31 Aralık 2014 Çarşamba

üç ayda 2015 yazmayı öğrensem yeter


Okulum yarım gün falan demeden sınav koymuş sabahın körüne mecbur gittik. Bu ara ağzıma bal arısı kusmuş olacak ki şansım arttı mı ne. Hoca gelmemiş yerine iki gözetmen göndermiş. Sınava çalışmadım diye üzülürken, gözetmenlerden biri tanıdık çıktı hop el attı sınavıma. O yardım etti diğeri de göz yumdu resmen. Diğerlerine yazık demeyin onlarda kopyanın dibine vurdular. Ben kopya hazırlamadıysam günahım ne. Sınavdan sonra da Forvet`i doktora götürdüm. Bacağı sakatlamış basketbol oynarken. Bir şeyim yok diyor ama topal bile gezemiyor, sürünüyordu yavrum. Sidikli bu akşam partiye gidecek. Babamdan iki lütfenle izini kaptı. Bunu duyan ben “Forvet`lere gitsem yılbaşında orda kalsam.” Dedim. Adam yok dedi. Lan bu nasıl bir çifte standart. İkimizde kızız, bir de o dışarda bir partiye gidiyor. Neymiş yurttan ikiye kadar izin almışmış, arkadaşları bırakacakmış. Lan devlet yurdunda kalıyor olacaktı görürdüm ben onun 2`ye kadar kalmasını da neyse. İtiraz ettim “O orda tek sıkılır. Sen yanımızda kal biz varız. Ne işin var elin adamının evinde?” lan elin adamı dediğin dört yılık arkadaşım be baba. Sanki iki mum bir şömine başbaşa yeni yıla gireceğiz, tövbe tövbe. Ama sonunda ikna ettim Uyuz`u da alıp gidiyorum. Lan hepsi sevgilisiyle bir ben kardeşimle gidiyorum. Forvet`in sevgilisi kedisini getirecekmiş bir de. Bir o eksikti. Kediler ve ben demek kediler ve köpekler demek ama Kükküs tutturmuş çok seviyor seni. Lan hayvan görür görmez garip sesler çıkarıyor. Bir de benim deli anam yine yapmış yapacağını ve kırmızı don stoklarının tamamını almış. Kadın her yeni yılda doyasıya kırmızı don alıp dağıtıyor. Kendi arkadaşlarıyla sınırlı kalsa umurum da olmazda, benimkilere de alıyor vermem için zorluyor. Anlayacağınız milletin giydiği dona kadar karışıyoruz, uğur getirir ayağına. Giderken kızların donunu unutma diyor. Tam verilecek ortam olur ya. NilKuşu ve Sarı`ya da almış ama onların ki özelmiş. Gelmeden ayağına vermezmiş. Deli bu anam benim. Bir de herkes liste yapmış kendine be yapıyorum bu yıl. Her yıl yapıyorum da ne bokuma yarıyor sanki. Yine kafamın estiği gibi yapıyorum her şeyi. Carpe diem diyorum ve yeni yıldan tek beklentimin ilk üç ay içinde 2015 yazmayı kavrayabilmek olduğunu belirtiyorum. Benim zaman algoritmamı yanlış yaptıklarından daha temmuzda geçtim tarihte 2014 yazmayı. Onca zaman 2013 yazarken daha yeni alışmıştım. Sizlere mutlu yıllar. Ben hazırlanıp babamın kanatlarından bu gecelik sıyrılayım, izini de koparmışken.


30 Aralık 2014 Salı

son on saat


Gençler öğüt sevmiyor. Azıcık sevsek ben bu hallerde olmazdım. 24 saatte makalemi tamamlamaya çalışmaz, sınavıma çalışmış kıçımda pireler sauna da keyif yapıyor olurdu. Bok vardı depresyona girdim. Ay onu bile beceremedim zaten ben. Depresyon ayağına yan gelip yatmışım resmen. Proje ödevimi İyilik Meleğim olmasa bok bitirirdim. Bitirir miydim demişim ben? Hepsini çocuğa yaptırdım ben ya. Çocuk işini gücünü bıraktı ödevimi yaptı. Bana bir tek adımı yazıp dosyayı rar`layıp göndermek kaldı. Bu konuda da vicdan azabı çekiyorum, resmen üzerine yıktım kullandım çocuğu ama sonuçta İyilik Meleğim işte. Hem her iyilik meleği dişi olmak zorunda mı? Gerçi ödevi o yaptı finalde benden çıkacak acısı, yapamayacağım. Zaten bugün ki sınavım berbattı. Adamın dersini bir kez asmışım sağ olsun o da hazır Lady yokken ne işlediysem bir tek oradan sorayım demiş. Tam olarak 10 saatim kaldı. Makalemi bitirmeli ve sınava çalışmalıyım. Beynimin içinde yapay zekalar bilmem neler uçuşuyor. Bir de makale demeye bin şahit ister. Kopyala yapıştırın anasını belledim resmen. Ona rağmen bir boka benzemedi. Makaleye dair sallamadığım tek şey verilerim. Offf offf. Bu dersten de büt gözüktü. Ya ben bu sene mezun olmak istiyorum, olmalıyım. Yoksa bizimkiler kapının önüne koyacak bende birinize mülteci olarak yerleşmek zorunda kalacağım.

24 Aralık 2014 Çarşamba

askıya astım gitti


Annemi seviyorum. Gerçi kim annesini sevmez ki. Ama ben bir başka seviyorum. Sadece anne değil işte. Sidikli gittiğinden beri annemle daha çok yakınlaştık. Önceden de aynı seviyordum ama eve gelince derdimi ilk Sidikli`ye anlatırdım sonra anneme. Canım bir şeye sıkkınsa, korktuysam Sidikli`ye sarılırdım ilk. Şimdi eve gelince ilk anneme yumurtluyorum. Bir de ne bilim annem duygusaldır, Sidikli`de. Onlar bir filme oturup ağlarken ben dalga geçerim. En son üçüzün gittiği bir filmde ikisini arasında peçete uzatmaktan helak olmuştum. Film bittikten sonrada annem “Tüm salon ağladı bir sen ağlamadın. Bari numara yapsaydın. Senin yüzünden rezil olduk” dedi. Ben ağlayamıyorum işte, hatta bizimkiler ağladıkça güldüm. Bir anne çocuğuna duygusuz der mi? Bizimki diyor. Nadir ağlıyorum sadece. En son bir buçuk yıl önce Sidikli başka şehre gidince ağladım. Annem geldi bugün yanıma. Hep geliyor da bu kez elinde browni ve dondurmayla. Kışın dondurma yenmez kuralına rağmen. Üzerine birde yatakta emek yenmez kurulanı da ihlal edip yanıma kıvrıldı. Boş ver temalı konuşmasından sonra bana gençken yaptığı, yaşadığı bir sürü şey anlatı. Anladım ki Sidikli tam anneme bezemiş, deliliklerini ucundan bana bulaştırmışlar.  Sonra annem baktım gözlerini dikmiş bana bakıyor. Sebep mi? Bu kadar duygusal konuşmadan sonra niye ağlamamışım. Çocuktan sonra hiç göz yaşı dökmemişim ta ki geçen geceye kadar. Dedim “ben onun için ağlamadım, yüzüme vurulan gerçeklere ağladım” ama baktım hala ağlamamı bekliyor. En acıklı şeyleri doldurdum beynime, elimle bacağımı cimcikledim ama yok gözleri doldurmayı bile başaramadım. Hatta daha çok gülesim geldi. “Zorlama kendini. Artık umudumu kestim senden kızım” dedi. Depresyona girince kadın ağlarım bolca diye beklemiş. Ama ben psikopatlar gibi evde gezinmişim, yemişim, içmişim, izlemişim, yataktan çıkmamışım, okulu çokça asmışım ve sınavlarım geliyormuş. Hatta gelmiş. Benim mezun olmam lazım. O yüzden bende depresyonumu ertelemeye karar verdim. Sınavdan sonra üzerinde tekrar düşüneceğim. Belki geri dönmem. Malum yedikçe kilo alıyorsun. Hem ben yatmayı sevdiğimden işime geliyor, depresyonu kullanıyorum sanırım. Yoksa yemişim depresyonu. 

22 Aralık 2014 Pazartesi

kalinazasyon çukurum



“Aa size bahsettim mi ben geçen Layd ne yaptı?” ne yaptım acaba diye kendime sordum. Okul, sürükledikleri yerler, ev, ödev, yatak ve yine okul. “İddia gibi bir şeye girdiler bunlar kardeşi Sidikliyle. Kaybetti…” bin defa sus dedim susmadı. Komik dedi durdu. Hayır anlatmasını istemiyorum işte. Neden herkes öğrenmek zorundaki. Elli yıl dalgasını geçecekler. Hem ne bilim bunu anlatmak için hepsiyle o kadar samimiyetim yok. Zaten sinir küpüyüm ne diye üstüme geliyor ki. Farkında değil mi sanki sürekli huysuzluk yapıyorum, sorun çıkarıyorum. Dinlemedi anlattı. Millette dalga geçti. Belki bu ruh halinde olsam bende dalga geçerim ama cidden kaldıracak halim yoktu hani. Sinir olduğumda, öfkeden kudurduğumda kalp kırmamak için suratımda oluşan o sırıtmayı iyice yaydım. Ama içten içe kudurdum. Haksız mıyım ama? Ya nasıl anlatır hayır dememe rağmen. Aramızda kalacak demiştim. Ama iki gram alkolle NilKuşu ağzını gere gere anlattı. Sinirden nasıl yumruk yaptıysam elimi tırnak izleri çıktı. Koşup rahatlasam diyeceğim o da imkansız. Kalktım tuvalete gittim. Sakinleşmeye çalıştım yok. Düşündükçe sinirlendim, tıpkı şimdiki gibi. Kendimi dolduruşa getirmekte istemedim kızın kalbini kırmamak için. Tam çıktım karşımda Joker. Tuttu kolumdan çekti kenara mal mal bakıyor suratıma. Neymiş elin adamını nasıl öpermişim. O öpünce kıyameti koparmışım. Tecavüz etmiş gibi ondan kaçıyormuşum. Salakmıymışım. Ya adam bir şey yapsaymış. -Sanki gece yarısı adamı kenara çekmişim be. Ben değil de o demiş bana beni öper misin. Asıl adam korkmadı diye dua etmeliyim.- Hiç akıl yokmuş bende zaten. Keşke adam şikayet etseymiş beni. Ne zaman aklım başıma gelecekmiş. Yediğim kazık yetmiyor muymuş. Çocuk gibi davranıyormuşum. Gerçeklerin farkına bir türlü varamıyormuşum. Kendimi kandırıyormuşum. Hayal aleminde yaşıyormuşum. Aklımın başına gelmesi için daha ne olması lazımmış. Niye susuyormuşum…. Çünkü her kelimesiyle haklı. Aptalım, salağım, hayal dünyasında yaşıyorum, kendimi kandırıyorum. Ne yapayım bende böyleyim işte. Herkes diğerleri kadar akıllı olmak zorunda değil ki. İstediğim sadece mutlu olmak. Herkes bir şeyler için dünyaya geldi. Bazıları buldu bazıları bulamadı. Ben seçtim. İstediğim sadece mutlu yaşamak. İçini doldurabildiğim bir yaşam. Sadece suratına baktım “tamam” dedim. Çünkü konuşacak halim kalmadı. Sürekli gülümsemek başka bir şey konuşmak başka. Günlerdir yaptığım konuşmaktan çok sırıtmak. Hem de hiç istemeden. Diğerlerinin yanına geri döndüm hesabıma düşen parayı çıkardım “babam aradı eve gel diyor” dedim eşyalarımı aldım. NilKuşu da benle kalkacağını söyleyince onu bekledim. Eve geldim, annemlere gülümsedim, konuştum. Onlar yatınca da ağladım. Sessizce. Sonra elime aldım yazdım. Bok gibi hissediyorum. Çöp gibi hissediyorum. Ona o kadar kızgınım ki. Haklı diye, doğruyu söyledi diye. Herkese kızgınım. Gülmeye zorladıkları için. Beni benimle yalnız bırakmadılar diye. Düşünmeme izin vermediler diye. Benimle oturmadan ben nasıl iyileşeceğim ki.  

20 Aralık 2014 Cumartesi

elime biraz yalnızlık verseler


Beş dakika yalnız bırakmıyorlar. İşemeye gitmem için bile ilk önce söylemem gerekiyor. Tamam kandırıldım ve bu bana ağır geldi. Hem de çok ama bakın ben ağlamıyorum, bir şeyim yok diyorum dinletemiyorum. Gerçek bok gibi hissediyorum ama söyleyemiyorum. Diğer bir gerçekse artık beni tanıyorlar. Dedem öldüğünde ruh gibi gezinip iki hafta sonra bir anda ağlamaya başladığımı biliyorlar. Kimse görmesin diye kaçtığımı, yangın merdivenlerinde saklanıp salya sümük ağladığımı. Geri kalan tüm o saçma sapan dertlerin onda birini onlarla paylaşmadığımı. Sürekli gülmeye çalıştığımı, o yıkılmadım ayaklarını. Evet yıkılmadım ama sinirliyim. Kandırıldım diye. Öfkeliyim hem de çok. Ama bunlar bana intihara meyilli ergenler gibi davranıyorlar. Her gün sırayla yanımdalar ya da oraya buraya giderken çanta gibi yanında taşıyorlar. “HAYIR” kelimesini üşenmedim ezberledim 20 dilde söyledim ama anlamıyorlar. Bana dışarıda olmanın iyi geleceğini sanıyorlar. Millet gülerken sırıtıyorum ama istediğim evde olmak. Çok mu şey istiyorum. Sanki herkes biliyor bana gülüyormuş gibi geliyor. “Aklın nerdeydi senin, hiç mi anlamadın” diyorlar sanki. Yabancının verdiği çikolataya koşup öldürülen çocuk misali benim ki. Azıcık beni dinleme müsaade etseler olmaz mı? Şu kadarcık zamanda ne kadar çok şey yaşadım kimse görmüyor mu? Ve neyi fark ettim biliyor musunuz? Hayatımda yaptığım en iyi şey kalem alıp yazmadıklarımı buraya yazmayı denemek için bu bloğu açmak. Annemin eline geçer mi kaygısı yok, Sidikli okusa ne der derdi yok. Beynimden geçenleri somutlaştırabildiğim bir yer işte. İnsanın kendine sakladıkları için bir yer. Ne garip, yazıyorum. Kimse kim olduğumu bilmiyor ve ben özgürce duygularımdan bahsedebiliyorum. Kendimle konuşabiliyorum. Bazen yazarken fark ediyorum aslında gerçekte nasıl hissettiğimi. Başıyla sonunda farklı şeyler söylediğimi. Cümlelerimin bile kafasının karışık olduğunu. Kendime ne kadar kızgın olduğumu. Kimse bilmesin, kimse görmesin. Elimden bunu da almasınlar.

18 Aralık 2014 Perşembe

depresyonun yan etkileri diyorlar


Artık uluslararası bir deliyim. Bahsetmiştim hani şu salak öpücük içerikli iddiadan. Kızların tabi tuzu kuru onlar için demesi kolay. Tüm o acı hüsrandan sonra adı kendimi toparlamam için baskı yapmaya başladılar. Elin adamını öpmek nasıl bir toparlanma olacaksa artık. Sürekli öpücük içerikli tacizleri ve şakaları en sonunda patlama noktama ulaştı. Bağırdım, çağırdım ağızlarının payını verdim. “Ben burada acı çekiyorum, bir nevi boynuz yemişim sizin derdiniz ne!” dedim. Kendimi nasıl kaptırdıysam ağzıma ne gelirse söyledim. Aslında kızdığım onlar değildi, sustuktan sonra fark ettim. Kızdığım bendim. Sadece ben. Tüm hataları yapan, kendi olmayı bırakan, göz körlüğüyle salaklığı birbirine karıştıran, hepsi hepsi bendim. Öfkem yine köpük yemiş alev gibi söndü, geriye pişmanlığım kaldı. Tabi birde tekmelenmiş köpek bakışlı kızlar. Derin bir nefes alıp kocaman güldüm hadi yapalım dedim. Benim özrüm de böyle ne yapayım. “Ciddi misin?” dediler. “Cesaretim varken çok sorgulamayın” dedim. Tanımadığım birini bulup öpmem gerekiyor. Olay aslında gayet basit. Sevgilim olmadan öpmezmişim, böyle yetiştirilmemişim falan varya hepsini klozete boşaltıp sifonu çektim. Kimin ne düşünüp, ne söylediği de umurumda olmayacak. Neden olsun ki hem? Benim için kulağa çılgınca geliyor. Sanki ince ele sık doku bir boka yaradı şimdiye kadar. 21 yaşındayım. İnsan bu yaşta hatalar yapmalı, delilikler. Benimki de bu. Kızlarla hazırlandık çıktık dışarı. Tatlımı yerken etrafımı süzdüm. Gündüz vakti Beyoğlu’nda turistten bol bir şey yok. O an kafamdaki çarklar döndü “Elin turistini de tanımıyorum, hem karşılaşma olasılığım imkansız. O yüzden kızlar ben gidip turistimi bulayım.” dedim. İşin gerçeği zaten ilerdeki masada oturan üçlü gruptan birini gözüme zaten kestirmiştim. Kızlar tabi ciddi olduğuma inanmadı. Eh haklılar tabi. Birincisi tanımadığım birine beni öper misin diyeceğim. İkincisi elin adamı sapık zannedip şikayet edebilir. Üçüncüsü mekandan kapı dışarı edilebiliriz. Umarım atarken bizden tatlıların parasını istemeyi de unuturlar. Öğrenci adam sürekli kendini şımartamıyor. Genelde parasızlıktan berbat yerlerde takıldığımız çok oluyor. Kaçıncı madde oldu bilmem ama bu madde en can alıcısı. Beni beğenmeyip reddedebilir ve benim egom, özgüvenim, son olaylardan sonra geriye ne kaldıysa dinamitle patlatılmış bina gibi yerle bir olur. Kalktım yürümeye başladım ama mezarından kalkmış, ordusunun başına geçmiş Hitleri görsem bu kadar korkmam. Kızlar zaten kikirdeyip geri dönmemi bekliyor. O üç beş adımı ipe giden idam mahkumu gibi attım. Yanaştım selam verdim.  Nasılsınız dedim. Sanki kırk yıllık dostlarım da uzun süredir görüşmedik. Oturabilir miyim dedim nazikçe evet dediler ama bu delinin derdi ne bakışları bariz belli. Bende korkutmamak için klasik turist sorularını sordum. Sonrada "ben bir iddiaya girdim kaybettim, bana yardım eder misiniz?” dedim kızları işaret ettim. Tabi derken neye tabi dediklerinden bir haberler. “Beni öper misin?” demek meğer dünyanın en utanç verici şeyiymiş. Hem şaşırdılar, hem güldüler, hem ciddi misin dediler, hem de dolandırıcı mısın diye sordular. Artık nasıl bir portre çizdim bende bilmiyorum. Bizim yakışıklı turist bir öpücükten bir şey olmaz deyince rahatladım. Sonra ben bir de arsızca hastalığı olup olmadığını sordum. Bunlar gülerken desibelin ayarını kaçırdı. Ne yani tükürükle bulaşan bir sürü hastalık var. İnsan sağlığı önemli. Bildiğiniz rezil oldum, yetmedi ülkeyi rezil rüsva ettim. Expo hayalleri önümüzdeki elli yıl benim yüzümden baltalandı. Ama ben koşulları yerine getirip tanımadığım birini öptüm. Yanlış veya doğru ne fark eder. Adam da iyi öpüşüyordu hani. Hem bu sayede San Francisco`ya gidersem rehberlerim hazır. Zaten tek derdim de oydu. Benim ilk törpülemem gereken boynuzlarım var. Kızlara kalırsa depresyondan çıkarmam gereken beynim.

16 Aralık 2014 Salı

tanıdık üfürükçü bulun bana


Nasıl bu kadar tepkisiz kaldım anlamıyorum. İçime Polyanna kaçsa bu kadar tepkisiz kalamazdı herhalde. Keşke rezillik falan çıkarsaydım. Hala aklım almıyor bu dingil ne diye böyle bir şey yaptı. Madem sevgilin vardı ne diye kaşın gözün ayrı oynadı. Sürekli kafam da “neden neden neden” galiba dönen tek kelime bu. Hak etmedim bence. Gerçi insan böyle bir şeyi nasıl hak eder ki. Ya ne yaptım ben bu hayvana da bunu layık gördü bana. Halbuki ağzından çıkan en basit kelimeler bile değerliydi benim için. Ne kadar acınası bir halim var cidden. Sidikli`de gitti. Rögar kapağı kayıp içeri düştüm bende. Keşke Sidikli`yi dinleseydim. Onun gayet güzel planları vardı. Mesela Bay B.`nin boydan bir fotoğrafını alıp photoshopla güzelce soyup küçük birde penis koyup sanal alemin huzurlarına sunabilirdim. Bundan da onur kırıcı bir şey olmazmış. Ya da iyice vahşileşip kaçırabilir, dişleri kerpetenle söktükten hemen sonra ağzının içine bir şişe tekila boşaltabiliriz. Ama güzeli tekila o acı çeksin diye de harcanmaz ki. Ya da daha iğrençleşip Patrona hazırladığım tükürüklü çay tarzında çalışabilirim. Ama ona tükürük az gelir. Plan köpek sidiğini limonataya katıp içirmek. Bunların hepsini hak ediyor. Kalbimi kırdı. Günlerdir etrafa boş boş bakıp bolca düşünüyorum. Sidikli`de gitti. İki gündür yapayalnızım. Kızların telefonuna bakmıyorum diye yakında kapıya dayanacaklar biliyorum ama hiç birini görmek istemiyorum. Yatağımla, filmlerimle beni rahat bıraksalar. Mesela bugün yaptığım gibi saatlerce blog falan okusam. Sonra lan kızım senden beterleri var desem. Mutlu olanlara sevindim deyip, alttan alttan kıskançlıktan gebersem. Ya da daha iyisi bir üfürükçü bulup zamanı azıcık geri sardırsam. Hiç bişey olmamış gibi oturmak ve dumur olmakla meşgul olmayıp, gördüğüm an salağın gözlerini oysam. Gerçi üfürükçüler kısmet falan bağlıyor dimi. Bana bir kaç level atlamış, gelişmiş bir üfrükçü lazım.

13 Aralık 2014 Cumartesi

kafam kaşınıyor sanırım bitlendim


Hüzünlü şarkılar bana göre değil ya da gözyaşları falan. Ben o dramların kadını değilim. Eğreti durur üzerimde. Burada öyle  acıklı triplere girdiğime bakmayın. Burada fazla dürüstüm ne yazık ki. Saklı olmanın verdiği cesaret olsa gerek. Yani duygularımdan bahsedebiliyorum. Bizimkilerle buluştuk, okul yüzünden açılan arada görüşemediğimiz için telafi ediyoruz. Telefonum çaldı. Bay B. Ne güzel ya adam beni arıyor. Nasılım, iyiyim, ne yapıyorum, aa bak o da ordaymış. E gel o zaman yanıma dimi? Bir gül yüzünü göster. Şanslıysam biraz gülümsemenden faydalanayım. Ama arkadaşı varmış sorun olur muymuş? Neden olsun ki sanki daha önce getirdiğinde sorun oldu mu ki? Ama sorun varmış meğer ben fark edememişim. Daha öncede bir kızla geldi yanıma ama hiç birinin elini tutmuyordu. Evet, kızın elini baya baya tutuyordu. Gözlerimi ayırmadan baktım, bir yanlışlık yoktu. Nil Kuşu`na baktım onda da aynı şaşkın ifade. Dedim kızım kabus değilse doğru görüyorsun. İki seçeneğim vardı. Birincisi gözümün dönmesini içimde tutmayıp Bay B`nin suratına sıkı bir yumruk indirecektim. Bağırıp çağırıp, kızın saçını yolacaktım ama kızın suçu ne. İkincisi baştan beri yapmam gereken cool kadını oynamak. Yani bir bok olmamış, kuşlar böcekler hahaha kadını. Öfkelendim çok öfkelendim. Kendime kızdım ama daha çok. Vaktime ve salaklığıma. Sonra yetersizlik hissi baş gösterdi. Sonra hepsini gömdüm kırk yıllık arkadaşımmış gibi gülümsedim ve o piç herifle sohbet ettim. Lavaboya gidince de merakıma yenik düşüp kıza hemen ne kadar zamandır birlikte olduklarını sordum. İki aydan fazla dedi ya. İki aydan fazla. Bu adam bu kızla birlikteyken benden hoşlandığını söyledi, beni öpmeye kalktı. Bense tüm bunları hak ettim. Benim boynuz yerlerim kaşınıyordu ama zavallı kızın çoktan boynuzları çıkmış bile. 

11 Aralık 2014 Perşembe

koltuk


Tembellik sen ne güzel şeysin öyle. Üç gündür evden dışarı çıkmadım. Çıkmak istedim mi peki hayır. Ev o kadar güzel ki. Sidikli bir hafta dersleri asma kararıyla bana gelince bende derse gitmedim. Öğlenlere kadar uyuduk. Deli gibi krep yedik her sabah bıkmadan. Bilgisayarı televizyona bağladık bütün gün o dizi senin bu film benim izledik. Geceleri de oturduk belgesel izledik. Koltuktan bir milim kıpırdamaz mı insan biz kıpırdamadık. Hatta kalkmamak için mutfağı taşıdık bir kol mesafesi alana. Hele geceleri o yirmi dört saat açığız diye vaat edenlerin hepsi bir kez kapımızı çaldı. Bir gecede iki kez sipariş verilir mi? Biz onu da yaptık. Tabi babamın sinir küpü vaziyette gezdi. Her gece zil sesiyle yataktan koştur koştur kalkınca hak veriyor insanda. Yalnız yemeye ve oturmaya endeksli yaşamın bünyemizdeki etkisi 2 kilo olarak geri döndü iyi mi? Sidikli “Benim bir tırmanış etkinliğimle bir hafta sonunda veririm” diyor. Asıl sorun benim bu iki kiloyu nasıl vereceğim. Ama dert etmesem de olur dimi? 3 gün kafa dinlemenin sonu dolan mail kutusu, arayan kişiler ile geri döndü. Mailler hep şunu bitirdin mi, bunu yaptın mı, bak yeni işlerin. Ya o arayıp “sen yapabilecek misin yoksa başkasına mı verilim işi ” diyen hocaya ne demeli. Lan senin kıçı kırık projeni sırf boktan cv ye üç beş şey yazmak için bir sürü emek verdim. üç gün işleri saldım diye yaptığına bak. Şu bir gerçek ki üniversite hocaları cv ayağına bizi kullanıyorlar. Onlar makalelerini yazıp unvan yükseltiyor, bizse sürünüyoruz. Bulmuşlar safları kullan kullanabildiğin kadar tabi. Her şeyi geçtim bir de o göz dağı vermek nasıl bir şey ya. Ayy yine sinirlendim keyfim kaçtı. Ne boktan işler be.

7 Aralık 2014 Pazar

akılsız başın cezasını dudaklar çeker


Söz verdiğinde tutacaksın, iddiayı kaybettiğinde koşullar yerine getireceksin. Bu yüzden verdiğim sözlerde veya iddialarda açık, çarptırılacak bir nokta bulundurmaya dikkat ederim. Çünkü annem bu söz, yalan falan konularında fazla hassas yetiştirdi. Bilinç altımla Freud`an beter oynadığı için yapmazsam rahat edemiyorum. Sidikli bu durumdan nasıl olduysa yırtmış. Annem bir beni avcunun içine almış bence. Sidikli özledim diye soluğu İstanbul’da alınca bizde kızlarla bir alışveriş turuna çıkalım dedik. Tüm gün dolaştık aldığımız üç beş parça. Sebep malum etiketler belirtmeme gerek yok sanırım. Otobüsle gidelim dedik bekledik başlamaya. Şu saat gösterdikleri zımbırtıda üç dakika on beş dakika falan gösteriyor. Peş peşe bolca gelir dedik. Ama o saatte trafikten kurtulan araç var mı ki otobüs gelsin akıl edemedik. NilKuşu tam bir metrobüsçü, metrocu olduğu için başımda dırdır ediyor “senin yüzünden” diye ama ne yapabilirim. Benim aklıma uyarlarsa böyle olur. Sonra baktık çok sıkıldık bunlara Sidikli ile çocukken oynadığımız icadım olan oyunu anlattım. Beklediğin otobüs gelirse bu yıl ki milli piyango bana çıkacak. Aşırı salakça dimi? SarıKız ile NilKuşu salakça dedi oynamadı. Sidikli`mle başladık oynamaya. Üç kez hayalden sonra iş iddiaya bağlandı. Otobüs gelirse altı çocuk yapacağım dedi, ben gelmezse dört çocuk dedim. Otobüs gelirse Bay B`yi karşıma alıp konuşacağım dedim, Gazeteci `ye trip yapmayı bırakacağım dedi. İş git gide büyüdü. Vardığı nokta otobüs gelirse tanımadığım biriyle öpüşeceğim dedim, en yakın arkadaşımla öpüşeceğim dedi. Kaybedense ben. Şakalaşıyorduk dedim, yapma saçmalık dedim ama kızlarla birlikte çok gaza geldiler. Ben kaybettiğim her şeyi yapacağım işte sende yapacaksın mecbursun diyor başka bir şey demiyor. Dört çocuk yapmak kolay zaten istediğim o. Ağzımdan çıkanlar hep saate bakılıp ona göre alınan risklerdi. Son söylediğim dahil. Çünkü salak alet 8 dakika gösteriyordu. Ama suratıma gülüp “Güzelim o ikinci sayfaydı, kazanacağım diye gözün döndü dikkat bile etmedin” dediler. Anlayacağınız çok fena halde yaş tahtaya bastım ve bu süpürgesi eksik cadılar baskı yapıyorlar. Rezillik yaa. Annemde duysa ağzıma sıçar orası ayrı tabi. Kadın ne edepsizliğimi bırakır, ne şu deli hallerimi. Allah aşkına böyle saçma şeyler neden aklıma geliyor ya da basit bir şaka “söz vermiştin ama ya” gidiyor. Çocukken de bu böyle tuttururdu. Bunun yüzünden nefret etmeme rağmen kedi öpmüşlüğüm, deli gibi korkmama rağmen örümcek içerikli korku filmi izlemiştim. Sonra çığlık çığlığa uyanım annemleri duvarımda gezen bir tarantula olduğuna ikna etmeye çalıştım. Bunu yaptığımda liseye gidiyordum. Ben biliyorum sonunda yaptırtacaklar da elin adamını nasıl öpeceğim ben onu düşünüyorum. Aklıma daha iğrenç bir fikir daha gelemezdi herhalde. Hani akılsız başın cezasını ayaklar çekerdi.Off ya şu yaptığım saçmalıklara bakın. Ne hallere düşürdü be beni bu adam.



4 Aralık 2014 Perşembe

çorba içine ne bulduysam atmışım


Beyin nakli ne zaman mümkün olur acaba. Bazı insanların ihtiyacı var. Çok salaklar. Mesela şimdiden bir liste yapsalar. İhtiyaç sahipleri belirlense ve mümkün olduğunda hemen uygulamaya geçilse. Yalnız fikir sahibi olarak listenin başında ismimi görmeyi hak ettim. 21 yaşına gelmiş bir insanın bu flörttür falandır işlerini çözmüş olması lazım. Ama benim kafa bırak ergenliği, hala psikoseksüel gelişim evresinin ilk adımında takılı kalmış halde. Hepsi anamın suçu. Yetiştirirken birkaç evreyi hatalı kodlamış kadın. Yoksa ailede ki kadınlar için bu kadar basit olan olaylar bende niye hindinin tüylerini yolmak kadar zor olsun ki. Niye taktım ben bu çocuğa bu kadar anlamıyorum. Tamam adam yakışıklı ve lanet olsun ki çok iyi kalpli. Bir tek bana kötü davranıyor. Aslında iyi davranıyor da istediğim gibi değil. Zaten anladım bu gel git akıllı. Konsere gittim ben bunla. Üstüme titredi. Bir sürü kişiyle tanıştırdı gerçi kuru kuru bir arkadaşım dedi ama olsun. Bir dakika yanımdan ayrılmadı. Bizimkilerin saat sınırına uyup erkenden çıktık, eve bile bıraktı. Hatta inerken malum hamleyi de yaptı ama ben yine kaçtım. Hem çocuktan hoşlanıyorsun, hem ne diye kaçıyorsun dimi. İlkinde güldüm bunda kafamı çevirdim. Aferin bana. Ama ne yapsaydım. Durdu durdu da tam ben arabadan inecekken mi aklına geldi? Kapımızın önünde. Ya babam bir şey almak için dışarı çıkmış falan olsa ve görse. Adam bir okul daha bitir sonra yüksek lisans yaparsın, sonra doktora falan filan diyor. Sebep mi profesör olunca ancak rahatlarmışım o zaman evlenirsin diyor. Ve bunu söylerken de ciddi. Hem daha önce senden hoşlanıyorum deyip ortadan kaybolan da aynı adamdı. O böyle davrandıkça zaten kafam iyice kirli sepetine dönüyor.  Güzel şeyler söylüyor yanındayken bir anda akışına kaptırıyorum. Sonra düşünüyorum beni ona çeken ne, gerçekten aşık mıyım? Romantik bir tip olsam evet diye zıplayacağım ama mantıklı tarafım susmayıp sürekli emin misin diyor? Acaba bu böyle salakça davrandığı için hırs yapmış olabilir miyim? Ama öyle olsa niye üzülüyorum böyle?

3 Aralık 2014 Çarşamba

o bu şu


Çok fazla mim yapmıyorum ben. O yüzden bizimkileri yapmadın diyenlerden özür diliyorum. Azıcık kafam dağılsın dedim bu mime el attım. O da var Buddha Beye ve Müptezel`e çok teşekkür ediyorum.

Bu gece öleceğinizi bilseniz bazı insanlara bazı şeyleri söylememiş olmanın pişmanlığını hisseder miydiniz? Peki, neden söylemediniz?
Hissederdim tabi. Hatta nasıl olsa nalları dikiyorum der geride acıklı birkaç not bırakır durumları abarttıkça abartırdım. Bunu da sırf pislik olsun diye yapardım. Ama zamanında niye söylemediğime gelirsem söyleyemedim. Durumlar elverişli değildi ve belki de sonuçlarından koktum falan falan.
Ama ölmeden önce anacığıma itiraf etmem gereken bir şey var. Yedi sekiz yaşındaydım sanırım bizim evde kristal bir kolonya şişesi vardı ve ben onu kırdım. Annem sorunca da bir şey söylemedim. Suç Sidikli`nin üzerine kaldı. Bunu itiraf etmeden ölürsem bırak gözümü kıçım bile açıkta kalabilir.

Günün birine çocuğunuzun doğduğu hastanede bir yanlışlık yapıldığını ve çocukların karıştığını öğrenseniz, kendi çocuğunuzla sizin büyüttüğünüz çocuğu değişir miydiniz?
Değiştirmem. Neden değiştirim ki. Anne babalığın iki hücreyle olacağına inanmıyorum. Yoksa o kadar çocuk şiddete maruz kalmazdı ya da sokakta kalmazdı. Ama ben kendimi biliyorum, doğurduğumu da alırdım. Tek sorunum çocuğumun ailesini ortadan kaldıracak kiralık katili bulmak.

Hayalinizi süsleyen bir yerde bir hafta tam pansiyon, harika bir tatil için uçan bir kelebeği yakalayıp ayaklarını ve kanatlarını koparır mıydınız?
Bir hafta kıçımı yaya yaya tatil yapmak için bir kelebeği katletmek mi? Bence bunu öneren adamın kafasını koparmak lazım. Ayrıca ben kelebekten de korkarım hani. Ben uzaktan severim onları.

Bir yemeğe davetlisiniz ve önünüze tanımadığınız bir yemek konuyor. Tuhaf haline ve pek iştah açıcı görünmemesine rağmen tadına bakar mıydınız?
Tipten kaybediyorsa şansı çok düşük. NilKuşu ben denedim güzel derse yerim. Sidikli diyorsa düşünürüm. Dahi diyorsa ağzıma sürmem. En son midyeli bir şey yedirdi iğrençti.

Sevdiğiniz biri için yalancı şahitlik yapar mısınız? Örneğin bir yayaya çarptığında direksiyonda dalga geçmesine rağmen çok dikkatli kullandığını söyler miydiniz? (anne, baba, eş, sevgili)
Örnek baya ağır olmuş ama biliyorum ben söylerdim. Anne baba ve kardeş için her bok söylenir ve yapılır. Sevgili eş onları koşula göre değişir. Adama sinirlendiysem son on yılda işlenen tüm cinayetlerin katil zanlısnın bile onun olduğunu söyleyebilirim. Örnekteki olay da azıcık saçma. Kameranın olmadığı nokta bırakmadılar ki. Big Brother  millet.

Yetişme tarzınızda değişiklik yapma imkanınız olsa neyi değiştirirdiniz?
Annemin mutfak ve iş yapma yasağıyla yetişmiş rahat halimi değiştirmek isterdim. Daha ne istiyorsun ne hoş diyen varsa kaç kez parmaklarımı doğradım haberiniz var mı demek isterim. İlk kez yumurta kırmayı 14 yaşımda öğrendim. İlk kekimi 15 yaşında annem evde yokken yaptım. Sonradan toparlaması zor oldu hani.

Eviniz ve içindeki eşyalarınız yanıyor. Ailenizi, kendinizi ve köpeğinizi kurtardıktan sonra bir kez daha içeri girme şansınız var. Ne kurtarırdınız?
Ev dördüncü katta. Yangın varsa asansör yok demek. Kıçı kırık iki parça daha kurtarmak için o kadar merdiven çıkamam ben. Ben çıkana kadar zaten ev kül olur.

Yarın sabah başka birinin kimliğinde uyanma ihtimaliniz olsa bunu değerlendirir miydiniz? Kimi seçerdiniz?
Üzerinde uzun uzun düşündüm kim olsam diye. II. Elizabet geçti mesela. Sonuçta kadın ölmek bilmedi ve “Birleşik Krallık'ın kraliçesi, ayrıca İngiliz Milletler Topluluğu'nin başkanı ve onu oluşturan 15 devletin kraliçesidir” gibi bir cümleyle anılıyor. Marilyn Monroe geçti ama sebei malum yüzyılın kadını vs. ama sonunda Kurt Cobain olmaya karar verdim. Sebebi bu adama bayılıyoruz.