Anne ve baba tartışması itinayla lehimize çevrilir.
Asistanın anneannesinin şehir dışına yakın bir yerde evi var. Orman falan çok
güzel. Bizimkiler kışın sık sık gidip, ballandır ballandıra anlattılar.
Kestanelerin fotoğrafları yollanılıp, kıskançlıktan beni çatlattılar. Ben
gidemedim. Annemler izin vermedi. Evet hala annemlerden izin alıyorum. Evet 21
yaşındayım. Ama lütfen burası Amerika değil ki 18 gir evden git. Çok baskıcı
değillerdir ama bazı şeyler için izin almam gerekiyor. On ikiye kadar evde
olmalıyım mesela. Böyle arkadaşlarda kalma işinden hiç hoşlanmazlar hep dil
dökerim. İki yıl önce ilk defa arkadaşımda kaldım desem. Mantık git otur
istediğin kadar ama evine dön. Bu yılbaşında herkes Forvetlere giderken aklıma
dahiyane bir fikir geldi. Uyuzu da yanımda götürmek. Tabi bu benim elli lirama
elveda dememe sebep oldu. Daha da istiyordu da pazarlık yaptım. Cuma tatil
olunca değerlendirmeden olmaz dedik, Asistanın anneannesinin evine postu
sermeye karar verdik. Uyuz`u aradım ilk rica, sonra yalvarma, sonra tehdit
denedim olmadı. Eve gelip şansımı deneyeyim dedim ama cumartesi de
NilKuş`larıyla Sapanca planı yaptık onu söyleyemedim. İki izin kesin izin
vermezler, diye düşünüyordum ki annem babama fena halde sinirliydi. Bu hafta sonu
yine şehir dışındalar. Annemde babama kızgın olunca “Evde yalnız kalacağına
git. Ben gitmedim de ne oldu. Gençken gez dolaş.” dedi. Ne zaman araları bozuk
olsa annem tüm izinleri bayram şekeri gibi dağıtıyor. Şimdi onlar karı koca, arasını
toplar. Önemli olan burda benim izni koparmam. Özgür olmayan bunun kıymetini
bilemez. Yoksa bende biliyorum azıcık hayırlı bir evlat olup, bencillik
yapmayıp ara bulmayı.
30 Nisan 2015 Perşembe
özgürlük şeker gibidir
29 Nisan 2015 Çarşamba
derdini özet geç bana da yazık
Okulu, stajı astım. İş için aradılar, mail attılar müsait
değilim, şuradayım buradayım eve gidince dönerim dedim dönmedim. Sekizde kalkıp
yataktan on ikiye kadar çıkmadım. Bir haftadır elimde sürünen kitabımı bitirdim
böylece. Bütün gün evin içinde boş boş takıldım. Tabi bunu yaparken düşündüm
de. Ne beni mutlu ediyor, ne den hiçbir işi yetiştiremiyorum, insanlara nasıl
davranıyorum, aksattığım şeyler konusunda konuşan vicdanımla sohbet muhabbet.
Anlayacağınız yedim içtim, aylık muhasebemi tamamladım. Sonuç pek iç açıcı
değil ama toparlarım ben. Yani öyle umuyorum. Sidikli gene gidecek ve kondansatör
lazımmış. Basit bir şey değil mi? Ama yok. On on beş elektrikçi, elektronikçiye gittik.
Değerler tutmadı, yok dediler ve biri de o ne dedi. Elektrikçi ama kendini
bakkal sanıyordu sanırım. Herkes şurda vardır dedi. Ama şurda dedikleri yeri
bulamadık. Yol sorarken de bir sürü manyakla diyalog kurup arkalarından dalga
geçtik. Kondansatör satan yeri bulduk sonunda ama bu kez de adam öğretme
aşkıyla yarım saat bir sürü devre gösterdi bizim kıza. Sidikli devre dinlerken
bende İkizi dinledim. Telefonda iki saat sümküre sümküre ağladı. Tamam
anlıyorum zorda iki kelime edip on dakika ağlamak nedir? İçim öldü. Acı çekiyor
evet ama daha öncede aldattı, ne diye eziyet ediyor diye ağladıkça ben kriz
geçirdim. Daha çok konuşsa daha az ağlasaydı keşke. Tamam biliyorum ne kötüsün,
iki dakika teselli etsen ne olur diyorsunuz ama katlanamıyorum ne yapayım.
Gelen giden derdini anlatıyor. Beynim Sikildi resmen. Üzerine bizim ekiple
kahve içelim dedik, tabi bende surat beş karış. Keyif mi kaldı. Sidikli sebebi
söyleyince NilKuşu döküldü. Bay B ile karşılaşıp duruyormuş beni sormuşmuş.
Hani şu delice hoşlandığım, sonra avucumu yaladığım B. Geçen de hayatımda biri
olup olmadığını sormuş it. Ben onu hiç arkadaşlarına soruyor muyum? Hayır.
Sende sorma. Merhaba de geç. Hatta onu bile deme. Sinirlerim fena halde bozuk. Erkeklerden
de sanırım şu ara nefret ediyorum.
Etiketler:
Bay B,
ben,
dert,
günlük,
kişisel post,
manyak insanlar,
Sidikli
27 Nisan 2015 Pazartesi
siz aldatan erkeklerin sorunu ne?
İlişkinin başında her şey iyi güzeldi de sonunda ne oldu?
Kadın iyiydi, güzeldi, şefkatliydi, sevgi doluydu da sonunda mı şerefsiz oldu?
Hem de boynuzları geçirdikten sonra. Aynı sınıf ve iş yeri aşkı bence dünyanın
en riskli olayı. Bana bu cümleleri kurdurtma sebebi. Prensip meselesi ve
kesinlikle bana göre değil.-Kesin ölmeden böyle dedim diye de ağzıma
sıçılacak.- Asisan ve Balık birinci
sınıftan beri ayrılmadan ilişkilerini yürüterek bir istisnayken, Egeli ile İkiz
bizim inceleme konumuz. Kızımız İkiz, hayran olduğum insanlardan biri. Annesini
biz daha birinci sınıfta iken kaybetti. Evle, ikiz erkek kardeşleriyle
ilgilendi. Her gün okul için saatlerce yol çekti. Egeli onun için ferah bir
nefesti. Ta ki eski sevgilisiyle kızı aldatana kadar. İkiz dünyanın en cool
tiplerinden biri. Ben olsam onun ağzını burnunu dağıtmak için mafyayla anlaşır,
arı kovanını pantolonunun içine doldururdum. O benim şiddet eğilimim yerine
ayrılmak istediğini söyledi ve çekildi. O saatten sonrada Egeli psikopata
bağladı. Kızı sürekli aradı, sosyal ortamlardan engellendiği için binlerce mail
attı. Kız onun olduğu hiçbir ortama girmiyorken, adam karşı yakadaki evine
giderken yanımıza uğradım diyebildi. Eve giderken boğazı geçmekte farklı bir uğrama
şekli tabi. Kızın kapısına dikildi defalarca. Her yerde kızı takip etti.
Metroda defalara güvenlik görevlisine çocuğu şikayet ettiği için kız gidene
kadar çocuğu tuttular. İkiz Egeli `nin babasını aradı, adam “Polise şikayet et
kızım, bu laf söz dinlemiyor” dedi. Polis savcılığa başvur, uzaklaştırma
versinler, sen okulu bitince devam eder dedi. Kız Egeli `nin eğitim hayatını
batırmamak için yine sustu. Egeli`nin babası belediye başkanıymış oğlu yüzünden
adama da laf gelmesin dedi sustu. Oğlu düşünmüyor, sen niye düşünürsün ki? Hem
adam resmen senin hayatına müdahale ediyor be. Ama o hep aman kimseye zarar
gelmesin dedi. Bence tam bir saçmalık ya neyse. Sonuç : Kız hayatında yeni biri
olma olasılığı ise sınıfın ortasında kızın üzerine yürümesine “Şerefsiz,
sürtük, defol bu okuldan senin gibilerin işi yok” gibi şeyler işitmesine sebep
oldu. Bizim çocuklar müdahale etmese kim bilir neler söylerdi, kaldırdığı eli indirmeyi
başarabilirdi . Aldatan o, kıza huzur vermeyen o. Suçlanan kız. Kızdan vaz
geçen kendisi. Yoksa neden aldatsın dimi? Ama erkek o dimi? Aldatsa da
affedilmeli. Terk edilmek mi? Asla olamaz. O terk etmeli. Erkeklerin şu hem
aldatırım hem de elimdekinden vaz geçmem mantığını hiç anlamadım. Siz aldatan
erkeklerin sorunu ne? Hadi onu geçtim bu
hakimiyet kurma ve vazgeçmeme kafası nedir?
Kendime 2 not: sınıf arkadaşlarından ve iş yeri arkadaşlarından uzak dur.
25 Nisan 2015 Cumartesi
keşke beni boş vaktinde yaratsaydın
Kızlarda hep kendinden büyüklere aşık olma gibi bir durum
vardır. Mesela lisede milli güvenlik dersine giren albaya aşıktım. Yaşıtım oğlu
vardı ama iyi bir üvey anne olabilirdim. Sonra kuzenimin anne tarafından kuzeni
vardı. Ben orta okula başladığımda o üniversiteye gidiyordu. Tüm yaz yüzme
bilmiyorum numarasına yattım. Galiba babamı en çok kızdırdığım dönemdi. Sonra
Çöpçatan teyzenin yeğeni var. Ben ilk okulu bitirdiğimde mezun olmuştu. Ne
zaman teyzesine gelse hasta olurdum. O kontrol etsin hastaneye gerek yok diye
yırtınırdım. Sonra ergenlik seviyem iyileştikçe düzeldim. Adıyla hitap ederken
Doktor Abi demeye başladım. Ben lise üniversite derken o evlendi, baba oldu.
Çöpçatan Teyze`de hastalık hastası olduğu için Doktor Abinin yanına sık sık
gidiyor. Hatta çıkmıyor. Doktor abimde ne yapsın teyzesi, bölüm bölüm
gezdiriyor. Sonunda psikiyatri servisine bırakacak iade kabul etmeyecek ama orası
başka bir yazının konusu. Çöpçatan Teyzeye sordum nasıl ayarladın bunu diye,
aman yok iyi çocukmuş çıtlatmış o da hemen kabul etmiş. Ama bugün ikinci kahve
karşılığında cevabımı aldım ben. Çöpçatan sultanı facebook arkadaşı olarak kabul
etmeyecektim. Gerçi üç yıl, yok girmiyorum, görmedim ya, gereksiz diye
oyaladım. Salak anıma gelip bilgisayarımı bir şey bakmak için kullanınca açık facebook`ta kendi isteğini onayladı.
Kendi bilgisayarın diye kapatmazsan böyle olur işte. Bunun Doktor Bey ile
alakası ne mi? Doktor Abi`nin asistanıymış. Bizim Çöpçatan Teyze önüne gelene benim
resimlerimi gösteriyormuş. Sonra da adıma efsaneler yazıyormuş. Yok çok
şöyleymişim yok çok böyle. Bu da tesadüfen bizimkine yakalanmış, fotoğrafı
görünce de ne çıkar demiş kabul etmiş işte. Hayatımda hiç bu kadar yerin dibine
geçmemiştim. Çöpçatan Teyze hala, yok beğendiklerime gösterdim, birinin
sevgilisi olmasa güzel olurdu gözüm onda kaldı diyor birde. Uff umarım Doktor
Abi bilmiyordur. Daha bakamam suratına. Çok rezilce.
Ya ben çok mu çirkinim hem. Kaç kişiye gösterdi beni de bir
kişi sadece görüşmeyi kabul etti. Umarım Doktor Beyin dediği abartıdır. Tamam bir
Adraiana Lima değilim. Zaten tanrı onu boş vaktinde yaratmış, ben azıcık
aceleye gelmişim de hadi amaaa!!! O kadarda çirkin değilim ya. Bizim
Çöpçatandaki pazarlama stratejilerine ve tipime kanmadılarsa cidden çirkinim
demektir. Gidip intihar edeceğim ben.
24 Nisan 2015 Cuma
ben yine yeniden hep sizi seçerdim
İstanbul hani iki ayrı kıtada ya, o yüzden bana hiç aynı
şehirmiş gibi gelmiyor. Gerçi aynı yakada olan yerler bile bana şehir dışı gibi
geliyor. Oturduğun yakada okul kazandın kazandın, yoksa ya yollarda
sürünüyorsun ya da eve falan çıkmak zorunda kalıyorsun. İstanbul`da iki semt
arası gidiş süresiyle, başka yerlerde şehir değiştiriliyor. Bu kadar yakınma
sebebim Sidikli gitti başka şehre, Uyuz burda kalsın diye dil döktüm, dualar
ettim. Burda kaldı da ne oldu karşıda kazandı okulu. Git gel zor oluyor dedi
eve çıktı. Sonra eve sürekli gelen adam elini ayağını çekti. Kardeşimle
ayaküstü görüşür oldum. İkisi de yokken kendimi çok ama çok yalnız
hissediyorum. Bir reklam vardı. Reklamda arkadaşlarımızın kendi seçtiğimiz
ailemiz olduğunu söylüyordu. Çok hoşuma gitmişti. Haklı da bulmuştum. Ama dün
fark ettim ki o ikisi kardeşim olmasa da benim kendim için seçtiğim ailem
olurlardı. Üçümüzde mükemmel değiliz, bir sürü kişilik problemimiz var. Ama bir
araya geldiğimizde birbirimiz için mükemmeliz ve güçlüyüz. İşte bu yüzden dün
yorgunlukla uyuya kaldığımda kucaklayıp yatağıma götüren Uyuz`u gördüğümde ben
kalkmadan ortadan kaybolur diye kortum. Sabah erken kaldır sabah dersim var
diye saçmalamışım, resmi tatil olduğunu unutarak. O leyla ben leyla sabah altı
buçukta dürttü. Gerçi onun derdi sohbet etmekmiş. Kaydım kenara yanıma uzandı. Tekrar
uykuya dalıp, dünyayı ele geçiren robortları yok etmeye devam edecekken “abla”
dedi. Bu kırmızı alarm demek. İkisi de bana abla demezler. Tabi bir şey isteyeceklerse,
başları beladaysa, dertleri varsa durum değişir. Robotların dünyayı ele
geçirilmesinden daha korkunç bir şey varsa o da ikisinden birinin bana “abla”
demesi. “Aşık oldum” dedi. Meğer haftalardır eve daha az gelmesinin sebebi
oymuş. Vay be dedim, resmen elin kızı pabucumu uzaya fırlattı. Ama kafama denk
gelen Sidiklinin attığı yastık oldu. Onsuz dedikodu yapılmaz tabi. Bizde fizik
kurallarını zorlayarak tek kişilik yatağa annemin tabiriyle üç eşek sığmaya
çalıştık. Uzun zamandır bir araya gelip sohbet etmemişiz, çenemiz düştü ve ben
bunu çok özlemişim. Kızın üçüncü dereceden kuzenine kadar öğrendikten sonra
kahvaltı hazırlamaya kalktık. Annemlere sürpriz yapacaktık ama o kadar gürültü
yaptık ki komşular bile uyandı, annemler numaradan şaşırdı. Ben bu ara taktığım
üzere pankek yaptım, Uyuza sigara böreği sardırdık ama kol böreğine daha çok
benzedi. Sidikli masayı hazırlarım dedi ama sürekli kaytardı. Bir orduyu
doyuracak kadar hazırladığımız kahvaltı tam iki saat sürdü. İki demlik çay
bitti. En son sömestrda hep birlikte kahvaltı yaptığımız için özlemişiz. Keşke bir
kardeşimiz daha olsaydı. O zaman annem, babam ve ben bu kadar yalnızlık
çekmezdik. Annemde evden masayı toplamadan kaçan çocuklarına bir tane kaçmayacak
çocuk eklemiş olurdu. Bütün gün şehri gezdik, eğlendik. Akşamda biletler satışa
çıkar çıkmaz aldığım Efes maçına gittik. İyi ki geceden almışım çünkü ertesi
gün bizimkilerden almak isteyenler bilet bulamadı. Hemen tükenmiş geriye 190
liralıklar kalmış. O kadar para bizde ne gezer tabi. Tabi ilerde para yer para
sıçarsam neden almayayım. Ama şimdi o parayı ben üç taksit yaparım. Tabi altı
varsa daha makbule geçer. Basketbol ekibim var ya hani, onlarda almıştı ve
yenildiğimiz için yıkıldılar. Tamam bende çok üzüldüm ama Madrid`te
gidemeyecektik. Sen o kadar takip et, maçlara git, demiyorlar ki gel Madrid`e
de biz seni götürelim. Hep biz mi destek olacağız, azıcıkta onlar olsun. Aman boşverin
bunları, yine saçmalıyorum. Önemli olan uzun zamandır bir şeyler yapmadığım
kardeşlerimle ben bugün harika vakit geçirdim.
Etiketler:
ben,
Efes aşkına,
günlük,
kardeş,
kişisel post,
Sidikli,
Uyuz
22 Nisan 2015 Çarşamba
hepsi maydanoz için
Herkesin pazartesi sendromu var benimse Çarşamba. Dört yıllık
üniversite hayatımda her dönem Çarşamba günleri sekiz buçukta dersin oldu. Bu
dersler beşten öncede bitmedi. Bu dönem dörtte bitiyor diye sevindim. Düşünün
bendeki mağduriyeti. Bu Çarşamba ise hocanın bir toplantısı var diye yarım
saate bitti son dersim. Geleneksel Çarşamba basketbol günlerini iki saat öne
çektik. Hatta daha sabah gelen Sidiklimi de çağırıp deli gibi eğlendik. Eve dönerken
bunca sporla giden kalorileri geri kazanmak için Pasta Sanatıdan macaron aldık.
Çok seviyorum ya böyle renkli renkli. Mutlu mesut eve dönerken elinde
poşetlerle sokak arasından çıkan teyzeleri gören Sidiklinin aklına dahiyane bir
fikir geldi. Pazara gidelim. En son çocukken gitmiştim sanırım. O zamanlar
anneme yalvarırdık gitmek için götürmezdi, bizi evde bırakırdı. Resmen cümbüş
yeri. Her yerden bir “Gel abla!Gel gel"sesi yükseliyor. Millet bir şeyler seçiyor.
Baya eğlenceli bir ortam. Anneme bir şey lazım mı diye aradık, annem vurmadı
öldürdü. Bir de elli bin defa “Aman çantanıza dikkat edin. Cüzdanını
çaldırırsın bak. Telefonunu çantana koy.” Çantayı çalınca sanki telefonu
bırakırlar. Ama annem yaklaşık yedi dakika boyunca tembihlerinden bizi mahrum
etmedi. Sonunda telefonu kapatınca semiz otlarına, nanelere, fesleğenlere
kavuştuk. Ot ağırlıklı bir alışveriş yaptık. Annem bizi meğer baya ot sever
yetiştirmiş. Semiz otuyla meğer ne büyük aşk yaşıyormuşum. Yalnız meyve sebze
seçme konusunda eksiklerimiz varmış onu fark ettim. Patlıcanı nasıl seçmem
gerekiyor bilemedim mesela. Ablanın birinden rica ettim, kadın baya profesyonel
anlattı. Bir iki kendi seçti, sonrada bana seçtirtip doğru anlamışmıyım baktı.
Sonra gülüp “Öğretmenim ben meslek alışkanlığı” dedi. yalnız şunu anladım hayat
cidden pahalı. Her şeyin kilosu dört lira beş lira. Ben en son çocukken pazara
gittiğimde domates beş yüz bindi. Eski para vardı, o kadar olmuş hani. Tek maaşla
ve bu sadece asgari ücret olanlar nasıl yaşıyor? Adamlar mucizeye imza
atıyorlar bence. Adamlar o parayla ay çıkarıyor, biz üç beş sokağı aklımızda
tutamayıp çıkamadık, kaybolduk. Abla kardeş azıcık salağız. Zaten akıllı olsak
o yorgunluk üstüne oraya girmez, annemi istekleri için aramaz, bu kadar şeyi
tükenmiş kollarla taşımaya kalkmazdık. Ama azıcık akıl olsa bende sırf Sidiklinin
maydanoz aşkı uğruna geri dönmezdim. Sonuçta kural ihlali yüzünden ceza
niyetine onu potaya asmadılar.
Not: klavyede parmaklarım zor olsa da şu yazıyı yazabildim. Eğer
birkaç yazı okuyup yorum yapabilirsem başarılı, Sidiklinin saçlarını öremeyi
becerebilirsem süper, belgesel geleneğimizde uyumayı başarabilirsem de muhteşem
bir insan olarak tarihe geçerim ben.
20 Nisan 2015 Pazartesi
hadi beni biliyoruz da senin aklın nerede
Ben bir taşla iki kuş vurmayı severim. Dünkü planlarımı da
tam olarak bir taşla kuş sürüsü avlamak üzere yaptım. Robot seminerine girip,
ardından da şu Çöpçatan teyzenin ayarladığı çocukla görüşürüm dedim. El kadar
bebeler baya baya robot yapmış. Lan biz acaba çocukken çok mu salaktık? İki
logoyu üst üste koyunca sevinçten delirirdim ben. Şu görücü çocuktan bahsetmekten
kaçıyorum sanırım. Ben yağmur trafiğinde söylene söylene zamanında yetiştim.
Gelmemişti oh dedim oturdum beklemeye başladım. Adam beni tam 17 dakika
bekletti. Trafiktir şudur budur dedim ama ayıp. 3 dakika daha bekletse bırakıp
gidecektim. Zaten deli gibi gerginim. Sihirbaz olur, hostesi kutuya koyar ve
kılıçları saplar ya, benim sihirbaz hile yapmayı unutmuş da kan revan acı
çekiyor gibi hissediyorum. Ama adam tatlıydı ve mesajlarında da kibardı. Sabır taşım
fırında fazla kalmış kurabiye çatlarken bizimki damladı. Beklettim mi diye
sordu bir de. Lan yirmi dakika geç kalmışsın farkındasın ne soruyorsun. “17
dakika kadar” dedim, tutamadım kendimi. İlk gıcık olduğum hareketi yapıp özür
dilemedi, güldü oturdu karşıma. Sonrası iyiydi ama. Gergin olduğumu fark edince
boca güldürdü beni. Ve evet bende her kadın gibi güldüren erkeklerden
hoşlanıyorum. Yoksa bende biliyorum çok sıradan olduğunu. En azından boş boş
konuşmuyor, güldürmek için çaba harcadığını belli etmiyor. Ben rahatlayınca
dilim çözüldü tabi, içimi kemiren soruyu sordum. Hadi beni zorladılar da buna
ne yaptılar. Çünkü içinde bulunduğumuz durum pekte mantıklı gözükmedi bana.
Neden? Çöpçatan Teyze çocuk doktor dedi. Adam doktor ve görücü usulü randevuyu
kabul etti öyle mi? Kesin manyak falan diye düşündüm. İtiraf ediyorum sığ
düşüncelerimle kesin göt göbek çıkmıştır bunda ondan diye düşündüm. Biliyorum
çünkü üzgünüm ama doktor tayfası o altı yıllık ders döneminden sonra ya havada
karada kız bırakmayız moduna giriyorlar, ya da kendilerine kimseleri layık
görmüyorlar. Yaşayan örnekler kuzenlerim ve daha mezun bile olmamış Uyuz`um.
Çocuğun tip düzgündü fotoğrafta, bu kez dedim kesin benden kısadır bu ama
kısada çıkmadı. Konuşurken hazırda bekleyen psikopatlığa yatkın hal ve
hareketler görmeyince de merak ettim bu malın benle işi ne? Cevap vermedi. Onunla
başka bir gün bir kahve daha içersem söyleyecekmiş. Çok şeker geldi bir anda
gözüme. Ama iç sesim Var mısın Yok musun da kutu açıyor sanki ne gerek var
bunlara diye bağırıyor. Senden hoşlanmasam sırf meraktan sanki senle görüşmeyi
kabul ederim. Gerçi kesin meraktan yaparım ama Çöpçatan Teyze`yi sıkıştırmak
daha kolay değil mi?
18 Nisan 2015 Cumartesi
kendimi beyaz severim ben
Kadınlar birbirini çekemez. Ama kadınların yaptığı en iyi
şey örgütlenmek. Bu örgütlenme özellikle kuaförlerde mevcut anladım.
Çocukluğumdan beri annemin kuaförüne giderdim. Kadın saçların güzel der kesmez
örüp gönderirdi. Ben saçlarımı kes arkadaşlarım saçları kısa diye ağlarken,
annemle o kahveyi içip fala başlamış oluyor. Sonra değiştirdim kuaförü. Kadın
baya kırıldı ama ne yapabilirim. Sidikli`nin bir arkadaşı tavsiyesi ile gittim.
Adam biraz fazla konuşuyor ama işi iyi biliyor. Bu Sidikli`nin arkadaşı
saçlarını kestirmiş kısacık. Kızın ablası birkaç gün sonra gittiğinde manikür
yapan kızdan çakal kuaförün kardeşinin saçlarını izinsiz postiş için ayırdığını
duyuyor. O günden sonra da hepimiz kuaförsüz kaldık. Anneanne sözü dinleyip
saçların icabına bakmaya karar verince Hostes`in kapısını çaldım. Aldı beni
kendi gittiği kuaföre götürdü. O sandalyeye oturdu ama aldı beni korku. Saç
kestirme kuaför fobim var benim. Nasıl gerildim anlatamam. Fark etmiş olacak ki
o saatten sonra çaylar kahveler çikolatalar dizildi. Saçımı bir değil iki kişi
kesti. En son tepemde üç adam dikiliyordu. Artık ben nasıl rahatladıysam
saçlarım düzgün olunca manikür pedikür bilmem ne bakımı derken, en son “Çok
beyazsınız solaryuma da girmek ister misiniz?” dediler. Önüme ne gelirse kabul
etmişim o ana dek. Allahım bu kadar şımartılırsam böyle olur işte. Resmen
prensesler gibiydim. Kadınların neden bu kadar çok kuaföre gitmeyi sevdiğini
anladım. O kadar güzel şımartıyorlar ki bir süre sonra hayır kelimesi
unutuluyor. Sürekli iltifatlar, hoş sözler, eline yüzüne bakılır hale gelme
daha ne olsun. Solaryuma da evet derdim de kendimi beyaz paramı cebimde
seviyorum.
Etiketler:
ben,
günlük,
Hostes,
kişisel post,
kuför salonu kızları,
Sidikli
17 Nisan 2015 Cuma
lütfen bu benim fesatlığım olsun
Anneme alamadığım dün ki kahveyi aldım bugün. Bizimkiler Kabataş’ta
vapur için bekliyorlardı beni. Sonra nasıl oldu anlamadım kendimizi Dolmabahçe
Sarayını gezerken bulduk. Bir ilkokul, altı akraba, iki bir daha gezmekten
zarar gelmez ziyaretleri ile 9. turumu tamamladım. Çanta aranıyor ya, işte o an
aldı beni bir telaş. Biber gazını bıraksam buraya dedim kabul ettiler. Çantanın
içini o cihazdan geçirmemi istediklerinde ise film koptu. Çantamı açtım ve “Şey
biber gazı dışında bir adet çakı, falçata ve o ne geziyor diyebileceğiniz bıçak
var” dedim. Adam inanmadı ben tek tek tek çıkardım. Baktı güldü “Potansiyel
suçlu. Bu kadarını ne yapacaktınız?” dedi haklı olarak. Bende açıkladım ve
topluca güldüler. ”Çakı malum savunma, falçata annemle güne gidecektik de gün
yapan teyze oğlunun ödevi varmış, yardım eder misin deyince tüm iyi niyetimle
tabi dedim. Mukavvada makasla kesilmiyor ya, onlarda falçata olmayınca ben
götürdüm.” Adam doğal olarak koca bıçağı merak etti. Salak diyeceksiniz ama iki
gün önce annem aldırdı. Bende sardım sarmaladım çantaya attım. Ertesi gün sırt
çantama bir kulaklığımı bir cüzdanımı atınca bu çanta öylece kaldı. Sabahta aceleyle
cüzdanı kitabı buna attım çıktım. Aslında çok masumum gördünüz mü? İçeri girmeyi
becerince de tura başladık. İlk tur Türkçe`ydi ama artık turları koşturarak
yapıyorlar sanırım bir ara biz grup olarak kafileye yetişemedik, sarayın içinde
kaybolduk. Sonra buldular bizi, rehberde azarladı. Ne yapalım biz bilmiyorduk
Nascar yarışlarına katıldığımızı. Sonra haremde Türkçeye yetişemeyince İngilizce`ye
girdik ne fark eder dedik. Sonuç devlet bile turistleri kazıklıyor. Rehber burda
padişah hanımları ve çocukları kalıyor bilmem kaç oda falan var dedi. Atatürk
hakkında ise sadece Türkiye`nin ilk cumhurbaşkanını olan Atatürk burada vefat
etti. Kendisi başarılı bir askerdi dedi geçti. Sonra rehber Usain Bolt`a
bağladı. Mavi salona kadarda hiç konuşmadan koştur koştur gitti. Biz nerde
olduğumuzu tabeladan baktık. İlk defa Dolmabahçeye gittiğimde Atatürk`ün
yatağının başında iki asker vardı. Rehber bize O Muhteşem Adamdan bahsetmişti.
Bakmaya doyamadığı tablodan. Bundan üç yıl öncede anlatıyorlardı. Şimdi aklıma
takılan turist tarifesi mi bu? Yoksa artık anlatmayalım herkese unutturalım mı?
Neden diyorsun bunu derseniz selamlığı gezerken aman padişahlar böyle şöyle
derken, gelen hediyelerden bahsederken detaylar verilmesi; Atatürk`ten
bahsederken “he was a successful soldier” denilip geçilmesi beni rahatsız etti.
Umarım rehberin birinin işini iyi yapması,
diğerinin iyi yapmamasından kaynaklanıyordur ve ben pis fesat hatunun
biriyimdir.
16 Nisan 2015 Perşembe
anne korkusu
27 kilometre nasıl? Cidden anlamıyorum ama yorulduğumdan
sanırım çok geldi gözüme. Beni bu kadar yürümeye itense bakmaktan başka bir şey
yapamadığım sınav kağıdı, bir kahvaltı, annemim kahve sevdası ve spontane
gelişen olaylar dizisi. Acaba o hoca o soruları hazırlarken nasıl bir psikoloji
içerisindeydi. Aslında ufak tefek birkaç tahminim var. Karısıyla büyük bir
tartışma yaşadılar. Karısına ya kedin ya ben dedi ve kadın kediyi seçti. Baktı
adam geri iade ediliyor fırsatı kaçırmayayım demiştir. Sonuç hızlı biten sınav.
Bizde kötü geçen sınavı Beşiktaş`a gidip bir kahvaltıyla kutlayalım dedik.
Sonra planım belli kahveyi al, evine git. Annemin “On ikide evde ol yengen
gelecek ona göre!” göz dağını aklımdan bir an çıkarmasaydım her şey daha güzel
olabilirdi. Bense beynimin birkaç lobunu gece uzaylıların kaçırdığını
bilmiyordum. Bu yüzden annemden azar yiyip korkudan eve babam gelince girme
kararı almak zorunda kaldım. Topu topu beş lob yok muydu? Üçü gidince bende sanırım gencim gezeceğim,
sınavlar boğdu beni, evde yenge bekleyemem, yetişirim ben hem ona diye
düşündüm. Hava güzel benimle tramvaya kadar yürüsenize demeseydim, sivri zekalı
arkadaşlarım şuraya buraya gideli diye önermeseydi ben eve gitmeye korkmazdım,
yine yetişirdim. Bari aklımı kullanıp ters istikamette yer seçmeseydik. Gerçi
bendeki de akıl. Daha geçen gece bunlar Ortaköy yolunu kaçırınca “O zaman neden
Tekirdağ’a gidip köfte yemiyoruz” diyen ve giden tipler. Sadece bir sapağı
kaçırdılar diye. Yengem kapıda kaldı, annem ne halin varsa gör dedi, üç saat
sonra arayıp niye eve gelmedin diye azarladı, bir saat sonra gel kuzenime
gidiyoruz nerde kaldın diye aradı, bir saat sonra gözüm seni görmesin dedi.
Yalnız annemin beni azarlarken kelime hazinesinin ne kadar geniş olduğunu ve
yaratıcı olduğunu fark etmem hoş oldu. TDK birkaç kalıp için izin ister
yakında. Annem eve dönmeden eve girdim ama kahveyi almayı unuttuğum için ilk iş
yatağa girmek oldu. O gelir gelmez kafamı yatağa gömeceğim, tetikte bekliyorum,
ne korkularla yazıyorum şu yazıyı. Çünkü yengemin kapıda kalmasını affeder ama
şimdi kahve almadığım için kuşbaşı doğrar, kavurur, hayrına dağıtır beni.
15 Nisan 2015 Çarşamba
ağa takılan balığım
İnsanların para mal mülk derdini hiç anlamadım ben veya şu
statü olayını. Daha basit bir insan oldum, öyle düşündüm. O yüzden olsa gerek
ne bir fecebook ne bir instagram`ın fikir babası kurucusu olamayacağım. Anneminse çok ama çok sevdiği bir arkadaşı
tam bir statü manyağı. Her insanda kusur olur bundaki de o. Yoksa dünyalar
tatlısı bir kadındır. Benim ilişki durumumla uğraşmadığı sürece. Kadın
üniversiteye geçtiğim an itibariyle kafayı bana taktı. Bir tim oluşturdu gün
grubuyla. Zaman zaman da karşıma adaylar çıkardı. Bu adaylarda standart özellik
okudukları bölümün puanları. Yani sağlam meslekler olmalı. İstemiyorum deyince
de dil döktü, en sonunda da hep “Tamam, sen getir biz bakalım. Ama şöyle doktor
mühendis olsun. Aşağısına kız yok.” Dedi. Bu tip bir düşünce deli etse de beni,
annem “Boş ver kafa salla hiç itiraz etme. Bende öyle yapıyorum oyalanıyor.”
dedi. Yine ısrar kıyamet olan bir gün geçirdim. Tek farkı bu kez annemde tanış
lütfen deyince ağzımdan evet çıktı. Çöpçatan teyzede meğer bunu bekliyormuş.
Pat diye iki buçuk aday koydu. Buçuğu benim davet etmem gerekiyormuş. Zaten
berbat bir işe bulaştım bir de benim davet etmemi kaldırabilecek gibi değilim
ama kabul ettik bir kere. Sağ olsun o da hemen iletişime geçip randevuları bile
ayarladı. Yüzüme karşıda “Bu kez elime düştün bırakmam.” dedi. Yine bulaştım
bela ya ama bakalım ne olacak.
14 Nisan 2015 Salı
insan belgeseli
Sabah erkeden kalktım kendime sağlıklı bir kahvaltı
hazırladım. Pankek, çilek, muz, nutella, fındık ezmesi ve tabi ki peynir. Büyük
dayımın eski eşi olan yengem bizde kalıyor, oturduk kahvaltı yaptık. Sonra ben
mail kutumdaki iş listemi hallederken, yengem cinayetleri çözen bir programa
daldı. Önceden polis çözemedi çözemedi bunlar nasıl çözecek yalan dolan derken,
kanalda çalışan bir arkadaşım cidden büyük bir ekip çalışıyor, geçek deyince
inandım. Oturup izlemişliğim yoktu ama iş hallederken gözüm takıldı. Sonra evlilik
programına geçti. Ne insanlar var şaşırdım. Ciddi olup olmadıklarını sorguladım
ama yok yani bir insan bu kadar olamaz. Teyzeni biri bana ev al diyor, Avrupa tozu
yuttum elli yıl, adamın pasaportu olsun evlendiğim adamı gezdirip tozduracağım
diyor. Teyze için bir ara ben aramayı düşündüm. Bu programlar resmen insan
belgeseli be. İnsanlığın 21. yy da bile ilk evrelerini görebiliyorsun. Diğer
ülkelerden seri katil çıkıyor, bizim ülkemizden bolca kaçık çıkıyor. Birazdan
da kalkıp güne gideceğiz. Annem gün adresini mesaj atacak. Çalışan kadınlar
günden geri kalmıyor sadece saatleri aşağı çekiyor. Gelince de oturup sızan
Game Of bölümlerini izlerim. Ya nasıl mutlu oldum bu duruma anlatamam ya. Ben ki
sırf 10 11 bölüm az geliyor, her hafta beklemek zorundayım diye bir sezon
izleyip bir sezon nadasa yatırırdım. Şimdi ilk haftadan altı bölüm. Hem de istediğim
zaman izleyeceğim. Beklemek yok. Bu hayata dair sevmediğim tek şey zaten
aldığım her nefesle ölüme yaklaşırken bir de gereksiz beklemeler ve boşa
geçirilen zamanlar.
13 Nisan 2015 Pazartesi
tanıksızlaştırma
12 tane ay var. Kış aylarından hoşlanmam, nisanı sevmem.
Dedem de babaannem de nisan ayında vefat etti. O gün bugündür her nisan ayında mevlüt
okutuyoruz. Cuma günü sınavım yoktu stajdan erken çıkıp eve gelip dinlenirim
diye planlarken özel taşımacılık yaptım. O ne mi? Şehir dışından gelenleri
ordan burdan topladım. Yenikapı, otogar ve hava alanı arasında geberdim. Keşke
annemi gönderip ben evde dip köşe temizlik yapsaydım. Hem anlamadığım şehir
dışında oturanlar ne diye gelir. Halam kalktı geldi, yengemler geldi. Oturun
lan evinizde ne diye azıtıyorsunuz. Hiç mi mevlüt görmediniz. Hadi baba tarafını
anlarımda annem kendi akrabalarını niye çağırıyor. Ev taşıma kapasitesinin
üstünde insan aldı. Her taraftan kafa çıkıyordu. Birde bunlar her şeyi mi
kurcaladılar. Resmen delirdim. Eline kitabımı alan konusu ne diye yanıma geldi.
Okuman mı yok çevir oku işte. Duvardaki postitlerime taktılar. Neden yapıştırmışım.
Basit canım istedi sana ne? Unutuyorum gözümün önünde dursun diye ne diye olacak.
Çerçevelerle gelen var yanındaki şu kim, bu kim diye. Her biri bir şey istiyor.
Şu var mı bu var mı? Ay bir de bende bir yenge var akıllara zarar. Kadın eve
girer girmez ilk iş ne zaman başını kapatacaksın dedi. Yok o pantolon darmış ayıpmış.
Bana gelince zaten sürekli yok eteğin kısa yok bu dar diyor. Kendi kızına
bakmıyor hiç. Kızını sordum arkadaşlarıyla dışarı çıkmış sabah dedi. Sonra bir
görüyorum instagram`da hatun İspanya`da. Kadında ki dışarı anlayışına bakın.
Mevlüt biter bitmez hala misafir varken topukladım. Sınavım var diye kendimi kütüphaneye
kapattım. Annem tutturdu eve gel saat kaç ayıp diyor. Evde yatıya kalanlar var,
halam ve diğer yengelerim. “Gelmezsen babanı yoluyorum almaya, gece vakti daha
nasıl geleceksin.” dedi. Baktım saat olmuş 11 ve annem beni bırakmayacak,
döndüm eve. Bizim sevimsiz yengede evine gitmemiş hala bizde. Kadın içeri girer
girmez de ilk dediği şey “Kız dediğin bu saatte mi eve gelir.” Ve işte o an
anladım ben cinayet işlerken tanık sevmiyorum.
9 Nisan 2015 Perşembe
vahşisin doğa
Gelsin çocukluğum. Öksürük şurubu. Ama tatlı değil bu
seferki. Böyle acımrak bir şey. Günde dört defa bu eziyete katlanmak zorundayım
sanırım bir süre. Annem kıçın başın açık dolanma, daha havalar soğuk demişti
de, ben söz dinlemedim tabi ki. Bugün iki sınavdan sonra kendimi hastaneye doğru
yönlendirdim. İki gündür deliler gibi öksürüyorum çünkü. Ciğerlerimi olduğu
yerde sevdiğim için gittim zaten. Bronşit falan dedi. aslında buraya bunlardan
bahsetmeye gelmedim. Sınavdan nasıl kaçılır isimli bir yazı yazıp okul
defterini kapatmışları maziye götürecektim. Ama ondanda vaz gesize Majo ve
Nyota`dan bahsedeceğim. Ders çalışmaya başlamadan önce bir meyveli yoğurt yemek
istedim. Aç ayı oynamaz, nasıl ders çalışsın? Yerken de birkaç zaplamadan zarar
gelmez dediğimde vefakar, çilekeş anne Nyota`ya rastladım. Majo için nasıl
çırpınıyor bir görseniz içiniz parçalanır. Yapayalnız kalmışlar tarafsız
bölgede. Avlanma sorunlarının yaşandığı bir dönem ve Majo bir gün daha sadece
süt içerse ölecek. Söyledim dimi aslan ana oğul bunlar. Ciddi ciddi belgesel mi
anlatıyorsun diyeceksiniz ama evet. Sinirlendim ve üzüldüm çünkü. Majo ve
annesini kimse sürüsüne almıyor. Hatta yaklaşamıyorlar bile tehlike diye
görülüyor. Majo`nun yaşıtlarıyla oyunlar oynayıp bir aslan nasıl olunur
öğrenirken o açlıkla savaşıyor. Annes bir av buluyor, onda da daha
kursaklarından geçmeden sırtlan sürüsüyle karşılaşmak zorunda kalıyorlar. Majo
yemese ölecek, daha fazla dayanamayacak; yemeye devam ederse de bir başlarına
kalmış ana oğlu sırtlanlar harcayacak. Bu belgeseli çekenlere de aferin hani.
Lan koskoca BBC sponsor, iki kilo et alıp veremediniz mi hayvana? Bir erkek
aslan sahip çıkar diyen varsa bu Türk filmi değil ki. Erkek aslan demek
Majo`nun ölmesi demek. Erkek aslanlar kendi yavrularının bile dörtte birini
öldürüyor. Bak bunu su aygırları da yapıyordu. Sırf dişinin ilgisi için.
Belgesel bitti ama Majo`ya ne oldu öğrenemedim. Bir sürü erkek aslan olma
dersini kaçırdı, oynayamadı, yapayalnız kaldı. Nyota desen yavrum yemedi
yedirdi, avladı getirdi. Bana da ne olduysa resmen belgeseli izlerken gözlerim
doldu. Ama çok tatlıydı kıyamadım be. Gerçi fark ettim ki bizde aynen böyleyiz.
Biz kan dökmeden sosyal yaşama aynı bunu uyguluyoruz. Güçsüzden kurtul. Yarın sınavda
da Nyoya`dan bahsedip tribünlere oynamayı düşünüyorum.
7 Nisan 2015 Salı
galaksi savaşları
Anneanneniz var mı? Durun bu çok saçma bir soru oldu.
Varsanız o da olmalı gibi biyolojik ve felsefik saçmalıklarda bulunabilirdim.
Ama olay tavuk yumurta tartışma evresinden biraz farklı. Hiçbirinizin benim
anneannem gibi bir anneannesi var mı? Etrafındaki her erkeği parmağında
oynatan, gelinleriyle sidik yarıştıran, kızına öfkelenip ondan uzakta yaşasın
diye beddua eden. Tam bir cadı gibi gözüküyor dimi? Öylede. Obama yerine onu
geçirseler dünya üzerindeki savaşları mumla ararsınız. Kadın 3. Dünya
savaşlarını, nükleer savaşları bitirir, savaş zamanı gelişen teknolojiyle
galaksiler arası savaş hazırlıklarına başlar. Gelinleri yeni bir şey alsın
hemen kendi de alır, oğullarını ve dedemi parmağında oynatır. Hatta abisini
bile. Öyle farklı bir hali vardır ki şimdiye dek ona hayır diyebilen bir insan
görmedim. Herkesin anneannesi börek çörek yapar, bizimkisi nerde fitne fesat
altına imza atar. İstediği zaman
insanlara dünyanın en iyi ve en tatlı, masum insanı gibi davranır. Babası tekne
kazıntısı kızını ondan daha çok sevdiğini hissettiği an kıskançlıktan delirir.
Çünkü şu dünyada onla ilgili iki şeyden biri kocasını herkesten her şeyden çok
sevmesidir. Bir de değişmez ve su götürmez merhametidir. Yoldan geçen aç adam
mı dersin, kocasından şiddet gören mi dersin eve toplayan, sokaktaki hayvanlara
bakan bir kadındır aynı zamanda. Tüm bunları anlatmamın sebebi ise aynı zamanda
bu kadının her zaman her şeyi görmesi. İnsanın ruhunu okur. Susar susar en
beklenmedik duvarsız halinizde karşınıza geçer ve konuşur.
Dün akşam kapıyı açanın
o olduğunu görünce şaşırdım. İstanbul`a gelmiş. Günüm kötü geçmişti zaten buda
üstüne şu sulu göz sakızlar gibi oldu. Merhaba nasılsın, standart yemek
muhabbetleri sonra yorgunum dedim uyumaya gittim. Kapım çalındı, içeri girdi
yatağımın kenarına oturdu “Biraz konuşalım.” dedi ve durmadı elime uzanıp
avuçlarının arasına aldı. Dedim aha kesin ölecek kadın, veda konuşmasını
yapacak ve bunu da saklamamı isteyecek. O ölünce kesin keşke onu daha çok
sevseydim diye pişman olacağım. Bunların hiç birini söylemeyip beni şaşırttı.
“Annenle konuştum. Arkadaşınla kavga etmişsin.” Bir annemin beni anasına
şikayet etmesi eksikti o da oldu. Ne var yani hiç kimseyle ben tartışamaz
mıyım? Hem biliyorum iki güne geçecek. “Herkes seni düşünüyor. Arkadaşına da
haksızlık etmişsin bence, annene de. Senin iyiliğin için söylüyorlar. Sana git
ilk bulduğun adamla evlen demiyoruz ki. Hatta ben öyle bir şey yaparsan seni
döverim. Ama eğlen. Kendine eğlenmek ve karşı cinsi tanımak için fırsat ver.
Sanı bunu gidip elin adamlarıyla fingirdemek olarak da algılama. Ama kimseyi
tanımazsan aşıkta olamazsın. Aşk öyle ‘aaa ben ona ilk görüşte aşık oldum’
yalanlarına benzemez, inanma. Okuduğun kitaplara da benzemez, ordaki gibi
aşklar bekleme sakın. Ne sen Şirinsin ne de erkeler Ferhat. Adı üstünde
kitaplar masallar bunlar. Aşk emek ister. Gülme bana. Şimdi sizin her şey
kolay, mesaj yaz, buluş konuş. Bizim zamanımızda yanında erkek görseler
evlenmek zorundaydın. Şimdilerde birbirinizi yiyorsunuz.” Sonra kafama patlattı
bir tane. “başından savmak için sallayıp durma. Senle neden anlaşamıyoruz
biliyor musun?” dedi. “Babama benziyorum. Dolap çevirmekten, süzüm süzüm
süzülmekten hoşlanmıyorum” dedim. Tekrar patlattı kafama, üzerine bir de salak
dedi. “Babana benziyorsun ama kadın olduğunu unutuyorsun. Erkek değilsin ki.
Cilvenin zerresi yok. Cazibe hiç yok. Millete evde kaldı torunun dedirtmem ben.
Seninle anlaşamıyoruz, ama seni seviyorum. İnsan canını sevmez mi hiç? Kontrol
ediyorsun tıpkı benim gibi.” Hayır yapmıyorum, en son yapacağım şey. Böyle
insanlardan nefret ederim ben bir kere. ”Etrafındaki herkes senin düşündüğün
gibi düşünsün istiyorsun. Düşünmüyorsa düşünmesini sağlıyorsun. Kendini kimseye
kaptırmıyorsun çünkü erkekler senin peşinde koşsun istiyorsun.” Hangi kız
istemez ki. ”Koştuklarında da zavallılar olarak görüyorsun. Dikkatini çekmeyen
hiçbir erkeği tanıma şansı vermiyorsun. İmkansız olduğunu düşündüğün erkelerin
peşinden gidiyorsun sadece. Kalbin kırılınca da tüm suçu onlara yükleyip kös
kös oturuyorsun. Çirkinim, annemle Sidiklide olan şey bende yok diyorsun.
Çirkin falan değilsin. Hamurunuz aynı. Özgüvensizliğini hala bırakamadın.
Çocukken de böyleydin zaten. Hep fark edersin diye bekledim. Ama fazla mı
salaksın anlayamadın. Çirkin değilsin. Yalan söyleyemem öyle herkesin dönüp
dönüp bakacağı gibi çok güzelde değilsin ama güzelsin.” Sağol be anneanne ilk
boka batır sonra teselli gibi birde işe. “Ama aynı cazibe sende de var. Onlar
farkındalar. Hele Sidikli zilinin teki. Bastırmayı bırak, kendinin farkına
var.” İstemiyorum öyle olsun, türlü dolaplar çevireyim. Beni ben gibi sevseler
olmuyor mu? ”üstüne başına dikkat et. Makyaj yap. Bak Sidikli yanındayken
dikkat ediyorsun.” Çünkü o giyeceğim kıyafete varana kadar seçiyor ve giymezsem
evden çıkamıyoruz. Hoşlanmıyorum ama yapıyorum işte. O kızmasın üzülmesin diye.
“Söz ver bana arkadaşından özür dileyeceksin ve kendini sevmeye başlayacaksın.
Üstüne başına dikkat edeceksin. Olmaz deyip her şeyi kestirip atmayacaksın. Şu
saçlarını da bir kestir. Ölüp gidersem söz vermedim, kalbini kırdım kadının
diye üzülürsün bak. Ben sen mutlu ol diye diyorum. İnsan her zaman kendisinin
neyin mutlu edeceğini bilmez. Kimseye şans vermezsen benim yaşıma geldiğinde
yapayalnız kalırsın.” Sonra öptü gitti. Bilinç altıma nasıl olsa bir bomba
yerleştirmişti.
Etiketler:
anneanne kabusu geldi,
ben,
günlük,
kişisel post,
öğüt
lanetoner
Paratoner nedir biliyor musunuz? Hani ilk okulda fala hayat
bilgisi dersinde veriyorlardı. Hani yıldırımsavarda deniyor. Havadaki elektrik
yükünü alıyor toprağa hop aktarıyor. Bende onun bir benzerini yapıyorum. Bela
topluyorum ama toprağa aktaramıyorum. Uğursuzluk biriktiriyorum ben.
talihsizlik sözcüğünü güzel ülkeme ben kazandırdım. Annem hep onunla kırgın
olmammamı yoksa işlerimin ters gideceğini söyler. Ben anlatayım siz karar verin.
Bir kez beni kızdırdı evden tripli çıktım, tramvayın altında kalıyordum. Yine bir
kez böyle tartışmışız sınava yetişemedim. Sonra otobüs sert fren yaptı otobüste
düştüm. Kolum yeşil mor kırmızı mavi gibi çeşitli renkler aldın. En çok maviyi
sevdim am şirine usulü. Bugün annemin tabiriyle kıçım başım açık(anne sözlüğü: Soğuk
havada ince giyinmek) okula gittim. Hava güzeldi ama yağmur bastırdı, ıslandım
kaldım. Şuan boğazlarım gene pert. Bende ki uğursuzluk sınavı bile etkiledi. Hoca
cevap anahtarını silmeyi unuttu. Uygulamaları yaptık, sonra başladık yazılı dokümanı
beklemeye. Sınavımda kötü geçti zaten. Koç ya koskoca Koç bile uğursuzluğumdan
nasibini aldı. Kredi kartımın son günü olduğunu fark ettim. Görevli yüzüme baka
baka kapıyı kitledi, beş oldu dedi. tam beş bankamatik değiştirdim ama işlem
bir türlü olmadı. Hesabıma yatırdım internet bankacılığını denerim ne
uğraşıyorum dedim, o da olmadı.sonra kendimi 444`lü hatta müzik dinlerken
buldum. Sonunda oldu diye sevinecekken kadın iki dakika bekleteceğim dedi
gitti. Sistem arızası varmış. Yarın ödeyin dedi. Lan koskoca Koç be anne.
Yapıkrediyi çökerttin resmen. Asıl bomba ise bana anneannem oldu. Bir de onun
bitmek bilmeyen nasihatleri. Kafam kazan oldu.
Etiketler:
anneanne kabusu geldi,
ben,
depresyon,
günlük,
kişisel post
6 Nisan 2015 Pazartesi
nane limon
Özür dilemek erdem dediler inandık. Sonra yaptığımız her
hatadan sonra özür dilemeye başladık. Sonra bu alışkanlık yaptı. Nasıl olsa
özür var yap gitsin istediğini. Bağır çağır, kazık at, yalan söyle sonra ola ki
yakalandın özür dile. O kadar çok güveniyoruz ki hata yapmaktan, insanları
kırmaktan çekinmiyoruz. Affedileceğimizden eminiz çünkü. Biliyorum ama ben, dil
ne kadar affettim unutalım dese de kırılan kırılmış oluyor. Anlık öfkelerin
kurbanı olup ilişkilerimizi kesip biçiyoruz sonrada halkalı çöplüğüne
bırakıyoruz. Gerçi oranında üzerini örttük nihayetinde dimi? Bende yaptım çok
yaptım. Ama en çokta özür dileyince affetmeleri koyuyor bana. Öyle
hissetmediklerini hissediyorum ama normal davranıyorlar. Ağzıma kendim
sıçsaydım da şu öfke patlamalarını yaşamasaydım. Ne yapayım öfke düğmemin
camını kırıp bastıklarında kendimi kaybediyorum. Strike yapan bir oyuncu olu veriyorum.
Aradaki fark öfkem dinince pişman oluyorum söylediklerime. Sonuçta benim
devirdiğim üç beş lobut değil, koca koca çamlar. Herkesle aram nane limon. Ben o
kadar sinirliyken keşke çarpılsaydım. En azından bu kadar millete çemkirmezdim.
Özür diledim önemli değil dediler ama eksik be bir şeyler. Annem bile hala trip
yapıyor, kızlar nasıl yapmasın. Keyfim yok, sınavlarım var. Bütün gün başında oturup
hiçbir şey çalışmadım. Yarın sınavda da büyük bir ihtimal yine boş bol
oturacağım.
1 Nisan 2015 Çarşamba
nankörüm ama böylede mutluyum
Herkesle aram bozuldu. Sidikli anneme kızların çöpçatanlık
merakından bahsetmiş. İlk annemle tartıştık. Kadın yumuşakça “Hiç
eğlenmiyorsun, değişiklik olur.” Manasına gelecek laflar ettikçe ben çemkirdim.
Haksızım bağıracak ne var ama herkes taktı. İlla bir erkek arkadaşım olmak zorunda
mı? Ben uyumaya vakit ayıramıyorum sevgili kalsın hani. Hem dedim o kadar
sevmiyorum bu tip şeyleri. Sonra aradım Sidikli`nin ağzına sıçtım. NilKuşu “bak
adayımız” isimli resimden sonra aradım onunla da tartıştım. Herkese sorarsan
benim iyiliğimi istiyor. Lan şu dünyada sevgilisi olmayan bir tek ben miyim?
İstemiyorum işte. Hem tanıştırma, randevu ayarlama nedir ya. Çok utanç verici
ve kasıntı. Hoşlanmadığın bir adamla ne işin olur. Tamam çok salağım kabul
ediyorum. Olaya fazlaca romantik bakıyor bile olabilirim ama ben o
karşılaştığındaki olayı seviyorum. Ben hep o an karar veririm. Böyle ısmarlama
olayları da sıkıcı bulurum. Diyorlar tanışmadan nasıl karar verebilirsin.
Bilinçaltım bu berbat boktan bir olay kızım senin burda ne işin var diye
bağırırken ne bekliyorlar. Herkesin benim hakkında bir fikri, yapmam gerekenler
listesi var. Lan birinizde sormuyorsunuz sen ne istersin diye. He birde
nankörlük yapıyormuşum. Onlar beni düşünüp bunları bunları yapıyormuş.
Nankörlükse nankörlük. Bana ne yapmam gerektiğini söylemesinler, ısrar
etmesinler. Daha çok bunalıyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)