30 Nisan 2015 Perşembe

özgürlük şeker gibidir


Anne ve baba tartışması itinayla lehimize çevrilir. Asistanın anneannesinin şehir dışına yakın bir yerde evi var. Orman falan çok güzel. Bizimkiler kışın sık sık gidip, ballandır ballandıra anlattılar. Kestanelerin fotoğrafları yollanılıp, kıskançlıktan beni çatlattılar. Ben gidemedim. Annemler izin vermedi. Evet hala annemlerden izin alıyorum. Evet 21 yaşındayım. Ama lütfen burası Amerika değil ki 18 gir evden git. Çok baskıcı değillerdir ama bazı şeyler için izin almam gerekiyor. On ikiye kadar evde olmalıyım mesela. Böyle arkadaşlarda kalma işinden hiç hoşlanmazlar hep dil dökerim. İki yıl önce ilk defa arkadaşımda kaldım desem. Mantık git otur istediğin kadar ama evine dön. Bu yılbaşında herkes Forvetlere giderken aklıma dahiyane bir fikir geldi. Uyuzu da yanımda götürmek. Tabi bu benim elli lirama elveda dememe sebep oldu. Daha da istiyordu da pazarlık yaptım. Cuma tatil olunca değerlendirmeden olmaz dedik, Asistanın anneannesinin evine postu sermeye karar verdik. Uyuz`u aradım ilk rica, sonra yalvarma, sonra tehdit denedim olmadı. Eve gelip şansımı deneyeyim dedim ama cumartesi de NilKuş`larıyla Sapanca planı yaptık onu söyleyemedim. İki izin kesin izin vermezler, diye düşünüyordum ki annem babama fena halde sinirliydi. Bu hafta sonu yine şehir dışındalar. Annemde babama kızgın olunca “Evde yalnız kalacağına git. Ben gitmedim de ne oldu. Gençken gez dolaş.” dedi. Ne zaman araları bozuk olsa annem tüm izinleri bayram şekeri gibi dağıtıyor. Şimdi onlar karı koca, arasını toplar. Önemli olan burda benim izni koparmam. Özgür olmayan bunun kıymetini bilemez. Yoksa bende biliyorum azıcık hayırlı bir evlat olup, bencillik yapmayıp ara bulmayı.

29 Nisan 2015 Çarşamba

derdini özet geç bana da yazık


Okulu, stajı astım. İş için aradılar, mail attılar müsait değilim, şuradayım buradayım eve gidince dönerim dedim dönmedim. Sekizde kalkıp yataktan on ikiye kadar çıkmadım. Bir haftadır elimde sürünen kitabımı bitirdim böylece. Bütün gün evin içinde boş boş takıldım. Tabi bunu yaparken düşündüm de. Ne beni mutlu ediyor, ne den hiçbir işi yetiştiremiyorum, insanlara nasıl davranıyorum, aksattığım şeyler konusunda konuşan vicdanımla sohbet muhabbet. Anlayacağınız yedim içtim, aylık muhasebemi tamamladım. Sonuç pek iç açıcı değil ama toparlarım ben. Yani öyle umuyorum. Sidikli gene gidecek ve kondansatör lazımmış. Basit bir şey değil mi? Ama yok.  On on beş elektrikçi, elektronikçiye gittik. Değerler tutmadı, yok dediler ve biri de o ne dedi. Elektrikçi ama kendini bakkal sanıyordu sanırım. Herkes şurda vardır dedi. Ama şurda dedikleri yeri bulamadık. Yol sorarken de bir sürü manyakla diyalog kurup arkalarından dalga geçtik. Kondansatör satan yeri bulduk sonunda ama bu kez de adam öğretme aşkıyla yarım saat bir sürü devre gösterdi bizim kıza. Sidikli devre dinlerken bende İkizi dinledim. Telefonda iki saat sümküre sümküre ağladı. Tamam anlıyorum zorda iki kelime edip on dakika ağlamak nedir? İçim öldü. Acı çekiyor evet ama daha öncede aldattı, ne diye eziyet ediyor diye ağladıkça ben kriz geçirdim. Daha çok konuşsa daha az ağlasaydı keşke. Tamam biliyorum ne kötüsün, iki dakika teselli etsen ne olur diyorsunuz ama katlanamıyorum ne yapayım. Gelen giden derdini anlatıyor. Beynim Sikildi resmen. Üzerine bizim ekiple kahve içelim dedik, tabi bende surat beş karış. Keyif mi kaldı. Sidikli sebebi söyleyince NilKuşu döküldü. Bay B ile karşılaşıp duruyormuş beni sormuşmuş. Hani şu delice hoşlandığım, sonra avucumu yaladığım B. Geçen de hayatımda biri olup olmadığını sormuş it. Ben onu hiç arkadaşlarına soruyor muyum? Hayır. Sende sorma. Merhaba de geç. Hatta onu bile deme. Sinirlerim fena halde bozuk. Erkeklerden de sanırım şu ara nefret ediyorum. 

27 Nisan 2015 Pazartesi

siz aldatan erkeklerin sorunu ne?


İlişkinin başında her şey iyi güzeldi de sonunda ne oldu? Kadın iyiydi, güzeldi, şefkatliydi, sevgi doluydu da sonunda mı şerefsiz oldu? Hem de boynuzları geçirdikten sonra. Aynı sınıf ve iş yeri aşkı bence dünyanın en riskli olayı. Bana bu cümleleri kurdurtma sebebi. Prensip meselesi ve kesinlikle bana göre değil.-Kesin ölmeden böyle dedim diye de ağzıma sıçılacak.-  Asisan ve Balık birinci sınıftan beri ayrılmadan ilişkilerini yürüterek bir istisnayken, Egeli ile İkiz bizim inceleme konumuz. Kızımız İkiz, hayran olduğum insanlardan biri. Annesini biz daha birinci sınıfta iken kaybetti. Evle, ikiz erkek kardeşleriyle ilgilendi. Her gün okul için saatlerce yol çekti. Egeli onun için ferah bir nefesti. Ta ki eski sevgilisiyle kızı aldatana kadar. İkiz dünyanın en cool tiplerinden biri. Ben olsam onun ağzını burnunu dağıtmak için mafyayla anlaşır, arı kovanını pantolonunun içine doldururdum. O benim şiddet eğilimim yerine ayrılmak istediğini söyledi ve çekildi. O saatten sonrada Egeli psikopata bağladı. Kızı sürekli aradı, sosyal ortamlardan engellendiği için binlerce mail attı. Kız onun olduğu hiçbir ortama girmiyorken, adam karşı yakadaki evine giderken yanımıza uğradım diyebildi. Eve giderken boğazı geçmekte farklı bir uğrama şekli tabi. Kızın kapısına dikildi defalarca. Her yerde kızı takip etti. Metroda defalara güvenlik görevlisine çocuğu şikayet ettiği için kız gidene kadar çocuğu tuttular. İkiz Egeli `nin babasını aradı, adam “Polise şikayet et kızım, bu laf söz dinlemiyor” dedi. Polis savcılığa başvur, uzaklaştırma versinler, sen okulu bitince devam eder dedi. Kız Egeli `nin eğitim hayatını batırmamak için yine sustu. Egeli`nin babası belediye başkanıymış oğlu yüzünden adama da laf gelmesin dedi sustu. Oğlu düşünmüyor, sen niye düşünürsün ki? Hem adam resmen senin hayatına müdahale ediyor be. Ama o hep aman kimseye zarar gelmesin dedi. Bence tam bir saçmalık ya neyse. Sonuç : Kız hayatında yeni biri olma olasılığı ise sınıfın ortasında kızın üzerine yürümesine “Şerefsiz, sürtük, defol bu okuldan senin gibilerin işi yok” gibi şeyler işitmesine sebep oldu. Bizim çocuklar müdahale etmese kim bilir neler söylerdi, kaldırdığı eli indirmeyi başarabilirdi . Aldatan o, kıza huzur vermeyen o. Suçlanan kız. Kızdan vaz geçen kendisi. Yoksa neden aldatsın dimi? Ama erkek o dimi? Aldatsa da affedilmeli. Terk edilmek mi? Asla olamaz. O terk etmeli. Erkeklerin şu hem aldatırım hem de elimdekinden vaz geçmem mantığını hiç anlamadım. Siz aldatan erkeklerin sorunu ne?  Hadi onu geçtim bu hakimiyet kurma ve vazgeçmeme kafası nedir?
Kendime not: sınıf arkadaşlarından ve iş yeri arkadaşlarından uzak dur.
Kendime 2 not: sınıf arkadaşlarından ve iş yeri arkadaşlarından uzak dur. 

25 Nisan 2015 Cumartesi

keşke beni boş vaktinde yaratsaydın


Kızlarda hep kendinden büyüklere aşık olma gibi bir durum vardır. Mesela lisede milli güvenlik dersine giren albaya aşıktım. Yaşıtım oğlu vardı ama iyi bir üvey anne olabilirdim. Sonra kuzenimin anne tarafından kuzeni vardı. Ben orta okula başladığımda o üniversiteye gidiyordu. Tüm yaz yüzme bilmiyorum numarasına yattım. Galiba babamı en çok kızdırdığım dönemdi. Sonra Çöpçatan teyzenin yeğeni var. Ben ilk okulu bitirdiğimde mezun olmuştu. Ne zaman teyzesine gelse hasta olurdum. O kontrol etsin hastaneye gerek yok diye yırtınırdım. Sonra ergenlik seviyem iyileştikçe düzeldim. Adıyla hitap ederken Doktor Abi demeye başladım. Ben lise üniversite derken o evlendi, baba oldu. Çöpçatan Teyze`de hastalık hastası olduğu için Doktor Abinin yanına sık sık gidiyor. Hatta çıkmıyor. Doktor abimde ne yapsın teyzesi, bölüm bölüm gezdiriyor. Sonunda psikiyatri servisine bırakacak iade kabul etmeyecek ama orası başka bir yazının konusu. Çöpçatan Teyzeye sordum nasıl ayarladın bunu diye, aman yok iyi çocukmuş çıtlatmış o da hemen kabul etmiş. Ama bugün ikinci kahve karşılığında cevabımı aldım ben. Çöpçatan sultanı facebook arkadaşı olarak kabul etmeyecektim. Gerçi üç yıl, yok girmiyorum, görmedim ya, gereksiz diye oyaladım. Salak anıma gelip bilgisayarımı bir şey bakmak için kullanınca  açık facebook`ta kendi isteğini onayladı. Kendi bilgisayarın diye kapatmazsan böyle olur işte. Bunun Doktor Bey ile alakası ne mi? Doktor Abi`nin asistanıymış. Bizim Çöpçatan Teyze önüne gelene benim resimlerimi gösteriyormuş. Sonra da adıma efsaneler yazıyormuş. Yok çok şöyleymişim yok çok böyle. Bu da tesadüfen bizimkine yakalanmış, fotoğrafı görünce de ne çıkar demiş kabul etmiş işte. Hayatımda hiç bu kadar yerin dibine geçmemiştim. Çöpçatan Teyze hala, yok beğendiklerime gösterdim, birinin sevgilisi olmasa güzel olurdu gözüm onda kaldı diyor birde. Uff umarım Doktor Abi bilmiyordur. Daha bakamam suratına. Çok rezilce.
Ya ben çok mu çirkinim hem. Kaç kişiye gösterdi beni de bir kişi sadece görüşmeyi kabul etti. Umarım Doktor Beyin dediği abartıdır. Tamam bir Adraiana Lima değilim. Zaten tanrı onu boş vaktinde yaratmış, ben azıcık aceleye gelmişim de hadi amaaa!!! O kadarda çirkin değilim ya. Bizim Çöpçatandaki pazarlama stratejilerine ve tipime kanmadılarsa cidden çirkinim demektir. Gidip intihar edeceğim ben.

24 Nisan 2015 Cuma

ben yine yeniden hep sizi seçerdim


İstanbul hani iki ayrı kıtada ya, o yüzden bana hiç aynı şehirmiş gibi gelmiyor. Gerçi aynı yakada olan yerler bile bana şehir dışı gibi geliyor. Oturduğun yakada okul kazandın kazandın, yoksa ya yollarda sürünüyorsun ya da eve falan çıkmak zorunda kalıyorsun. İstanbul`da iki semt arası gidiş süresiyle, başka yerlerde şehir değiştiriliyor. Bu kadar yakınma sebebim Sidikli gitti başka şehre, Uyuz burda kalsın diye dil döktüm, dualar ettim. Burda kaldı da ne oldu karşıda kazandı okulu. Git gel zor oluyor dedi eve çıktı. Sonra eve sürekli gelen adam elini ayağını çekti. Kardeşimle ayaküstü görüşür oldum. İkisi de yokken kendimi çok ama çok yalnız hissediyorum. Bir reklam vardı. Reklamda arkadaşlarımızın kendi seçtiğimiz ailemiz olduğunu söylüyordu. Çok hoşuma gitmişti. Haklı da bulmuştum. Ama dün fark ettim ki o ikisi kardeşim olmasa da benim kendim için seçtiğim ailem olurlardı. Üçümüzde mükemmel değiliz, bir sürü kişilik problemimiz var. Ama bir araya geldiğimizde birbirimiz için mükemmeliz ve güçlüyüz. İşte bu yüzden dün yorgunlukla uyuya kaldığımda kucaklayıp yatağıma götüren Uyuz`u gördüğümde ben kalkmadan ortadan kaybolur diye kortum. Sabah erken kaldır sabah dersim var diye saçmalamışım, resmi tatil olduğunu unutarak. O leyla ben leyla sabah altı buçukta dürttü. Gerçi onun derdi sohbet etmekmiş. Kaydım kenara yanıma uzandı. Tekrar uykuya dalıp, dünyayı ele geçiren robortları yok etmeye devam edecekken “abla” dedi. Bu kırmızı alarm demek. İkisi de bana abla demezler. Tabi bir şey isteyeceklerse, başları beladaysa, dertleri varsa durum değişir. Robotların dünyayı ele geçirilmesinden daha korkunç bir şey varsa o da ikisinden birinin bana “abla” demesi. “Aşık oldum” dedi. Meğer haftalardır eve daha az gelmesinin sebebi oymuş. Vay be dedim, resmen elin kızı pabucumu uzaya fırlattı. Ama kafama denk gelen Sidiklinin attığı yastık oldu. Onsuz dedikodu yapılmaz tabi. Bizde fizik kurallarını zorlayarak tek kişilik yatağa annemin tabiriyle üç eşek sığmaya çalıştık. Uzun zamandır bir araya gelip sohbet etmemişiz, çenemiz düştü ve ben bunu çok özlemişim. Kızın üçüncü dereceden kuzenine kadar öğrendikten sonra kahvaltı hazırlamaya kalktık. Annemlere sürpriz yapacaktık ama o kadar gürültü yaptık ki komşular bile uyandı, annemler numaradan şaşırdı. Ben bu ara taktığım üzere pankek yaptım, Uyuza sigara böreği sardırdık ama kol böreğine daha çok benzedi. Sidikli masayı hazırlarım dedi ama sürekli kaytardı. Bir orduyu doyuracak kadar hazırladığımız kahvaltı tam iki saat sürdü. İki demlik çay bitti. En son sömestrda hep birlikte kahvaltı yaptığımız için özlemişiz. Keşke bir kardeşimiz daha olsaydı. O zaman annem, babam ve ben bu kadar yalnızlık çekmezdik. Annemde evden masayı toplamadan kaçan çocuklarına bir tane kaçmayacak çocuk eklemiş olurdu. Bütün gün şehri gezdik, eğlendik. Akşamda biletler satışa çıkar çıkmaz aldığım Efes maçına gittik. İyi ki geceden almışım çünkü ertesi gün bizimkilerden almak isteyenler bilet bulamadı. Hemen tükenmiş geriye 190 liralıklar kalmış. O kadar para bizde ne gezer tabi. Tabi ilerde para yer para sıçarsam neden almayayım. Ama şimdi o parayı ben üç taksit yaparım. Tabi altı varsa daha makbule geçer. Basketbol ekibim var ya hani, onlarda almıştı ve yenildiğimiz için yıkıldılar. Tamam bende çok üzüldüm ama Madrid`te gidemeyecektik. Sen o kadar takip et, maçlara git, demiyorlar ki gel Madrid`e de biz seni götürelim. Hep biz mi destek olacağız, azıcıkta onlar olsun. Aman boşverin bunları, yine saçmalıyorum. Önemli olan uzun zamandır bir şeyler yapmadığım kardeşlerimle ben bugün harika vakit geçirdim.


22 Nisan 2015 Çarşamba

hepsi maydanoz için


Herkesin pazartesi sendromu var benimse Çarşamba. Dört yıllık üniversite hayatımda her dönem Çarşamba günleri sekiz buçukta dersin oldu. Bu dersler beşten öncede bitmedi. Bu dönem dörtte bitiyor diye sevindim. Düşünün bendeki mağduriyeti. Bu Çarşamba ise hocanın bir toplantısı var diye yarım saate bitti son dersim. Geleneksel Çarşamba basketbol günlerini iki saat öne çektik. Hatta daha sabah gelen Sidiklimi de çağırıp deli gibi eğlendik. Eve dönerken bunca sporla giden kalorileri geri kazanmak için Pasta Sanatıdan macaron aldık. Çok seviyorum ya böyle renkli renkli. Mutlu mesut eve dönerken elinde poşetlerle sokak arasından çıkan teyzeleri gören Sidiklinin aklına dahiyane bir fikir geldi. Pazara gidelim. En son çocukken gitmiştim sanırım. O zamanlar anneme yalvarırdık gitmek için götürmezdi, bizi evde bırakırdı. Resmen cümbüş yeri. Her yerden bir “Gel abla!Gel gel"sesi yükseliyor. Millet bir şeyler seçiyor. Baya eğlenceli bir ortam. Anneme bir şey lazım mı diye aradık, annem vurmadı öldürdü. Bir de elli bin defa “Aman çantanıza dikkat edin. Cüzdanını çaldırırsın bak. Telefonunu çantana koy.” Çantayı çalınca sanki telefonu bırakırlar. Ama annem yaklaşık yedi dakika boyunca tembihlerinden bizi mahrum etmedi. Sonunda telefonu kapatınca semiz otlarına, nanelere, fesleğenlere kavuştuk. Ot ağırlıklı bir alışveriş yaptık. Annem bizi meğer baya ot sever yetiştirmiş. Semiz otuyla meğer ne büyük aşk yaşıyormuşum. Yalnız meyve sebze seçme konusunda eksiklerimiz varmış onu fark ettim. Patlıcanı nasıl seçmem gerekiyor bilemedim mesela. Ablanın birinden rica ettim, kadın baya profesyonel anlattı. Bir iki kendi seçti, sonrada bana seçtirtip doğru anlamışmıyım baktı. Sonra gülüp “Öğretmenim ben meslek alışkanlığı” dedi. yalnız şunu anladım hayat cidden pahalı. Her şeyin kilosu dört lira beş lira. Ben en son çocukken pazara gittiğimde domates beş yüz bindi. Eski para vardı, o kadar olmuş hani. Tek maaşla ve bu sadece asgari ücret olanlar nasıl yaşıyor? Adamlar mucizeye imza atıyorlar bence. Adamlar o parayla ay çıkarıyor, biz üç beş sokağı aklımızda tutamayıp çıkamadık, kaybolduk. Abla kardeş azıcık salağız. Zaten akıllı olsak o yorgunluk üstüne oraya girmez, annemi istekleri için aramaz, bu kadar şeyi tükenmiş kollarla taşımaya kalkmazdık. Ama azıcık akıl olsa bende sırf Sidiklinin maydanoz aşkı uğruna geri dönmezdim. Sonuçta kural ihlali yüzünden ceza niyetine onu potaya asmadılar.
Not: klavyede parmaklarım zor olsa da şu yazıyı yazabildim. Eğer birkaç yazı okuyup yorum yapabilirsem başarılı, Sidiklinin saçlarını öremeyi becerebilirsem süper, belgesel geleneğimizde uyumayı başarabilirsem de muhteşem bir insan olarak tarihe geçerim ben.

20 Nisan 2015 Pazartesi

hadi beni biliyoruz da senin aklın nerede


Ben bir taşla iki kuş vurmayı severim. Dünkü planlarımı da tam olarak bir taşla kuş sürüsü avlamak üzere yaptım. Robot seminerine girip, ardından da şu Çöpçatan teyzenin ayarladığı çocukla görüşürüm dedim. El kadar bebeler baya baya robot yapmış. Lan biz acaba çocukken çok mu salaktık? İki logoyu üst üste koyunca sevinçten delirirdim ben. Şu görücü çocuktan bahsetmekten kaçıyorum sanırım. Ben yağmur trafiğinde söylene söylene zamanında yetiştim. Gelmemişti oh dedim oturdum beklemeye başladım. Adam beni tam 17 dakika bekletti. Trafiktir şudur budur dedim ama ayıp. 3 dakika daha bekletse bırakıp gidecektim. Zaten deli gibi gerginim. Sihirbaz olur, hostesi kutuya koyar ve kılıçları saplar ya, benim sihirbaz hile yapmayı unutmuş da kan revan acı çekiyor gibi hissediyorum. Ama adam tatlıydı ve mesajlarında da kibardı. Sabır taşım fırında fazla kalmış kurabiye çatlarken bizimki damladı. Beklettim mi diye sordu bir de. Lan yirmi dakika geç kalmışsın farkındasın ne soruyorsun. “17 dakika kadar” dedim, tutamadım kendimi. İlk gıcık olduğum hareketi yapıp özür dilemedi, güldü oturdu karşıma. Sonrası iyiydi ama. Gergin olduğumu fark edince boca güldürdü beni. Ve evet bende her kadın gibi güldüren erkeklerden hoşlanıyorum. Yoksa bende biliyorum çok sıradan olduğunu. En azından boş boş konuşmuyor, güldürmek için çaba harcadığını belli etmiyor. Ben rahatlayınca dilim çözüldü tabi, içimi kemiren soruyu sordum. Hadi beni zorladılar da buna ne yaptılar. Çünkü içinde bulunduğumuz durum pekte mantıklı gözükmedi bana. Neden? Çöpçatan Teyze çocuk doktor dedi. Adam doktor ve görücü usulü randevuyu kabul etti öyle mi? Kesin manyak falan diye düşündüm. İtiraf ediyorum sığ düşüncelerimle kesin göt göbek çıkmıştır bunda ondan diye düşündüm. Biliyorum çünkü üzgünüm ama doktor tayfası o altı yıllık ders döneminden sonra ya havada karada kız bırakmayız moduna giriyorlar, ya da kendilerine kimseleri layık görmüyorlar. Yaşayan örnekler kuzenlerim ve daha mezun bile olmamış Uyuz`um. Çocuğun tip düzgündü fotoğrafta, bu kez dedim kesin benden kısadır bu ama kısada çıkmadı. Konuşurken hazırda bekleyen psikopatlığa yatkın hal ve hareketler görmeyince de merak ettim bu malın benle işi ne? Cevap vermedi. Onunla başka bir gün bir kahve daha içersem söyleyecekmiş. Çok şeker geldi bir anda gözüme. Ama iç sesim Var mısın Yok musun da kutu açıyor sanki ne gerek var bunlara diye bağırıyor. Senden hoşlanmasam sırf meraktan sanki senle görüşmeyi kabul ederim. Gerçi kesin meraktan yaparım ama Çöpçatan Teyze`yi sıkıştırmak daha kolay değil mi?

18 Nisan 2015 Cumartesi

kendimi beyaz severim ben


Kadınlar birbirini çekemez. Ama kadınların yaptığı en iyi şey örgütlenmek. Bu örgütlenme özellikle kuaförlerde mevcut anladım. Çocukluğumdan beri annemin kuaförüne giderdim. Kadın saçların güzel der kesmez örüp gönderirdi. Ben saçlarımı kes arkadaşlarım saçları kısa diye ağlarken, annemle o kahveyi içip fala başlamış oluyor. Sonra değiştirdim kuaförü. Kadın baya kırıldı ama ne yapabilirim. Sidikli`nin bir arkadaşı tavsiyesi ile gittim. Adam biraz fazla konuşuyor ama işi iyi biliyor. Bu Sidikli`nin arkadaşı saçlarını kestirmiş kısacık. Kızın ablası birkaç gün sonra gittiğinde manikür yapan kızdan çakal kuaförün kardeşinin saçlarını izinsiz postiş için ayırdığını duyuyor. O günden sonra da hepimiz kuaförsüz kaldık. Anneanne sözü dinleyip saçların icabına bakmaya karar verince Hostes`in kapısını çaldım. Aldı beni kendi gittiği kuaföre götürdü. O sandalyeye oturdu ama aldı beni korku. Saç kestirme kuaför fobim var benim. Nasıl gerildim anlatamam. Fark etmiş olacak ki o saatten sonra çaylar kahveler çikolatalar dizildi. Saçımı bir değil iki kişi kesti. En son tepemde üç adam dikiliyordu. Artık ben nasıl rahatladıysam saçlarım düzgün olunca manikür pedikür bilmem ne bakımı derken, en son “Çok beyazsınız solaryuma da girmek ister misiniz?” dediler. Önüme ne gelirse kabul etmişim o ana dek. Allahım bu kadar şımartılırsam böyle olur işte. Resmen prensesler gibiydim. Kadınların neden bu kadar çok kuaföre gitmeyi sevdiğini anladım. O kadar güzel şımartıyorlar ki bir süre sonra hayır kelimesi unutuluyor. Sürekli iltifatlar, hoş sözler, eline yüzüne bakılır hale gelme daha ne olsun. Solaryuma da evet derdim de kendimi beyaz paramı cebimde seviyorum.

17 Nisan 2015 Cuma

lütfen bu benim fesatlığım olsun


Anneme alamadığım dün ki kahveyi aldım bugün. Bizimkiler Kabataş’ta vapur için bekliyorlardı beni. Sonra nasıl oldu anlamadım kendimizi Dolmabahçe Sarayını gezerken bulduk. Bir ilkokul, altı akraba, iki bir daha gezmekten zarar gelmez ziyaretleri ile 9. turumu tamamladım. Çanta aranıyor ya, işte o an aldı beni bir telaş. Biber gazını bıraksam buraya dedim kabul ettiler. Çantanın içini o cihazdan geçirmemi istediklerinde ise film koptu. Çantamı açtım ve “Şey biber gazı dışında bir adet çakı, falçata ve o ne geziyor diyebileceğiniz bıçak var” dedim. Adam inanmadı ben tek tek tek çıkardım. Baktı güldü “Potansiyel suçlu. Bu kadarını ne yapacaktınız?” dedi haklı olarak. Bende açıkladım ve topluca güldüler. ”Çakı malum savunma, falçata annemle güne gidecektik de gün yapan teyze oğlunun ödevi varmış, yardım eder misin deyince tüm iyi niyetimle tabi dedim. Mukavvada makasla kesilmiyor ya, onlarda falçata olmayınca ben götürdüm.” Adam doğal olarak koca bıçağı merak etti. Salak diyeceksiniz ama iki gün önce annem aldırdı. Bende sardım sarmaladım çantaya attım. Ertesi gün sırt çantama bir kulaklığımı bir cüzdanımı atınca bu çanta öylece kaldı. Sabahta aceleyle cüzdanı kitabı buna attım çıktım. Aslında çok masumum gördünüz mü? İçeri girmeyi becerince de tura başladık. İlk tur Türkçe`ydi ama artık turları koşturarak yapıyorlar sanırım bir ara biz grup olarak kafileye yetişemedik, sarayın içinde kaybolduk. Sonra buldular bizi, rehberde azarladı. Ne yapalım biz bilmiyorduk Nascar yarışlarına katıldığımızı. Sonra haremde Türkçeye yetişemeyince İngilizce`ye girdik ne fark eder dedik. Sonuç devlet bile turistleri kazıklıyor. Rehber burda padişah hanımları ve çocukları kalıyor bilmem kaç oda falan var dedi. Atatürk hakkında ise sadece Türkiye`nin ilk cumhurbaşkanını olan Atatürk burada vefat etti. Kendisi başarılı bir askerdi dedi geçti. Sonra rehber Usain Bolt`a bağladı. Mavi salona kadarda hiç konuşmadan koştur koştur gitti. Biz nerde olduğumuzu tabeladan baktık. İlk defa Dolmabahçeye gittiğimde Atatürk`ün yatağının başında iki asker vardı. Rehber bize O Muhteşem Adamdan bahsetmişti. Bakmaya doyamadığı tablodan. Bundan üç yıl öncede anlatıyorlardı. Şimdi aklıma takılan turist tarifesi mi bu? Yoksa artık anlatmayalım herkese unutturalım mı? Neden diyorsun bunu derseniz selamlığı gezerken aman padişahlar böyle şöyle derken, gelen hediyelerden bahsederken detaylar verilmesi; Atatürk`ten bahsederken “he was a successful soldier” denilip geçilmesi beni rahatsız etti.  Umarım rehberin birinin işini iyi yapması, diğerinin iyi yapmamasından kaynaklanıyordur ve ben pis fesat hatunun biriyimdir.




16 Nisan 2015 Perşembe

anne korkusu


27 kilometre nasıl? Cidden anlamıyorum ama yorulduğumdan sanırım çok geldi gözüme. Beni bu kadar yürümeye itense bakmaktan başka bir şey yapamadığım sınav kağıdı, bir kahvaltı, annemim kahve sevdası ve spontane gelişen olaylar dizisi. Acaba o hoca o soruları hazırlarken nasıl bir psikoloji içerisindeydi. Aslında ufak tefek birkaç tahminim var. Karısıyla büyük bir tartışma yaşadılar. Karısına ya kedin ya ben dedi ve kadın kediyi seçti. Baktı adam geri iade ediliyor fırsatı kaçırmayayım demiştir. Sonuç hızlı biten sınav. Bizde kötü geçen sınavı Beşiktaş`a gidip bir kahvaltıyla kutlayalım dedik. Sonra planım belli kahveyi al, evine git. Annemin “On ikide evde ol yengen gelecek ona göre!” göz dağını aklımdan bir an çıkarmasaydım her şey daha güzel olabilirdi. Bense beynimin birkaç lobunu gece uzaylıların kaçırdığını bilmiyordum. Bu yüzden annemden azar yiyip korkudan eve babam gelince girme kararı almak zorunda kaldım. Topu topu beş lob yok muydu?  Üçü gidince bende sanırım gencim gezeceğim, sınavlar boğdu beni, evde yenge bekleyemem, yetişirim ben hem ona diye düşündüm. Hava güzel benimle tramvaya kadar yürüsenize demeseydim, sivri zekalı arkadaşlarım şuraya buraya gideli diye önermeseydi ben eve gitmeye korkmazdım, yine yetişirdim. Bari aklımı kullanıp ters istikamette yer seçmeseydik. Gerçi bendeki de akıl. Daha geçen gece bunlar Ortaköy yolunu kaçırınca “O zaman neden Tekirdağ’a gidip köfte yemiyoruz” diyen ve giden tipler. Sadece bir sapağı kaçırdılar diye. Yengem kapıda kaldı, annem ne halin varsa gör dedi, üç saat sonra arayıp niye eve gelmedin diye azarladı, bir saat sonra gel kuzenime gidiyoruz nerde kaldın diye aradı, bir saat sonra gözüm seni görmesin dedi. Yalnız annemin beni azarlarken kelime hazinesinin ne kadar geniş olduğunu ve yaratıcı olduğunu fark etmem hoş oldu. TDK birkaç kalıp için izin ister yakında. Annem eve dönmeden eve girdim ama kahveyi almayı unuttuğum için ilk iş yatağa girmek oldu. O gelir gelmez kafamı yatağa gömeceğim, tetikte bekliyorum, ne korkularla yazıyorum şu yazıyı. Çünkü yengemin kapıda kalmasını affeder ama şimdi kahve almadığım için kuşbaşı doğrar, kavurur, hayrına dağıtır beni.

15 Nisan 2015 Çarşamba

ağa takılan balığım


İnsanların para mal mülk derdini hiç anlamadım ben veya şu statü olayını. Daha basit bir insan oldum, öyle düşündüm. O yüzden olsa gerek ne bir fecebook ne bir instagram`ın fikir babası kurucusu olamayacağım.  Anneminse çok ama çok sevdiği bir arkadaşı tam bir statü manyağı. Her insanda kusur olur bundaki de o. Yoksa dünyalar tatlısı bir kadındır. Benim ilişki durumumla uğraşmadığı sürece. Kadın üniversiteye geçtiğim an itibariyle kafayı bana taktı. Bir tim oluşturdu gün grubuyla. Zaman zaman da karşıma adaylar çıkardı. Bu adaylarda standart özellik okudukları bölümün puanları. Yani sağlam meslekler olmalı. İstemiyorum deyince de dil döktü, en sonunda da hep “Tamam, sen getir biz bakalım. Ama şöyle doktor mühendis olsun. Aşağısına kız yok.” Dedi. Bu tip bir düşünce deli etse de beni, annem “Boş ver kafa salla hiç itiraz etme. Bende öyle yapıyorum oyalanıyor.” dedi. Yine ısrar kıyamet olan bir gün geçirdim. Tek farkı bu kez annemde tanış lütfen deyince ağzımdan evet çıktı. Çöpçatan teyzede meğer bunu bekliyormuş. Pat diye iki buçuk aday koydu. Buçuğu benim davet etmem gerekiyormuş. Zaten berbat bir işe bulaştım bir de benim davet etmemi kaldırabilecek gibi değilim ama kabul ettik bir kere. Sağ olsun o da hemen iletişime geçip randevuları bile ayarladı. Yüzüme karşıda “Bu kez elime düştün bırakmam.” dedi. Yine bulaştım bela ya ama bakalım ne olacak. 

14 Nisan 2015 Salı

insan belgeseli


Sabah erkeden kalktım kendime sağlıklı bir kahvaltı hazırladım. Pankek, çilek, muz, nutella, fındık ezmesi ve tabi ki peynir. Büyük dayımın eski eşi olan yengem bizde kalıyor, oturduk kahvaltı yaptık. Sonra ben mail kutumdaki iş listemi hallederken, yengem cinayetleri çözen bir programa daldı. Önceden polis çözemedi çözemedi bunlar nasıl çözecek yalan dolan derken, kanalda çalışan bir arkadaşım cidden büyük bir ekip çalışıyor, geçek deyince inandım. Oturup izlemişliğim yoktu ama iş hallederken gözüm takıldı. Sonra evlilik programına geçti. Ne insanlar var şaşırdım. Ciddi olup olmadıklarını sorguladım ama yok yani bir insan bu kadar olamaz. Teyzeni biri bana ev al diyor, Avrupa tozu yuttum elli yıl, adamın pasaportu olsun evlendiğim adamı gezdirip tozduracağım diyor. Teyze için bir ara ben aramayı düşündüm. Bu programlar resmen insan belgeseli be. İnsanlığın 21. yy da bile ilk evrelerini görebiliyorsun. Diğer ülkelerden seri katil çıkıyor, bizim ülkemizden bolca kaçık çıkıyor. Birazdan da kalkıp güne gideceğiz. Annem gün adresini mesaj atacak. Çalışan kadınlar günden geri kalmıyor sadece saatleri aşağı çekiyor. Gelince de oturup sızan Game Of bölümlerini izlerim. Ya nasıl mutlu oldum bu duruma anlatamam ya. Ben ki sırf 10 11 bölüm az geliyor, her hafta beklemek zorundayım diye bir sezon izleyip bir sezon nadasa yatırırdım. Şimdi ilk haftadan altı bölüm. Hem de istediğim zaman izleyeceğim. Beklemek yok. Bu hayata dair sevmediğim tek şey zaten aldığım her nefesle ölüme yaklaşırken bir de gereksiz beklemeler ve boşa geçirilen zamanlar.

13 Nisan 2015 Pazartesi

tanıksızlaştırma


12 tane ay var. Kış aylarından hoşlanmam, nisanı sevmem. Dedem de babaannem de nisan ayında vefat etti. O gün bugündür her nisan ayında mevlüt okutuyoruz. Cuma günü sınavım yoktu stajdan erken çıkıp eve gelip dinlenirim diye planlarken özel taşımacılık yaptım. O ne mi? Şehir dışından gelenleri ordan burdan topladım. Yenikapı, otogar ve hava alanı arasında geberdim. Keşke annemi gönderip ben evde dip köşe temizlik yapsaydım. Hem anlamadığım şehir dışında oturanlar ne diye gelir. Halam kalktı geldi, yengemler geldi. Oturun lan evinizde ne diye azıtıyorsunuz. Hiç mi mevlüt görmediniz. Hadi baba tarafını anlarımda annem kendi akrabalarını niye çağırıyor. Ev taşıma kapasitesinin üstünde insan aldı. Her taraftan kafa çıkıyordu. Birde bunlar her şeyi mi kurcaladılar. Resmen delirdim. Eline kitabımı alan konusu ne diye yanıma geldi. Okuman mı yok çevir oku işte. Duvardaki postitlerime taktılar. Neden yapıştırmışım. Basit canım istedi sana ne? Unutuyorum gözümün önünde dursun diye ne diye olacak. Çerçevelerle gelen var yanındaki şu kim, bu kim diye. Her biri bir şey istiyor. Şu var mı bu var mı? Ay bir de bende bir yenge var akıllara zarar. Kadın eve girer girmez ilk iş ne zaman başını kapatacaksın dedi. Yok o pantolon darmış ayıpmış. Bana gelince zaten sürekli yok eteğin kısa yok bu dar diyor. Kendi kızına bakmıyor hiç. Kızını sordum arkadaşlarıyla dışarı çıkmış sabah dedi. Sonra bir görüyorum instagram`da hatun İspanya`da. Kadında ki dışarı anlayışına bakın. Mevlüt biter bitmez hala misafir varken topukladım. Sınavım var diye kendimi kütüphaneye kapattım. Annem tutturdu eve gel saat kaç ayıp diyor. Evde yatıya kalanlar var, halam ve diğer yengelerim. “Gelmezsen babanı yoluyorum almaya, gece vakti daha nasıl geleceksin.” dedi. Baktım saat olmuş 11 ve annem beni bırakmayacak, döndüm eve. Bizim sevimsiz yengede evine gitmemiş hala bizde. Kadın içeri girer girmez de ilk dediği şey “Kız dediğin bu saatte mi eve gelir.” Ve işte o an anladım ben cinayet işlerken tanık sevmiyorum. 

9 Nisan 2015 Perşembe

vahşisin doğa


Gelsin çocukluğum. Öksürük şurubu. Ama tatlı değil bu seferki. Böyle acımrak bir şey. Günde dört defa bu eziyete katlanmak zorundayım sanırım bir süre. Annem kıçın başın açık dolanma, daha havalar soğuk demişti de, ben söz dinlemedim tabi ki. Bugün iki sınavdan sonra kendimi hastaneye doğru yönlendirdim. İki gündür deliler gibi öksürüyorum çünkü. Ciğerlerimi olduğu yerde sevdiğim için gittim zaten. Bronşit falan dedi. aslında buraya bunlardan bahsetmeye gelmedim. Sınavdan nasıl kaçılır isimli bir yazı yazıp okul defterini kapatmışları maziye götürecektim. Ama ondanda vaz gesize Majo ve Nyota`dan bahsedeceğim. Ders çalışmaya başlamadan önce bir meyveli yoğurt yemek istedim. Aç ayı oynamaz, nasıl ders çalışsın? Yerken de birkaç zaplamadan zarar gelmez dediğimde vefakar, çilekeş anne Nyota`ya rastladım. Majo için nasıl çırpınıyor bir görseniz içiniz parçalanır. Yapayalnız kalmışlar tarafsız bölgede. Avlanma sorunlarının yaşandığı bir dönem ve Majo bir gün daha sadece süt içerse ölecek. Söyledim dimi aslan ana oğul bunlar. Ciddi ciddi belgesel mi anlatıyorsun diyeceksiniz ama evet. Sinirlendim ve üzüldüm çünkü. Majo ve annesini kimse sürüsüne almıyor. Hatta yaklaşamıyorlar bile tehlike diye görülüyor. Majo`nun yaşıtlarıyla oyunlar oynayıp bir aslan nasıl olunur öğrenirken o açlıkla savaşıyor. Annes bir av buluyor, onda da daha kursaklarından geçmeden sırtlan sürüsüyle karşılaşmak zorunda kalıyorlar. Majo yemese ölecek, daha fazla dayanamayacak; yemeye devam ederse de bir başlarına kalmış ana oğlu sırtlanlar harcayacak. Bu belgeseli çekenlere de aferin hani. Lan koskoca BBC sponsor, iki kilo et alıp veremediniz mi hayvana? Bir erkek aslan sahip çıkar diyen varsa bu Türk filmi değil ki. Erkek aslan demek Majo`nun ölmesi demek. Erkek aslanlar kendi yavrularının bile dörtte birini öldürüyor. Bak bunu su aygırları da yapıyordu. Sırf dişinin ilgisi için. Belgesel bitti ama Majo`ya ne oldu öğrenemedim. Bir sürü erkek aslan olma dersini kaçırdı, oynayamadı, yapayalnız kaldı. Nyota desen yavrum yemedi yedirdi, avladı getirdi. Bana da ne olduysa resmen belgeseli izlerken gözlerim doldu. Ama çok tatlıydı kıyamadım be. Gerçi fark ettim ki bizde aynen böyleyiz. Biz kan dökmeden sosyal yaşama aynı bunu uyguluyoruz. Güçsüzden kurtul. Yarın sınavda da Nyoya`dan bahsedip tribünlere oynamayı düşünüyorum.

7 Nisan 2015 Salı

galaksi savaşları


Anneanneniz var mı? Durun bu çok saçma bir soru oldu. Varsanız o da olmalı gibi biyolojik ve felsefik saçmalıklarda bulunabilirdim. Ama olay tavuk yumurta tartışma evresinden biraz farklı. Hiçbirinizin benim anneannem gibi bir anneannesi var mı? Etrafındaki her erkeği parmağında oynatan, gelinleriyle sidik yarıştıran, kızına öfkelenip ondan uzakta yaşasın diye beddua eden. Tam bir cadı gibi gözüküyor dimi? Öylede. Obama yerine onu geçirseler dünya üzerindeki savaşları mumla ararsınız. Kadın 3. Dünya savaşlarını, nükleer savaşları bitirir, savaş zamanı gelişen teknolojiyle galaksiler arası savaş hazırlıklarına başlar. Gelinleri yeni bir şey alsın hemen kendi de alır, oğullarını ve dedemi parmağında oynatır. Hatta abisini bile. Öyle farklı bir hali vardır ki şimdiye dek ona hayır diyebilen bir insan görmedim. Herkesin anneannesi börek çörek yapar, bizimkisi nerde fitne fesat altına imza atar.  İstediği zaman insanlara dünyanın en iyi ve en tatlı, masum insanı gibi davranır. Babası tekne kazıntısı kızını ondan daha çok sevdiğini hissettiği an kıskançlıktan delirir. Çünkü şu dünyada onla ilgili iki şeyden biri kocasını herkesten her şeyden çok sevmesidir. Bir de değişmez ve su götürmez merhametidir. Yoldan geçen aç adam mı dersin, kocasından şiddet gören mi dersin eve toplayan, sokaktaki hayvanlara bakan bir kadındır aynı zamanda. Tüm bunları anlatmamın sebebi ise aynı zamanda bu kadının her zaman her şeyi görmesi. İnsanın ruhunu okur. Susar susar en beklenmedik duvarsız halinizde karşınıza geçer ve konuşur. 

Dün akşam kapıyı açanın o olduğunu görünce şaşırdım. İstanbul`a gelmiş. Günüm kötü geçmişti zaten buda üstüne şu sulu göz sakızlar gibi oldu. Merhaba nasılsın, standart yemek muhabbetleri sonra yorgunum dedim uyumaya gittim. Kapım çalındı, içeri girdi yatağımın kenarına oturdu “Biraz konuşalım.” dedi ve durmadı elime uzanıp avuçlarının arasına aldı. Dedim aha kesin ölecek kadın, veda konuşmasını yapacak ve bunu da saklamamı isteyecek. O ölünce kesin keşke onu daha çok sevseydim diye pişman olacağım. Bunların hiç birini söylemeyip beni şaşırttı. “Annenle konuştum. Arkadaşınla kavga etmişsin.” Bir annemin beni anasına şikayet etmesi eksikti o da oldu. Ne var yani hiç kimseyle ben tartışamaz mıyım? Hem biliyorum iki güne geçecek. “Herkes seni düşünüyor. Arkadaşına da haksızlık etmişsin bence, annene de. Senin iyiliğin için söylüyorlar. Sana git ilk bulduğun adamla evlen demiyoruz ki. Hatta ben öyle bir şey yaparsan seni döverim. Ama eğlen. Kendine eğlenmek ve karşı cinsi tanımak için fırsat ver. Sanı bunu gidip elin adamlarıyla fingirdemek olarak da algılama. Ama kimseyi tanımazsan aşıkta olamazsın. Aşk öyle ‘aaa ben ona ilk görüşte aşık oldum’ yalanlarına benzemez, inanma. Okuduğun kitaplara da benzemez, ordaki gibi aşklar bekleme sakın. Ne sen Şirinsin ne de erkeler Ferhat. Adı üstünde kitaplar masallar bunlar. Aşk emek ister. Gülme bana. Şimdi sizin her şey kolay, mesaj yaz, buluş konuş. Bizim zamanımızda yanında erkek görseler evlenmek zorundaydın. Şimdilerde birbirinizi yiyorsunuz.” Sonra kafama patlattı bir tane. “başından savmak için sallayıp durma. Senle neden anlaşamıyoruz biliyor musun?” dedi. “Babama benziyorum. Dolap çevirmekten, süzüm süzüm süzülmekten hoşlanmıyorum” dedim. Tekrar patlattı kafama, üzerine bir de salak dedi. “Babana benziyorsun ama kadın olduğunu unutuyorsun. Erkek değilsin ki. Cilvenin zerresi yok. Cazibe hiç yok. Millete evde kaldı torunun dedirtmem ben. Seninle anlaşamıyoruz, ama seni seviyorum. İnsan canını sevmez mi hiç? Kontrol ediyorsun tıpkı benim gibi.” Hayır yapmıyorum, en son yapacağım şey. Böyle insanlardan nefret ederim ben bir kere. ”Etrafındaki herkes senin düşündüğün gibi düşünsün istiyorsun. Düşünmüyorsa düşünmesini sağlıyorsun. Kendini kimseye kaptırmıyorsun çünkü erkekler senin peşinde koşsun istiyorsun.” Hangi kız istemez ki. ”Koştuklarında da zavallılar olarak görüyorsun. Dikkatini çekmeyen hiçbir erkeği tanıma şansı vermiyorsun. İmkansız olduğunu düşündüğün erkelerin peşinden gidiyorsun sadece. Kalbin kırılınca da tüm suçu onlara yükleyip kös kös oturuyorsun. Çirkinim, annemle Sidiklide olan şey bende yok diyorsun. Çirkin falan değilsin. Hamurunuz aynı. Özgüvensizliğini hala bırakamadın. Çocukken de böyleydin zaten. Hep fark edersin diye bekledim. Ama fazla mı salaksın anlayamadın. Çirkin değilsin. Yalan söyleyemem öyle herkesin dönüp dönüp bakacağı gibi çok güzelde değilsin ama güzelsin.” Sağol be anneanne ilk boka batır sonra teselli gibi birde işe. “Ama aynı cazibe sende de var. Onlar farkındalar. Hele Sidikli zilinin teki. Bastırmayı bırak, kendinin farkına var.” İstemiyorum öyle olsun, türlü dolaplar çevireyim. Beni ben gibi sevseler olmuyor mu? ”üstüne başına dikkat et. Makyaj yap. Bak Sidikli yanındayken dikkat ediyorsun.” Çünkü o giyeceğim kıyafete varana kadar seçiyor ve giymezsem evden çıkamıyoruz. Hoşlanmıyorum ama yapıyorum işte. O kızmasın üzülmesin diye. 

“Söz ver bana arkadaşından özür dileyeceksin ve kendini sevmeye başlayacaksın. Üstüne başına dikkat edeceksin. Olmaz deyip her şeyi kestirip atmayacaksın. Şu saçlarını da bir kestir. Ölüp gidersem söz vermedim, kalbini kırdım kadının diye üzülürsün bak. Ben sen mutlu ol diye diyorum. İnsan her zaman kendisinin neyin mutlu edeceğini bilmez. Kimseye şans vermezsen benim yaşıma geldiğinde yapayalnız kalırsın.” Sonra öptü gitti. Bilinç altıma nasıl olsa bir bomba yerleştirmişti.

lanetoner


Paratoner nedir biliyor musunuz? Hani ilk okulda fala hayat bilgisi dersinde veriyorlardı. Hani yıldırımsavarda deniyor. Havadaki elektrik yükünü alıyor toprağa hop aktarıyor. Bende onun bir benzerini yapıyorum. Bela topluyorum ama toprağa aktaramıyorum. Uğursuzluk biriktiriyorum ben. talihsizlik sözcüğünü güzel ülkeme ben kazandırdım. Annem hep onunla kırgın olmammamı yoksa işlerimin ters gideceğini söyler. Ben anlatayım siz karar verin. Bir kez beni kızdırdı evden tripli çıktım, tramvayın altında kalıyordum. Yine bir kez böyle tartışmışız sınava yetişemedim. Sonra otobüs sert fren yaptı otobüste düştüm. Kolum yeşil mor kırmızı mavi gibi çeşitli renkler aldın. En çok maviyi sevdim am şirine usulü. Bugün annemin tabiriyle kıçım başım açık(anne sözlüğü: Soğuk havada ince giyinmek) okula gittim. Hava güzeldi ama yağmur bastırdı, ıslandım kaldım. Şuan boğazlarım gene pert. Bende ki uğursuzluk sınavı bile etkiledi. Hoca cevap anahtarını silmeyi unuttu. Uygulamaları yaptık, sonra başladık yazılı dokümanı beklemeye. Sınavımda kötü geçti zaten. Koç ya koskoca Koç bile uğursuzluğumdan nasibini aldı. Kredi kartımın son günü olduğunu fark ettim. Görevli yüzüme baka baka kapıyı kitledi, beş oldu dedi. tam beş bankamatik değiştirdim ama işlem bir türlü olmadı. Hesabıma yatırdım internet bankacılığını denerim ne uğraşıyorum dedim, o da olmadı.sonra kendimi 444`lü hatta müzik dinlerken buldum. Sonunda oldu diye sevinecekken kadın iki dakika bekleteceğim dedi gitti. Sistem arızası varmış. Yarın ödeyin dedi. Lan koskoca Koç be anne. Yapıkrediyi çökerttin resmen. Asıl bomba ise bana anneannem oldu. Bir de onun bitmek bilmeyen nasihatleri. Kafam kazan oldu.


6 Nisan 2015 Pazartesi

nane limon


Özür dilemek erdem dediler inandık. Sonra yaptığımız her hatadan sonra özür dilemeye başladık. Sonra bu alışkanlık yaptı. Nasıl olsa özür var yap gitsin istediğini. Bağır çağır, kazık at, yalan söyle sonra ola ki yakalandın özür dile. O kadar çok güveniyoruz ki hata yapmaktan, insanları kırmaktan çekinmiyoruz. Affedileceğimizden eminiz çünkü. Biliyorum ama ben, dil ne kadar affettim unutalım dese de kırılan kırılmış oluyor. Anlık öfkelerin kurbanı olup ilişkilerimizi kesip biçiyoruz sonrada halkalı çöplüğüne bırakıyoruz. Gerçi oranında üzerini örttük nihayetinde dimi? Bende yaptım çok yaptım. Ama en çokta özür dileyince affetmeleri koyuyor bana. Öyle hissetmediklerini hissediyorum ama normal davranıyorlar. Ağzıma kendim sıçsaydım da şu öfke patlamalarını yaşamasaydım. Ne yapayım öfke düğmemin camını kırıp bastıklarında kendimi kaybediyorum. Strike yapan bir oyuncu olu veriyorum. Aradaki fark öfkem dinince pişman oluyorum söylediklerime. Sonuçta benim devirdiğim üç beş lobut değil, koca koca çamlar. Herkesle aram nane limon. Ben o kadar sinirliyken keşke çarpılsaydım. En azından bu kadar millete çemkirmezdim. Özür diledim önemli değil dediler ama eksik be bir şeyler. Annem bile hala trip yapıyor, kızlar nasıl yapmasın. Keyfim yok, sınavlarım var. Bütün gün başında oturup hiçbir şey çalışmadım. Yarın sınavda da büyük bir ihtimal yine boş bol oturacağım.


1 Nisan 2015 Çarşamba

nankörüm ama böylede mutluyum


Herkesle aram bozuldu. Sidikli anneme kızların çöpçatanlık merakından bahsetmiş. İlk annemle tartıştık. Kadın yumuşakça “Hiç eğlenmiyorsun, değişiklik olur.” Manasına gelecek laflar ettikçe ben çemkirdim. Haksızım bağıracak ne var ama herkes taktı. İlla bir erkek arkadaşım olmak zorunda mı? Ben uyumaya vakit ayıramıyorum sevgili kalsın hani. Hem dedim o kadar sevmiyorum bu tip şeyleri. Sonra aradım Sidikli`nin ağzına sıçtım. NilKuşu “bak adayımız” isimli resimden sonra aradım onunla da tartıştım. Herkese sorarsan benim iyiliğimi istiyor. Lan şu dünyada sevgilisi olmayan bir tek ben miyim? İstemiyorum işte. Hem tanıştırma, randevu ayarlama nedir ya. Çok utanç verici ve kasıntı. Hoşlanmadığın bir adamla ne işin olur. Tamam çok salağım kabul ediyorum. Olaya fazlaca romantik bakıyor bile olabilirim ama ben o karşılaştığındaki olayı seviyorum. Ben hep o an karar veririm. Böyle ısmarlama olayları da sıkıcı bulurum. Diyorlar tanışmadan nasıl karar verebilirsin. Bilinçaltım bu berbat boktan bir olay kızım senin burda ne işin var diye bağırırken ne bekliyorlar. Herkesin benim hakkında bir fikri, yapmam gerekenler listesi var. Lan birinizde sormuyorsunuz sen ne istersin diye. He birde nankörlük yapıyormuşum. Onlar beni düşünüp bunları bunları yapıyormuş. Nankörlükse nankörlük. Bana ne yapmam gerektiğini söylemesinler, ısrar etmesinler. Daha çok bunalıyorum.