Stajda bir proje üzerinde çalışıyorum. Lan stajyer olarak
aldılar, başımdaki sorumluyu işten anlamıyor diye sepetleyip her şeyi üzerime
yıktılar. Lan bir de adama bir sürü paraya yaptıracakları işi bana bedava
yaptırıyorlar. Bu yüzden bir sahiplenmem mevcut benim diyorum. Eski Bey`i
benimle son mülakatımı yaparken, dekanın adını ve lisedeki okulumun adının
nerden geldiği gibi sorduğunda garip bir adam olduğunu anlamıştım zaten. Ya da
beni okula adını veren şahsı tanımadığımda yeni neslin merak duygusu yok diye
azarladığında. Algıda seçicilik diye bir şey var haberdar değil tabi. Ama şu
son toplantıda iş görüşmesinde işle alakalı hiçbir şey sormamak yerine garip
sorular sormamasını anladım. Adam göründüğü gibi otantik bir kafa değil. Beyin
yürüyerek geliyor. Sinirlendim evet. Adam yardımcısına arttırdı beni. Yarın toplantıya
girsin, üstü başı düzgün olsun, serseri gibi dolaşmasın ortalıkta demiş. Uyuz ya.
Köşe başı tutacağım bu saatten sonra. İçimden küfrettim de ne oldu. Söyleyeyim
emir demiri keser dedik gittik. Elbisede sağ olsun yürüdükçe toplandı. Bünye
alışkın değil tabi. Elbise giymiş erkek endamıyla dolaştım ortalıkta.
Metrobüsle eve dönerken yolun ortasında bozuldu. İndik yürüdük. Millet sinirlenirken
ben çok pis kahkaha attım. Ama cidden komik değil mi? Hem geçen hafta karda 15
km yürümüş inşalar var. Hala dırdır yapıyor bu millet. Hava güzel, ya metrobüs
çarparsa adrenalini... daha ne olsun. Annemler Bursa`ya gitti bu arada. Bizim
salak bir arsa vardı Beşevler mi ne bir şey diyorlardı yerine. Getirisi sadece arsa
ve çöp vergisi olan cinsten. Bir projenin ortasında kalmış. Adamlar babamı
bulup ikna etmeye çalışmışlardı baya bir. Ama adam katırdan beterdir. Sonunda öyle
bir anlaşma yaptı ki adamlar mutfak dolabını bile babama seçtirtmek zorunda
kaldı. Onu geçin babama göre kat planını farklı çizmek zorunda kaldı mimar.
Şirket bu kadar para yatırmasa çoktan çekip gider babamla uğraşmazdı. Karadenizli
değil Kayserili olmalıymış babam. Ne diyordum unuttum. Heh annem elli kez aradı
kapı kilitle, yok eve geç gitme, yok yemek yaptım, yok aman doğalgaz kaçağı olur bişey ısıtırken dikkat et dikkat et. Yarım saatte bir aradı delirdim. Sanki ilk defa yalnız kalıyorum.
Gerçi yarın NilKuşu ile Sarı Kız gelecek. Sabah gidip birkaç yüz maskesi alayım
bari.
28 Şubat 2015 Cumartesi
26 Şubat 2015 Perşembe
elti seçmece
NilKuşu`da Sidikli ile elti olmayı kafaya taktı. Aslan`ın
erkek kardeşiyle yakışırlarmış. Aslan`da Antalya şivesi var. Favorilerim bacım
ve gülüm. NilKuşu “Azıcık kaba konuşuyorlar ama kardeşinde bir şey yok, Robert
onu yonttu. Bir İngiliz aksanı var çocukta” deyip aklına giriyor. Sidikli onu
cebinden çıkarır dedim, NilKuşu çocuk hepimizi çıkarır diyor. Ben kardeşimi
tanıyorum ama. Erkeklerin korkulu rüyası. Hatunda şeytan tüyü yok, şeytan
yutmuş bizimki çünkü. Sürekli etrafında pervane ve o sadece canı sıkıldıysa yüz
veriyor. Çok acımasızca ama hepsiyle resmen oynuyor. Kalbi kırıklar ordumuz
var. Bazen üzülüyorum. Bizimkinin çok da kız arkadaşı yoktur. Genelde en yakın
arkadaşları erkekler olmuştur. Zaten en çok da onlara üzülüyorum. İlla ki
karşısına ben sana aşık oldum diye çıkıyorlar ve o an itibariyle bizimki
görüşmeyi bile kesiyor. En nefret ettiği ve katlanamadığı şey bu. Güvenine
ihanet ediyorlarmış. Bir açıdan doğru sanırım. Diğerleriyse sadece yeni kurban,
bunu reddettim diye attığı fotoğraflardan kızlarla albüm yaptıklarımız. Kızlar
her seferinde salya akıtıyor. Ama bizimki ya beyinsiz buluyor, ya kendine çok
güveniyor diyor. Bazılarının kas yaparken beyinlerini erittiğini iddia ediyor.
He bir de teorisi var. Hepsinin bu kadar ısrarcı olmasının temel sebebi hepsini
reddetmesi ve sert duvarlarıymış. Erkekler avlanmayı severmiş ve onların fark
etmediği onun iki çift lafa kanmayacağı, aşka inanmadığı ve av değil avcı
olmasıymış. Bunu derken bir de bu kadar duygusal olmasa keşke. Ama insan
düşünmeden edemiyor. Hoşlanmadığım kimseye yüz vermedim-tamam bazen azıcık ego
tatmini yüzünden yüz vermiş olabilirim- ama geldiler. Ama hoşlandığım iki
adamında peşinden koştum avucumu yaladım. Bu durum ya doğru ya da o egom uğruna
harcadıklarımdan sebep ilahi adalet.
24 Şubat 2015 Salı
ilk toplantı heyezanı
Odaya girdi. “Hazırlan Eski Bey seni toplatınya çağırıyor.” Dedi
ve beni beklemeye başladı. Derin bir nefes alıp ciğerleri doldurdum. Not
defteri ve kalem aldım. Üstümü başımı düzeltmeye hiç uğraşmadım çünkü
kurtarılacak bir yanı yoktu. Cat`lerin çözülen bağcığını bağladım bir tek.
Durum o kadar vahim. Saçım başımdan bahsetmiyorum bile. Aklımdakiler ise şu. “Benim
orda ne işim var. Başkasıyla karıştırdılar kesin. Şurada yarım saat kalmış
çıkmama dertleri ne benimle. Ne bok yedim acaba?”Kurul mu bilmem ne mi sürekli
toplanıyor. Kodaman kodaman adamlar bir odaya doluşuyor ve benim onlarla zerre
alakam yok. En fazla elimde çayımla, kahvemle görürsem merhaba demek. Zaten benim
televizyon dünyasıyla da alakam yok. Yani ucundan, çok uzak bir yerden o stajı
kapmış olabilirim. Ama proje bitince herkes kendi yoluna düzeni. Toplantı
salonuna girdim u düzende bulduğum ilk sandalyeye kıçımı attım. Sonrası eziyet.
Eski Bey “şunu düzeltelim Layd, bu burda olmamış, şunun için şuraya mail
atalım, bununla da görüşülecek” dedi durdu. Lan ben senin asistanın mıyım? Adam
kafasına taş düşse gel dikişi sen at diyecek. Sıçsa gel kıçımı temizle. Benimle
alakalı olan şey beş dakika projemden bahsetmek. Üç saat o salak toplantıyı
çektim. Hepsi deli. Zaten odadaki o prof ünvanlı tipler de ekmek gibi unvan dağıtılırken
onları almışlar belli. Aralarında bir iki tane akıllı var onlarda bunların
salak takıntı ve beyinlerinde dönmeyi uzun süre önce bırakmış çarklarla
uğraşmaktan yenik düşmüşler. En basit sorunun çözümünü yarım saatte çözüme
ulaştıramadılar. Sıkıntıdan öldüm patladım. Zaten benim rtükle, televizyonla ne
işim var ya! Eğer günün birinde ola ki bir toplantı odasına kapanıp çıkmayan
birileri varsa hemen oradan uzaklaşın. Çünkü orda sadece saçmalıyorlar ve iş
çıkış saatinizi yiyorlar. Sonra siz eve dokuzdan önce giremiyorsunuz. Sonrada
ilk resmi toplantınızın içine edip hayal kırıklığına uğratan o yönetmenin,
patronun, profun bilmem neyin arkasından küfrediyorsunuz.
persephone mimlerse
Persephone beni mimledi. Çok şeker
değil mi ya? Bayılıyorum ona. Şöyle hep sevgiler diye bitiriyor ya, o zaman
daha çok sevesim geliyor. O yüzden bütün teşekkürler kendisine :D İlanı aşkı
tamamladıktan sonra sıra mimde.
1. Kışın okumalık
favori kitabın var mı ?
Yaz kış diye hiç ayırmam kitapları. Ama böyle kışın seri kitapları okumayı severim. Yazın eğlenceli tek bitirimlikleri çok severim. Kışın insan evde daha çok kaldığından olay bölünmez mantığıyla bakıyorum sanırım ben :D
2. Kapağı mavi olan bir kitabın var mı ?
İlk aklıma gelen Kürk Mantolu Madonna. Onu birine verdim ve hatırlamıyorum kim. Ama geri getirsin artık ya. Buradan milletin kitabını ödünç diye alıp üzerine yatanlara seslenmek istiyorum. Geri getirin yoksa arkanızdan sahipleri ağlar.
3. Yılbaşı ağacında yıldız olarak kullanabileceğin bir kitap var mı ?
Küçük Prens. Böyle beyaz kapağı ve umut veriyor. Zaten kapağı da yıldızlı. Yanına da şöyle bir iki canlı renklerde kapak sahibi olan kitapları yıldız yaparsam harika olur. Yıldız sarı olmak zorunda değil sonuçta.
4. Kış tatili için mükemmel bir kurgusal dünya ?
“Kırmızı olsun 3 kuruş fazla olsun” diye bir tabir varya onun aslı şöyle “Distopya olsun üç değil on kuruş fazla olsun”.
5. Birlikte kış tatiline gideceğin bir kitap karakteri ?
hahaha Ben bir dal Grey alayım bayanlar baylar.
Yaz kış diye hiç ayırmam kitapları. Ama böyle kışın seri kitapları okumayı severim. Yazın eğlenceli tek bitirimlikleri çok severim. Kışın insan evde daha çok kaldığından olay bölünmez mantığıyla bakıyorum sanırım ben :D
2. Kapağı mavi olan bir kitabın var mı ?
İlk aklıma gelen Kürk Mantolu Madonna. Onu birine verdim ve hatırlamıyorum kim. Ama geri getirsin artık ya. Buradan milletin kitabını ödünç diye alıp üzerine yatanlara seslenmek istiyorum. Geri getirin yoksa arkanızdan sahipleri ağlar.
3. Yılbaşı ağacında yıldız olarak kullanabileceğin bir kitap var mı ?
Küçük Prens. Böyle beyaz kapağı ve umut veriyor. Zaten kapağı da yıldızlı. Yanına da şöyle bir iki canlı renklerde kapak sahibi olan kitapları yıldız yaparsam harika olur. Yıldız sarı olmak zorunda değil sonuçta.
4. Kış tatili için mükemmel bir kurgusal dünya ?
“Kırmızı olsun 3 kuruş fazla olsun” diye bir tabir varya onun aslı şöyle “Distopya olsun üç değil on kuruş fazla olsun”.
5. Birlikte kış tatiline gideceğin bir kitap karakteri ?
hahaha Ben bir dal Grey alayım bayanlar baylar.
6. Bu sene için
listende olan bir kitap ?
Ben hiç liste yapamam. En son listeyi ilk okulda öğretmen şu defterden bundan alınacak dediğinde yazdım.
7. Favori tatil içeceğin, atıştırmalığın ve filmin ?
Ben hiç liste yapamam. En son listeyi ilk okulda öğretmen şu defterden bundan alınacak dediğinde yazdım.
7. Favori tatil içeceğin, atıştırmalığın ve filmin ?
Tatil olsun da
içecek önemli değil. Ama kışsa portakal suyu, yazsa milkshake`e hayır diyemem.
Çikolata, browni, dondurma, Prenglis dörtlüsü favori atıştırmalığım olmakta
kendileri. Film bak zor ama şöyle bir romantik komediye hayır demem. Son
zamanlarda romantik komedi filmleride pek beter.
Not: mimlemek adetim değildir ama bu kez ben birini mimlemek istiyorum. Sanırım ilk mimi olacak galiba en çokta o yüzden :D Chadaqiel mimlendin :D
22 Şubat 2015 Pazar
iki hafta şutlama süresi
Her insanı sevemeyiz. Sevmiyoruz da zaten. Hümanist yapım
insanı sever ama bu sevmeme olayı birey olarak sevmek. Benim için illa kötü bir
insan olmasına gerek yok. Bazen ilk
görüşte sevmiyorum o insanı. Sonradan bir şekilde haklı olduğum şeyler çıkıyor.
Köpek mesela Anadolu aygırı resmen. Hareketi, tavrı sadece bana değil herkese
batar.. Joker desen itin teki. Hostes`in yeni sevgilisi de bunlardan biri. Gerçi
onda haklı sebeplerim de var da kimse takmıyor beni. Adam pilot. Adı Burak
olsun ben ona sürekli Barış diyorum gibi bir de durum var. Annesi olsam kesin seslendiğim
ismi koyardım, o tip var. Hostes bu konuda deliriyor ama ne yapayım. Kızlar destekliyor.
Yakışıklı çocuk, işi iyi, ağzı iyi laf yapıyor diye. Hiç biri bu çocuğun yediği
bokları hatırlamıyor. Bizim Hostesle daha sevgilisiyle ayrılmadan önce flört etmeye
başladı. Ayrıldı kızdan Avusturalya tatiline başka bir kızla gitti. İşine
gelmeyince Hostes`in laflarını kulak arkası ediyor. Salak espriler yapıyor. Daha
bir sürü şey. Diyeceksin o zaman bu kızın onla işi ne. Ya o çok unutkan ya da
ben çok kinciyim. Düzelmişte, sekiz aydır tanıyormuşta bilmem ne. Hostes`teki
durum aslında şu. O reddedilince kafayı takar. Sevgilisi varken bununla konuştuğunu
fark edince sinir olmuştu. Kandırılma psikolojisine girdi bir süre. Şimdi fark
etmiyor ama aklınca intikam alıyor. Ben bu filmi çok gördüm. Hatunun bir
sevgiliye katlanma süresi bir hafta. Ciddiyim. Şu zamana kadar üç kez cidden
aşığım diye geldi, üçü de başta Hostes`i umursamayan tiplerdi. Sonuç üçünü de
kapısına getirdikten bir hafta sonra postaladı. Sebep sıkılmış. Bağlanma
problemi hat safhada zaten. Arkadaşken her gün dışarı çıkar, isim koy görmek
istemez. İşine karışırsan şutlar. Bu kez yok öyle bir şey diyor ama iki hafta
verebileceğim maksimum süre. Kızlar daha uzun sürer bitmez diyor ama boşa
konuşuyorlar. Bakalım sonuç ne olacak. Not : bunun kıskançlıkla veya arkadaşını
korumakla ilgisi yok. Ben Hostesten çok Pilot Bey için endişeliyim.
21 Şubat 2015 Cumartesi
hayır de hayır hayır
Hayır diyemem problemiyle karşılaşan var mı? Ama cidden
diyememe. Hoşlanmadığım insanlar bile yardım istediğinde hayır diyemiyorum. Bir
ricada bulunduğunda da hayır diyemiyorum. Ne var bunda iyilik işte demeyin. Yapmak
istemediğim zaman bile yapmak zorunda kalıyorum şu hayır diyemem yüzünden. Mesela
şu ara yoğunluktan ölüyorum. Evet tatil evdeyim ama home ofis olayı artık evde
dinlenmeye imkan vermiyor. Birde üzerine sabahların köründe aranıp rica edilen
işler hoş olmuyor. Sabaha kadar çalıştım. İmamı kalk ezanı oku diye ben
kaldırıyorum bu ara resmen. Tam yatmışım, rüya evresine geçmemişim adam aramış “Bilmem
neyi benim asistanıma öğretir misin?” Öğretmekle alakalı atalarımız bolca şey
söylemiş ama benim umurumda olan açıkçası uykum. Lan sabahın sekizinde aramak
nedir. Mesai saatlerine giriyor mu o? Zaten öğretmenin alt mesajı da geldi. “Bizim
bilmemnemiz var. Ona küçük bir şey yapacağız da. Yaparsın dimi? O da öğrenmiş
olur.” Hayır diyemedim yine yeniden. İki saat uyumuşken kalktım işlerini yaptım.
Kötü bir insan olup olmamam açıkçası umurumda değil. Sırf şu yüzden ne çileler
çekiyor. Fark eden insansa sürekli kullanmaya kalkıyor. Bugün ki hıyar geçen
hafta mail atıp “Nasılsın iyi misin?” muhabbeti yaptığında anlamalıydım. Uyanık
öküz. Gerçi bu benim ne ilkim ne sonumolur.
20 Şubat 2015 Cuma
esra erol`dan hallice
Kar kar diye ağladım ben. İstanbul’a kar yağan her seferinde
bizim evin orası bir gram kar tutmadı. Deniz, yükselti dedik bekledik. Sidikli
gidene kadar sadece bir kere hediye için NilKuşu ile buluşmuştum. Dahi`yi bile göremedim.
Adamın gitme vakti geldi. Hiçbirimiz buluşmasak diyemedik ve Çarşamba günü o
fırtınaya kara buluştuk. Saatlerce kafede mahsur kaldık resmen. Kar bir türlü
dinmedi. Ama değdi be. Dahi`yi çok özlemişim. Adam benim en yakın arkadaşım. Ne
kadar bir zamanlar beni gıcık etse de. Bütün gün saçma salak şeylerden konuştuk.
NilKuşu Aslan`ın bir arkadaşıyla tanışmam konusunda sürekli ısrar etti. Kendi
mi Esra Erol`da hissettim. Sarı telefonundan benim için hazırladığı aday
listesini gösterdi. Lan bu kadar acınası hale mi geldim ya? Dahi mezuniyette
Clarke Kent`i ayarlarım deyip durdu. Galiba hepsinden azıcık nefret ediyorum.
Ama Dahi`den daha az. Aslan`da ondan bahsettiğimiz anladı sanırım NilKuşu`nu
arayıp o da geldi. Bizim aslan kar yere ilk düştüğü an itibariyle arabasını
kullanmayı bırakmış. NilKuşu korkak diye dalga geçiyor. Adam yedi yıldır İstanbul`da
hala kara alışamamış. Yemek yerken de laf bizim whatsapp`da ki guruba geldi. İsmi
pek edepli değil, şey içeriği de. Sidikli ve Hostes üzerine Sarı ve NilKuşu
olunca o guruptan hayırlı bir şey beklenmez zaten. Aslan`ın tek tepki kafayı
çevirip “Bacım yanlış anlama ama senin o kardeşin çok fena.” İsimlendirme işi
bizimkinindi. Dahi ise NilKuşu`nun attığı Grey fotoğraflarını ve Sarı`nın
edepsiz konuşmalarını görmüş. Hostes ve Sisikli`nin reddedilen erkek
koleksiyonunu paha biçilemez bulmuşlar. Benimse guruba tek katkımın “hahahah” olduğunu
saptamışlar. Sonuç mu? Aslan ve Dahi dördüyle görüşüp masum beynimi onlardan
uzak tutmamı tavsiye ettiler. Tabi bu NilKuşu`nun çantasından çıkarıp verdiğim
Grinin Elli Tonunu gösterene kadar sürdü. Yalnız Dahi ve NilKuşu orta okulda
okudukları Melisa P. `nin olayın atası olduğunda ısrarcı.
18 Şubat 2015 Çarşamba
ben kendimden çok onun için korkuyorum
Benim bir kız kardeşim var malumunuz Sidikli. Ona buralarda
Sidikli dediğim için ilk bozuldu ama sonra boş ver dedi geçti. İsmini sevmese de
alıştı sanırım. Tatil boyunca stajımdan arta kalan her vaktimi onunla geçirdim.
Kendisi tam bir belgesel manyağı. Bulduğumuz her belgeseli izler haldeyiz. Tabi
o hayvanlar alemini daha çok seviyor. Penguenler favorisi. Kutuplarda tatil
gibi bir hayali var. Saatlerce bu konu hakkında plan yaptık. Dayanırım ben
belgeselciler nasıl dayanıyorsa diyor ama yapamaz bilirim. Daha doğrusu ben
yapamam. O giderse tek bırakmam ama ben soğuk sevmem ki. Tatil boyunca
psikopatça belgesel izlemenin yanı sıra, benim ısrarımla birkaç film izleyebildik. Bir iki
tiyatro oyunu falan seyrettik. Alışveriş yapmadan olmaz tabi. İstanbul`a dair
ne özlediyse onu yaptık. Galiba en çok da kahvaltıdan sonra kendimizi sokağa
atıp deniz bulduğumuz ilk yerde oturmayı özlemiş. Ankara`da iken çok özlüyorum
onu. Gitti yine. Ne uçakla giderken, ne otobüsle giderken gündüz yolculuk
yapmayı sevmiyor. Annemde o yoldayken hep sabahlıyor. Dün gece üçte uçaktan
iner inmez aradı. Taksiyle yurda giderken hep konuşuyorlar zaten. Babam
yaklaşınca yurdu arayıp haber veriyor ki karşılasın görevli. Sanırım babamın
her aramasında adam küfrediyor içinden. Bizimki cesur görünür ama laf aramızda
korkaktır. Akşam yurttan markete çıksa arar dönene kadar yurda geri konuşur. Arkadaşıyla
kahve içmeye çıksa, yalnız dönüyorsa yine arar. Yurdun kapısından girene kadar
hiç susmaz. Dolmuşta tek kalacağını anladığı an iner. Bense korkmam. Karanlıksa,
saat geçse, biber gazımı unuttuysam çantamdan bir kalem çıkartıp sadece cebime
koyarım. Genelde de aklımda bana bir şey olmaz fikri vardır. Sebebini bilmiyorum.
Ama bir şeyi fark ettim. Sidikli`nin ki korkaklık değil. Benim ki cahil
cehaleti dediğimiz olay. Kardeşim için hep endişeliydim. Günde elli bin defa
ararım. Hatta en çok aradığım insan. Ama artık daha çok korkuyorum ben. şu birkaç
gündür okuduğum hayatlar yüzünden mi derseniz sanırım evet. Tek isteğim o
korunsun, başına hiçbir zaman bir şey gelmesin. Tek dileğim hiçbir kadın Özgecan`ın
yaşadıklarını yaşamasın.
15 Şubat 2015 Pazar
hepimiz insanız be !
Bir çok şey oldu, ama bunlardan birini bile buraya
taşımadım. Görmediğimden, duymadığımdan, tepkisizliğimden ya da
duyarsızlığımdan değil. Ben hep güzel bir dünya istedim. İstediğim gibi
yaşamak, düşünmek istedim. Olmadı. Giydiklerim için suçlanmak, baskı altında
olmak istemiyorum. Çok şey mi ya bunlar? Sokakta başıma ne gelecek endişesiyle
yürümek istememek, fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalmayı istememek lüks
mü? Ben bu yıl tacize uğradım. Adamın biri popomu elledi. İnsanların
bazılarının tek derdi evine gitmekti, polis için sıradan bir vakaydım. Anneme ve
babama hiçbir şey söylemedim sırf üzülmesinler endişeleri artmasın diye. Dün eve
geç geldim diye azarlandım ama olanlardan haberim yoktu. Bugün öğrendiğimde
düşündüğüm tek şey Özgecan`ın ne hissettiğiydi. Onun yaşadıkları yanında
benimki minicik gerçekten minicik bir şeydi. Ben bu kadar kötü ve korkmuş
hissetmişken, onun hissedebileceklerini benim aklım almıyor. Bıktım geçekten
bıktım. Sürekli sokak ortasında dövülen, doğranan, tecavüze uğrayan kadınların
haberlerini gazetelerde görmekten bıktım. Benim annemin bana anlattığı “insan”
tanımına uymayan “şeylerden” ve onların eylemlerini meşru kılıp cezalandırmayan,
sessiz kalan, görmezden gelen “şeylerden”de bıktım. Ve kızgınım. Onları yetiştiremeyen, her hangi bir şiddet
türüne maruz kalıp susan hem cinsime kızgınım. Vücudum üzerinde söz hakkı sahip
olmaya çalışanlara kızgınım. Babamla ne zaman saat pazarlığı yapsam evimizin
kapısı dışında yaşanabilecek kötülüklere dair olan büyük endişelerini haklı
çıkaran herkese kızgınım. Şort, etek giydiğim için başıma gelen her şeyi meşru
gören herkese kızgınım. Hepimiz insanız be! Bu kadar mı zor insan olmak? Lütfen
ya lütfen insan bedenine, insan hayatına saygı duyun. Sessiz kalmayın. Elinizi zarar
vermek için kaldırmayın, uzatmayın. Üç gün konuşup dördüncü gün unutmayın. Çocuğunuzu
yetiştirirken üç değil binerce kez düşünün. Okuduğunuz okulların hakkını verin
yine cezasız kalmasın. Çok mu zor?
14 Şubat 2015 Cumartesi
gri dediler elli ton dediler anne azarından bahseden olmadı
Stajdan çıktım eve gittim kimsecikler yok. Annemler birine
yemeğe gideceklerdi ne işim olur demiştim. Sidikli trafiğe kalmış gecikti, bende
yapayalnız yemeğimi yedim. Sidikli gelince de çektik pijamaları turduk belgesel
başına. Beş dakika izledik izlemedik, “Elli tona mı gitseydik. Gerçi şimdi
bilet yoktur. Pazar okula döneceğim. Kimle izleyeceğim, hadi gidelim ” Baktık on
ikiye bile seans var orda burda. Hostes`i aradık. Yarın uçuş falan var dedi, mırın kırın etti ama sonuç alışveriş merkezi kapanmadan yetişmek için koşturduk.
Ona bilet bulamayınca on bire aldık bileti. Bekledik, girmeden de son kez
babamı aradık biz şimdi giriyoruz diye. Filme bok atmak gibi olmasın ama
beğenmedim. Bir kitap değildi hani, ama uyarlama sonuçta. Zaten gülmekten filmi de
seyredemedik. Hostes ve Sidikli yan yana gelince dramın dibi olsun fark etmez
gülersiniz. Öndeki iki teyze filmin ilk yarısı kızdı ses yapıyoruz diye, ikinci
yarısı horladılar. Çıkarken dürttüm bitti diye desem. Filmden çıktım 19 bende
18 Sidikli`de cevapsız arama. Annem 11`de girdiğimiz filmde kaçta çıkacağımızı
düşündüyse nerdesiniz siz diye çemkirdi. Filmden çıkan taksiye attı kendini
durakta taksi kalmadı. Mecbur bekledik. Yürüsek on beş dakikaya evdeyiz ama taksiye
binmesek annem kesecek. Anahtarı da evde unutmuşuz mecbur zile bastık. “Saat
olmuş 2 bu saatte sokakta işiniz ne! O kapı kilitlenmeden mi çıkılıyor! Evden
kaçmaya mı başladınız! İyice zıvanadan çıktınız! Babanız kızdı yattı.” gibi çemkirmelerden
sonra tam döndü gidiyor dedik bu kez de ”Film nasıldı? Birlikte giderdik.” demez
mi. Bu kadın cidden dengesiz ya. İlk çemkiriyor, sonra onsuz gittik diye
alınıyor. Ben hiç 21 oldum, azıcık ipleri sal anacığım diye çemkiriyor muyum? Yok.
Bu arada annem kafama terlik attı. “Gir kocanın koynuna yat. Yaşlandın yaramaz
o film sana.” dedim diye. Yaşlanma kısmını söylememeliydim. Babam umarım çok sinirlenip, suskunluk moduna girmemiştir.
12 Şubat 2015 Perşembe
beşiktaşlılardan ve ikizlerden uzak durmalıyım
Oturdum bir liste yaptım. Beni bu listeyi yapmaya iten
temel sebep ise birkaç tesadüfün birkaç tesadüften ibaret olmadığı. Bu nasıl
cümle ya? Şöyle ki hoşlandığım adamların profilini çıkardım. Durum cidden iç
karartıcı. Tek tip çalışmışım. Millet etin her türünü yerken ben sürekli tavuk
yemişim. Ay bunun dış görünüşle alakası da yok. Tamam, üç aşağı beş yukarı aynıda
bende tek tip olan takım. Evet evet bildiğimiz takım. Hani Fenerbahçe, Galatasaray
ve Beşiktaş gibi olanından. Hoşlandığım erkeği bırakın, yan gözle baktığım bile
Beşiktaşlı. Şaka değil cidden öyle. Ben bunu yeni fark ediyorum. Lisede
öyleydi, üniversitede de öyle oldu. Hatta çocukluk aşkım bile Beşiktaşlı. Saçma
değil mi? Uzunla birlikte gitmediğim Beşiktaş Basketbol maçı kalmamıştı. Bay B
yine Beşiktaşlı. Bu ikisi arasında olan çocukta Beşiktaşlı. Hoş çocukmuş
dediğim tanıştığım çocukların hepsi de öyle. Bu nasıl bir iştir anlamadım. Bir
de ikizler belam var. Burca inanmam yani normal seviyede kırk yılda bir biri
bir şey okursa vs. Ama bende çıkardığım haritada ikizler burcunu da mumla
arayıp bulduğum ortaya çıktı. Sonra fark ettim ki ikizler burcu Beşiktaşlı
erkeklerden çektiğim kadar hiçbir şeyden çekmemişim. Yeni hayat planım
içerisine de altın bir madde yerleştirdim. Beşiktaşlı ve ikizler burcu olan
erkeklerden uzak duracağım. Öyle biriyle
karşılaşırsam eğer kafamı dizlerimin arasına sıkıştırıp tehlike geçene kadar o pozisyonda kalacağım.
9 Şubat 2015 Pazartesi
büyük konuşmalar için atalarımızın fikirleri
Önceden kitap okumaya, film seyretmeye vakit bulamıyorum
diyen insanları yalancılıkla suçlardım. Nasıl vakit ayıramazlar ya?
İstemiyorlar ondan bütün bu bahaneleri öne sürüyorlar, diyordum. İşin rengi
öyle değilmiş. Sömestr da gönüllü staj yaptığım yere hemen hemen her gün gitmeye başladım.
Dünyanın en rahat koşulları denebilir. Dokuz altı ama dokuzda gelen yok. Onda
ancak herkes geliyor ki bende. Akşam bir saat geç çıksam yarın on birde gel
diyen bir patronum var. Öğlen git bir saat takıl gel. Tüm bunlara rağmen vaktim
yok. Eve ulaşmam bir buçuk saatimi alıyor ortalama ve her yer kalabalık.
Gidiyorum eve yük hafiflesin diye iş taşımış oluyorum yine dinleneme yok.
İşleri yoluna koyman gece yarısını bulmuşken bir bölüm dizi izledikten sonra
ikincisi yarı uyur vaziyette bitiyor. Oturup hesap yapıyorum. Şimdi yatsam 5
saat sonra kalkacağım. Ama uyuma sürem, uyanma sürem yarım saat sürse beş saat
oldu 4.5 saat. Yarın daha erken yatmalıyım, iki günde bir altı saat uykuyu hak
ettim. Ama dizinin yeni bölümü gelir, off aman yazın artık. Kitap heyecanlı
bölümde kaldı, off yolda okurum tabi kendimi içeri atabilirsem. Eee atalarımız
zamanında bu konuda fikirlerini belirtmişler önyargıyla ilgili ama nerde bende
dinleyecek kafa.
2 Şubat 2015 Pazartesi
hediye yerine ulaştı ama ben kendimi azıcık kaybettim bulamıyorum
Nil Kuşuna hediyeyi aldım ama verememiştim. Sonunda bu akşam
verebildim. Stajdan erkenden kaçtım. İşe giderken VS paketi cartu curtu belli olmasın diye her bir
şeyini sardım sarmaladım poşet değiştirdim. Ne gerek vardı sen böyle şeylerden
çekinmezdin dedim ama yine de paketledim. Bu ara zaten kendimi tanıyamaz oldum.
Önceden millet ne der, ne konuşur diye umursamazdım ama artık millet şöyle
bakar böyle der diye düşünmeye başladım. Durumdan memnun muyum? Hayır tabi ki.
Memnun olmasam da bir türlü kafadan atamıyorum. Rahatsızda olsam bu halimden kendime
katlanacağım bir süre. Baktım olmuyor kendimi karşıma alıp konuşurum. Ayy yine
dağıldım bak. Neyse ben bunla buluştum Aslan aradı bende geleyim dedi yemekleri yedik ettik, kalktık kahve içmeye gittik, Aslan geldi biz kahve kısmına geçtiğimizde. Ama Aslan varsa mendabur suratlı hıyarda vardır dimi? Bende tam
zamanı dedim hediyeyi verdim. Verirken de evde aç diye tembihledim. Bizim melahat
duramadı açtı, sonra rengi bilmem neyi merak etti ucundan bakayım dedi paketi
ucundan açtı. Arsız benim bu kız. Aslan kafayı poşet içine uzatıp öksürük
krizine girdi yanımdaki gülme krizine. Hayır aldığımda atla deve değildi ki be.
Don sutyen işte. Bizimki de eve kadar sabretse ölür tabi. Gerçi bende ucundan
bakardım da hepsi kafa sokan Aslan`ın yüzünden. Utandım. Sonuçta elin adamı çok
canım cicimli bir samimiyetimiz yok ve aklıma direk kesin hakkımda kötü düşündü
fikri oluştu. Joker`de kulağıma”Aslan`ın gözü gönlü açılacak”dedi. Bu nasıl
arsız bir insan ya. Bilmiyorum ya. Tamam arsızım ama erkek olsam hayatta böyle
bir şey demezdim sanırım. Yani sonuçta mahrem. Bu salak cidden karaktersiz. Ya
neden ilmiyorum bu adama cidden sinir oluyorum. Espri yapmaya çalıştı
anlıyorum, başkası dese uyuz etmez ama bunun dediği her şey batıyor. İyice
yaşlılara döndüm ben. Nerde bendeki o eski özgür kafa, nerde kimseyi takmayan
kafa, nerde her istediğini yapan kafa?
Not: toplu taşımada telefonla yazmak ne zzormuş arkadaş
Not: toplu taşımada telefonla yazmak ne zzormuş arkadaş
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)