer derdinde. Sonunda oturup anlaştık bir sürü bir şeyler verdi, yiyecek listesi tutuşturdu. Tam işim bitti dedim, bu kez de kan takmamız lazım diye tutturdu. Hayır takmasına takta beş dakika bekle çık olayı değil ki bu. Sınava geç kalıyorum hani.  Bir de kötü hissetsem kendimi cidden hak vereceğim. Şu sıralarda bolca hap, kan şurupları içiyorum ve iğrenç. Annemde “pekmez yeme, bal yeme, şunu yeme bunu yeme” deyip duruyor. Ay birde ben Cuma sınavda çok güzel kopya çektim. Kopya malzemelerimi toplarken hoca başımda beklediği için azıcık sıkıntı yaşadım ama elim hızlı çıktı, yakalanmadım. Doktor dinlen dedi ama ben bir de Efes maşına gittim. Fark ettiniz mi bilmem ama biz son dakikaları cidden seviyoruz. Millet olarak yumurta kapıya dayanmadan kıçımızı kaldırmıyoruz. Kuzenim geldi hafta sonu. Yanında da gudubet kız arkadaşını getirmiş. Nasıl sinir oluyorum kıza anlatamam. Annem Sidiklimin yatağında yatırdı bir de onu. Kızı gece kalkıp boğmak istedim. Kötü biri değil ama uyuz ya. Böyle ay ben yaparım zahmet etmeyinler, sürekli şöyle yapsan daha iyi canımlar. Anca akıl veriyor. Şunu giysen bunu çıkarsan… Hafta sonu geldi dinleneceğim dedim, bunlar yüzünden dinlenemedim. Rehber olacağım zaten bu gidişle.  Kuzenim hatırına yaptım o şehir turunu. Yoksa o haspa için parmağımı kaldırmam. Off niye böyleyim ben yaa. Niye gördüğüm on insanın ikisini boğazlamak, üçünü doğramak, ikisini evire çevire dövmek, ikisini ısırmak son kalanı bağrıma basmak istiyorum. Çok mu kötüyüm diye düşünüyorum. Ama yok bu kız yazın kuzenimin düğününde benim için soğuk, kendini beğenmiş demiş. Sonra tanıyınca iyi kızmış demiş ama yemezler. Ne yani ilk gördüğümün boynuna mı sarılacaktım. Kaldı ki onu görünce ilk hissettiğim o sarı saçlarını yolmaktı ya neyse. Off bu kuzenlerimde de akıl yok. Salak saçma tipleri getiriyorlar. Off aslın da ben mutsuzum be. Bunu fark ettim. Millete bok atmam da sanırım bundan. Nerden başladım nereye geldim. Aman sanki makale yazıyorum da olmamış değil diyecekler.

11 Kasım 2014 Salı

uçsam mı uçmasam mı


Korkudan üç buçuk atıyorum. Totalde bir tane alttan dersim var ama on derse bedel. Geçen yıl dersi geçen öğrenci sayısı 7. Bu yıl adam alt sınıfları fazla salak bulduğundan daha kolay şeyler gösterdi ama ben yine de deli korkuyorum. Ya da o sınavdan sonra adamın vereceği diğer dersin sınavı yüzünden de bu kadar korkuyor olabilirim. Ama sorun bundan çok ders çalışma çabalarım arasında telefonuma gelen snapler. Çocukluk arkadaşım Hostes var.  Güzelce İngiliz dil ed. okurken bıraktı hostes oldu. Hayaliymiş falanmış filan. Ablasının yanında Almanya`dayken bir arkadaşı dalga amaçlı girersin falan dedi, kız okulu bıraktı. Tam sopalık ama işini fazlaca seviyor. Tabi yatılı Afrika`ya postalamıyorlarsa. Aç kalıyor, odadan dışarı çıkmıyordu. İlk sınavdan sonra bunu aradım belki keyfimi yerine getirir diye, kapalıydı. Pislik sonra Roma`dayım dönünce ararım dedi ve snaplerin ardı arkası kesilmedi. Kıçımızın donduğu günlerde bir yandan sınava çalışırken bir yandan buna üzülüyordum ben Afrika`ya gitti diye.   Keşke kendime daha çok üzülseymişim. Hatun hangi sahilde güneşleniyorsa sağ olsun beni kıskançlıktan çatlatmayı başardı. Kucağında yavru aslanla, elinde garip kertenkelelerle fotoğraflarını atınca bu benim sonum oldu. Lan şurada oturdum geçebilir miyim diye düşünüyorum. Bundan beş altı ay sonra iş bulabilir miyim diye düşünmeye başlayacağım. İki gün sonra iki çöp toplamak beni bozmaz, dünyayı geziyorsun zaten deyip hostesliğe soyunursam şaşırmayın. Pislik yaa bu kız. İnsanın aklını başından alıyor.

8 Kasım 2014 Cumartesi

tanıştığıma memnun oldum


Facebook zamanında baya popülerdi. Şimdilerde yılda yaz ve kış olarak iki defa profil resmimi değiştirdiğim, online olarak bir kez bile kullanmadığım bir olay. Ama bundan üç yıl önce başında oturup Bay Uzun`u beklediğim zamanlar olmuştu. Bitirme projemle de Facebook`un popüler dönemlerine nostaljik bir ziyaret gerçekleştirdim. Kendime proje seçtim, hocamın kapısını çaldım. Adamda iyi niyet gösterip daha önce bu alanda çalışan bir arkadaştan yardım almamı söyledi. Çocuğun telefon numarasını verdi. Bende kimim, neyim, ne istiyorum yazdım, mesaj attım. Dönmedi geri baya bir süre. Aradan birkaç gün geçti küt mesaj. “Ne yüzle mesaj atıyorsun.” Ben ve yüzümün nesi var ki? Tanımam etmem, mala bak ya. İstemiyorsa yardım etmek, der işim gücüm var. Tabi ben sinirlendim bunları kibar dille yazdım. Kibar yazdım çünkü hala içimde bir umut var. Tatlı dilli yılan oluyorum ve o bana yardım ediyor. Bana güldü sonrada “Yine unuttun dimi? Birazdan da adımı sorarsın sen.” dedi. O kadarda değil hoca söyledi adını dedim içimden. Hemen Whatsapp`a attım kendimi. Adama bir yerden tanıdık geldi, Face`e koştum. Adam arkadaş listemde. Oturdum düşündüm ne yaptım lan ben buna diye ama yok aklıma gelmiyor bir şey. Annesini kesmedim, enseye şaplak atıp kaçmadım. Sonra nerden geldiyse aklıma Face`deki mesaj kısmını açtım. Ve o an dank etti. Bu salak üst sınıf diye çıkarcı ben kabul etmiştim. Lisede ki hocam üst sınıflarla kanka olun, sınav sorusu, hazır proje elinizde olur dedi. Ehh tabi birde Bay Uzun`a giden yolum üst sınıflardan geçince ekleyen her üst sınıfı kabul etmiştim. Gayet canım arkadaşım modunda takılıyordum ama bu fazla ısrarcıydı. Tamam belki azıcık flört etmiş olabilirim ama can sıkıntısından. Bay Uzun sümüğünü atmıyordu o ara ve ego denen şey tuvalet paspasına dönmüştü. Bende bu uğurda biraz kurban verip, sona doğru yaklaşırken beddua almadan, nazikçe yol veriyordum. Bu da o kurbanlardan biriymiş meğer ve anlaşılan beddua etmişte. Yoksa 3 yıl oldu, bu ne kin! Olanda aslında şu. Bölümün düzenledi bir seminerde öğrenci ameller olarak bizleri seçen hoca yüzünde oldu her şey. Bütün gün götümde dolanan bir tip vardı o gün. Bende o anda Uzun`un götünde dolandığım için fazla kuyruk sinirlerimi bozuyordu. Üstüne üstlük birde sürekli adımla sesleniyordu. Ben adını bilmiyordum ve ayıp olmasın diye de sormadım. Sonra bizim Bedduacı eleman faceden yine yazdı, ayağın nasıl oldu diye sordu. “ayağı mı? Sen nerden biliyorsun.” Topuk özürlü ben ayağımı burkmuştum. Bay Uzun bir şey olmaz deyip geçmiş ama dıdığının dıdığsı ilgilenmişti. “Ee bütün gün birlikteydik” dedi. “aa sende mi ordaydın” evet ordaymış. Malumunuz kuyrukta buymuş. Ben tabi bunun bir kez açıp fotoğrafına bile bakmayınca doğal olarak tanıyamadım. E Uzun varken gerisi benim için satır arasıydı ne yapayım. Ben sonra özür dileyince geçti sanmıştım ama çocuk onunla dalga geçtiğim konusunda ısrarcı. Gururunu kırmışım. Bile isteye yapmadım ama bir bilse ben bundan daha beterlerini gördüm. Hayır bilsem ilerde işime yarayacak ona göre yatırım yapardım. Şimdi öyle ortada kaldım.  

5 Kasım 2014 Çarşamba

bilimsel bir araştırmamdır


Sınavların öğrenci üzerinde çeşitli etkileri gözlenmektedir. Bazı homo sapiensler bu dönem süresince bilinç kaybı yaşamaktadır. Bazıları agresifleşmekte, uykusuz kalmakta,  homo sapiens olmaktan çıkmaktadır. Bende ise durum isyan, sızlanma, uykusuzluk ve deli fikirler arasında gidip geliyor. Mesela tüm feminem duygularımı, çöp kamyonuna doluşturup, arkasından su döküyorum. Ve diyorum neden kadınlara eğitim hakkı verildi ki. Biz iyiydik ya öyle, okul falan peehhh ne gerek var şimdi. Sonra aklıma daha deli bir fikir geliyor. Burada oturup buna çalışacağıma zengin bir koca bulsaydım daha zahmetsiz olurdu. Sonra yılbaşı piyangosunu kazanıp, hocaları Karayiplere gönderme hayali kuruyorum. Sonra saatin farkına varıp, kaç saatte ne kadar ilerleyebileceğimi, bir saat kestirmemin sınavda bana nasıl döneceğini hesaplıyorum. Değişmeyen bir şey varsa milletin seviştiği saatlerde ben der çalışıyorum ve ertesi gün kötü geçen sınavdan sonra hep “keşke kıçımı yayıp uyusaydım” diyorum.

2 Kasım 2014 Pazar

bir gazımız eksikti


Kaç gündür evdeydim ve her gün okula gitmedim vizelere çalışmak için, bugün kesin çalışacağım dedim. Ama çalışmak kısmet olmadı. Sabah uyanamadım, izleyemediğim bir film çıktı, okumayı atladığım kitap, ıyy bolca temizlik. Tüm arkadaşlarımda bu arada hep ders çalıştı. Kimsecikleri ayartamadım. Evde bütün gün tek olunca olmuyor, annem gelince yine olmuyor. Bu kez de lak lak yapıyorum. Bende bu sabah dört yılın sonunda ilk kez erkenden kütüphaneye gittim. Daha öncede gittim ama daha çok uyumak falan için. Ama erken gitmezsen yer kalmadığını duymuştum bir yerlerden. Kuruldum başladım derse. Beş dakika sonra elimde telefon sosyal medya. Sonra tekrar ders. Yine dağıldım ama inat ettim devam ettim. Sonra bir gürültü koptu. Telefon sessize alınmalı dimi? Ama ben yabancı olunca atladım tabi. Annem “Neredesin sen yatağın boş diyor?” annemlere haber vermemiştim dimi ben. Geri döndüm oturdum aradan zaman geçti babam aradı. Kahvaltıma takmış. Bir süre sonra yine titredi yanımdaki dürtüp “Dışarda konuş” dedi. Sinir oldum ama haklıda hani. Oturdum çalıştım, çalıştım. Gerinmek için arkaya yaslandım, bir yandan da Sidiklim`le mesajlaşıyoruz. Sonra bomba etkisinde bir ses duyuldu. Kocaman bir gürültü. Bu uyuz çocukta döndü “Yuh!!” dedi. Eveettt. Karnım çok acıkmıştı ve öyle bir gürültü çıkardı ki osurdun mu miden mi guruldadı belli değil. Bu yuh deyince millet de güldü tabi. Bildiğiniz rezil oldum. “Midemden geldi” dedim ama bu salak salak sırıttı. Sonra benim birden tekrar guruldayınca kahkaha attı yaa. Bu böyle gülüp etmese ben utanmazdım ama yok yani. Milletin gözüne soktu bu salak beni. “Yenisin sanırım kütüphane olayında” dedi. Suratımdan anlaşılmasa da acemi tavırlarım beni ele vermiş. Sürekli kıpırdanıyormuşum, telefonla konuşma, etrafı incelemem. Belgesel gözlemcisi gibiymişim. Sora bu “Benimde karnım aç, hadi yemek yiyelim.” dedi. Öküz yaa. Hem beni rezil ediyor, hem de yiyelim diyor. Ben seni boğazlayıp Avusturalyalı yamyamlara vereceğim haberin yok. Hannibal`ın sofrasına rosto yapacağım ben seni. Ama karnım yine isyan edince tamam dedim ne yapayım. Adam beni rezil etti falan ama tamam deyiverdim işte. Tabi hiç tanımadığım biriyle niye yemek yiyeyim onu bir sorguladım ama üç günlük dünya be takılma dedim kendime. 

ölü gelinden bozma


Eşitlik falan yok. Kadın erkek eşitmiş pehh. Değil işte. Eşit davranmayı bilmiyoruz. Sokaklar sürekli bizim için tehlikeli oluyor. Sürekli korunması gereken varlıklarmış gibi davranılıyoruz. Güçsüz, zayıf bizler ve bizi korumaya hazır erkekler. Kimi kimden koruyorlar? Kendi hemcinslerinden. Toplumdaki her boktan kuralda bizim için geçerli mesela. Erkeklerin ne kadar çok sevgilisi varsa o kadar erkek oluyorlar. Sırtlarına o kadar çok vuruluyor. Kadından üç bilindik ilişki, dördüncüde “kaşar” lakabını da beraberinde getiriyor. Gerçi kadının kadına yaptıkları da var. Sanki bu mevzuda kadın konuşmuyor mu? Erkeklerle mücadele etmekle kalmayıp, birde kendimizden olanla mücadele ediyoruz. En azından kadınlar sokakta fiziksel tacizde bulunmuyor ve babalarımıza bahane üretmiyor. Evetttt. Tüm o dışardaki babama bahane yaratan insan müsveddelerine kızgınım. Babama kızgınım. Adamda kendine göre haklı ama bende haklıyım. Gençken eğlenmeyeceğimde bunu ne zaman yapacağım. Ama sürekli dışarısı ve tehlikeleri hakkında uzun konuşmalar dinliyorum. Ergen gibi hissediyorum ya. İzin koparmaya çalışan ergen kız. Cadılar bayramını kutlamak için izni zor kopardım. Saatlerce yalvardım aldığım izin saati on iki buçuk. Millet eğlenirken ben boynumu büküp çıkmak zorunda kaldım. Ölü Gelin olmam tam isabet oldu. Çıkarken kendimi cidden Ölü Gelin gibi hissettim. Tim benim için yapmış meğer filmi. 

31 Ekim 2014 Cuma

ahh bu adam benim ekosistemimi bozuyor


Japon şifreleme sistemini çözmeye çalışan Amerikan askeriyim. Sürekli uydu ayarlarını değiştiren kanalım da Bay B. Biz bu çocukla ne bok yiyoruz ben anlamadım. Benim rengim belli. Ben bu çocukta çok hoşlanıyorum. O? İşte onu gerçekten bilmiyorum. Yazdan beri ona gerçekten ulaşmak için kendimi paraladım. Peki bu ne yaptı? Bir geldi, bir gitti. Neyiz ne olacağız bilmiyorum. Benim ondan hoşlandığımı anlamama gibi bir olasılığı yok. Dile gelip serenat yapmadım ama halim tavrım ortada. Gitmesin diye eline tutkal yapıştırıp koluna yapışacağım utanmasam. Şimdi gel de bunu anlama. Ee anlıyorsa niye böyle yapıyor. Sanki hiçbir şeyin farkında değilmiş gibi davranıyor bazen. Sonra arıyor, mesaj atıyor görüşelim diyor. Bütün gün benimle ilgileniyor, beni dinliyor. Sonra sağıma soluma bakıyorum ortada yok. Derin bir sessizliğe bürünüyor. Sonra yine karşımda dikiliyor. Hayır bilmesem okulu var, yaşı kaç; diyeceğim adam evli, üç çocuklu, senide yeni metresi yapacak. Davranışlarına, sözlerine bir türlü anlam veremiyorum. Benimle ilgileniyor mu, ilgilenmiyor mu? İlgileniyorsa niye hala arkadaşız, ilgilenmiyorsa kendine başka bir arkadaş bulamaz mı? Çünkü ben onun varlığına çok pis alışıyorum. Freni patlamış araba gibi onun varlığına yol alıyorum. Yeter ki yanımda olsun, sıfatı ne olursa olsun demek bu. Kaldı ki ben bunu istemiyorum. 

29 Ekim 2014 Çarşamba

terzi değilim ki


Aşık olma bende sersemliğe neden oluyor. Zaten diğer kadınlar gibi havalıda olamıyorum. Ne bilim tek göz süzüşümle dize getiremiyorum. Bende daha çok tekmelenmiş yavru köpek gibi duruyor o. Ağızımdan hep saçma şeyler çıkıyor. Altı yaşındaki çocuk bile daha mantıklı cümleler sarf ediyor. Ya kasılmama ne demeli. Her hareketimi hesaplamaya, ağzımdan çıkanı süzmeye çalışıyorum. Düşünme evresi bana fazla geldiğinden olsa gerek, onu da beceremeyip saçmalıyorum. “ımm, hımm, şey şey” ne kadar çekici geliyorsa benim konuşmam o kadar çekici. Sonra sanki karşımdaki bilim dünyasının son teknoloji insanı, bende ov fabrikadan çıkan defolu ürün gibiymişim gibi davranıyorum. Bir kendini aşağılama, yerme, karşındakine yakıştıramama hali. Sanki o çok iyi, mükemmel ben tüm kötülüklerin anası, Hiroşima`ya bombayı salan Amerikan başkanı. İşin en kötü tarafı kendim olmaktan vaz geçip, onun hayali olmaya çalışabiliyorum. Ne kadar aşağılayıcı. Bu bir elmayı zorla armut yapmak gibi bir şey. Sürekli bir kendimi yargılama hali. Halbuki ben buyum işte.  Sabah kalktığındaki ruh hali dört mevsim gibi gün içinde değişen, uykusuzken deli gibi gülen, konuşan geveze kız. Her sabah aynı pastaneden dere otlu poğaça alan, yatağını toplamadı diye annesinden azar işiten, mutfak uzak diye su içmeye kalkmayan üşengecim.  Cool kadını oynamaya çalıştım ama olmuyor işte. Adam sürekli kafamı karıştırıyor. Hem şu olmaya çalıştığım cool kadını becersem bile, sanki sonra karakterimdeki söküğü fark etmeyecek mi?

26 Ekim 2014 Pazar

salaklığımın da sınırı var


Bazı insanları ilk gördüğüm anda gözden çıkarıyorum. Garip bir şey ama ruhum sevmiyor. Bu dış görünüşüyle alakalı değil. O kadar da yüzeysel bir tip değilim. Etrafa yaydıkları enerji deyin, ruhun sevmemiş deyin, elektrik deyin fark etmez. 2. Sınıfta damdan düşen bir çocuk bizim mutlu aile saadetimizin içine sızdı. Annesiyle Almanya`de yaşarken Babası kanser olunca kendini İstanbul`da bulmuş. Adamı ilk gördüğüm andan beri sevmedim. O kadar ısrarcıydı ki. Arkadaş olmaya çalışması başka bir şeydi, götümüzden ayrılmaması başka. Elinde heykelle “aa çıplak kadın” diye geldiğinde ise abazalığını kanıtladı. Davut heykelini görünce verdiği tepki “aaa bunun ki küçükmüş” den başka bişey olmayacak bir insan. Bizim çocukların başı daha büyük beladaydı bir de. Sevgilileriyle üç kişi çıkıyorlardı. Çünkü bu üçüncü olmakta ısrarcı ve gitten anlamıyordu. İşemeye giderken bile eşlik ediyordu. Aynı pisuara işemek ister diye korkmaya başlamıştı Forvet. Babası kanserdi ve bolca hastanede kaldığı oluyordu. Bende bir buçuk yıl ne zaman ödev olsa ödevimin benzerini ona yaptım. Proje ödevlerinde gruba dahil ettik tek yardım beklemedik. Kız arkadaşıyla sorunlarını istemesem de dinledim. Yalnız kalır bende o yalnız kaldı diye vicdan yaparım diye millete dil döktüm. Tüm aşırıya kaçan yüz kızartıcı esprilerine of çeke çeke eyvallah dedim. Sadece bazen kendimi tutamadığım oldu, çemkirdim. Sonra kuzu kuzu özür diledim. Sürekli aklıma zor zamanlar geçiriyor diye teskinlerde bulundum. Allah rahmet eylesin babası vefat ettikten sonra bile ödevlerini yaptım. Kaldı ki onun salak davranışları giderek artmasına rağmen. Adam sürekli yanaşıp parfümün güzel kokuyor deyip duruyordu. Bir dersin iki dersinde koca kafanı dibime sokman nedir? Gel zaman git zaman bir e-mail düştü. “Proje konumu teslim ettin mi hocaya?” Affedersin, ne ödevi canım? Bitirme projesi olmadan bitiremediğimiz şu güzelim eğitim sistemimizin, dördüncü sınıf şakası. Ben kendime daha konu bakarken adam bir tezinin hesabını benden soruyor. Kendisi de abiciğiyle Avrupa turunda. Herkes belirlemiş ben niye yapmamışım. Pardon da aynı diplomayı mı verecekler bize? Adam kalkmış bana hesap soruyor bir de utanmadan. He bir de maile geç döndüm diye azarlıyor. Sevmeme rağmen iyi davrandım, çoğu kez suratının ortasına yumruğu geçirmek isterken güldüm. Elimden gelenide yaptım. Ama anlaşılan onun gözünde kerizim. Ödevlerini yapan salak kız. Beni kullanmaya o kadar alışmış ki, ödevini yapmamamı yadırgıyor resmen. Kendileri İtalya`da çektiği fotoları instegramda yayınlarken altına #ciplakerkekheykeli yazacağına otursun okulunu bitirsin. Köpek Surat. 

24 Ekim 2014 Cuma

sıradaki serçe parmak


İnsan kendinin düşmanıdır, der birileri. Ben bedenimin düşmanıyım. Sakarlıkla sürekli yaralanıp duruyorum. Annem de o yüzden adım atsam “Aman!” diyor. O üzerime düştükçe ben daha çok yapmak istiyorum. Bana bir şeyi yapamazsın deyin, olmaz deyin tamam artık. Uzun zamandır elimi basketbol topuna sürmedim. Asistan`da parlak bir fikirle gelip dersten sonra haftada bir gün basketbol oynamayı teklif etti. Sevgilisi Balık`la keşfettikleri sahaya haftada bir gün kendimizi atmaya başladık. Forvet, Bilgisayar ve Forvet`in sevgilisi Küsküs de olaya dahil olunca iş daha da eğlenceli oldu. Ama annem her hafta dırdır dırdır. Yok sakatlanırmışım, bir yerimi kırarmışım, zaten yorgun oluyormuşum, ne gerek varmış, yine başlamışım, hiç rahat durmuyormuşum, bir şey olursa bakmazmış. Bir dakika nefes almadan her hafta aynı şeyleri söyleyip duruyor. Hayır ne olabilir ki. Aaa durun serçe parmağım çıktı. Erkeklerin ikisi de basketbol takımında böylece biz beceriksizlerle eşit dağılım yapabiliyorlar. Bu kez değişiklik yapıp iki erkeğe karşı oynamaya karar verdik. İşler basketboldan çıkıp Amerikan futboluna vardı. Bilgisayarcı`nın içinden Fatih Terim çıktı bu işin normal kısmıydı, taktikler falan falan. Ama sonra  Bilgisayarcı`nın Asistanın bacakları arasından geçip topa sarıldığını hatırlıyorum. Zaten ufak tefek bir hatun zor olmadı onun için. Küsküs`ün Forvetin sırtına atlayıp kulağını kopartırcasına ısırdığını, Balık`ın ikisini tekmelediğini, dirseğimle kaburgalara saldırdığımı hatırlar gibiyim. Cidden sert bir oyun oldu ama bütün bunları gülerek yaptık ve acıtmadan. Cidden. Sadece yenilmek hoşumuza gitmiyordu, boy farkı malumunuz. Yoksa başta gayet insancıldık. Sonra top çalarken bir anda cırlamaya başladım. Bilgisayarcı ve Asistan`nın top kavgası bana serçe parmağa mal oldu. İncindi sandım ir saat daha oynadık ama şişince ve morarınca şüphe düştü içime. Anneme de bir yerden sonra göstermek zorunda kaldım. Söylendi, demiştim dedi ama doktora benimle geldi kıyamadı. Doktor Iron Man olmadığımı hatırlattı, üçe kadar sayacağım dedi ikide yaptı. 20 gün kadar kenarda bekleyeceğim için Asistan mutlu, kaburgası hala acıyormuş. Bense pişman değilim, eğlendim. Ama bu parmak bana kalsa daha güzel olurdu.

22 Ekim 2014 Çarşamba

afiyet olsun patron


Patronlar dünyanın en can sıkıcı insanları. Varlıklarını ensenizde hissetmek yerine köpek maması yemeyi tercih etmenize sebep olabilir. Ya da bu sadece bende ki etkisi. Okulu bırakıp çalışma hayatına atılmadım, endişelenmeyin. Olan şu sanırım 3 yıldan fazladır zaten çalışıyorum. Babamdan beni bir kursa göndermesini istedim. O da bana 1 yıl içinde bıraktığım, tamamlamadığım işleri ve kursları örnek gösterdi ve hayır dedi. Bende o gün kendi cebimin patronu olmaya karar verdim. Daha önce tek bir iş yapmamıştım ve sakarlıkla öyle garson falan olmam imkansızdı. Bende dayımın üniversiteden arkadaşı olan Patron`u aradım. Ne alaka sesini duyabiliyorum. Şöyle ki dayımla çok yakınlardı ve dayımla birlikte bize sürekli gelirdi ve ben uzun süre onu da dayım sandım. Ne yapayım denizde kum bende dayı. O da gel benle çalış dedi. Birincisi yaptıkları işten ben bir halt anlamıyorum, alakam yok. Gel zaman git zaman ben işi baya kaptım. Koca yazda onlarla çalışınca ofisin yeni elemanı olmuş oldum. Tek fark ben canım istemeyince gelmiyordum. Bu da şu sorunları beraberinde getirdi. Patron tam bir çalışma manyağı, daha doğrusu o yatma diğerleri çalışmalı manyağı. Gece eve gitme mutlu oluyor ya adam. Bense bir dakika geçirmeden çıkıyorum. Zaten tüm gün çalışıyorum, tüm günüm ölüyor. Ben erken çıkıp, kafama göre gelince çalışanlarını ayarttığını düşünmeye başladı. Bir de zamanla kalıcı eleman olunca, baştaki pamuk adam gidip Patron geldi. Ofis içinde canavar çıkınca dayı sandığım adam. Para gelmiyorsa bir de adamın gözü dönüyor. Bana gör yüz iki yüz kafi ama adam günde on binden aşağısını para saymıyor. Sonrada para yok diye söylenip, patlayacak birini arıyor. Başta bana bağırdığında karşılık veriyordum, sonra ilerde bu tiplerle karşılaşabileceğimi düşünüp sükunetle karşılama başladım. Ama bende de sabır var. Millete sinirlendi, üzerine çalan telefonum yüzünden deliye döndü. Neymiş doğru düzgün bir şey koyacakmışım. Sükunetle karşıladım, kocaman güldüm tabi dedim ve “çay getireyim yeni yaptılar” dedim. Bardağı aldım çaydan önce güzelce TÜKÜRDÜM. Ardından çayı doldurdum, götürdüm afiyet olsun dedim ve ilk yudumunu almasını bekledim. “Çay çok güzel olmuş. Ellerine sağlık” dedi. “Ben yapmadım.” dedi. Neymiş benim elimden içti diyeymiş. Her zamanki gibi pişman oldu şirinlik yapıyor aklı sıra. Azıcık akıl olsa bana bağırdıktan sonra, hiç yapmadığım bir iş yapıp ona çay getirmeyeceğimi akıl ederdi. Önce sakız çiğniyorum diye, sonra zil sesim. Bir günde birden fazla azar beni geriyor be dostum. Git gerçekten kızdığın işe yaramaz sağ kolum o benim dediğine kükre. Bana değil. Yoksa şeker niyetine tükürdüğüm çayı böyle içersin. Öz dayım olsan da tanımazdım ama üzülme.

20 Ekim 2014 Pazartesi

katil


Cani herif. Nasıl bir insansın ki o kediye çarpıp kaçabiliyorsun? Nasıl bir kan akıyor ki damarlarında, bir inip bakmaya bile tenezzül etmiyorsun? Ama durun biz çocuğa çarpıp kaçan varlıklarız dimi? Adam sokak arasında olmayacak hızla girdi. Üstüne kaç metre ötede duran kediyi ezdi. Yanlışlık falan değil. Bizde de ehliyet var, onu geçtim ilk okulda herkese yol hız problemi öğretiliyor. O mesafeden görmemekte imkansızdı hani. Hayvanın bağırtısı hala kulaklarımda. Birde insan diye adlandırdığımız adam durup bir bakmadı bile.  Öldü mü kaldı mı? Ya insan bir iner bakar. Hayvan can havliyle kendini kaldırıma attı yaa. Gözümün önünden gitmiyor. O kadar korkmuştu ki, yanına yanaşmama izin vermedi. Hayvan barınağı o saatte zaten kapanmış açmadılar telefonu. Yakınlardaki veterineri aradım adam üşenmedi geldi, ama beli kırılmış cidden uyutmak zorunda kalacağım dedi. Polise de sinir oldum. Adamlara plaka veriyorum, insan değil diye başından savıyorlar. Nasıl bir dünya ya. Ne hale gelmiş insanlık dediğimiz boktan meziyetimiz. Vicdanlarımızı içimizde saklamak yerine de sıçmışız. 

17 Ekim 2014 Cuma

hata değil salaklık


Telefonuma üç adet çağrı gelmiş. İşin garibi sabahın köründe. Koşu ya giderken telefon almayı saçmalık olarak görürüm, evde bıraktım. Tanımadığım numara aramış. Geri döneme zahmetinde bulunmadım. Sonra elimde çalmaya başlayınca açtım. Bizim domuz suratlı ahtapot çıktı. Deliye döndüm. Neden dersiniz telefonum onda yoktu. Kesin Aslan`a anlattı, istedi. Rezil oldum. Bunu fark edince de başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Ardından Aslan biliyorsa Nil Kuşu`na sormuştur dedim. Nil Kuşu`da anlatmadım diye bana kızar kesin. Böylece başımdan aşağı soğuk suyumda döküldü. Buna çemkirmeye başladım “Nerden buldun numaramı, niye anlatıyorsun, senin yüzünden rezil oldum,  bir daha karşıma çıkma,  hayvan herif… ” gözüm döndü. Hala hangi yüzle arıyor. Bundan ses çıkmayınca kapattı sandım ama baktım dinliyor. Sonra “Özür dilerim” dedi. Ne özrü ya. Cidden bu kadar basit mi? Ben mi abartıyorum anlamıyorum ki. Bu benim başkasından hoşlandığımı biliyor. Sanırım sevgilisi de var. Ama bunun ilk bokluğu değil bu. “Kimseye anlatmadım, Aslan`ın telefonundan aldım, fark etmedi ” deyince rahatladım. Cidden kimse bilsin istemiyorum. Utanç verici. Çünkü ben sebep oldum. O kadar çok taviz verdim ki Bay B`ye karşı herkes çantada keklik görüyor beni resmen. Elimizde bir adet salağımız var. Acaba bunla ne yapsak diyor millet resmen. “Aradan kaç gün geçti şimdi mi arayıp özür diliyorsun? ” kimseye anlatamayacağına söz verdi. Rahatsız olduğumu açıkça belirttim, hatta tehdit ettim polise şikayet ederim diye. Salak salak güldü. Yine sinirimi zıplattı. Göt herif. Mümkünse bundan sonra aynı ortamda bulunmayalım diye özellikle belirttim, abartıyorsun dedi. Altı üstü bir öpücükmüş.  Gerçekten öyle mi? Dışardan fazla rahat bir tip çiziyorum anlamıyorum, ama bu bana saygısızca davranılmasını hoş karşılayacağım anlamına gelmiyor. Artık saçma sapan şeylerin içinde olmak istemiyorum. Nerde kırık sandalye var ben ona oturuyorum. Bela çekiyorum, etrafıma topluyorum. Kendimi olmadık şeylerin içinde buluyorum ve bu her zaman eğlenceli olmuyor. Ama bildiğim bir şey varsa sevgilim olmayan adamı bir kez öptüm ve işin sonu pek parlak değildi. Bu ikinci kez oldu ve  hoşlanmıyorum bile. Bundan sonra tövbe elimi sürmem. Üçüncü kez hata değil salaklık olur. 

16 Ekim 2014 Perşembe

bunu buraya kim koydu


Hayatta istediğim hiçbir şey yolunda gitmiyor. Mesela yatağa girince hemen uyumak istiyorum ama uyuyamıyorum. Otobüste oturacak yer bulmak istiyorum bulamıyorum. Öfkelenmek, mutsuz olmak istemiyorum. Öfke kontrolüne ihtiyacım vardı benim. Cidden. Küçükken aşırı öfkeliydim. Çok çabuk kızardım. Sonra kendime çıkış yolu buldum. Koştum. Yüzücü`yle bu sayede tanıştım. Aslında koşarken çok kafa tiplerle tanıştım. Mesela bembeyaz, naylon spor kıyafetleriyle koşan ful makyaj teyze. Sabah kaç fark etmez kadın hep böyle geliyor. Kıpkırmızı rujla. Fötr şapkalı amca var bir de. O da her gün tempolu yürür. Kotla koşan abla var ama o akşamları geliyor genelde. Çocuğunu okula bırakıp gelen var. Öğretmeni çekiştiriyorlar, kalori hesaplıyorlar, ardından güne yapacakları börek çörekten bahsediyorlar. Üç yıl önce Yüzücü`yü görünce gözlerim yerinden fırladı. Adam heykel gibiydi. Kalbim Bay Uzun`a ait diye hormonlara her zaman müdahalede edemiyorsun ki. Hem o zamanlar uzunla tanışmayı becerememiştim. Bu gerilme hareketleri yaparken her sabah teyzeler buna musallat olurdu. “Yüzücü evladım nasıl yapılıyor şu, ay oldu mu?” Sanki plates salonu. Zamanla garip bir şekilde arkadaş olduk. Aslında çok konuşmuyoruz. Naber, nasılsın? Daha çok koşuyoruz birlikte. Uzun zamandır da sabah koşusuna gitmemiştim. Yazın zaten staj derdi vardı. Soğuk demedim, bu ara bu öfke vücuttan çıkmalı dedim gittim. AvukatKız sadece yürüyor. Yürürken çeneme vuruyor bolca dırdır ediyorum.Zaten sonrada ağzıma sinek kaçıyor. Ama koşmak ciddi mevzu. Sadece koşarım. Kafamı boşaltır, düşünür, gerekliyi eklerim. Bu kez burdan başka anlatamadığım olayı buna anlatıp akıl alayım dedim. Hafif tempoda koşuyoruz, çünkü konuşurken koşmak ölüm. Kafamı çevirdim buna hararetli hararetli anlatıyorum. Sonra kıçımın üstüne düştüm. Ama ilk hissettiğim şey kafamdaki acı. Ağaca tosladım. Koştuğumuz yolun ortasına ağacı koymuşlar bende küt diye kafayı geçirdim. Anlımın yanı çizik çizik bir kırmızı kaldı. Çanakta oturmaya müsait halin sonuna geldi. Suratımda iz kalmaz umarım. Sonra eve gelince bir şey daha oldu iyice sinirlerim zıpladı. O da yarına kalsın anlatacak kafa sinir kalmadı.


14 Ekim 2014 Salı

hödük


Pazar günlerini severim ben. Geç kalkmalar, güzel kahvaltılar. Geçen pazarımda güzel başladı, boka battı. Kızlarla ayakkabı bakmaya çıktık. Çanta aldık döndük. Çünkü ben bir türlü hangi ayakkabıyı almam gerektiğine karara veremedim. Baktık akşam oldu Reklamcı`yla buluşup yemek yiyelim dedik. Daha doğrusu SarıKız`la planlarına Nil Kuşuyla kendimizi davet ettik. SarıKız tüm gün durgundu. O hafta içi bizimkiyle ayrılıp barışmışlar. İlk ayrılmaları, bize duyurmadan halletmişler ama yemek boyu gerildik. Çünkü ikisi de birbirine ters gidip durdu. Yemekten sonra baş başa kalsınlar dedik. Nil Kuşu Aslan`ı bekleyecekti, tek beklemek istemedi bir kahve içelim dedi. Sevgilisi geldi ama bonusuyla. Joker`de bunla geldi. Limonatam bitsin kalkarım diye düşünürken, Aslanla Nil Kuşu didişmeye başladı. Resmen uğursuzluk vardı üstümde. Çift ayırana çıkacak yakında adım. Nil Kuşu kalktı gitti. Hatun hayatında ilk kez trip yapıyordu. Ayaklandım Aslan fırladı gitti, Joker`de “Karışma kendileri halletsinler” dedi. Sanki karışırım da. Ben sadece Aslan ayaklanmayınca kız yalnız kalmasın diye harekete geçtim. Sonra başladım gülmeye. Sinirlerim bozulunca böyle oluyor. Bir güne iki çift tartışması geçirdim kolay mı? Sonra bu şapşal da güldü, sonra başladık salak salak konuşmaya. Nasıl oldu anlamadım içinden konuşulabilecek insan çıktı. Bunun arabası servisteymiş, Aslan`la gelince ortada kaldı. Paşanın İstanbul karttan haberi yok. İyilik dolu kalbim metrobüse kadar eşlik edip ben senin yerine basarım dedim. İnsanın aklına üç yüz metrede ne gelebileceği belli olmuyormuş. Tın tın yürürken bu it tuttu beni öptü. Yanağımdan falan değil. Bildiğiniz dudağımdan öptü yaa. Tokattı yapıştırdım suratına, dizimi bir taraflarına geçirdim manda yavrusunun demek isterdim ama o filmlerde oluyormuş meğer. Çünkü ben o sıra küçük dilimi yutmakla meşguldüm. Tek tepki veremedim ya. Kafa atmak istedim ama bir bok yapamadım. En çok da bu tepkisizliğime kızdım. Suratının ortasına sonra bön bön baktım. Ne yapıyorsun sen? Dışında bir bok diyemedim. Göt herif birde pişkin pişkin “Seni öpüyorum”  dedi. Nasıl bir insan ya. Resmen taciz etti beni bir de üzerine yaptığı boku söylüyor. Lan iki yılda toplasan birbirimize 20 cümle ancak etmişizdir, kalkmış beni öpüyor ya. Ne zannediyor bu dingil kendini. Sinirden dondum kaldım. “Neden öptün” dedim omzunu silkti bir de ya. Hayvan herif işte. Dışardan bu kadar kolay ve salak mı görünüyorum ya ben. Ama kabahat bende bu domuz suratlı adama yardım edilir mi? Ya nasıl izin verdim ben? Nasıl bağırıp çağıramadım, suratına bir tane geçiremedim?  Döndüm gittim. O sinirle eve kadar yürüdüm. İki gündür de sinirimle boğuşuyorum. Ya cidden insanlara kolay lokma gibi mi gözüküyorum. Hayatımda gerçekten bir Bay Uzundan hoşlandım bir de Bay B`den. Tüm o salak tavırlarım ondandı.  Kimseye de bir bok anlatmadım. Sonra buraya geldim işte. Hem ne diyecektim. Joker sürüsünden sıkılmış, şimdide benimle kafa buluyor mu? Kesin koca ağzını tutamayıp, kankasıyla kafa buluyordur benle. Keşke kafasını tutup direğe vursaydım. İnşallah metrobüste tost olmuştur, binmeyi becerememiştir. Bir de ben bunu şikayet etsem olmaz mı?  Cidden soruyorum. Sokaktan geçen adam öpmüş bu öpmüş aynı hesap. 

13 Ekim 2014 Pazartesi

ben ve sinirlerim



Baştan uyarıyım herkesi hakaret içerikli bir yazıdır. Ya birilerini boğazlayacağım, daha iyisi öldürecektim ya da buraya kusacaktım. Sinirden köpürüyorum. Ne sanıyor bu dangalak kendini. Tüm o salak salak konuşmalarına, hatta varlığına dayanıyorum. Huysuzluk çıkarmamak için ne olsa, ne söylese sineye çekiyorum. Ama bu kadarı fazla ya. Saygısızlık. Hep onun istekleri. Her boka zaten bir sürü bahanesi var kurbağa suratlının. Öküz. Hayvan herif. Salak. Mal. Domuz götü. Tezek kafalı. Beyin yok adamda. Beyin yerine taş, toprak koymuşlar. Kafandaki her hücreyi ezmek istiyorum. Elektrik verilmiş havuza atmak istiyorum. Kafanda karpuz patlatmak istiyorum. Ağzından çıkan her sözü tekmeleyerek geri sokuşturmak istiyorum. Bir daha da o fil kulaklı aptal ahtopot suratını görmek istemiyorum.

10 Ekim 2014 Cuma

o elin belimde ne işi var?


Birinci sınıfta her üniversitede bölümlere özel tanışma bilmem neleri oluyor. Hemen hemen her sazan birinci sınıfta buna atlıyor. Bizde pek kaynaşma meraklısı hocalar yüzünden üst sınıfları dahil ettikleri bir tanışma merasiminde Bay Uzunla tanışma şerefine eriştim. Sorun şuydu ki o kadar çok kişi ile konuştum ki yanıma gelip benle konuşan bu çocuğun adını unuttum. Bay Uzun`dan ilk gördüğüm an itibariyle komik bir söz ama deli gibi hoşlandım. Hoşlandığın çocuğun adını nasıl unutursun demeyin, karşınızda teyzesinin adını unutmuş insan var. Hatta arkadaşına dönüp benim adım neydi diye soran. Uykusuzluğun yan etkileri işte. Sonra ben adını aradım taradım bulamadım. Bayan Bilgisayar duruma müdahale edince çocuğun tc`sine kadar bulduk. Okulda ona olan aşkımı bilen bir tek oydu. Çocuğun ders programını çıkarıp benimle birlikte orda burda bekleyende bir tek oydu. Karşılaşma olasılığımız olduğu günlerde aynanın başında bolca vakit geçirirken, olasılığın olmadığı günlerden merhaba yataktan yeni kalkmış kız modeli. Onunla tanışmak içinse kendimi paraladım. İçimdeki fırsatçı sürtük ortaya çıktı. İnsanları Bay Uzuna giden basamak olarak görmeye başladım. Üst sınıfların kademeli olarak hepsiyle tanıştım. Her yerde karşısına çıktım ama o zamanların meşhur hareketi face`den eklemeye cesaret edemedim. Sonunda bunlar okulların düzenlediği gezilerden birine katılmaya karar verdiklerinde olay kulağıma geldi. Arkadaşlarımı ikna edip olaya dahil oldum ve şans yüzüme güldü. Aynı otobüs de iki sıra arkama kuruldu. Dışardan dünyanın en cool adamı, kendini en beğenmiş adamı duran adamından hoşlanmıştım ben. Öyle kendini beğenmiş tavırlı haline rağmen. İki sıra arkamda oturan eğlenceli, geveze herife ise aşık oldum. Yaptığım her şey onun için olmuştu. Beş gün boyunca deyim yerindeyse kıçından ayrılmadım. İsteğim gözüne gözüne kendimi sokmak ama onun benle ilgilenmesi. Benim ondan hoşlandığımı anlamaması. Salak işte. Sanki aylardır gölge gibi izlemenden anlamayacaktı. Bazen çok salak olabiliyorum. Arkadaşlarımı bildiğiniz kendi amaçlarım uğruna kullandım. Reklamcı`nın, Nil Kuşu`nun Sarı`nın kafasınıBay uzunla doldurdum. O beş günde söylediği her sözü defalarca anlattım. Saçımla oynadı, iki çift iltifat etti diye sevinç çığlıklarımla Reklamcı`yı sağır ettim.  Hayatımda ilk defa o gidiyor diye gece kulübüne gittim. Annemler aramasın dışardayken diye Sidikliklimle A B ve hatta C planı yaptım. Arkadaşlarımı yalvar yakar sürükledim. İyi yanıysa sabaha kadar onunla dans etmek oldu. Kötü yanıysa beş dakika yanımdan ayrıldığında başıma gelmeyen kalmadı. İlk bir el belime sarıldı. Kafamı yavaşça eğdim baktım bu eli tanımıyorum dedim. Arkamı döndüm salağın biri bön bön suratıma bakıyor. Şu Bay Uzun`a giden yolda edindiğim arkadaşlar benim çıkar güttüğümü bilmeden gelip beni salağı kollarından zorla söküp, küçük çaplı aksiyon yarattılar. Alkolün etkisiyle zırlamaya başlayan Bayan Bilgisayar hoşlandığı çocuğun adını sayıklamaya başlayınca lavaboya yöneldik ama kolumdan biri çekince kızı kaybettim. Sonunda hava alırken buldum. Bizi  arayan milletten habersiz. Bay uzun bizi bulduğunda ilk defa biri beni azarlıyor diye sevindim. Çok psikopatça dimi?
Bende ki psikopatça bir takıntı mıydı bilmiyordum. Çoğu zaman bir saplantı olduğunu düşünüyordum. Halan evet belki diyorum ama şu bir gerçek ki hala zaman zaman  düşünüyorum. İlk defa cidden birinden hoşlandım. Ama bir çok keşkem var. Keşke Bayan Bilgisayar`ı dinlemeyip kendimi geri çekmeseydim. Keşke sonunu görecek kadar cesaretim olsaydı. Keşke döndükten sonra her şeyi olduğu gibi bıraksaydım. Keşke bu kadar zorlamasaydım. Keşke anneme verdiğim her sözü tutmasaydım. Belki o zaman aklım daha çok başımda olurdu. Keşke onu rüyamda görüp, uyanıp şu satırları yazmasaydım.