“Davetiye istememişsin.” Sus sus sonra anlam veremediğim
cümlelerle beni ara. Nasılsın dedikten sonra niye arayıp etmedin bir söyle
dimi. Ama yok basmıyor benim bu çocuğa aklım. Ne daveti ne istememesi Allah
aşkına. O kadar odaklanmışım ki ona,
davranışlarının sebebi dışında hiçbir cümlesini algılayamaz oldum. Sonra
yavaşça dank etti kafama. Biz bunla bir vakıfta tanıştık. Bağış yapacak para
yok bende ama gönüllü işleri severim. Bu yüzden çocuklara bir faydam olsun diye
gönüllü olmaya gitmiştim bunla tanıştım. Zaten onu bu kadarda mükemmel yapan o
salak kalbi. Anası kuruculardan birini tanıyormuş. “Ah bizim oğlan sever bu
işleri, göndereyim görüşün” demiş. Eh be kadın bula bula benim geleceğim günü mü
buldun. Senin yüzünden düştüm bu hallere. “Birlikte gideriz diye düşünmüştüm.” Ah
paşam ne de düşüncelisin. Bak aklından beni geçirmiş sevinmeliyim dimi. Sen arama
sorma sonra ama düşündüm de. “Gelmeyeceğim işim var diyorum o saatte ne işin olacak" diyor. "Tabi ya benim ne işim gücüm olabilir ki. Şu saatten sonra sırf sen
istiyorsun diye gelmem. Dengesizliklerinden bıktım. Lan millete onca iyilik yapıyorsun,
pamuk gibi kalbin var, bana niye böyle saçma davranıyorsun? Derdin ne senin benle. Naz yapmadım, oyun
çevirmedim diye mi bu halin? İstemiyorum yan cebime bırak mı yapmam
gerekiyordu? İlla köpek çekmem? Ne bok yiyorsan ye!” demek istedim. Ama o mırıl
mırıl sesiyle “Ara davetiyeni hazırlasınlar birlikte gidelim konsere” deyince
aklım yine boşaldı. Boş akılla da ağzımdan “peki” dışında bir bok çıkmadı. Ama
çok kararlıyım Salı günü konserden sonra derdi ne soracağım. Hayır onun
yüzünden beynim üzerine su dökülmüş ana karta döndü.
30 Kasım 2014 Pazar
26 Kasım 2014 Çarşamba
lütfen kalbimi kırma
Kafamı karıştırmasan olmuyor değil mi? Ya da sürekli ışığın rengini
değiştirmesen. Güneşli gösterip, yağmurla karşılaştığım günler gibi olmasan.
Meteorolojiye ettiğim küfürler gibi bende sana küfür etmesem. Beni evde
günlerce unutulan evde aç kalan kedi gibi bırakmasan. Ne bilim azıcık kararlı
olsan mesela. Ne istediğimi bilsen. Hatta ne düşündüğümü. Düşündüklerimi
bilmesen de olur aslında. Hatta bilme. Bazen çığırından çıkan zihnimle baş
edemezsin ki zaten sen. Ya da ne yapsan biliyor musun? Öyle güzel gülme. Nasıl
olduğumu sorma. Bana iyi davranma. Sevdiğim şeyleri yapmak için gönüllü olma.
Benle konuşma. Beni görmezden gel. Çünkü ben sana bir alışveriş koliğin geriye
kalan son Chanel çantaya baktığı gibi
bakıyorum. Dört yaşında bir çocuğun çikolataya baktığı gibi bakıyorum. Lenon`un
Yoko`ya baktığı gibi bakıyorum.
şekeri elinden alınmış çocuk
Kimin nazari değdi lan. Hangi kem göze geldim. Kime ne
yaptım acaba da beddua etti. Lan küçükken annemin anlattığı masalların hep sonu
“sonsuza dek mutlu yaşadılar” ile biterken, ben bırak sonsuza kadarı azıcık
mutluluk yüzü görmedim. Düşünüyorum yerlere çöp atmadım, hayvanlara eziyet
edemedim. Acaba bankamatik sorasında bunak dediğim teyzemi beddua etti de
tuttu. Hakketmişti ama o. Yaşına başına bakmadan dövesim gelmişti. Noel Baba’yı
mı kızdırdım acaba? Ayda yılda bir bir şey istedim; onu da veriyormuş gibi
yapıp boka batırdı. Mutlu olacağım hayalleriyle yattım, altını ıslatan çocuk
misali kalktım. Hoşlanıyorum dedi, öpmeye kalktı sonra ses yok. Benden hoşlandığını
söyledikten sonra bir şeyler olmamız gerekmiyor muydu? Hayır öpmeye kalkmasa
beni öyle “ayy çok seviyorum seni yaa” diye ona buna söylemem gibi olabilirdi. Ama
eyleme geçtiysen olmaz hani. Olur mu? Kafam zerre basmıyor yaa. Ailede ki tek
özürlü benim bence. Ya bence benden değil. Tamamen onun saksı olmasından. Ya o
günden sonra oturdu bekledim, bir arasın, bir mesaj atsın. Ama yok tık yok hem de.
Dayanamadım akşama doğru bende dayanamadım. Bok vardı sanki, yazdım. “İyiyim teşekkürler
sen nasılsın?” bu kadar ya, bu kadarcık.
Dilenciye bir lira verdiğinde ayıplandığın zamanları yaşıyoruz, bu hala önüme
beş kuruş atıyor. Niye böyle yapıyor ki? Erkeksel bir taktik falan mı bu? Ne
aradı ne sordu. Bende daha fazla gurumu şey edip yazamadım. Off zaten gurur mu
kaldı ki? Adamın yakasına yapıştım ki ben resmen. Adam istemiyor işte. İstese kaç
aydır köpek çeker mi? Hatayı nerde yaptım yaa. Aşk bu hata falan demeyin oluyor
işte. Bu işler tamamen taktiksel anladım. Acaba ben nerde hata yaptım. Oturup bir
plan çıkarsaydım böyle olmazdı. Yazsın, arasın, karşıma çıksın yaa. Ne olur
lütfen….
20 Kasım 2014 Perşembe
onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine
Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar. Sınavlarmış falan umurumda
değil dakika itibariyle. Ağzım kulaklarımda, kapı gıcırtısına kalkıp
oynuyorum. Midemden fil sürüsü geçiyor, beynim bateri çalıyor. Enerji patlaması
yaşıyorum resmen. Dünyayı iki tur koşup gelebilirim. Sebep sebep… Biz bu Bay B
olacak beyaz atlı prensimle dersten sonra buluştuk. Maksat azıcık kafa
dağıtmaktı ama bir anda baktım bu iltifatlar yağdırıyor. Yediğim yemek
boğazımda trafik yaptı yutamadım o an gelince. ”Senden hoşlanıyorum ben” dedi. Nefes
almayı unuttum. Gözleri yerinden çıkacaktı resmen. Uzun zamandır ben bu anı
bekliyordum. Allah`ım birde gülümsüyordu ki sanki bir dondurmaydım ve güneşin
altına bırakıp gitmişlerdi. Ne söylemeliydim ya da gerekiyor muydu
bilemedim. Sadece gülebildim. Bir de
aklıma gelince yutkundum. İnsanın aklı başından gidiyormuş meğer. Bir de yalan
yok içimde bir kız çıkıp yaşasın kazandım diye çığlıklar attı. Büyük ödülü
kapmış gibi hissettim. Bendeki tam anlamıyla azimle sıçan durumu. Adamın
peşinden kaç aydır koşuyorum. Ben bir gülümsemeye bu kadar açken, o benden
hoşlandığını söyledi. Tabi küçük bir salaklığım var. Anlatsam mı bilmedim? Çok
özel geldi bir an. Sonra dedim kızım en boktan şeylerini yazdın. Bunu mu
saklayacaksın, ne var ki bunda? Aslında özelden çok tam bir öküzlük. Dip dibe
oturduk bir şeyler içiyoruz, gerginim ama sanki bir şey olmamışçasına sağdan
soldan konuşma çabası içerisindeyim. Çünkü adam dedi, gülümsedi ve geçti. Sonra
bu suratıma, gözlerime şu romantik filmlerdeki bakışlardan atmaya başladı.
Öpüşmeden önceki ağır müzik ağır çekimli duygusal anlar var ya, işte tam
onlardan. Kafasını yaklaştırdı yaklaştırdı; bakışları attı attı ve benden
pıskırma gibi bir gülme sesi çıktı. Eveettttt. Tutamadım kendimi güldüm.
Sevinçten değil hem de çok komik geldi. Hatta tutamadım kafamı çevirip kahkaha
attım. Ama ne yapayım, komikti işte. Biri fırlayıp “KESTİK” diye bağıracak gibi
geldi. Evet batırdım ama ne yapayım hapşırmak gibi tutamadığım bir şeydi. Çocuk
bence mutluluktan kafayı sıyırdığımı düşünüyor. Off zaten suratı düştü,
bozuldu. Espriye vurdu ama Sidikli “çocuğun egosuna sıçmışsın” dedi öyle mi ki?
18 Kasım 2014 Salı
lady`nin eli uzun
Bir sonraki evre çelik kapı, sonra cepçilik, hatta tarihi
eser falan. Bir proje hocaya asistanlık yapıyorum. Tabi tek bende değil. Cv
dolduracağız diye, bir çok kurban veriyoruz. Bizim bu hoca yurt dışına giderken
odasındaki dolabın anahtarını bana verdi. Biz devam edelim vs. diye. Görevliye
kapıyı açtıracaktık, Xboxlar içinde bendeki anahtarı kullanacaktık. Kullandık
da. Hoca geldi, proje toplantısı yapılacak dedi ayağının tozuyla. Bendende
anahtarlarını istedi. Çıkartıp vermem ve diğer üniversitelerden olaya dahil
olan eğitim kadrosuna rezil olmamamız geriyordu. Ama ben anahtarı kaybettiğimi
fark ettim. Kaybettim ve nerde unuttuğumu hatırladım aslında. Telefonu mağazada
kasada unutan adamdan anahtarı kantinde unutması beklenen bir davranış. Ama
bunu günler önce yapması ölü ardından fatiha okumak gibi bir şey. Hocada
bağrınca panikledim ve buda beynimin çalışma hızını etkiledi. İnternetten tel
tokayla kilit açma videosu izledim. Çantamdan iki tel toka çıkardım ve 4
dakikalık bir süre içinde kilidi açtım. Hayrı birde bu işi ben ilk defa yaptım.
Düşünsenize çocukluktan beri bu iş için eğitildiğimi. Bir Arsen Lüpen`nin Türkiye
şubesi olabilirdim. Hocayı projedeki katkılarımdan dolayı hiç memnun edemedim
ama kilit açma konusunda kendime hayran bıraktım. Kapınızı iyi kilitleyin. Layd
kilit açmayı sevdi. Asma kilit alıp üzerinde deneme bile yaptım, cidden iyiyim
bu işte.
17 Kasım 2014 Pazartesi
makaleden bozma günlük
Çarşamba günü hayatı yeniden sorguladım. Alttan aldığım
dersin soruları kraliçe arı, bu yıl ki dersin sorularıysa işçi arıydı. İyi ki
arı sokmasına alerjim yok. Moralim gün için pişirdiği kabarmayan kekini gören
ev hanımı gibi oldu. Tek istediğim eve gidip ağlamaktı; ama ağlamak pek benlik
iş değil. Hele bir sınav için ben almayayım dedim Brezilya-Türkiye maçına
gittik bizimkilerle. Burada yapayalnız olan Brezilyayı desteklemeden olmaz
dedik ve çok eğlendim. Evde depresyona girmekten iyidir. Hem o zaman nasıl
ayağım kayıp kıçımın üzerine düşüp, milleti gülmekten kendinden geçirecektim. Mor
bana yakıştı ama. Off ben bir de çok üşüyorum. Hem de çok. Gerçi kendimi bildim
bileli böyle. Yazın çorapsız gezmeyen birinden bahsediyorum burada. Doktor sürekli
demir hapı yazardı. Aç içiliyor birde o ve mide bulandırıyor. Son hapı içtim
deyip çöpe atmıştım. ama bu üşüme normal değildi hani bende Cuma sabahı doktora
gittim. Kan testi yaptılar, sonuç beklerken hastane koridorunda ders çalıştım. Sonuç
çıkınca az kalsın kurtulamıyordum o hastaneden. Kan testi sonuçlarımı gören
doktor hastaneye yatırmamız lazım seni dedi. Aşırı düşükmüş, sık sık bayılıp başım dönüyor muymuş,
çok uyuyor muymuşum. Yok dedim ama adam inanmadı. Ben ısrarcı çıkınca da
şaşırdı. Tutturdu yatırıp tedavi etmelilermiş. Sınavım var, olmasa da iyiyim
diyorum, doktor sana bir şey olursa sağlık bakanlığıyla başım derde girer derdinde.
Sonunda oturup anlaştık bir sürü bir şeyler verdi, yiyecek listesi tutuşturdu. Tam
işim bitti dedim, bu kez de kan takmamız lazım diye tutturdu. Hayır takmasına
takta beş dakika bekle çık olayı değil ki bu. Sınava geç kalıyorum hani. Bir de kötü hissetsem kendimi cidden hak vereceğim.
Şu sıralarda bolca hap, kan şurupları içiyorum ve iğrenç. Annemde “pekmez yeme,
bal yeme, şunu yeme bunu yeme” deyip duruyor. Ay birde ben Cuma sınavda çok
güzel kopya çektim. Kopya malzemelerimi toplarken hoca başımda beklediği için
azıcık sıkıntı yaşadım ama elim hızlı çıktı, yakalanmadım. Doktor dinlen dedi ama
ben bir de Efes maşına gittim. Fark ettiniz mi bilmem ama biz son dakikaları
cidden seviyoruz. Millet olarak yumurta kapıya dayanmadan kıçımızı
kaldırmıyoruz. Kuzenim geldi hafta sonu. Yanında da gudubet kız arkadaşını getirmiş.
Nasıl sinir oluyorum kıza anlatamam. Annem Sidiklimin yatağında yatırdı bir de
onu. Kızı gece kalkıp boğmak istedim. Kötü biri değil ama uyuz ya. Böyle ay ben
yaparım zahmet etmeyinler, sürekli şöyle yapsan daha iyi canımlar. Anca akıl
veriyor. Şunu giysen bunu çıkarsan… Hafta sonu geldi dinleneceğim dedim, bunlar
yüzünden dinlenemedim. Rehber olacağım zaten bu gidişle. Kuzenim hatırına yaptım o şehir turunu. Yoksa
o haspa için parmağımı kaldırmam. Off niye böyleyim ben yaa. Niye gördüğüm on
insanın ikisini boğazlamak, üçünü doğramak, ikisini evire çevire dövmek,
ikisini ısırmak son kalanı bağrıma basmak istiyorum. Çok mu kötüyüm diye
düşünüyorum. Ama yok bu kız yazın kuzenimin düğününde benim için soğuk, kendini
beğenmiş demiş. Sonra tanıyınca iyi kızmış demiş ama yemezler. Ne yani ilk
gördüğümün boynuna mı sarılacaktım. Kaldı ki onu görünce ilk hissettiğim o sarı
saçlarını yolmaktı ya neyse. Off bu kuzenlerimde de akıl yok. Salak saçma
tipleri getiriyorlar. Off aslın da ben mutsuzum be. Bunu fark ettim. Millete bok
atmam da sanırım bundan. Nerden başladım nereye geldim. Aman sanki makale
yazıyorum da olmamış değil diyecekler.
11 Kasım 2014 Salı
uçsam mı uçmasam mı
Korkudan üç buçuk atıyorum. Totalde bir tane alttan dersim
var ama on derse bedel. Geçen yıl dersi geçen öğrenci sayısı 7. Bu yıl adam alt
sınıfları fazla salak bulduğundan daha kolay şeyler gösterdi ama ben yine de
deli korkuyorum. Ya da o sınavdan sonra adamın vereceği diğer dersin sınavı
yüzünden de bu kadar korkuyor olabilirim. Ama sorun bundan çok ders çalışma
çabalarım arasında telefonuma gelen snapler. Çocukluk arkadaşım Hostes
var. Güzelce İngiliz dil ed. okurken
bıraktı hostes oldu. Hayaliymiş falanmış filan. Ablasının yanında
Almanya`dayken bir arkadaşı dalga amaçlı girersin falan dedi, kız okulu
bıraktı. Tam sopalık ama işini fazlaca seviyor. Tabi yatılı Afrika`ya
postalamıyorlarsa. Aç kalıyor, odadan dışarı çıkmıyordu. İlk sınavdan sonra
bunu aradım belki keyfimi yerine getirir diye, kapalıydı. Pislik sonra Roma`dayım
dönünce ararım dedi ve snaplerin ardı arkası kesilmedi. Kıçımızın donduğu
günlerde bir yandan sınava çalışırken bir yandan buna üzülüyordum ben Afrika`ya
gitti diye. Keşke kendime daha çok
üzülseymişim. Hatun hangi sahilde güneşleniyorsa sağ olsun beni kıskançlıktan
çatlatmayı başardı. Kucağında yavru aslanla, elinde garip kertenkelelerle
fotoğraflarını atınca bu benim sonum oldu. Lan şurada oturdum geçebilir miyim
diye düşünüyorum. Bundan beş altı ay sonra iş bulabilir miyim diye düşünmeye
başlayacağım. İki gün sonra iki çöp toplamak beni bozmaz, dünyayı geziyorsun
zaten deyip hostesliğe soyunursam şaşırmayın. Pislik yaa bu kız. İnsanın aklını
başından alıyor.
8 Kasım 2014 Cumartesi
tanıştığıma memnun oldum
Facebook zamanında baya popülerdi. Şimdilerde yılda yaz ve
kış olarak iki defa profil resmimi değiştirdiğim, online olarak bir kez bile
kullanmadığım bir olay. Ama bundan üç yıl önce başında oturup Bay Uzun`u
beklediğim zamanlar olmuştu. Bitirme projemle de Facebook`un popüler
dönemlerine nostaljik bir ziyaret gerçekleştirdim. Kendime proje seçtim,
hocamın kapısını çaldım. Adamda iyi niyet gösterip daha önce bu alanda çalışan
bir arkadaştan yardım almamı söyledi. Çocuğun telefon numarasını verdi. Bende
kimim, neyim, ne istiyorum yazdım, mesaj attım. Dönmedi geri baya bir süre.
Aradan birkaç gün geçti küt mesaj. “Ne yüzle mesaj atıyorsun.” Ben ve yüzümün
nesi var ki? Tanımam etmem, mala bak ya. İstemiyorsa yardım etmek, der işim
gücüm var. Tabi ben sinirlendim bunları kibar dille yazdım. Kibar yazdım çünkü
hala içimde bir umut var. Tatlı dilli yılan oluyorum ve o bana yardım ediyor.
Bana güldü sonrada “Yine unuttun dimi? Birazdan da adımı sorarsın sen.” dedi. O
kadarda değil hoca söyledi adını dedim içimden. Hemen Whatsapp`a attım kendimi.
Adama bir yerden tanıdık geldi, Face`e koştum. Adam arkadaş listemde. Oturdum
düşündüm ne yaptım lan ben buna diye ama yok aklıma gelmiyor bir şey. Annesini
kesmedim, enseye şaplak atıp kaçmadım. Sonra nerden geldiyse aklıma Face`deki
mesaj kısmını açtım. Ve o an dank etti. Bu salak üst sınıf diye çıkarcı ben
kabul etmiştim. Lisede ki hocam üst sınıflarla kanka olun, sınav sorusu, hazır
proje elinizde olur dedi. Ehh tabi birde Bay Uzun`a giden yolum üst sınıflardan
geçince ekleyen her üst sınıfı kabul etmiştim. Gayet canım arkadaşım modunda
takılıyordum ama bu fazla ısrarcıydı. Tamam belki azıcık flört etmiş olabilirim
ama can sıkıntısından. Bay Uzun sümüğünü atmıyordu o ara ve ego denen şey tuvalet
paspasına dönmüştü. Bende bu uğurda biraz kurban verip, sona doğru yaklaşırken
beddua almadan, nazikçe yol veriyordum. Bu da o kurbanlardan biriymiş meğer ve
anlaşılan beddua etmişte. Yoksa 3 yıl oldu, bu ne kin! Olanda aslında şu.
Bölümün düzenledi bir seminerde öğrenci ameller olarak bizleri seçen hoca
yüzünde oldu her şey. Bütün gün götümde dolanan bir tip vardı o gün. Bende o
anda Uzun`un götünde dolandığım için fazla kuyruk sinirlerimi bozuyordu. Üstüne
üstlük birde sürekli adımla sesleniyordu. Ben adını bilmiyordum ve ayıp olmasın
diye de sormadım. Sonra bizim Bedduacı eleman faceden yine yazdı, ayağın nasıl
oldu diye sordu. “ayağı mı? Sen nerden biliyorsun.” Topuk özürlü ben ayağımı
burkmuştum. Bay Uzun bir şey olmaz deyip geçmiş ama dıdığının dıdığsı
ilgilenmişti. “Ee bütün gün birlikteydik” dedi. “aa sende mi ordaydın” evet
ordaymış. Malumunuz kuyrukta buymuş. Ben tabi bunun bir kez açıp fotoğrafına
bile bakmayınca doğal olarak tanıyamadım. E Uzun varken gerisi benim için satır
arasıydı ne yapayım. Ben sonra özür dileyince geçti sanmıştım ama çocuk onunla
dalga geçtiğim konusunda ısrarcı. Gururunu kırmışım. Bile isteye yapmadım ama
bir bilse ben bundan daha beterlerini gördüm. Hayır bilsem ilerde işime
yarayacak ona göre yatırım yapardım. Şimdi öyle ortada kaldım.
5 Kasım 2014 Çarşamba
bilimsel bir araştırmamdır
Sınavların öğrenci üzerinde çeşitli etkileri gözlenmektedir.
Bazı homo sapiensler bu dönem süresince bilinç kaybı yaşamaktadır. Bazıları agresifleşmekte,
uykusuz kalmakta, homo sapiens olmaktan
çıkmaktadır. Bende ise durum isyan, sızlanma, uykusuzluk ve deli fikirler arasında
gidip geliyor. Mesela tüm feminem duygularımı, çöp kamyonuna doluşturup,
arkasından su döküyorum. Ve diyorum neden kadınlara eğitim hakkı verildi ki.
Biz iyiydik ya öyle, okul falan peehhh ne gerek var şimdi. Sonra aklıma daha
deli bir fikir geliyor. Burada oturup buna çalışacağıma zengin bir koca
bulsaydım daha zahmetsiz olurdu. Sonra yılbaşı piyangosunu kazanıp, hocaları Karayiplere
gönderme hayali kuruyorum. Sonra saatin farkına varıp, kaç saatte ne kadar
ilerleyebileceğimi, bir saat kestirmemin sınavda bana nasıl döneceğini
hesaplıyorum. Değişmeyen bir şey varsa milletin seviştiği saatlerde ben der
çalışıyorum ve ertesi gün kötü geçen sınavdan sonra hep “keşke kıçımı yayıp
uyusaydım” diyorum.
2 Kasım 2014 Pazar
bir gazımız eksikti
Kaç gündür evdeydim ve her gün okula gitmedim vizelere
çalışmak için, bugün kesin çalışacağım dedim. Ama çalışmak kısmet olmadı. Sabah
uyanamadım, izleyemediğim bir film çıktı, okumayı atladığım kitap, ıyy bolca
temizlik. Tüm arkadaşlarımda bu arada hep ders çalıştı. Kimsecikleri ayartamadım.
Evde bütün gün tek olunca olmuyor, annem gelince yine olmuyor. Bu kez de lak
lak yapıyorum. Bende bu sabah dört yılın sonunda ilk kez erkenden kütüphaneye
gittim. Daha öncede gittim ama daha çok uyumak falan için. Ama erken gitmezsen
yer kalmadığını duymuştum bir yerlerden. Kuruldum başladım derse. Beş dakika
sonra elimde telefon sosyal medya. Sonra tekrar ders. Yine dağıldım ama inat
ettim devam ettim. Sonra bir gürültü koptu. Telefon sessize alınmalı dimi? Ama ben
yabancı olunca atladım tabi. Annem “Neredesin sen yatağın boş diyor?” annemlere
haber vermemiştim dimi ben. Geri döndüm oturdum aradan zaman geçti babam aradı.
Kahvaltıma takmış. Bir süre sonra yine titredi yanımdaki dürtüp “Dışarda konuş”
dedi. Sinir oldum ama haklıda hani. Oturdum çalıştım, çalıştım. Gerinmek için
arkaya yaslandım, bir yandan da Sidiklim`le mesajlaşıyoruz. Sonra bomba
etkisinde bir ses duyuldu. Kocaman bir gürültü. Bu uyuz çocukta döndü “Yuh!!”
dedi. Eveettt. Karnım çok acıkmıştı ve öyle bir gürültü çıkardı ki osurdun mu
miden mi guruldadı belli değil. Bu yuh deyince millet de güldü tabi. Bildiğiniz
rezil oldum. “Midemden geldi” dedim ama bu salak salak sırıttı. Sonra benim
birden tekrar guruldayınca kahkaha attı yaa. Bu böyle gülüp etmese ben
utanmazdım ama yok yani. Milletin gözüne soktu bu salak beni. “Yenisin sanırım
kütüphane olayında” dedi. Suratımdan anlaşılmasa da acemi tavırlarım beni ele
vermiş. Sürekli kıpırdanıyormuşum, telefonla konuşma, etrafı incelemem. Belgesel
gözlemcisi gibiymişim. Sora bu “Benimde karnım aç, hadi yemek yiyelim.” dedi. Öküz
yaa. Hem beni rezil ediyor, hem de yiyelim diyor. Ben seni boğazlayıp
Avusturalyalı yamyamlara vereceğim haberin yok. Hannibal`ın sofrasına rosto
yapacağım ben seni. Ama karnım yine isyan edince tamam dedim ne yapayım. Adam beni
rezil etti falan ama tamam deyiverdim işte. Tabi hiç tanımadığım biriyle niye
yemek yiyeyim onu bir sorguladım ama üç günlük dünya be takılma dedim kendime.
ölü gelinden bozma
Eşitlik falan yok. Kadın erkek eşitmiş pehh. Değil işte. Eşit
davranmayı bilmiyoruz. Sokaklar sürekli bizim için tehlikeli oluyor. Sürekli korunması
gereken varlıklarmış gibi davranılıyoruz. Güçsüz, zayıf bizler ve bizi korumaya
hazır erkekler. Kimi kimden koruyorlar? Kendi hemcinslerinden. Toplumdaki her
boktan kuralda bizim için geçerli mesela. Erkeklerin ne kadar çok sevgilisi
varsa o kadar erkek oluyorlar. Sırtlarına o kadar çok vuruluyor. Kadından üç
bilindik ilişki, dördüncüde “kaşar” lakabını da beraberinde getiriyor. Gerçi kadının
kadına yaptıkları da var. Sanki bu mevzuda kadın konuşmuyor mu? Erkeklerle
mücadele etmekle kalmayıp, birde kendimizden olanla mücadele ediyoruz. En azından
kadınlar sokakta fiziksel tacizde bulunmuyor ve babalarımıza bahane üretmiyor. Evetttt.
Tüm o dışardaki babama bahane yaratan insan müsveddelerine kızgınım. Babama kızgınım.
Adamda kendine göre haklı ama bende haklıyım. Gençken eğlenmeyeceğimde bunu ne
zaman yapacağım. Ama sürekli dışarısı ve tehlikeleri hakkında uzun konuşmalar
dinliyorum. Ergen gibi hissediyorum ya. İzin koparmaya çalışan ergen kız. Cadılar
bayramını kutlamak için izni zor kopardım. Saatlerce yalvardım aldığım izin
saati on iki buçuk. Millet eğlenirken ben boynumu büküp çıkmak zorunda kaldım.
Ölü Gelin olmam tam isabet oldu. Çıkarken kendimi cidden Ölü Gelin gibi
hissettim. Tim benim için yapmış meğer filmi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)