Hepinizin lanet üç beş harfli anıları, anlatacakları, ruh
çağırma seansları, her boku bilen falcılarınız var dimi? Zaten Türk
kadınıysanız sizi tanımlayan özelliklerden biri bu dimi? Falcı her şeyi çok iyi
bilir, ne dese çıkar. Onu mükemmel yapan sizin ondan iyisini bulamamış
olmanızdır. Bulduğunuz an bu kez her şeyi bilen o olur. Eskisi ise aman hiçbir şeyi
bilmiyordu zaten dediğiniz insan olarak mazinin derin anılarına gömülür. Zaten orta
okul ve bitiremediyseniz lisede mutlaka bir iki ruh çağırmışsınızdır. Mutlaka
konuşmuşsunuzdur ve bu kesinlikle doğrudur. O üniversitede kaldığınız yurtlar
da zaten mutlaka psikopat bir tip vardır ve garip hal ve hareketleri mevcuttur.
Bir şeyleri vardır, gece garip hal ve hareketler içine girer. Rüyasında uyanan
mı dersiniz, giydiğiniz donu bilen mi dersiniz hepsi vardır. Sonra görülen
gerip şeyler. Birde hoca işi var. En zengininden en fakirine en popüler olan
şeylerden biridir. Falcıyı hocaya soranı duydum ben bu akşam. Kadın çok iyiymiş,
doğru söylüyormuş ama cehennemlikmiş. Bayan Ego ile falcının elektriği tutmuş. Sırf
fal için şehirler arası yolculuk yaparmış. Kadınla birlikte cehenneme de gider
mi merak ettim? Ya da o sordurduğu hoca bana de der mi cehennemliksin. Derse o
saatten sonra battı balık yan gider derim. Ey türk kadını gözünü seveyim uzak
durun böyle şeylerden. Durmuyorsanız da ne olur bana böyle doğaüstü şeyleri
anlatmayın. Siz ağzınızı açtığınızda ben çişi salıyorum. Evet korkuyorum. Lan bildiğim
duaları okumaktan dinleyemiyorum bile. Ben küçükken de korkardım zaten bu anlatılardan.
Barış Manço`yu severdim, bir onun ruhunu çağırmışlığım var. O da gelmedi. Malum
benim dönemimde onun ruhu baya popülerdi. Ama bizim Bayan Ego ruhla konuşan bir
komşu bulmuş. Onla bir iki kez çağırmış. Harf dolu kağıt ve dönüp duran fincan.
Annesi kızınca kadınla görüşmeye bırakmış. Ama ihtiyacı olursa yardım
ederlermiş. Lan ben kadın ve ruh kelimesinin aynı cümle içinde geçtiği ilk
cümleden sonra kadınla bütün bağlantımı keser, hafızamı kaybettim numarasına
yatardım. Ama nerde bende aklı başında arkadaş. Şimdi anlattığı bir sürü garip
şey yüzünden işemeye gidemiyorum tek. Eve t 22 yaşına geldim hala tuvalete tek
gitmeye korkabiliyorum.
30 Haziran 2015 Salı
29 Haziran 2015 Pazartesi
otuz saniye istemiştim
İnsanlar sabahları aranmamalı bence. Hele benim gibi beşte
yatmış insanlar sekiz buçukta aranmamalı çünkü kale almayıp uyumaya devam
ediyoruz. Evet aradı. Sonunda. Ama o saatte arayınca ben algılayamadım bile. Ben
ki anneme uykusuzken binlerce yalan söyleyip, hiçbirini sonrada hatırlamayıp,
uykuya devam eden insanım. Günlerdir sinirden ben kudurmuyormuş gibi uykuma
devam ettim. O dedi diye hazırlanmamı çok bekler. Tekrar arayıp aşağıdayım
deyince ama rüya hayal falan olmadığını kavradığımda açıkçası yataktan kalkıp
hazırlanmadığım için üzüldüm. En azından bir saçımı başımı düzeltir, sabahları
bile Kate Middleton doğum sonrası fönlenmiş saçlarıyla uyanıyorum havası
verebilirdim. Paçozluk benim ruhuma işlemiş ama. Adam aramamakta haklı. Ne yapsın
beni. Adam sabahın köründe kapıma gelmiş ben gece yattığım tshirt`ün altına şort geçirdim aşağı indim. İçimden diyorum
yüz verme sürünsün, aramadı diye trip at. Türk kızısın sen, tribin Allah’ını
yaparsın. Bu asil kan damarlarında varken trip senin için nedir ki. Hak etti o.
Ama atladığım kısım ben beceremiyorum o işi. Benim damarlarıma eklemeyi
unutmuşlar. Ben hediyemi elime aldım öyle indim. Gülümsedim, kaç gündür sinirli
olan ben değilmişim gibi. Öküzün tepkisi ise “Niye hazırlanmadın?” ama sorun
bende değil onda. Oğlum ramazan ayındayız. Ya oruçsam, ne kahvaltısı. Kaldı ki
gece böbreklerim yine fire vermeseydi tutacaktım da. Bünyemdeki oruç etkisi
ağrıyan bir karın. Totoma yediğim iğnede yanıma kar kaldı. Götüme yediğim
iğnenin acısı ve aramamasının etkisiyle kafasına hediyeyi fırlattım. Ağzıma geleni
söyledim bağırdım çağırdım. O kim ki beni hem aramıyor, hem yok kalk geldim,
yok giyinmemişsin. Bir sor dimi. Hatta gözüm o kadar döndü ki bir iki küfür
bile ettim. Ama tüm bu şiddeti, bağrışı çağırışı içimden sessizce yaptım. Benim
gerçek benliğim böyle davranmalıydı, ben çabuk sinirlenirim. İçimdekini
tutamam. Tamam küfür etmesem de bağırıp çağırmam gerekiyordu. Günlerce aramayıp
pat diye gelen o. Hastalanmışım haberi olmayan o. Ama yapmadım yapamadım. Ağzımdan
çıkanlar “ya ben böyle böyle hastayım yeni yattım gelemeyeceğim.al bak bu da
hediyen verememiştim.” Acaba ağrı kesici diye ne verdiler bana. İğneye ne
karıştırdılar bunlar. Hayır yani bu kadar yumuşak başlılık bence tam bir
salaklık. Ama bu endişelenip bir milyon soru sorup benimle böyle ilgili
davranıp aramadığı için özür dileyince benim için yeterli oldu. O an için en
azından. Sonuç şimdi yine sinirliyim ama bu kez kendime. Neden planladığım gibi
davranmadım. İşi çok yoğunmuş vakit bulamamış bahanesine inandım. Daha öncede
yoğundu aramaya fırsat buluyordu. Hem altı üstü konuşacağı otuz saniye. Buna mı
vakit bulamamış. Hem hala neden davet edilmedim öğrenemedim. Ya çok mu paranoya
yapıyorum ben? Kendimi mi gaza getiriyorum?
27 Haziran 2015 Cumartesi
canın mı sıkıldı
Kendime bir iki tane boyama kitabı sipariş ettim. En son
boyama kitabını bir yardım şeysi için almıştım, ama bunda öyle koca bir balık
yok. Şu instagramda çok meşhur olanlardan. Fotoğraf çekip koymak yerine stres
atma amaşlı benimkisi. Bir de puzzle sipariş ettim. Şöyle bin küsürlülerden. Geldiğinde
odamdaki çalışma masama yayacağım. Dün kitaplığı elden geçirirken bir iki hikaye
kitbı buldum. Annem yazın ve sömestrde seriler halinde kitap alır, okuturdu. Biz
okuduktan sonra başkalarına verirdi. Kitapların kütüphanelenmesinden çok hediye
edilmesi gerektiğini savunur ama ben vermelere kıyamam. Neyse dağıldım yine. Bende
apartmandaki çocukları topladım onlara kitap okudum. Başta sıkıldılar, iki
paragraftan sonra kımıldaşmaya başlayınca bende yanlış yol izlediğimi kavradım.
Sonra ben koltuk tepelerine çıktım, yerlerde yuvarladım, eşek oldum anırdım. Çocukları
severim ben ama ne bilim uzun süre katlanacak kadarda sevmem. Kısa süreli olunca
anlaşabiliyoruz sanki. Ve ne bilim eğlendim işte. İşi gücü bıraktın altı yedi
yaşındaki çocuklarla mı oynuyorsun diyecekseniz ben zaten oynuyordum arada. Keşke
anasınıfı öğretmeni falan olsaydım. Koşturmaca falan gün biterdi. Satrancıda denedim.
Ama uyuzla oynayınca zevkli olmuyor kaybetmek. Tavla denedik ondada sürekli
yenmek sıkıcı geldi. Yarın ki planımda internette gördüğüm bir tarifi denemek
olacak. Deli gibi yemek yapıyorum evde, herkes kilo alacak.
24 Haziran 2015 Çarşamba
ben, carrie ve bloody mary
Aramadı ya beni hala aramadı. Aramamayı geçtim bir mesaj
bile atmadı ya ban. Bir tanecik bile. Aman be onu mu umursayacağım. Zaten
aklımda yoktu. Yani öyle pat diye girdiğime bakmayın. Onu mu umursamayacağım.
Kendi kaybeder. Sanki ben yalvardım, koştum peşinden. Fark etmedim bile
aslında. Sadece tatil ya insanın düşünmeye daha fazla vakti olabiliyor. O
sırada aklımın kıyısından ışık hızıyla gelip geçmiş olabilir. Ama ışık hızıyla
dikkat çekerim. Can sıkıntısından hani. İnsan uzun bir süreden sonra bu kadar coş
vakti oldukça saçma şeylere takılıyor. Mesela annemin çiçeklerinin hepsinin
yeşil olmasına taktım. Ne ara açtı ki bunlar soldu hemen. Hem saksı bitkisi
sırf yeşil mi olur ya. Azıcık renk olsa ne olurdu. Ya da neden hala adam gibi
yaz gelmedi. Üşüyorum ben hala. Kendimi kandırıyorum dimi? Acınacak haldeyim
dimi? Of resmen beni aramamasını kafaya taktım. Gözünü kan bürümüş Carrie`ye
döndüm. Canından bezdireceğim onu. Dünya Joffrey`den o benden nefret edecek.Neden
aramıyor ya neden? Delireceğim demek istiyorum fazlasıyla Türk dizisi
ergenlerine dönmek istemediğimden sesimi çıkartmıyorum. Bir şey mi yaptım diye
düşünüyorum ama yok ağzımı açmadım. Hem yapsam bile bu ne be ara konuş. Kendimi
fareyi kovalayan Tom gibi hissetmeye başladım. Ben kendimi Jerry iken daha çok
seviyordum. Aramsın o aramın. Karıştırıyor yine bir haltlar ama çıkar kokusu.
Çıktığında ona göstereceğim ben. Süründüreceğim, sürünmeye niyeti yoksa ilk
önce yumruğu indireceğim sonra üzerinden Reza Sarraf`ın o koşu atlarını
üstünden geçireceğim. Jokey olmakta bana çok yakışır. Tamam derin nefesimi alıp
mantıklı düşünmeye davet ediyorum kendimi. Başına bir şey gelmiş olamaz illaki
duyardım. Ailevi bir şeyse. Ne bilim belki büyük büyük teyzesi ölmüştür acılar
içindedir o yüzden aramıyordur. Ya da ilk benim aramamı bekliyor. Çok saçma
değil mi bu? Çocuk muyuz? Off gerçi ben ondan bekliyorum ama ben kadınım. Bu şu
demek aranması gereken kişi benim yani bence. Veya o sürtüklerden biriyle
takılıyor ve beni unuttu. Bu durumda aldatılmış mı oluyorum? Bence hayır.
Olmayan ilişkide aldatılma nedir ya? Kıskanmıyorum ilginç olan. Sadece salak
yerine konuşuma kızıyorum. Anlımdaki Loser kaşesinin hemen altına Idiot
eklenmiş oldu işte.
Etiketler:
ben,
günlük,
Joker,
kişisel post,
yine çuvalladım sanırım
22 Haziran 2015 Pazartesi
keşke şeytanlarımı dinleseydim
Aramadı çağırmadı beni. Hem de ben aç susuz bütün gün ona ne
alsam diye düşünüp, dolaştıktan sonra. Hatta o günden sonra bir kere bile
aramadı. Resmen kandırıldım. Çok mu salağım diye düşünüyorum, kızlar saf
olduğumu söyler sanırım salak diyemediklerinden. Yine üstü kapalı anlatıyorum
dimi? Sabreden için başa sarıyorum o zaman. Tüm bu öfkemin, kandırılmış
hissetmemin-yine- ve üzgün olmamamın sebebi : JOKER. Keşke bir dinozor olsaydı da
nesli çoktan tükenseydi. Kemiklerini ben bulsaydım, bir boka benzemiyor deyip
köpeklere kemirsin diye verseydim. Adam daha önce sevgilim olmadığını öğrendiği
an itibariyle peşime düştü. Yazmadım çünkü hiç önemsemedim çünkü ciddiye de
almadım. Adamın yanında boyna kız görüp ciddiye almak pek mümkün değil sonuçta.
Eğlence olsun diye uğraştığını düşündüm aslında an itibariyle de emin oldum. Elinde
çikolatalarla karşıma çıktı, çok çalıştığım okuldan çıkamadığım dönemde elinde
kahvelerle geldi. Hatta kahve sevmediğimi öğrenince milkshake, süt, meyve suyu gibi
alternatifler sunup bir sürü şebeklik yaptı. İşten eve giderken iki dakika
uğruyordu işte. Aslan ile NilKuşu`da bu durumu çok eğlenceli buluyordu. Hatta
itiraf ediyorum bende. Dalga geçtiğini düşünmeme rağmen utlu hissediyordum
işte. Kim hissetmez ki? Bir kere o egonun halini düşünün. Hem eğlenceliydi
işte. Bu bir çocukla büyünce ben seninle evleneceğim diye uğraşmakla aynı
şeydi. Dananın kuyruğu ise mezuniyetimde koptu aslında. Gittiğimiz gece kulübünde
ona göre karşılaştık ama yemezler. Nerde ne zaman olacağımı biliyordu. Neymiş
arkadaşlarıyla çıkmışmış. Ama itiraf
ediyorum etkilendim. Hatta çok etkilendim. Benim kavalyem olacak arkadaşımın
yek kısmında işi çıkıp, after partiye geç geldiği bir dünyada çocuk benim için
gelmişti. Tekneye de sonra ben onu kaçak soktum gitsin istemedim. Bir kere
havalı bir olay yada ben öyle gördüm of bilmiyorum. O an öyle düşündüm yanımdan
gitsin istemedim işte. Anlaşamadığımızın farkındayım ama o an kendimi yalnız
hissettim ya da ona fazla alıştım bu çıkışlarına bilmiyorum işte. Düşündüğüm
kolundayken iyi göründüğümüzdü. Alık ergenler gibi düşünmüşüm farkındayım ama o
an bunu göremedim. Sabah tekneden indikten sonrası ise asıl etkilendiğim kısmı
aslında. Yani ondan hoşlandığım kısım. Yoksa birlikte dans etmekmiş falanmış
işin hikaye kısmı. Yaptığı şu bizim çocuklar arabalarını bıraktıkları yere almaya
gittiklerinde taksiye binip ailesinin evine götürdü. Yuh demeyin. Tamam yuhluk
bir olay, annem bilse ağzımı klozet yerine kullanır ama tamamen masum. Ailesi
evi İstanbul`a geldikçe kullanıyor ve kendi evinde Aslan`la yaşıyor. Bende
Aslan bilmesin isteyince oraya götürdü. Niyetimiz arabayı alıp çıkmaktı ama
işler öyle yürümedi. Üstüme bir şeyler verip, yatacak yer gösterip gitti. Hem de
ne için biliyor musunuz? İki arkadaşım yurtta kalıyor diye onları bıraktı.
Bütün gecede beni ve kızları bırakır diye bir kadehten fazla ağzına bir şey
sürmedi. Öğlene kadar uyudum sanırım. Uyandığımda işe gitmişti. Adam pazartesi sendromunu
köşeye bırakıp kahvaltı hazırlayıp öyle gitmiş. Gel de etkilenme. Yani benim yerimde olup etkilenmem ben ya diyecek olan
varsa söylesin lütfen. Tamam bunu tamamen arkadaşça veya misafirperverlik
duyguları coşmuş şekilde yapmış olabilir ama benim düşündüğüm bambaşkaydı. O
ara kendimi bir prenses gibi hissetmekle meşguldüm. Gerçi annemin nerdesin sen
sabah erkenden evde olurum demedin mi diye carlamasından sonra o his yok oldu.
Allah`tan ilk plan Bilgisayarcı `da kalmaktı. Yoksa annemin elinden şömine önü
postu olarak kurtulurdum. Sonra her şey
bir anda değişti. Arkadaşımın mezuniyetinden sonra kutlamaya giderken onu da
davet ederken buldum kendimi. Geldi. Ertesi günde oturduk konuştuk. Konuşmaktan
çok anlaşma yaptık aslında. Bir süre kimseye söylemeden deneme kararı aldık. O
da o günden sonra beni hiç aramadı. Bugünde doğum günüydü ben aradım.
Konuşmamıza rağmen beni akşamki doğum günü kutlamasına çağırmadı. Ben dışında
herkes vardı. Bana da NilKuşu`nun paylaştığı fotoğraflara bakmak kaldı. Ya tamam
saklayalım söylemeyelim dedikte bu ne ya. Nasıl bir iş. Ben o kadar uğraştım
dolaştım onun için hediye seçtim. Önemli olan sanmayın hediye almak. Önemli
olan üzerinde düşünüp uğraşmam. Ama keşke uğraşmasaydım. Zaten aklımdan da
geçmemiş değildi iki günlük şey için gerek var mı demiştim. Çok mu triplere
girdim ya. Haksız mıyım? Yani o salak anlaşmamız olmasa bile çağırabilirdi
bence. İyi kötü arkadaş sayılabilirdik. Tamam arkadaş sayılmayız
anlaşamadığımızı sağır sultan bilir ama tanıdıktık. Onu geçin bu salak ben seni
tavlarım şebekliği yüzünden NilKuşu`nu arayıp istihbarat alan o değil mi. Bence
kimse yadırgamazdı. Of ya bildiğiniz dış kapının mandalı oldum.
19 Haziran 2015 Cuma
ikinci sorudan elenen yarışmacı kafası
Pek akıllı işi değil. Zaten bende pek akıllı işlerin altına
imzamı atmam. Bu yenisi de hiç akıllı işi değil. Saçma espriler, şakalaşmaların
hiç bu noktaya geleceğini tahmin etmezdim. Kafam aslında hala karışık. Bir çok
temel sorun var mesela. Aslında çok çok sorunum var. Ama neden “evet” dedim
bilmiyorum. Ya da oturup onca anlaşmayı neden yaptığımı da bilmiyorum. Doğru
yapıp yapmadığımı ise hiç bilmiyorum. Aslında bildiğim bir şey yok. Kendimi
2014 Türkiye lys birincisi olup da ikinci sorudan elenen Kim 500 Bin İster
yarışmacısı gibi hissediyorum. Onunla şaka olmaz ama girdim bir işe. Nasıl
çıkarım bilmiyorum. Kaldı ki hiçbir şey hissetmiyorum. O da kafa buluyor kesin.
18 Haziran 2015 Perşembe
önemli olan işin havalı kısmı değil
Kendi mezuniyetimden bahsetmedim dimi? Kuaför randevuma bir
saat eç gittim üstüne üstlük kızlarda benim yüzümden geç gitti. Çünkü ben
ayarladım bensiz gidemediler. Kuaföre iki kez saçımı bozdurdum sonunda
ördürdüm. Ciddiyim. Çünkü arkadaşlarıma gelin başı, kaynana topuzu yapınca
birbirimize girdik. Gelme dedi bir daha. Haspam ilk ve son gelişim farkında
değildi. Elbise mi ise kadınla annemin üzerinde kavga ettikleri, komşunun götün
açık geziyorsun dediğini aldım. Sonuç lakabım Kaşar Görümce oldu. Millet
uzunları ve topuzları çekmiş öyle gelmiş nerdeyse üç beş kişiyiz kısa giyinen.
Yemek neysede gece kulübü kısmı var hiç biri bunu akıl edemedi sanırım çünkü
kımıldamak için bile beş yüz metre koşmuş kadar efor sarf ettiler. Bende süzüm
süzüm süzüldüm hani. Kaldı ki hiç pişti falan olmadım. Bu cidden önemli bir
detay. Kendimden bir tane daha görmeye katlanamazdım sanırım. Bunun dışında
sabaha kadar hiç durmadım dans ettim. Topuklu ayakkabı rekorumu da kırıp ece
kulübüne yaklaşıp bizi alan partinin son ayağı yat partisine kadarda
çıkarmadım. Hem kaldı ki o salak babetlerimle bile topuklu giymiş kadardım.
Annem boşuna “Allah benim çocuklarıma
bir tek boy vermiş.” demiyor. Gerisi bizim zekamıza hakaret diye söylememeyi
tercih ediyorum. Sonrası mı eğlenceliydi. Hiç bu kadar eğleneceğimi tahmin
etmemiştim. Sarhoş olanlara güldüm, dans etmeyi beceremeyenlere güldüm,
topukluyla denize yenilip düşenlere çok güldüm. Gün doğumunu bizimkilerle son kez birlikte izlerken de
üzüldüm. Son biliyorum farklı şehirler, farklı hayatlar. Onlardan çok şey öğrendim.
Hepsinden tek tek. Bunu en çok kepi kafama geçirip poz ver hadi dediğimde
beceremeyip dil çıkardığımda anladım. Onların ciddi anlarda salak saçma şeyler
yapan tek arkadaşıydım, benimde büyümemde yardım eden en doğru insanlardı.
Bisiklet binmesini, bir çok dersi, fedakarlığı, uyum sağlamayı, akışına
bırakmayı, çimenlere yayılıp sohbet etmenin karıncalar ve böceklere rağmen
zevkli olduğunu onlardan öğrendim. Bunu okumuyorlar biliyorum ama iyi ki
varlar. Hem Mavi on yıl sonra derse girdiğimiz son tarihte bizleri aramaya söz
verdi. Umarımda evde tek kalan ben olmam. Bilgisayarcı ve Balık`da umarım çocuk
sayısını abartmazlar.
Lady bana not: Kızım sen baya duygusallaştın. Diyorum acaba
bugüne özgü mü yok bak dünde bir duygusallaşmalar. Sana o yemekten dönene kadar
mühlet. Şuan tatlı aşamasındasındır kesin eski çirkef haline geri dön. Ben seni
öyle daha çok seviyorum.
17 Haziran 2015 Çarşamba
anladıklarım fark ettiklerim
Bir makarna reklamıydı sanırım “Arkadaşlar kendi seçtiğiniz
ailenizdir.” diyordu. Çok mantıklı gelmişti bana. Mavi dört yıldır arkadaşım.
Hiç bahsetmedim sanırım ama çok severim kendilerini. Yurttan bir arkadaşı vardı
bir baktık bizimle takılmaya başladı. Dünyanın en şeker kızlarından biri. Harika
bir öğretmen olacak kesinlikle eminiz. Dün mezuniyet töreni vardı. Ailesi
gelemiyordu. Aklıma gelmeyen herkesin işi gücü bırakıp gelmesiydi. Uyuz ben
takım elbisemi giyer baba olarak katılırım dedi. Bizim çocukların hepsi takım taklavat
giyindi, etrafta Siyah Giyen Adamlardan fırlamış gibi dolaştılar. Kızlar ben
dahil hepimiz elbiselerimizi giydik süslendik püslendik. Etrafta gülücükler
dağıtıp, fotoğraflar çektirdik. Oturduk kurulduk bizim kızın kep atma sırasını
bekledik. Gelmedi gelemedi. Kepleri atamadan kova kova su üzerimize döküldü.
Bizler herkes gibi içeri koşturmaya çalışırken yağmurda ıslanmış çocuğumuzu
çekmeye çalıştık. Sonuç beyaz elbisem dolayısıyla koca bir okul iç çamaşırı
rengimden haberdar. Bununla da yetinmedik hukuk fakültesi koridorunda gömleğini
çıkartan, yarı çıplak kalan şahıs Uyuz olabilir. Evde kalırım diye kirli gömlek
getirmiş onlardan birini giymek için soyundu yoksa çıplak gezmez. Ya da dönüp
dönüp bakanlara o kadar yüzme spor yaramış deyip sırıtması kendini beğenmişliğinden
ama. Eve ıslak ve saatlerce trafikte kalmış bir şekilde döndük. Kepini atamadı
bari bizimde yapamadığımız kep eğlencemiz olsun dedik gece dışarı çıkmaya karar
verdik. Sağ olsun annemlerde yaklaşık bir saat yalvarttılar beni. Beş dakika
daha yalvarsam son metroyu kaçırıyordum resmen. Sonrası delice eğlenip bolca
dans ettik. Sabahta Bir iki arkadaşımla sessizce içeri süzüldük. Keşke annemde
hırsız sanıp biber gazıyla karşılamasaydı. Ama tüm gün öğrendiğim bir şey varsa
o da biz kocaman bir aile olmuşuz. Anne babamız yoksa birbirimize anne baba olmak,
bazen dans etmekten nefret etsek de uyum sağlayıp abilik yapmak için gelmek,
gece uyumayıp bizi almak için bekleyen kardeşler demekmiş.
14 Haziran 2015 Pazar
yanında tapuyu veriyorlarmış
Ağız tadıyla mezun etmeyecekler bizi anlaşıldı. Mezuniyet
partisi, balosu dediğin bence kızların deli gibi süslendiği ama eğlenirken
bütün hazırlıkların üzerinde patladığı, makyajdan eser kalmadığı, alkolün su
gibi aktığı, 16 yıllık öğrencilik hayatının sonunun kutlandığı bir olay. Okul
yönetiminin bu olayla ilgisi olmaz. Kuluptür, öğrenci temsilcilikleridir,
organizasyon işlerinden anlayanlardır el atar, okulda milyon tane parti olur.
Ama bizde dekan dekan değil İstanbul müftüsü sanki. Mayıs ayından beri fakülte
partisine takmış aman alkol olmasın diye baskı yapıp duruyor. Olup olmaması
umurumda değil ama karışması umurumda. Israr kıyamet alkolü çıkarttırmış adam
menüden. Hayvan gibi para verdik, menüde bir tek meze kaldı. Mekan bizlik bir
şey yok diyor. Hayır adamı kime şikayet edelim bilemedik ki! Yardımcı dekanla
aramız iyi “Hocam şu adamı bir ikna edin çeksin elini eteğini.” Dedik. Bize “Hiç
mi düğüne gitmediniz masa altı bilmiyor musunuz?” diyor. O kadar parayı
verdikten sonra ne masası ne altı. Hiçbir şey olmayan yemeğe bir sürü para
veriyoruz zaten. After partilerden bahsetmiyorum bile. Mezun olmayıp cüzdan
bırakıyoruz bir de üstüne masa altı diyorlar. Son dakika değişikliği ile
fakülteye alternatif parti yaptık, paraları kaydırdık. Dekan da şu saatten
sonra avucunu yalasın.
11 Haziran 2015 Perşembe
annelik sendromu veya değil
İnsanların benim ve aile anlayışım hakkında yorum
yapmasından cidden nefret ediyorum. Benim bildiğim on liran varsa onu
kardeşlerinle paylaşacaksın. O bölünüp duran, devreden, düz hesap yapalım
dediğin ,333333333`lere rağmen. Birimizin canı sıkkınsa, başı dertteyse bir
değil üç kişi sorunu çözeriz. Üniversite birinci sınıftan beri çalışıyorum.
Babam yarım bıraktığım kursları sebep göstererek yeni bir tanesinin parasını
ödemeyi reddedince kendi başımın çaresine bakmam gerektiğini anladım. Kredi
kartım dahil her şeyimi kendim ödedim. Ne zaman alışverişe gitsem kendime bir
parça bir şey alıyorsam bizimkilere de mutlaka alırım. Sidikli ya da Uyuz bir
şey istediğinde de mutlaka uzun veya kısa vadede de olsa alırım. Durumu bazen
abartıp kredi kartımı ödemekte zorlandığım dönemler oldu ama bir şekilde
hallettim hep. Bilgisayarcı ise hep bu durum için söylendi. En son mezuniyetten
ve iş bulmaktan bahsediyoruz “İş bulduktan sonra bizim çocukların masraflarına
yardım edeceğim” dedim. Bilgisayarcı ve Forvet beni suçlamaya başladı. Neymiş
salaklık yapıyormuşum, abartıyormuşum, onların anne babası değilmişim. İtiraz
edince bu kez Bilgisayarcı “Abim bana yardım etmiyor. Kendim hallediyorum her
şeyi.” dedi. Durumların farklı olduğunu söyledikçe bu onların büyüyüp
sorumluluk almasına engel olduğumu söyledi ve Forvet`de bunu destekledi. Kızdım
hem de çok. Bilgisayarcı`nın abisi ile ilişkisiyle bizimkisi aynı değil. Adam
askeri lisedeydi ve liseden beri eve hafta sonundan hafta sonuna geliyor. Mezun
oldu açık denizlerden karaya ayak basmıyor. Bilgisayarcı evden gidip geliyor.
Kazandığı her para zaten kendisine kalıyor. Ama herkesin benim paramı ailemle
paylaşmam gözüne batıyor. Onlar benim kardeşim. Kaldı ki onlar ile durum aynı
değil. Bilgisayarcının okuduğu mühendislikle kusura bakmasın ama tıp bir değil.
Aldığımız toplasan üç beş kitap parasıyla Uyuzun aldığı bir kitabın parasıyla da
aynı değil. Eve çıkmasın o zaman diyor, rahatına düşkünlükle suçluyor ama Bilgisayarcı
hayatı boyunca bir derse erken gelmedi ve evle okul arası yirmi dakika onun.
Uyuz okula gidip gelme ile yaklaşık 5 saat kaybediyordu. Bir insan ortalama
günde 6 saat uyusa siz hesap edin. Sidikli zaten başka şehirde ve bunun yurt
parası-ki özel-, harçlığıydı ayda ne kadara geldiğinden haberi yok. Kalkmış
bana yok şunu ona alma kendisi alsın demesin. Tamam farkındayım abarttım çoğu
zaman ve Sidikli bu durumu abartıp zaman zaman sömürüyor ama artık frenliyorum
kendimi. Uyuz deseniz kesinlikle öyle bir çocuk değil. Babam geçirdiği kazadan
sonra bisiklet için para vermeyince lise birdeyken daha tatilde gidip markette
iş bulup bisikletinin parasını kazanmış bir çocuk. Şimdi kalkmış kardeşlerime
şımarık, bana onların büyümesine engel olan, anne tribine girmiş biri olduğumu
söylüyor. Kusura bakmasın ama şu günümüzü bize sağlayan anne babama
kardeşlerimin isteklerini yüklemek istemiyorsam evet suçladıklarının hepsiyim.
Annem hep en büyük hazineleri olduğumuzu söyler. Bu kadının hazinelerine biraz
yardım etmişim, omuzundan azıcık da olsa yükü almışım, ona birada olsa kendi için
yaşama fırsatı vermişim çok mu? Bilmiyorum ama söyledikleri bencilce geliyor.
Bugün şu noktada duruyorsam her bir şeyi annemle babama borçluyum. Sokakta
milyonlarca anne baba var ve bunların büyük bir çoğunluğu çocuklarıyla
ilgilenmez ailem bana maddi manevi her türlü desteği verdi. Benim onlara en iyi
ödeme şeklimde ancak kardeşlerime her türlü maddi manevi destek vererek
olacağını düşünüyorum.
10 Haziran 2015 Çarşamba
bir arabayı kıskanmadığım kalmıştı
Sidikli`ye bir şeyler oldu resmen. Günde on kez arayan hatun
artık ne arıyor ne soruyor. Yapa yalnız kaldım resmen. Kızların hepsi tez ve
sunumlarıyla uğraşıyor. Hostes tatile çıktı adını ilk defa duyduğum garip bir
şehre gitti. Dahi ise SarıKızla ayrıldılar onun sinirini yaşamakla meşgul.
Zaten onların ayrılığı yüzünden ayrı stres yaşıyorum. İkiside arkadaşımız ve
ayrıldıklarını bir tek ben biliyorum. Biz birlikteyiz dedikleri ilk gün
demiştim onlara halbuki ayrılırsanız haber vermeyin araya sokmayın beni demiştim.
Bunlarsa boktan bir sebeple ayrıldılar. Siyaset. Ciddiyim. İkisi oldukça farklı
görüşlere sahipler ve seçimlerden sonra telefonda birbirlerine girip
ayrılmışlar. Aferin yani onlara. Şimdi ikisi ayrı yerlerde depresyon
yaşıyorlar. Sidiklime gelirsek anlatmadım ama uzun zamandır bir erkek arkadaşı
var. Çocuk için beyni olan kaslı diyor. Bizim kız ve maymun iştahını
bildiğimden kısa sürer dedim ama tahmin ettiğim gibi olmadı. Çocuğu da hiç mi
hiç sevmiyorum. Annemde hoşlanmıyor kaldı ki ondan. Bir davranışından mı falan
derseniz benimkisi şu meşhur ilk görüşte sevmediğim insan kategorime girmesi.
Ama anneminkisi tamamen sakala dayalı. Çocuğun saçına sakalına taktı. Anneme
kalsa tüm erkekleri oturtup damat tıraşı yapar. Çocuğun fotoğrafını gördüğü
andan itibaren de çocuğa taktı. Annem takıp laf ettikçe, ben sevmedikçe
Sidikli`de daha çok bağlandı. Bizim kız çabuk bıkar bundan dedik ama öylede
olmadı. Hatta babam bile dedi. Baba? Evet babamda biliyor. Annem öğrenir
öğrenmez yumurtlamış. Daha bizim kız flört aşamasındayken. Annemler şehir
dışına çıktıklarında babam Sidikli`nin hal ve hareketlerinden şüphelenip
sormuş. Annemde hemen biri var demiş. Babam üstüne hemen beni sormuş. Sonrada
derin bir nefes alıp “İyi bari Lady`nin sevgili yok. Sidikli`nin hevesi geçince
bırakır. Lady aşık olursa yandık. Zor ayrılır.” Demiş. Hayır babama çok mu
psikopat gözüktüm anlamıyorum ki. Tamam hoşlandıysam gerçekten kolay kolay vaz
geçemiyorum. Bay Uzun`a hala aşık mıyım sorguluyorum. Ama babamın kızlarını bu
kadar iyi tanıması da hoş değil hani. Adamda zaten mantık şu. Lady bir okul
daha okusun. Sidikli`nin dört yılı var. Sonra yüksek lisan yaparlar. Annem ne
zaman evlenecekler deyince de “kızlarımın aklına boş boş düşünceler sokma”
diyor. Ama bu akşam anladım ki babamda benim gibi Sidikli`ye takmış vaziyette.
Birinci sebep çocuğu hala terk etmedi ve ben hala ondan hoşlanmıyorum. İkinci
sebep artık benimle eskisi kadar sık konuşmuyor. Hatta bizimkilerle de. Annemle
babam oturup bunun sebebinin o çocuk olduğuna karar verdiler. Üçüncü sebep
sabah akşam o salak arabayı yapmak için uğraşıyor ve vakti kalmıyor. Tamam
bende isterim ülke bilimle uğraşsın güneş enerjili elektrik enerjili arabalar
yapılsın. Ama bunu mümkünse Sidikli yapmasın. Çünkü yapayalnız kaldım. Dışarı
çıktığın, etrafında olan insanlar senin yalnız kalmanı engellemiyor. Duygusal
açıdan bir şeyler paylaşabileceğim insanların hiçbiri yok. Asıl yalnızlık bu.
Tüm derdi mi sıkıntı mı bende gelip buraya yazıyorum. Bende isterdim arayıp
Sidikli`ye anlatmak ama atölyedeyken telefonu açmıyor. Güneş enerjine de
arabana da…
Sidikli`ye Not : Olurda bu yazıyı okursan kızmadan önce derin nefes al. Orda annemlerlesin asıl yalnız olan benim demeden önce bir nefes daha al. Sonra ablanın sana ne kadar ihtiyacı olduğunu hatırla kızmaktan vaz geç.
Etiketler:
ben,
günlük,
ilişkiler,
kişisel post,
Sidikli,
yalnızlığım
8 Haziran 2015 Pazartesi
türk sporu nereye gidiyor
İçimdeki olmaz sesi bir kez de haksız çıksın. Şu içimdeki
altıncı his zırvalığı boktan bir yanılmadan ibaret olsun. Ya ben kimin ahını
aldım? Kimin canını yaktım da bütün sorunlular beni buluyor. Lan ben sinek bile
öldüremem ki kimseye zarar vereyim. Kaldıracağını bilmediğim kimseyle dalga
geçmem. İyilik meleği değilim. Bir çok kötü huyum, yaptığım kötülük var ama ne
bilim hak etmiyorum gibime geliyor hala. Bir “zıvanadan çıkmak” lafı nasıl bu
noktaya geldi. Laf arasından söylediğim bu kalıbın zıvanasına taktı. Anlamını
biliyor musun dedi? Hiç merak etmemiştim bireysel anlamını. Ot sararken bir
şeyler diye vızıldadı dikkat bile etmedim. Şu psikolojimsi derste hoca ile şu
arkadaşın ot muhabbetini anlattım. Okulda böyle bir muhabbet geçmesine şaşırdı.
Sonra itiraf ediyorum benim dalga geçerek anlattığım bu olaydan sonra bu bir
rahatladı ve hop itirafımız geldi. Çeşitli otsal bilgilerinin kaynağı kullanmasından
kaynaklanıyormuş. Şoka girdim resmen. Ben konuyu değiştirip içsel savaşımı
verirken bu bir şekilde yine aynı mevzuya getirdi. Kafayı bulunca ki tatlı
krizine, daha dün akşam ki kafa çekişine, sonra liseden beri birçok uyuşturucu
madde kullandığına. Yargılamak bana düşmez. Kullanma diye ahkam kesmekte. Ama
bunu alkolden daha zararsız bir şey olarak gören, kendi kararlarını veren bir
adama bir şeyleri dayatamam. Ama denemek ister misine de katlanamam. Lan belli
ki bağımlılık sende bu. Batmışsın bir bok çukuruna, başkasına denemek ister misin
diye ısrarla sormak nedir? Israrla hayır dememe rağmen! Kızgınım çünkü
konuştukça ot dışında bir sürü uyuşturucu madde saymaya başladı. Yoksa,
isterseniz duyarsızlıkla suçlayın ama beni ilgilendirmez kullanıp kullanmaması. Gönül isterki kullanmasın. İki gündür tanıdığı kızı da takmaz hani. Zaten taksa, denemek istemediğimi belirtmeme
rağmen “Yanımda var dene, bir şey olmaz”
demezdi. Yok canım benim denemek istemem. Zaten bende ki bu şansla eve dönerken
polis çevirir arar diye üç buçuk attım. Hani diyorlar ya “Türk sporu nereye
gidiyor” ben söyleyeyim. Soldan dönünce
spor akademisine aldığınız Centilmen`e gidiyor.
5 Haziran 2015 Cuma
bir sakinleştirici iğneye hayır demem
Onlar nasıl istatistik soruları. Bütün test tipleri
birbirine girdi. Hangisinde hangi testi uygulayayım bilemedim. Ama önemli olan
istatistikmiş olasılıkmış değil mezuniyette giyeceğim elbise. Yumurta kapıya
geldi çattı bende hala tık yok. Kızların hepsi aldılar. Hepsi böyle uzun uzun,
balık balık gezecek. Türk magazin tarihi bile bir gecede bu kadar çok pişti
görmedi. Aynı elbiseden bakalım kaç kişi giyecek merak ediyorum. Zaten o
elbiseleri önümüzdeki elli yıl giyebilirler. İlk bir görümce topuzu yaparlar
mezuniyette giyerler. Düğün çıkar bu kez elti topuzu yapılır giyilir. Ben ve
uzun elbise ise elliden önce buluşur gibi gözükmüyor. Ne var gencim işte. Henüz
o kokoş kokoş abiyelerin içine girebilecek kadar ölmedi ruhum. Kaç kilo şey
onlar kımıldamaya kalksan üç gün sonra adım atabiliyorsun. Kızlar o kadar
dolaştı hep aynı şeyler. Bende bizim evin yakınlarındaki butiğe gittim ve bir
elbiseye aşık oldum. Tam yaşıma uygun pati elbisesi. Koca abiyeler giyip 50
göstermek istemiyorum, ama diğer kızlar bu konuda fazla ısrarcı. Annemi aradım
at fotoğraf bakayım dedi. Sora üşenmedi geldi. Gelirken de yanında kahveye
gelen komşuyu getirmiş. Elbiseyi giydim çıktım kadın başladı “Aman bu çok kısa
eğilsen götün gözükür. Hiç güzel olmamış.” Annem siyahına da bak dedi, giydim
çıktım aynı elbise farklı renk ama elbisenin boyu iki parmakcık daha uzun.
Kadın tutturdu bunu al. Lan içim karardı diyorum kadın götün açık diyor. Cidden
yok öyle bir şey. Kabine girdim elbise uzattı içeri al bunu dene diyor. Bedeni
XL. İçine abartısız üç tane daha benden sokarlar. Ama kadına göre bu daha uzun
daha iyi olurmuş. Ne yapayım boyum yüzünden standart bedenler bana kısa
geliyor. Kadının biri de elbiseyi gördü üstümde dışarda ben onu istiyorum diye
olay çıkarttı. Tek beden elimdeki. Annem alacağız diyor, komşu kısa diyor,
kadın görevliye "devamlı müşterinim" diyor. Nasıl gözüm döndüyse giyindim çıktım
almıyoruz dedim. Annem tutturdu ben alıyorum diyor, kadın almıyor işte ben
alırım diyor. Bende açtım ağzımı yumdum gözümü. Kadın koca göbeğiyle o elbisenin
içine giremez, imkansız. Bastı bacak boyunla bu sana mini elbise değil uzun
elbise olur, onu da kestirmek zorunda kalırsın dedim. Hızımı alamayıp komşuya
döndüm tam çemkiriyordum annem totomu bir cimcikledi kendimden geçtim yeminle.
Annemi bıraksak kafama bir tanede geçirecek en sağlamında bir tane. Sonra
sinirlendim çıktım. Eve gelince de annemle tartıştık. Bağırıp çağırmak isterdim
ama onu da yapamıyorum annem işte. “Ne takıyorsun milleti ben alacağız dedim
onlara ne. Bıktım senin bu sinirinden” diyor. Ama sende 22 yıldır annemsin
biliyorsun huyum suyumu ne diye kuyruk takıp geliyorsun. Şimdi tek dileğim o
kadın o elbiseyi giydiğinde üstünde patlarda almak zorunda kalır hiç giyemez.
Komşuda inşallah rüzgarlı bir havada elbise giyer de götü gözükür amin.
3 Haziran 2015 Çarşamba
nü`den tanrıya
Nü`sü bitti tanrısı başladı. Bir çok şeker ve etkileyici
özelliği var. Hayattan zevk alması ve keyfini çıkarması güzel. Eve giriş çıkış
saatlerim üzerine dalga geçse de aksatmadan eve bırakması güzel. Beni cidden
dinlemesi güzel. Yardım organizasyonlarına katılması güzel. Kültürlü olması
güzel. Olmadık sürprizlerle karşıma çıkması da güzel. Kimsenin sormadığı
soruları sorması da güzel. Mesela bana hayatta ki amacımı sorması. Benim ki
mutlu olmak. Hayat görüşümü sevmesi güzel. Ama tüm bunlara rağmen tanrı yok
deyip beni ikna etmeye çalışması can sıkıcı. Önemli olan inanıp inanmaması
değil. Önemli ve sıkıcı olan beni bu konuda ikna etmeye çalışması. Neymiş mutlu
olmak için kendimi kandırmayı bırakmalıymışım. Tanrı ya inanmakla kendimi kandırıyormuşum,
mutluluğumu engelliyormuşum. Sinirden çatladım. En sonunda “İnanmaya ihtiyacım
var. Kendini kandırmak diyorsan de. O halde kendimi kandırmak beni mutlu
ediyor. İç huzurumu koruyor. Bahsettiğin diğerleri gibiyim. Bir şeylere
inanmaya ihtiyacım var. Sana diyor muyum illa bir şeylere inan.” diye
çemkirdim. İyi oldu. Ona mı soracağım neye inanıp inanmayacağımı.
2 Haziran 2015 Salı
sipariş puanları bunlar
Statü ne olursa olsun sömürge sistemi değişmiyor. Sadece
isimler değişiyor. Amerikalı öğrenciler üzerinde değil de, Türkiye`de bilmem ne
üniversitesi şu sınıf öğrencilerinden bilmem kaç gönüllü üzerinde yapılan
araştırmalara göre diyor. Sonra unvanı artsın diye gerekli olan puanı toplamak
adına size makale yazdırıyor, milyon tane düzeltme istiyor, yayınlamazsan ben
yayınlarım diyor. Yayınlarsam tabi onun ismi üstte olacak. Bulguları
bekliyorsun gecenin bir vakti mail atıyor ve 80 veriden 33 tanesi var. Gerisi
ne oldu diyorsun, görevliler mırın kırın. Sonra toplum olarak ağlıyoruz yok
gelişme yok, bilime değer vermiyoruz. Siz tutun kadroları sadece statü için
isteyen adamlarla doldurun sonra bunlardan bilim bekleyin. Bir de demez mi yok
bu alıntının yılı dolmuş, adamın kemikleri sızlarmış. Lan ağacı ağaç diye
tanımlamış diye adamın kemikleri niye sızlasın. Milyon tane makale okudum
hepsinde aynı tanım. Madem kullanılmaz bu neden alıntının geçtiği kitap 89,60
dolarcık. Salak mı bu Amerikalılar. İki güne hazır olacakmışmış. Başka derdi
varsa söyleseydi keşke. Çocuğunun bezi değiştirilecek, gazı çıkartılacaksa biz
onu da yapardık. Nasıl olsa öğrenci demek köle demek.
1 Haziran 2015 Pazartesi
prenses olmayıda beceremedim
Sıradan bir gün neden sevilmez ki. Sıradanlık güzeldir
kardeşim. Keyfini çıkarmak, sıradanlığa bırakmak lazım kendini. Bayan Ego`yla
sıradan bir plan yaptık. Buluştuk bu yeni pricingini çıkaramamış. Taksim`e yaptırdığı
yere gidelim çıkartsınlar, sonrada bir şeyler içeriz dedik. Gündüz vakti meğer
metro baya boş oluyormuş. Metroyu boş görmeden de bu dünyadan gitmek
istemezdim. Biz sohbet ederken karşıda oturan bir çocuk dikkatimi çekti. Bu
bizim okuldaydı diyorum o tutturdu değildi demeye. Neymiş o tüm okulu tanırmış.
Ama dedikodular benim kulağımdan geçerdi. Ben tanımayayım da kim tanısın dimi
ama. Sonunda iddialaştık ve çözümü kızlara sormakta bulduk. Kızlara tarifle
adam bulduramayacağımıza göre parlak fikirlerimden birini daha devreye soktum.
Telefonu aldım çaktırmadan çocuğa zoomladım. Çekmek için keşke o düğmeye
basmasaydım. Parmağıma kıramp girseydi keşke. Koca bir ses çıktı. Sadece bu
olsa umursamam ama çocuğun suratında flaş patlattım yaa. Keşke o led bozulsaydı
da benim derdim bozulan telefonum olsaydı. “Çocuk ne oluyor lan” diye döndü. Az
bile tepki verdi ama ben sanki cevap bekliyormuş, bu kınama cümlesi değilmiş
gibi “Flaşı açık unutmuşum.” dedim. Özür dilemem geriyordu ya da açıklamak ama
baktık gelmişiz indim. Ama utancımı da yanımda gezdirdim bütün gün. Kızlar
dalga geçti güldü. Benimse aklımdaki çocuğun arkadaş çevresiydi. Ben bunun hala
takıldığı arkadaşlarından bir ikisini lisede ölümüne yürürlerken prenses
edasıyla reddettim. Hiç birine burnumu sildiğim peçetemi atmadım. Şimdi bu
arkadaşlarına anlatınca çocuklar çok fena dalga geçecekler. İyi ki kız bizi
reddetmiş, aslından iyilik etmiş bize diyecekler. Verilmiş sadakamız var
diyecekler. Allah anamızın babamızın duası sayesinde bizi bu kızdan korumuş
diyecekler. Umarım bir daha cenazemde karşılaşırız. Mümkünse onda bile
karşılaşmayalım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)