29 Eylül 2016 Perşembe

senin sebebin ne


“Kötüsün bu yüzden seviyorum seni”, ”Hiçbir şeyi umursamıyorsun bu yüzden seviyorum seni” insan bu sebeplerden sevilir mi? Ne bileyim iyi bir insan diye sevilir. Neşeli diye sevilir. Ama beni tam olarak yukardaki iki cümleyi söyleyip seven var. Ve söylediklerinde ciddi. Yakınıma aldıklarımdan gerçek beni saklamam. Hani diyorlar ya, ya görün ya ol, herkes maskelenmiş falan. Bunu söyleyip ahkam kesenler sanki maske takmıyor. Onlar, biz ne kadar istiyorsak, nasıl gösteriyorsak kendimizi ancak o kadar görebiliyorlar. Şu mesafe olayı var ya genel bilmem kaç metre, sosyal bilmem ne kişisel ve son olarak 30-35lik mahrem mesafe. Onun gibi mesafelerim var. Güvendim mi gerçek beni göstermekten çekinmiyorum. Düşündüğümü söylüyorum. Kötü veya iyi. Çünkü onu oraya koyduysam söylediğimi yargılamadan önce anlamaya çalışmasını bekliyorum. Bunları söyleyeninse beni yargılamadığını biliyorum. Olduğum gibi gösterdiğim gibi gördüğünü. Ama bilmediğim şey böyle olduğum. Gerçekten öyle miyim kötü umursamaz?

26 Eylül 2016 Pazartesi

dost başa kadın bacağa bakar


Yanımdan bir kaç saniyede geçti ama ben sanki saatlerce süzdüm. Arkasından uzun uzun baktım. Zaten bakılmayacak gibide değildi. Hatunda bir bacak, boy pos vardı süzmeden edemedim. Kadın vücudu çok estetik bir şey zaten. Cidden kadın vücuduna bakmaktan hoşlanıyorum. Ne kadar sutyen sevsekte Victoria`s Secret şovu sırf bundan da izlemiyorum. Biseksüel miyim acaba diye soruyorum kendime bazen, sonra “Yok beeee! Sırf sen değilsin inceleyen eden. Bak Hostes, NilKuşu Sarı falanda senden” diyorum. Sanırım bu dost başa kadın kadına bakar durumu. Kızın vücudunu ne kadar taktir edip beğensem de “Az önce yanımızdan geçen kız benim senden önceki en uzun süreli sevgilimdi” cümlesiyle  aslında kusursuz olmadığını idrak ettim. Bacakları çarpık bunun. Zaten bir böyle biçimsiz falan. Vücut orantısızlığından bahsetmiyorum bile. Bu selülitli haliyle  o şortu hem de bu soğukta giymek nedir? Amerikan filminde mi ki o kazağın altına geçirmiş birde bunu. Güzelim benim götüm dondu senin ateşin kaç derece? Off ben hatunun bacaklara bak bak bitiremedim Joker bunla üç ay birlikteydi. Hem de üniversiteyi İstanbul`da okuma sebebi kız. Kıskançlık falan yapmıyorum. Hem bu kız 90 doğumlu. Gelmişsin 26 yaşına o kaykayda ne işin var. Yaşıtların çoluk çocuk sahibi olmuş. Kaykay tepelerinde gezeceğine evlensen benimde aklım kalmasa sen ve Joker`in geçmişinde. Hızlı geçtiği için yüzünü de göremedim ki. Ama ben de bu şans varken Allah ben bu bacaklara çirkin bir surat koyamam en iyisi son bir kıyak yapayım demiştir. 

11 Eylül 2016 Pazar

ne de olsa baba yüreği öldürmez süründürür


Daha iyisi önerilince adamda ne yapsın değiştirmiş. Babam biz küçükken de küpemizi, künyemizi falan bir iki yılda bir değiştirirdi. Her yıl okula başlarken ayakkabı almak gibi bir ritüeldi bu da. Bugün babam annemin beğendiği bir küpeyi almaya giderken Sidikli uyuşukluğunun kurbanı oldu. Bunun minnacık taşlarından biri düşmüş bir kolyesi vardı. Gözüne bu kadar bakmaz ona bakardı ama bu o taşın düşmesine engel olamadı. Hazır babamda gidiyorken taşı ekletsin diye eline verdi. Babamın eline verdiği kolye ile gelen birbirinden farklıydı. Kuyumcu "abi bunlar yeni model" diye gösterince onu verip hakikaten daha güzel bir kolye alıp eve gelmiş. Babam düşünmüş, üstüne para vermiş yeni kolye almış diye alkış toplayacak diye eve geldi ama aradığı Sidikli`ye ulaşamadı. Ciyak ciyak baba ne yaptın sen diye bağırdı duru. Kolyeyi buna sevgilisi hediye etmişti. Hala tutamayıp gülüyorum ama bu kaçıncı vukuat. Daha önce bir bileklik, bir kolye kaybetmişken şimdide kolyesi sabote edildi. Taşına sahip çıkamadım diye ahlanırken kolyeden oldu. Babam sevgilisinin aldığını öğrenince gidip geri almak istemese de, Sidikli ağlamaya başlayınca kıyamadı. Eh ne de olsa baba yüreği.

9 Eylül 2016 Cuma

reklam değil asıl mesele vapur


Çalışmak istemeyen bir insanı istediğiniz kadar zorlayın onu çalıştıramazsınız. Bilgisayarın başında oturur siz geldiğinizde sayfayı indirir. Bilgisayar gözetliyorsanız, sınırlıyorsanız elindeki telefonla oynar, milyon defa sigara molası verir, orda burda dolaşır ama o gün çalışmaz. Tatil kafasından bir türlü çıkamadım desem ilk günden iki saat geç çıkınca omurilik soğanından vurulmuşa döndüm, dengem şaştı. Bugün içinde çok işim yok diye akşamdan oturdum işlerimi bitirip patrona bahane bulmak için Sidikli ile kafa patlattık. Regl sancım çok gelemiyorum dersem erkek kafasıyla bir stop düğmesine basar tamam der diye düşündüm. Sabah elimdeki birkaç işle ilgili mail attım ardından adamı arayıp ben işe gelemiyorum dedim. Sebep sorunca da “Ben bugün gelsem de çalışmam, çalışıyormuşum gibi yaparım. Cidden gelmek istemiyorum" dedim. İlk bir manyak mısın falan dedi bende “Zorlarsanız regl sancım var diyeceğim” dedim. En son ne halin varsa gör iyi bayramlar gibi bir şeyler dedi. Kovulma falan umurumda değil açıkçası. Her işi yetiştiriyorken boş boş oturmayı ne seviyorum ne de bu kadar fazla fazla çalışırken ofise hapsolmak istiyorum. Hava bu kadar güzelken fırsatı değerlendirmek istedim. Sidikli ile Çengelköy`de kahvaltı yaptık. Peynirli cevizli ve peynirli soğanlı tam buğdaylı börek favorim Çınaraltı`na gittiğinizde hemen ordaki börekçiden alıp denemeyen altın olsun. Kalori umurumda değil derseniz azıcık dolaşıp ordaki çikolatacıyı bulabilirsiniz. Balıkların hafıza durumu ne bilmiyorum ama inanın yerin adını hatırlamıyorum. Ordan Kadıköy`e geçip sokaklarda dolandık. Yalnız bu Ali Usta dondurmanın topunu yakında çeyrek fiyatına çıkaracak belli. Hayır belki ben çok yiyeceğim sürümden kazanayım da demiyor. Ve son durak Eminönü. Kurukahveci Mehmet Efendi`siz şehir turumu olur be. Lokumdan çok haz etmem ama kahve aldıktan sonra mısır çarşısında Malatya Pazarı var orda ki çifte kavrulmuş lokumları deneyin derim ben. En sevdiğim şeylerden biri böyle o Mısır Çarşısıdır, Eminönü’nün arka sokaklarıdır dolaşmak. Gezi yazarlığına soyunmadım, reklam yapıyorum. Şaka tabi, asıl  mesele vapur. O modern vapurlardan nefret ediyorum. Ben böyle yanlarında oturma alanı olan vapurlara bayılıyorum. En büyük zevklerimden biri oraya oturup ayaklarımı demirine uzatmak. Son kalanlarına dokunanın anlını karışlar, isyan ederim. 

8 Eylül 2016 Perşembe

boş gezenin boş kalfası olmuşum demek zor


Geçen gün uzun süredir konuşmadığım bir arkadaşımla görüştüm. İşim gücüm ne falan bilmiyor. Ben hala aynı yerde çalışıyor sanıyorum falan. Sonra bana iş dışında ne yapıyorsun dedi. Cevap vermek için bir dakika bekledim sanırım. İşe gidiyorum, Jokerle görüşüyorum, Arkadaşlarımla görüşüyorum, evdeyken anneme babama şımarmıyorsam kitap okuyorum, dizi izliyorum. Ama bütün bunları söylemeye utandım. Çünkü gözüme bir anda aşırı sıkıcı ve sıradan geldi. O kadar monoton olmuşum ki fark bile etmemişim. Mezun olmadan önce bir sürü hayal kurardım yapacaklarım hakkında. Sıradan olmayacaktım ki tüm o insanları ağır eleştirilerle topa tutan bendim. Peki sonum ne derseniz tükürdüğümü yalıyormuşum. Öğrenci iken daha çok şey yapıp daha çok eğleniyordum ben. Şimdi elime örgü verseniz hayatıma renk katmış olursunuz. Ne bir hobi, ne bir etkinlik. Allah`ım bildiğiniz ot çocuk tanımın genç yetişkin sınıfıyım. Hayır her gün yapmam gereken bir şey olmasa da olurdu. Ama "ya işte Himalayalara tırmandık geçen, sonra Broadway`de oyunumuz vardı ona yetişmeye uğraştık" desem çok da kötü olmazdı hani. Abartıyorum biliyorum ama bir hobiye ihtiyacım var benim. Boş gezenin boş kalfası gibi gezdiğimi hissetmeyeceğim bir şeylere. Soruyu ciddiye almışsın sen demeyin açık açık sordu adam iş dışında ne yapıyorsun diye. Siz ne yapıyorsunuz ya? 

6 Eylül 2016 Salı

patron aşığı oldu


Bir aylık işi adam benden bir buçuk haftada bitirmemi istedim. Hesaplarıma göre günde ortalama 14 saat falan çalışmam gerekiyordu. Yeni birini bulup yardım etmesi falan imkansız zaten bu kadar kısa sürede. Bende her akıllı çalışanın yapacağı gibi pazarlık yaptım. Tarihe yetiştirmem halinde yıllık izinden sayılmayacak iki hafta tatil talep ettim. Manyak mısın diyen oldu ama nasıl iş veren için iş ortamı vahşi doğa ise benim içinde öyle. Eşeği süreklide sağlam kazığa bağlamayı sevdiğim içinde işe başlamadan adama anlaşma imzalattım. Tatile gittim diye sonra izin vermez, kafası eser kovar elimde belge bulunsun. Gerçi bir çok insan sınırı aştığımı düşünse de bizim Patronun hoşuna gitti bu tavrım. Durumdan hoşnut olmayan tek isim Joker. Patronumdan hoşlanıyor ki, bir bayan bu saate kadar çalıştırılmaz diye geziniyor. İş yerinin önünde bir bekle iki bekle derken en sonunda bizim patrona söyledim güvenliğe desin de arabada iki büklüm olmasın çocuk. Başta patronum hakkında asıp kesen Joker ben çalışırken adamla kanka oldu. O saatte ne işi var adamın derseniz adam iş manyağı.  Masada kafası bilgisayara gömülü kaç kez sabah bulduk adamı. Jokerin odama girdiğinde ilk söylediği şey ise “bir de ofiste stiletto giy tam olsun.” Ben saçımı kalemle topluyorum ki ona göre bu dünyadaki en seksi hareketlerde biriymiş. Benim için ise, hiç tokam olmaması ve eczane lastiği değim şeyle toplayınca yolunan saçlarım için çözüm. Ne kadar şikayetçide olsa beni geç saatlere kadar bekledi. Gece ikiyi bulduğu oldu taksiyle olmaz dedi yalnız bırakmadı. Sanırım beni gerçekten seviyor desem de bir kez söylemedi hayvan. Bu ara yeni takındım o iki kelime. İşi benimle yapmış kadar oldu ama bitince benimle değil anasıyla tatile çıktı. Kıskançlık ediyorum ama o ailesiyle yurt dışına giderken ben belki o vaz geçer diye ümit ettim. Sonunda bende kızlarla plan yapıp Fethiye`ye gittik ki on beş yıla ben oraya taşınırım. Oralı bir arkadaşım kalacak yeri sudan ucuza ayarladı. Kaç kere tekne turuna çıktık hatırlamıyorum. Fethiyelinin bir arkadaşının babası sağ olsun yine mi tura geldi bunlar demeden boyna misafir etti bizi. Başımız bağlı olmasa çocuğu yelkenli ile birlikte almak isterdik hani. Gittiğimiz yerlerde de hep hesabın yarısı geldi önümüze ciddiyim. Menüde yazanın yarısını, hatta bazen daha azını ödedik. Fethiyelinin çevresi o kadar genişti ki o yanımızda yokken selamını söylemek hesabı indiriyordu. Hatun kendine orda resmen başka bir şey kurmuş. Bir de haraç toplasa tamam.  Her ne kadar turizmin ölmesine üzülsem de dünyanın en sakin ve eğlenceli tatillerinden birini yaşadım. Kızlar ona on birlere kadar yatarken güneş ile birlikte denize girdim, yeni insanlarla tanıştım, kızlarla tüm gün gülüp geceleri deli gibi eğlendik. Hayatımda bir ilki daha yapıp havaalanında sabahladım bulduğum her yerde uyudum. Şey bir de sevgilimi stalklayıp o kızların hangi kafayla şortun üstüne sweatshirt giydiğine kafa patlattım. Gerçi bu ilk değil.
                                                                                                                   

roller coaster gibisin güzelim


Aman bu kız yazsın öldük meraktan başına neler geldi demiyorsunuz biliyorum. Mail atanlar nankör bu kız diyor farkındayım. Özet geçelim o zaman. Ülkenin durumu karışıkken içimden yazmak gelmedi. Bir de yazmak yerine oturup anlamaya çalışmaktan fırsatımda olmadı. Tarzan`ın sonu nasıl bitti bilmiyorum. Malum gecede Hostes, kardeşi ve benimkiler sinemadaydık. Şimdi böyle suratımda garip heh tebessümüyle yazıyorum ama filme girdiğim ülkeyle çıktığım ülke birbirinden farklıydı. Filmin ikinci yarısında Hostes`in İtalya`dan sevgilisi aradı ona bile saçmalamış İtalyan basını dedim. Babam eve gelin çabuk diye azarladı, filmi bırakıyorum boş yere diye söylendim, video gördüm inanmadım. Çünkü benim için o kadar imkansızdı. Taksicinin telefonda askerdeki oğlu için endişelendiği konuşmayı duyduğumda inandım. Eve gelip TRT spikerini gördüğümde ise telefon alarmım ne zaman çalacak diye çok baktım. Bu kadar çok bilimkurgu okursam ayaküstü hayal bile görürüm dedim ama nafileymiş. Bizim ailenin elinde ya neşter var ya silah. Mühendistir, öğretmendir iğneyle arar sanatı bulunmaz Hint kumaşı sayarsın. Meslek paletimiz oldukça dardır hani. Gördüklerimin şaka olup olmadığını anlamak için ilk dayımı aradım. Yıllar sonra ilk defa tatile çıkan adamın dünyadan haberi yok. Kendi sorumluluğundakiler bir bok yemesin diye geri dönemeye çalışıyor bir yandan da bizim polis olan küçük dayı için endişeleniyor. Bizim komiser ne yazık ki çok tehlikeli bir bölgede bir de. Kuzenlerimden havacı olanlar birkaç gün öncesinde tatile yollanmış ne hikmetse ki dedemin cenazesine zor yollayıp hemen geri çağıran adamlar tarafından. Uyuz`la babam birbirine girdi bir anda. Uyuz`un kız arkadaşı İngiliz ve karşıda oturuyor. Kız deli gibi korkmuş telefonda ağlıyor Uyuz gitmek için arabanın anahtarını istiyor. Uyuz "Annem orda kalsa onu bırakır mıydın? Hayatında böyle şeyler görmedi o, korkuyor. Ya darbe olursa ne olacak, ona ne yapacaklar" diye bağırıyor. Sanki biz her gün darbe gördük. "Aşığım ona gerekirse yürürüm" dedi çarptı kapıyı çıktı. Annem fenalaştı babam kötü zaten. Anahtarı uzattı “Koş yetiştir” dedi babam sonunda. Plaj terliklerimle arkasından koştum. 3 dakikalık fark yüzünden koca caddeyi endişeyle koştum, telefona bile bakmıyordu. Onu bulduktan sonra etrafıma baktığımda millet bankamatiklerde sıraya girmiş, bazısı market bakkal büfede, tekele girmeyecekler tekelde bir şeyler alıyor. Makarna dolu poşetli bir amca koşturuyor. Babamı ardım “bizde bir şey alalım mı” dedim bir paket sigara istedi. Ciddiyim. Ağzını bir kere bozmayan adam “bir bok yapamazlar” dedi telefonu kapattı. Köprüde ateş açılıyor dediler korktum bir şey olcak kardeşime diye. Saat başı iyiyim mesajı attı. Tpemizden geçen uçak seslerinden bahsetmek bile istemiyorum. Yatağa gidip gözlerimi sımsıkı kapatıp uyanmayı beklemek istedim. Hayatımın en korkunç gecelerinden birini yaşadım herkes gibi. Çok boktan bir temmuz ayı geçirdim. Atatürk`deki patlamada Hostes için endişelendim, nöbetten yeni gelen annem Uyuz`u aldı hastaneye geri döndü ki Uyuz daha sona yaklaşmamış tıp öğrencisi. Bayram dönüşü katıldığımız şehit cenazesinden bahsetmek bile istemiyorum. Annesi, ağlayışları Allah kimseye göstermesin. Tüm bunların üzerine ne yazacak halim kaldı ne okuyacak. Kendimi kapattım yapabileceğim en iyi şeyi yapıp daha çok çalıştım. Gece gündüz çalışma işini abartıp uyumak dışında hiçbir şey yapmaya vakit bulamadım. Mail kutumu bile bugün kontrol ettim. Sosyal medyadan zaten tamamen uzak durdum, haberlere sadece göz ucuyla baktım. Vurdum duymazlıktan derseniz deyin ama görmek istemedim. Hayatta olmaz dediğim şeyler oldu. İlk bir kaç gün bolca bunu yapanlara yaratıcı beddualar bulmaya adamışken kendimi psikopatlığa geçiş sürecimden temizlenmek için en iyisi uzak durmamdı. Sadece lisede Uyuz`un peşinde koşan özel okulları, Sidikli`yi okuldan soğutan tipleri hayalinden vaz geçip mühendis olmasına sebep olan adamları takip ettim. Ve bir sürü iyikili cümle kurdum. İyi ki babam özel okul karşıtı bir adamdı ki Anadolu liselerinden mezun olup gelişen tüm notların yüz olacaklara aldanmadık. İyi ki aklım vardı da kendim okudum araya aracılar koyup cennetten arsa almaya kalkmadık hiç. Cidden güzel bir ülkemiz var, güzel bir dünyamız. Savaş, açlık, güç çatışmaları olmasın, ırklardan milletlerden vazgeçilsin, insan olmak hatta canlı olmak yetsin, vize gibi saçmalıklar olmasın istiyorum. Koca bir dünya ve elimizle yaptığımız saçma sınırlar. Sanırım ütopya istiyorum kendime. Sivrisinek bile öldüremeyen insandan başka ne bekliyorsunuz ki. Tüm bunlar yazmama sebeplerimdi. Özel hayatımda yaşadığım kayıplar, millet olarak yaşadıklarımız bana fazla ağır geldi. Niyetim bunları boş vermek yazmamaktı ama sanırım yazıp rahatlamak istedim. Bu yüzden ricam bu yazıya hiç yorum yapmayın. Bırakın böyle kalsın. Hem tazelenmiş tatil dönüşü eğlenceli ruhumu söz birkaç saate geri çağıracağım.


Merak edene: Uyuz`un sevgilisi kısa süreliğine ülkesine geri döndü. Okul için geri geldi gerçi. Eh kızın ablası zaten bir Türkle evlendi. Ailecek bizim ülkeye mecbur alışacaklar. Sizinkiler ne durumda derseniz bizde tutuklama falan yok. Bu kadar iğrenç bir şeyi yapan tanıdığım kimse olmadığı içinde açıkçası seviniyorum.  Gerçi bizde şu destanla alınan yanlışlık oldu ile salıverilenler vardı. Ülkede zaten roller coaster gibi.