28 Şubat 2016 Pazar

size hiç biri ölmeden cenaze evi temizlemenizi söylediler mi


Ne kadar söylersek söyleyelim, kendimize arada hatırlatırsak hatırlatalım kaybetmeye yaklaşmadan kıymetini hiçbir şeyin değerini anlayamıyoruz. Densiz doktorun biri ümit yok dediğinde, densiz biri gerekli hazırlıkları yapın dediğinde sizin ne kadar acı çektiğinizi görmüyor. Sadece bir gün gitmedim. Öğlen arayıp kalp masajı yaptıklarını söylediler. Vazgeçmedi. Ama bana her ihtimale karşı evi temizlememi söylediler. İhtimal eşittir soğuk bir beden. İki katlı aslında temiz olan o evi Sidikli ve iki kuzenimle tekrar temizledik. Hiçbir şey hissetmedim. İçim ölmüş robot gibiydim. Sadece aklımda temizlemek vardı. O kadar. Duyduğumda deli gibi ağlayan ben bir anda robot oldum. Dayılarıma tabut için ağaç kesmelerini söylemişler. Hazırlıkmış, pehh. Takım elbisesini çıktı en son ne zaman eline aldığını bilmediğim alet edevatı alıp gitti. Ne hissetmiştir acaba? Kimseye onun ölmeyeceğini anlatamıyorum.  Aklıma önceki krizinde çalışmayan salak şok cihazı gelip durdu. Diğeri getirelene kadar nefes almayı unutmuş gibiydim. Herkes acı çektiğini söylüyor. Doktorlar mücadele ettiğini ama artık eskisi gibi olmayacağını söylüyor. Bunların hiç birini duymak istemiyorum. Acı çekmesindense.. denip yarım bırakılan cümleler dolu etraf. Bencilce belki ama olmaz. Ben bunu şuan kaldıramam. İlk krizini geçirdiği akşamdan sonra onu görmek imkansızlaştı. Normalde sık sık yanına girmemize izin verirlerken günde bir defa dediler, o da camın ardından. O saatten sonra birbirimizi yemeye başladık. Her gün kim girecek krizi yaşar olduk. Şey babam iki karton sigara aldı ve hemşireyle hastabakıcılara rüşvet verip Sidikli ile benim gece görmemizi sağlıyor. Uyuz salak okul kimliğini kullanıyor. Patlamanın olduğu gündü ilk krizi. Askeriyedeki olağanüstü durumdan dolayı iki kuzenim zor geldi. Yine bir yerde bir şey patlayıp hayatımızı etkiledi işte.  O ikisi de kaldıkları iki gün boyunca askeri kimliklerinden faydalandı. Sanırım onları içeri aldıkları için, bende öyle bir kimlik olmadığı için onlardan nefret ediyorum. Haksızlık bu. Mikropsa dertleri, çöplükten çıkmadım ya. Sürekli gelenlere öncelik vermek zorunda kalıyorum. Tüm yeğenleri geldi. Adamlar dünyanın bir köşesinden gelmişken hayır olmaz diyemiyorsun. Aslında diyorum ama bana Amerika’dan İstanbul’a sonra buraya kaç saat yol çektiklerinden bahsediyorlar. Onlara, ama onun torunu benim diyemiyorum. Erkek kardeşi dedemi o halde görünce hastalandı. Hastanede bir yatakta ona açıldı. Hayatım neden bu kadar kötü? Bütün gün bekleme salonundaki yoğun bakıma ait kameradan dedemi izliyorum. Bir şey olur kimse görmez diye korkuyorum. 

26 Şubat 2016 Cuma

brutus`e neden brutus`ün diye de sorulmaz ki


Kızgınım. Buraya böyle yazdığıma bakmayın. Dedim ya içimi bir tek burda dökebiliyorum diye yazdım. Arkadaşlarımdan çok azı biliyor dedemin hasta olduğunu. Hostes, Bilgisayarcı ve iş yerinde çabucak kaynaştığım biri. Hostes defalarca aradı, iş yerindeki kız aradı ama benim beş yıllık arkadaşım tek gün kavga etmediğim arkadaşım Bilgisayarcı hala aramadı. Bir kez bile yazmadı. Whatssap gruplarında aktif olarak konuşmasına rağmen yazmadı. Ama durun ikide bir işsizliğinden dem vuruyor. Kandırıldı, az çok farkındaydı ama hırsızlığa sessiz kalmalıydı dimi? Önemli değildi kandırılması. Hakkımın yenmesindense, prestijli bir okulun eğitim görevlisinin hırsız olduğunu bilip susmaktansa ben kovulmayı yeğlerim. Ben böyle gördüm, öğrendim çünkü. Ama bugün ben nasılsın diye bile sorulmamayı hak etmedim. Babası prostat ameliyatı olacak diye dersi ektim, hastanede onunla kaldım. Sırf üzülüyor diye. Dedesi hastaydı yine hastanede onunla bekledim. Annem defalarca tanışmadığı halde annesini aradı. Bunları aa ben yaptım o da yapsın diye yazmıyorum. Gözünüze sokmak içinde. Bugün olsa yine yaparım. Çünkü ben değer verdiğim insana ne kadar kızgın ve öfkelide olsam üzgünse yanında olurum. Bence ben bunu hak etmedim. İstediğim beni araması bile değil. Ya milletle makara yaparken bir defa olsun bana da nasılsın demesi. Nerdeyse beş yıldır arkadaşız. Bir gün olsun kavga etmedik. Tüm bu zamanların hatırına yazar be insan. 

23 Şubat 2016 Salı

dedem hala benimle oynuyor olsa


Bir şeyi fark ettim insan beklerken bir sürü şey hatırlıyor. Bazen küçücük detayları, bazen anı kütlelerini. Her kız çocuğu babasına aşık olur. Bende aşıktım ama dedem varken babamı gözüm görmezdi. Dedem sol ceket iç cebinden hep çikolata çıkarırdı ben çocukken. Büyüdüm yine değişmedi. Dedemin büyüsü buydu. Sanki o cepteki çikolata hiç tükenmeyecek gibi gelirdi. Hiç elimi cebine atıp kontrol bile etmedim. Noel baba gibiydi işte. Babaannemlerde ne zaman sıkılsak beyaz atlı prens gibi kurtarmaya girdi bizi. Bahçe kapısını açar torunlarımı almaya geldim diye seslenirdi. Bir arkadaşının alabalık çiftliğinde durur istisnasız eve giderken alabalık alır, beklerken Sidikli'ye zorla da olsa yedirirdi. Sidikli onu sevdiğinden sevmediği balığı yerdi. Tıpkı benim et yemem gibi. Her yaz istisnasız tüm torunlarını toplar kuzu kestirirdi. Saatlerce dil döker yedirirdi bana o eti. Sonra ben ağlarken bağıranı basardı. Dedeme çok kızardım çocukken, kuzuyu öldürdü diye suçladım. Tüm torunları ona çektiğinden olsa gerek hep bir deri kemik torunlarını besleyeceğim diye aklı çıkardı. Ne zaman kavga etsek kuzenlerimden biriyle, birer dizine oturtur kardeş kardeşle kavga etmez derdi. Ben dedemden çok şey öğrendim. Onda sonsuz bir affetme vardı. Ne yaparsanız yapın kucak açardı. Ondan iyiliğin sessizce yapıldığını öğrendim. Küçükken akşam çarşıda dolaşırken elimi tutar bakkal, fırın gezerdik. Zor durumda olduğunu bildiklerinin veresiye defterini temizlerdi. Çıkmadan, satıcıyla beni kimseye söylemememiz için tembihlerdi. Hiç bir ekmek aldığını görmedim mesela. Hep çok çok alır eve giderken bazı kapıları çalar hal hatır sorup verirdi. Sidikli cılız bir çocuktu. Yaşıtı olan kuzenim ondan uzun diye Sidikli ile dalga geçer ağlatırdı. Dedem Sidikli`yi kucaklar "Ağlama kızım, çam ağacının dibinde ayılar, gül ağacının dibinde efendiler oturur" derdi. Sidikli şimdi dedemin en uzun kız torunu. Annemin çocukluğunun bir kısmı İstanbul`da geçmiş. Hasta olduğumda deli gibi doktor aradık. Bulduğumuzda adamın odasına girer girmez anneme dedemin bir şeyi olup olmadığını sordu. Dedemin evinde oturuyormuş kirada. Paraları olmamış bir yıl ödeyememişler. Dedem hiç istememiş sonra da ödemeyi kabul etmemiş. Annemi görünce de ortalıkta dolanan sümüklü kız çocuğunu tanımış. "Yaptığın iyilik hep döner seni bulur. iyilik dediğin dünya gibidir. Kendi etrafında döner, güneşin etrafında döner ama bir şekilde başladığı yere geri ulaşır" derdi. Çocukluğumdan beri yaptığım her iyiliğin birilerini etkilediğini sonunda yine beni bulacağına inandım. Erkekler ağlamaz diyorlardı ama benim dedem bizim canımız yandığında bizimle ağlar. Nasırlı parmaklarıyla göz yaşlarımızı siler başımızı göğsümüze yaslar saçımızı okşardı. Takım kurup futbol oynardı bizle. Dereye girdiğimizde iki elini arkasında bağlar kaşlarını çatar kızardı. Çocukken neden kızdığına anlam veremezdim ama şimdi bende olsam kızarım. her yaz bize salıncak kurardı. Hemde kavga etmeyelim çok diye dört salıncak birden kurardı. Bahçeden meyveyi sebzeyi eliyle toplar yedirirdi. Elimize birer çuval verir topladığınız her fındık sizindir derdi. Çalışmadığınıza el uzatmayın diye tembihlerdi. Ona rağmen her İstanbul`a dönüşümüzde birer tane koca çuvalımız olurdu. Topladığımız bir poşet fındık yavruladı derdi. Kimsenin bilmediği masallar anlatırdı. Bazen karşısına geçer o kuran okurken dinlerdik. Bazen o bizi toplar büyükannesinden öğrendiği rumca türküler söylerdi. O bambaşka biri işte. Başladığı işi bitirene kadar vazgeçmemeyi de dedemden öğrendim. Çok çalışır, çalıştığı için hiç söylenmezdi. Asla pes etmezdi. Şimdi bile pes etmiyor işte. Ben çocukken elini kalbine koyar ölüyorum der gözlerini yumardı. Uyuz her seferinde ayıltmaya çalışırdı. Ben hiç uyan demedim. Çünkü benim dedem ölmezdi. Yine gözlerini açsın beni korkutmak için öyle yapıyor olsun.

16 Şubat 2016 Salı

kolayı istiyorum


Döndüğümde anlatacak güzel şeylerimin olacağını düşünmüştüm. Bir şekilde aklımın başına geleceğini kısa tatilimde çok eğleneceğimi. Ama tatilimin özeti bir hoca yaptıklarından dolayı gümledi, iki arkadaşım benim yüzümden işsiz kaldı. Kendimi suçlu hissediyorum kovuldukları için hemde çok. Ama bende suçluyum onların kandırıldığını fark ettiğimde sesimi çıkarmadım. Onlara net bilgilerle gitmedim. Çünkü konuşsam bugün olduğumuz duruma gelir arkalarını dönemeye hazır olurlardı. Biliyorum benden nefret ediyorlar ama biri onların hakkını çalarken göz yumamazdım. Tek pişmanlığım çok önce konuşmamaktı. Keşke bildiğim an ortaya serseydim. Ama koyun olmaktan hoşlanırken birine çoban köpeği ol diyemedim. Gerçi sonuç çok fark etmedi. Asistan doğru olanı yaptığımı düşünürken, Bilgisayarcı hakkının yenmesini umursamayıp en başından beri sessiz kalmamı söylüyor. Ayağı kayan hocada beni arayıp hesap bile sormadı. Gerçi niye neden sorsun ki. Bana sorulan sorulara doğru cevap vermekti tek suçum. Daha fazla susmayı vicdanım kaldıramazdı. Ama kovulmalarını da kaldıramadı. Benim salak pembe dünyamda pişman olup onlara vermesi gereken parayı tam verip cebe indirmeyi kesecekti. Herkes vicdan yapmamam gerektiğini aksine iyi yaptığımı söyledi ama cumartesi gününden sonra ki günlerim daha kötü geçti. Pazar eve döndüğümde annem yoktu. Babam beni bekliyordu. Dedem gece fenalaşmış hastaneye kaldırılmış. Annem gitmiş, oradayken keyfim bozulmasın diye de haber vermemişler. Doktor`un dedemi sorduğunda yengemin lafı değiştirmesinden anlamalıydım. Ama ben her zamanki milletin dedemi sorması gibi zannettim. İtalya`da ki kuzenim bile duyup dönmüş ama benim ruhum duymadı. Anneme bazen çok kızıyorum. Bizi korumak adına her şeyi saklamaya çalışıyor. Sidikli`ye dün gece söyledi, o da benim zorlamamla. Bok gibi hissediyorum. Dedemle aramda salak bir cam var. elimden gelen sadece beklemek. Beklemek ne kadar klişe dimi? Çok acı çektiğini biliyorum. Ama acıları içinde hiç bir şey yapamıyorum. Çok çok çok öfkeliyim. Uzun zamandır etmediğim kadar çok dua ediyorum. Lütfen ya lütfen biraz daha zamana ihtiyacım var. Benim hala dedeme ihtiyacım var. Bir kez daha izin versen, göğsüne kafamı yaslasam, saçımı okşasa, benim hırçın kızım dese olmaz mı? Ağlayamamaktan çok yoruldum. Güçlü kalmaya çalışmaktan da. Annemi, anneannemi o halde görmek içimi parçalıyor zaten. Bir yatağa girip uyumak tüm bu olanlardan kaçmak istiyorum. Hiç bir şeyi duymamak görmemek. Ben kolayı seçmek istiyorum. Bir kez tek bir kez.

12 Şubat 2016 Cuma

sevgililer gününden kaçan kovalanır mı


Sevgililer günü daha önce hiç kutlamadım. Bu sadece saçmalık olarak görmemden de değil, yalnızdım ulan ben. Kara kutuda dönen reklamlara, adım başı afişlere rağmen unutan babam için annem hediye aldım hep. Annem bu tip şeylere ne kadar meraklıysa bana da o kadar saçma gelir. Misal geçen sene salak Sidikli çiçeği onun aldığını ağzından kaçırdıktan sonra annem hepimize küstü. Babamın suratına bile bakmadı. Yalan söyleyip kendi almış gibi vermesine mi, yoksa yıl dönümlerini unutmasına mı takıldı bilmiyorum. Benim için ne kadar önemsizse annem için o kadar önemli. Ben Joker`le ne kadar zamandır birlikteyim onu bile bilmiyorum. Tek tutunacak dalım buraya yazmışımdır düşüncem. Yazmadıysam umarım ikimizde unutmuşuzdur da, utandıramaz beni. Sevgililer gününde annem dışında kimse için hediye seçmemişken liseden beri bir arkadaşım gönderiyor. İlk aldığında kafasına fırlattım. Ben onun için canım arkadaşım derken nasıl böyle bir şey yapar demiş gözüm dönmüştü. Sonra ilişki normale dönse de bir kaç yıl bir sakız alıp gönderdi. Kargo parası sakızdan pahalı. Ben bu kadar deneyimsiz ve öküz olunca bu sevgililer günü konusunda Joker ne düşünüyor emin olamadım. Kutlamak istemiyorum çünkü hep böyle topluca kutlanan günlerin saçma olduğunu savundum. Ondan bir şeyler bekledi diye kendi düşüncemden vazgeçemezdim sonuçta. Bende bu yüzden kökten halletim. Dün kendime bugün için bilet aldım, Joker`i aradım akşam buluşalım dedim. Adamı görür görmez de "Ben yarın Bursa`ya gidiyorum" dedim. Sezon geçmeden kayak yapmış olurum, hem kuzenlerle biraz vakit geçiririm diye bahaneler... Neden kıvranıp durayım bütün akşam nasıl söylesem diye dimi? Kıyamam, onunla gideceğimi sandı bir an için ama tek gidiyorum deyince biraz bozuldu sanırım. Oturup tahlil yapamam ya. Yine beni rahatsız eden şeyin etrafında dolaşıp hiç bir şey söylemiyorum biliyorum. İlişkide iletişim dürüstlük diye atıp tutuyorum ama bizim ilişkide bir dürüst varsa o da Joker. Ne hissediyorsa, düşünüyorsa söyleyen o. Bense söyleyemiyorum. Bu onunla değil benimle ilgili bir şey. Fazla sevmek, güvenmek istemiyorum. Bu tip günleri kutlamak istemiyorum ama söylersem beni garip karşılar, istemem yan cebime koy kızlarından zanneder diye açıkça söyleyemiyorum bile. Niye konuşmak beni bu kadar geriyor? Neden her seferinde kaçmaya kalkıyorum?

11 Şubat 2016 Perşembe

gaz sıkışmasıdır o


Türk kadını olmak öyle diğer milletlerden olmaya benzemez. Türk kadını olmak demek, istediğin kadar eğitim al, bilimsel kafada ol, nazar değmesin diye kulak çekip tahtaya vurmak demek. Kara kediyi görünce kendi saçına kıyamayıp benim saçımı çekmek demek. Zaten gece tırnak kesilmez en baba batıllarımız içinde yer almaktadır. Peki siz göbek düşme olayını duydunuz mu? Bu sadece bizim yörede mi var bilmiyorum. Ama bizde karnın ağrırsa bil ki göbeğin düştü. Yoksa hasta olma ihtimalin yok. Apandis, gastrit, bağırsak kurdu, tıbbi olarak ispatlanmış göbek düşmesi falan hikaye. Aslında hepsi göbek düşmesi. Hatta bir arkadaşım onlarda gönek düştü derler demişti. Annemin bir gün boyu karın ağrısının sebebi de buymuş. Gel doktora gidelim diyorum, ben hemşireyim anlarım bu göbek düşmesi diyor. Evet annem hemşire ve karnı ağrıyınca bu göbek düşmesi oluyor. Belki cidden düşmüştür ama bunun aslını hastanede öğrenmek varken, her sancıda göbek düştü demek nedir? Yengemi arayıp göbeği düşmüş mü düşmemiş mi baktırmasını istedi. O ne lan tepkisi verdim bende. Neymiş dua okurken suda iğne batıyor muymuş çıkıyor muymuş ne. Hayır dua okunur da kilometrelerce öteden karın ağrısı çözmek nedir? Arayıp, düşmüş çekilmesi lazım deyince bende ipler koptu. Sonra annem salonun ortasında yattı babam annemin göbeğine soktuğu parmağıyla başladı dönmeye. Dönerken tabi ki 3 kulhuvallah 1 elham okuyorsunuz. Yoksa dön allah dön ne fayda. Uyuz bunun yüzünden iç organları zarar gören hasta örneği verse de bizimkiler durmadı. Hayır cerrahi işlem bile gerekebilir ama bizimkiler iğneyle parmakla çözecek işi. Babam annem etrafında tavafa devam ettikçe biz güldük. Neymiş küçükken benim göbeğim çok düşermiş hatırlamıyor muymuşum. Bu sahneleri hatırlıyorum tabi ki. Ama ben şişko bir çocuk olduğumu da hatırlıyorum. Diyorum çok yemişimdir ondandır, annem diyor çok zıplayıp hopluyordun sonra nazardan oluyordu, yemekten olmaz. Gaz sıkışmış, kabız olmuşumdur diyorum annem "En son bir Ayşe teyze vardı aradık onu, o bir çekti daha da göbeğin düşmedi. O olmasa elimde kalır ölür giderdin." diyor. Elin İngiliz bebeğine nazar değip göbeği düşmüyor, ama bizim düşer. Düşse de fark etmez onlar malum tıp o kadar gelişmiş değil onlarda. Anneme hakikaten şaşırıyorum. Bazen Grinin Elli Tonuna onu götürmedik diye trip atacak kadar zamanı yakalamış olurken (bu da ne zamanı yakalamak ya!) bazen kocakarı tedavisine kadar başvurabiliyor. Hala ortopedistden daha iyi kolunu yerine oturtmuş rahmetli çıkıkçıyı anar. "Daha iyi" kısmı tabi ona kalırsa. Bana kalırsa o kolda minnak bir yamukluk mevcut.

8 Şubat 2016 Pazartesi

aradığım kaynana annemin içinden çıkmadı


Tük kadının DNA’sında gelin sevmemek var. Tülay’la Caner az çekmediler. İstisnalar var tabi ki ama kaideyi pek bozmuyorlar. Babaannem mesela istisnaydı. Anneme kızı gibi davranırdı. Dedim ya istisna bu. Konuya komşuya bakıyorum hepsi çekiyor. Kaynanaya küsmeler mi dersiniz, tartışmalar mı daha neler neler. Kaynana olmak içinde öyle tutup eve getirmek falan gerekmiyor. Sevgiliyken çektirmeye başlayanlar da çok. Ben hep bir gün bir kaynanam olursa oğlundan çok beni sevsin, çok iyi anlaşalım, dedikodular yapıp eğlenelim istedim. Ama annem Uyuz`un falan kız arkadaşını sevsin istemedim. Gelin görün ki annem içine melek kaçmış şefkatli anne. Kıza bir dünya doluşu yemek yaptı. Elinden gelse suyunu bile kendisi arıtıp verecek. Misafir bir kişilik hazırlanan yemek ordu doyurmasa da küçük bir köyü doyururdu. Bu kadar yemek hazırlamasının tek sebebi de hanım kızımıza Türk mutfağını tanıtmak. Daha önce söyledim mi bilmiyorum ama Uyuz`un sevgilisi İngiliz. Kendisine Sidikli`nin bebeklerinden birinin ismi olan Emma ismini verdim gitti. Emma, bizim ölmeyip de Kate`in tahta giden yolunu tıkayan Elizabeth olsa annem bu kadar hazırlanmazdı. Giydiklerimi beğenmeyi iki kez kıyafetimi değiştirtti. Kızın beni bundan beter hallerimi görmüşlüğü var, koymazdı ona. Gerçi bunu anneme anlatamazdım. Annemin İngilizcesi yok kızında Türkçe`si bir hayli bozuk. Bu sebeple annem her lafından sonra kolumu bacağımı cimcikleyip çevirsene dedi durdu. Kızın İngilizcesi kötü olmasına kötü de annem daha normal konuşsa o da anlayacak. Ama bizimkinin içinden atasözleri deyimler he bir de Osmanlı sözlüğü çıktı. Kadın “Canı kaymak isteyen mandayı yanında taşır.” dedi, sonra beni dürtükleyip çevir diyor. Kıza bizim nadide atasözlerimizdeki metoforları açıklayana kadar canım çıktı. Atasözleri değil mübarek hayvan atlası. İlerde nesli tükenen hayvanların listesini atasözlerinden çıkartırız biz. Annemde nüfus memurluğuna soyunmuşken, bir kütükte gariban hayvanlar için çıkarır. Kızın anne babasının nereli olduğuna kadar sordu anladım da dede falan neydi onu çözemedim. Babam desen zaten çok sevdi kızı. Eh bu saatten sonrada kaynanalık yapmak bana kaldı. Of ama pis cadı çok şeker ve o kırık Türkçesiyle sempatimi kazanıyor.


6 Şubat 2016 Cumartesi

hep birileri ya da hep eksik


Bu hafta sonunu tamamen birbirimize ayırdık. Cuma günü yağmur çamur demedik üçümüz oyuna gittik. Ben yine şemsiye kırdım. Sidikli bir daha bana şemsiyesini bok verirmiş. Ben değil o böyle terbiyesiz konuşuyor. Uyuzun hiç bir yere sığdıramadığımız bacakları yüzünden önde oturan teyzeden azar işittik. Bir daha koltuğuna dokunursa kenarda bağdaş kurup yerde izlemek sorunda kalacakmış. Şimdiki teyzelerde fena. Bizim zamanımızda tonton şekerdi. Şimdikiler kırmızı ojeli cadılar. Ama ben biliyorum benim annemde yirmi seneye böyle olacak. Hafta sonu hiçbirimizin dışarı çıkmayacağını öğrenince elimize toz bezi, vilada süpürge tutuşturdu. Sonra vilada güzel almıyor deyip tüm yeri dizlerimin üzerinde sildirdi. Haspam ıslak kalmasın diye birde kurulattı. En azından temizlik için anneme bahane veren Uyuz kurulama beziyle gezinen. Anlasın elinde bez yer silmek nasılmış. Annem bahane bulmakta şu zamana kadar hiç sorun yaşamadı. Manyakça temizlik bahaneleri var. Misal siz yere iki damla çay dökersiniz o tüm evi sildirir. Bu seferki bahane ise Uyuz`un kız arkadaşı. Aman kıza ayıp olmasın diye diye yerleri yalattı bize. Bir gün önceden en ince ayrıntısına kadar pişirilecekler planlandı. Saçımızı bağlatıp sara sardırdı. Pazar gün ki yemeğe o kadar odaklandı ki cumartesi günü için aç kalacağımızı anca karnı acıkınca fark etti. Ev hanımı olmak zormuş. Onca işi yaptıktan sonra ben olsam hiç bir zaman yemek falan yapmam. Gerçi annemde o hakkını kullanıp he birlikte yemeğe çıktık. O kadar uzun zaman olmuş ki ailecek yemeğe gitmeyeli özlediğimi fark etmemişim. Hep birileri varmış ya da hep bir eksikmişiz. Birlikte gülmeyi özlemişim. Babamın susup susup söylediği yılın ikonu olacak laflarına gülmeyi çok özlemişim.  O an fark ettim ki ben evlenmek falan cidden istemiyorum. Evlilik yeni bir aile demek ve ben hiç bir şey için ailemden vaz geçmek istemiyorum. Umarım Uyuz`la Sidikli`de evlenmez. Gerçi Uyuz o kıza çok aşık. Sidikli`de sanırım Gevşek`ten çok hoşlanıyor. Daha küçükler diyorum ama onların aşık olup benden ayrılmalarını istemiyorum. Uyuz o kızdan beri doğru düzgün eve bile gelmiyor. Geldiğinde geç gelip, erkenden gidiyor. Sarma sarmaktan beynim yandı sanırım. Elim kolum tutmuyor ama hala aklım fikrim yarın annemler kızı sevmezler inşallah`da. 

Okuyan varsa not: Şu dizlerin kırmızılığını geçircek bir şey biliyorsanız yoruma eklerseniz sevinirim. Acıyorlar.


4 Şubat 2016 Perşembe

aynaya değil eski sevgili profiline soruyoruz kim güzel


Ne kadar kaçarsanız kaçın sanırım o eşikte buluyorsunuz kendinizi. Bir hareket, söylenen bir söz, karşılaşılan biri bu anı tetikliyor. Sonra edebiyat öğretmeninizin size zorla okuttuğu, sınav yapacağını söylediği kitapla karşılıklı oturuyorsunuz. Önünüzde iki seçenek var. Ya kurallara uyar o kitabı okursunuz ya da umursamayıp düşük alma riskini göze alırsınız. Tabi bir de özet okuyanlar var. Ben üşenmediysem özeti okuyanlardan oldum. Zorlamasalar beni okurdum belki. Sonunda bizde o çıkmaza geldik. Klasik adıyla eski defterler, Lady`de tarihi geçmiş oje. Bizde bolca ve sıkça karşılaşılan eski kız arkadaş olduğu için ben o topa hiç girmedim. Hep muhteşem yiceklerle dolu bir pastahanede istediğim her şeyi yiyebilecekken alacağı kiloları düşünen kız olarak gördüm. Yerken mutlu sonra pişman.. Sorarsam anlatır, ben merakımı tatmin ederdim ama sonra onun söylediği her kelimeyi analiz edip oturup kalbimden başlar tüm organlarımı yerdim. Kadınım, meraklıyım ve geçmiş bir çift için bok çukurundan başka bir şey değil. Kim kanalizasyona düşmek ister ki? Tarihi geçmiş bir oje hafif garip koku dışında normal gözükür. Sürersiniz, hemen çıkar ve sildiğiniz de o oje tırnağınıza çoktan vereceği zararı vermiştir. Siz bir ağaçsınızdır, oje kabuğunuza aşkını yazan ergen. Bu yüzden hiç sormadım hayatından gelen geçeni, geçmemekte ısrar edeni. Sorarsam daha çok soracağım, merak edip kendime engel olamayacağım. Sarı gibi Dahi`nin eski sevgililerinin her fotoğrafını atıp kim daha güzel yarışına girmek istemedim. Ne yer, ne içer, Joker onda ne buldu düşünüp durmak istemedim. Gördüklerim zaten karabasandı, bir de oturup ruh neden çağırayım. Hem deli gibi eski sevgili izi süren bir sürü kız arkadaşıma her baktığımda durumu aşağılayıcı bulan ben değil miydim? Benim değerimi bir başkasıyla kıyasa sokmak beni değersizleştirirdi. Bir de kendimi üzmemeyi seçecek kadar çok seviyorum sanırım. Çünkü bende tıpkı diğerleri gibi olacağıma eminim. Bakacağım, kıyaslayacağım, Joker`in her davranışını sorgulayacağım, sırf o kızlar yüzünden kavga çıkaracağım. Neden kendimi yıpratıp üzeyim diye düşündüm. Erkeklerde zaten geçmişten konuşmayı sevmiyor. Ama anlaşılan karşılaştığınız sizin geçmişinizken erkekler soru sormamayı başaramıyor. Ne de çocuk gibi işi yarışa sokmamayı beceremiyor. O soruyorken bende sormak zorunda mıyım? Sorular değil mi ilişkileri kabusa çeviren? Kaçmalı mıyım, yoksa anlatıp benim olma potansiyelime mi dönüştürmeliyim onu? Karabasanlar zihnime çökmüşken Felak Nas okusam işe yarar mı?

1 Şubat 2016 Pazartesi

yaram da yoktu neden gocundum


İnsanların dilinden düşürmedikleri şeylerden biri de "içimdeki çocuk" kalıbı. İçimdeki çocuk diye kast edilen ben eğlenceli bir insanım mesajı. Ben komik ve insanları güldüren biriyim derler. Çünkü çocuklar söyledikleri tek bir sözle insanları güldürebilir. Yaptıkları ile tüm gözleri üstüne toplarlar. Dondurma yerken ordan oraya koşan, sandalyenin arkasına saklanan bir çocuğa kocaman bir gülümseme ve sempati ile bakarken bunu yetişkin birinden beklemeyiz, Zaten yaparsa illa biri yakınına bir klinik önerir. Herkes içindeki çocuktan bahseder ama ben çizgi film izleyenine nadir rastladım. Zaten bunu yapan varsa illaki dizi trafiği içeren twitlerinin arasına sıkıştırır. Çocuğu olmayan ya da sevgilisine pelüş oyuncak almak gibi derdi olmayanlar dışında kaç kişinin oyuncak bebek aldığını merak ediyorum mesela. Kaldı ki kimse etrafta çocuk gibi hoplayıp zıplayan, sürekli eğlence arayan kişiler istemiyor ki bence katlanamıyorlar. Çünkü herkes büyüdü, sorumluluklar yüklendi ve çoğu insan sadece mutlu numarası yapıyor. İnsanların sosyallikten anladıkları telefonla kendi aralarında. Ah birde mekan mekan gezip kahvelerinin pastalarının fotoğraflarını çekmek. Çocuklar bir araya geldiklerinde ilk hareketleri konuşmak, oyun için ortam hazırlanmakken, biz yetişkinler de elimize telefon alıp toza varana kadar çekmek. Zaten muhabbet bir es verince o telefona bir göz atılır. Derdim kimseye ders falan vermek değil. Ama içlerindeki çocuktan bahsederken kimse bana büyü artık, biraz kadınsı davran, yaşının insanı ol gibi şeyler söylemesinler. Büyümedim ve niyetim yok. Ben böyle mutluyum ya. Çizgi film karakterli tshirt gördüğümde durmam alırım ki erkek reyonundan. 20. yaş gününde ailecek Sidikli`ye birer bebek aldık. Çizgi film izliyorum. Bunu tv de rastladım diye değil, özellikle açıp izliyorum. İki gece önce Sidikli ile akşam onda pamuk şekeri aramak için sokağa çıktık, bulamayınca marşmelovla döndük. Uzaktan kumandalı arabalara bayılıyorum. Geçen ay bir tanesini daha duvara yanlışlıkla fazla hızlı çarpmadan dolayı parçaladım. En son yazın seksek oynadım. Koca ayaklarımla 7 yaşındaki çocukları yendim. Beyin ütülememin temel nedeni de bunlar yüzünden kimsenin beni yargılamaya hakkı yok. Herkes oturup dizi izleyip, drama boğulmak, ilk bölümden sonunu tahmin ettiği şeylerle vakit geçirmek zorunda değil. Her çiftte hafta sonunda mekan mekan gezmek, alışveriş yapmak zorunda değil. Ben Joker`le kendime Shrek müzikaline bilet alırken eminim o sürtük sevgiliyle Suriye`nin iç savaşından, Türkiye`nin izlediği politikaları tartışıyordur. Bana sevgilini böyle çocuk oyunlarına getirmeye devam edersen elinden kaçırırsın dedi. Joker`de kuştu çünkü kafesi açınca uçuyor. Neymiş bu kafayla bu çocuk elde zor tutulurmuş. Çocuk gibi davranmayı bırakıp büyümeye karar verirsem yardımcı olurmuş. Bak nişan yüzüğünü o takmış parmağına. Çünkü herkesin hayali poşet taşıyan, çanta misali koca. Ama benle onun arasında bir fark var. Onun sevgilisi suratsız bir şekilde onun poşetlerini taşırken benimkisi elinde çocukla gelmeyen tek çift olmamıza gülüyordu. O instagrama koyduğu, sevimli olma çabalarındaki winnie pooh`lu  fotoğrafların inşallah uygunsuz içerikten kaldırılır.