30 Mart 2015 Pazartesi

ot mu?


Başka bir fakülteden seçmeli bir derr alıyorum. Zaten bende bu gevşek ağız varken kesin söylemişimdir. Dersi veren hocanın o sohbet havasında her şeyden konuşması, farkında olmadığımız şeyleri gözümüze sokması çok hoşuma gidiyor. Geçen ders Fight Club`da ki subliminal mesajlardan bahsettik. Gerçi Google`da aratınca şak diye karşınıza çıkar. Sonra sık sık psikoloji alanına dalıyor ki adamın işi bu. Bu haftada gözümüzün önüne konan ve sürekli anlatılan, bahsedilen ama cümlenin sonuna “bak bu bunları yapıyor, çok zararlı, sakın sen yapma” diye ekledikleri şeylerin bilinçaltımıza etkisinden bahsetti. Örnek verirken de bir çocuğa bir saat boyunca bonzainin kötülüklerini, felaketlerini anlatırsan sonrada kullanma dersen çocuğun aklına olmadık şeyi sokarsın diyor. Bir saat boyu seni dinleyen çocuk ister istemez merak eder, hatta denemeye bile kalkar. Bu gibi şeyler söyledi de tabi ben bunları duyduğum anladığım kadarıyla anlatıyorum. Ama hoca durmadı ve devam edip bir canlı örnek gösterdi. “Mesela şu arkadaşınız belli bir şeyler kullanmış. Ben tipten anlarım. Neler denedin?” dedi, tüm sınıf güldük. Çocukta gülerek “Kullandım hocam. Ot falan denedim, kokain de oldu.” dedi, biz daha çok güldük. “Burun anatomin bozulmamış kokain kullanmamışsın” diyen hocaya, çocuk gayet gevşek “Arada sırada” dedi. Sınıftakiler güldü, ünlülerin olayları hakkında espri yaptı bu diyalog sırasında. “Arkadaşlar gülmeyin! Arkadaşınız ciddi” dedi ve ben şok. Çünkü kafamda böyle bir keş tiplemesi vardı: dengesiz hareketleri olan, kanlı gözler, kıyafetlerin orası burası kaymış, sürekli hareket halinde olan, baktım mı anlayabileceğim bir tip. Hani şu türk dizi ve filmlerinde gördüğümüz tipler. Ama anlamadım, hatta çok iyi anlaşıyorum. Pek bir sevimli, birkaç kez de başım sıkışınca yardım falan etmişti. Artık dizi ve filmlerden nasıl gördüysem öcüydüler halbuki hepsi. Sonra sohbet sokak ortasında dönen işlerden, polisin göz yummasından, bilmem nerde alınanların merdiven altı üretim olduğundan, türe göre mutlu mutsuz mod yapanlara, asıl içicilerin nerden temin ettiklerine vardı. “Bu kadar rahat anlattığına göre artık kullanmıyorsundur?” dedi hoca bizim ki kullanmadığını ve kendi kendine bıraktığını söyledi ama bu kendi kendine kısmı inandırıcı gelmedi. En son “Kapatalım artık konuyu bazı arkadaşların gözünde o meraklı bakışları görmeye başladım. Bu kadar bahsedince onlarda etkilendi. Denemeyin sakın bağımlılık yapar. ” dedi bitirdi. Acaba kimin gözleri parlıyordu?

29 Mart 2015 Pazar

ana kız


Annem sağ olsun benden geriye ben kalmadı. Cumartesi sabahı sabahın köründe kaldırdı. Biricik annem harika bir kahvaltı hazırlamış diye ağzım kulaklarıma geldi. Sonra dedi bir evi silip süpürelim. Bunda ne var her zaman ki olayımızdı. Ancak toz almayla başlayan iş, süpürme silme ve en son “Ben camları siliyorum sen kapıları sil” ile bitti. Allah`ım biz kadınların ne bitmez çilesi varmış. Kapıya söylenen ben bir de o perdeleri astım. Keşke bir elli falan olsaydım. Kollarım koptu yaa. Babam  evdeyken yapsaydı şu temizliği ne olurdu. Babam seyahatteyken dedik kızlar günü yapalım ama annemin kızlar gününden meğer anladığı buymuş. Bilseydim erkekler günü yapalım der gündüz kahveye akşam maça götürdüm. Ama annemin enerji bitmedi hadi yürüyüşe gidelim dedi. Annem yürüdü ben koştum. Eve gelince de tek planım duştan sonra uyumaktı. Tabi yatağa kadar yürümeyi başarabilirsem. 21 yaşındayım annem 43 yaşında. Normalde yaşa bağlı onun biraz daha az enerjili olması gerekmez mi? “Hazır babanda yokken yemekle uğraşamadım, dışardan söyledim. Hadi yiyelim de sinemaya gidelim.” dedi. Ben kaşık tutabilir miyim emin değilim be anacığım? Gittik ve annem bir sürü söylendi. Sebep? Bir çok Türk kızının mustarip oldu şeyden mustaribim. Ehliyetim var ama cüzdanımda süs. Neymiş adam gibi öğrensem şimdi iki dakikada gidermişiz taksiyle uğraşmazmışız. Bilsem bile babamın anahtarına uzanıp, o koltuğa oturur muyum? Ne o kadar delirdim ben ne de o kadar cesurum. Sahi bu erkeklerdeki arabanın olayı nedir? İsim koymalar, ya kolun ya araban deseler düşünmeler. Biz kadınlar öyle miyiz? Vaz geçemediğimiz bir tek temizlik var. O ev hiç temiz olmuyor. Hep pis diyoruz. Lan dün yaptın temizliği ne pis diyesim geliyor, susuyorum. Sabah annem yine temizlikle kafayı bozmasın diye erkenden kalkıp hadi kahvaltıya gidelim dedim. Yağmur falan dedi ama üşenmedik Kuzguncuk`a kahvaltıya gittik. Dönüşte de Eminönü`nden annemin kahvesini aldık. Kahve bağımlısı demiş miydim? Bir de illa o mısır çarşısındaki Mehmet Efendi`den olacak. Haspamın beni sırf onun için yaz sıcağında göndermişliği var. Bana eziyet ona keyif. Ay birde eve dönerken markete uğradık poşetleri taşıdım. Ya bu babamın meğer ne bitmez çilesi varmış meğer. 

25 Mart 2015 Çarşamba

bu beni sapık yapar mı?


İstemeden oldu cidden desem inanır mısınız? Yoksa hiç öyle bir şey yapar mıyım? Hiç bu kadar kendimi bile isteye utandırır mıyım? Rezil olmayı göze alır mıyım? Yapmam. Olacağını bilsem evimin kapısına tornavidayla dalar, polisi arar kendimi ihbar ederim. Nezarette, güzelce ses çıkarmadan kilitlerin arkasında kalırım. NilKuşu ile konuşmaz, sırf tanışmamızı engellemek için zaman makinesini icat ederdim.  Bunun başıma geleceğini bilsem sandalyesiyle beni sıkıştıran ayının kafasında çelik kasa kırardım. Suçluyum. O Beyoğlu`nda ki sıkış tepiş yerlerden birinde bu kadar kalabalık bir grupla oturduğum için suçluyum. Joker yanımda oturduğu için suçluyum. Ne vardı sağıma da bir kız otursaydı. Zaten en büyük suçum da çişimin gelmesi. Hadi geldi diyelim ne diye altına yapmazsın ki? Lavaboya gitmeye kalkmakta nedir? Hadi gitmeye kalktın diyelim birde bangır bangır müzikte telefonu kulağına yapıştırıp konuşmak nedir? Lan işemeye gidiyorsun sonra konuş dimi? Neden neden neden?  İyileşir iyileşmez sokaklarda ne işin var? Dört beş yaş döneminde ayakkabı bağlamayı öğrenmen gerekmez miydi? Ben öğrenemedim. Bu yüzdende sürekli bağcıklarım açıldı. Her yerde  kıyıda köşede adam gibi bağlamadığım için tekrar tekrar bağlamak zorunda kaldım. Bağcık konusunda bir tek ailemi suçlayabilirim. Kendi başıma bırakmadılar ki öğrenebileyim. Gelin görün ki yine açıldı ve ben ilk defa bu kadar rezil bir fark ediş yaşadım. Sol elimde telefonla, masadan kalkmaya uğraşırken bağcığıma bastım ve güm. Zannediyor musunuz ki Joker`in kucağına düştüm. Yo bebeğim yoo. Ben o kadar şanslı değilim. O ancak Türk filmlerinde olur. Yere kapaklanırken tutunayım dedim ve bilin bakalım o elim nereye denk geldi. Evettt “takımları” diyen yarışmacılarımız bir sonraki tura geçmeye hak kazandı. Elin adamını resmen avuçladım yaaa. Adam neye uğradığını şaşırdı. Bense şoktan dondum kaldım. Tabi elimi çekmek bir ara aklıma geldi. Galiba “Yuh” diye bağırınca. Çok çok utanç verici yaa. Önümüzdeki bir milyon milenyum yılının salağı, dalga konusu benim. Herkes güldü, ama herkes. Hayatımda ilk kez utancımdan ayak baş parmaklarıma kadar kızardım. Toplandım kalktım falan ama yok yani. Ben şok, Joker şok. Millet gözlerindeki yaşları siliyor. Durum aynen buydu. Sonra sürekli üzerimden espri yaptılar. Adım sapığa çıktı. En son utanmasam ağlayacaktım. Şaka gibi ama Joker susturdu milleti üzerime çok geldiklerinde. Çok cool ve havalıydı. “Kesin lan.” derken. Tabi dönüp bana “Namusu kirlettin. Benimle evlenmek zorundasın.” demeseydi.

24 Mart 2015 Salı

spor salonu sakinleri


“Bilek çalışıyorum hocam.” kendimi tutamayıp gülmemin sebebi bu cümle oldu. Daha doğrusu hocanın şaşkın, anlamamış bakışları ve ardından kafasını soru işaretleriyle sallaması. Bugünkü konumuz spor salonu insanları. Örnek bir: altmışlık amca. Her akşam büyük bir hevesle geliyor. Şen şakrak yürüyüş bandına kuruluyor. Bugün keyfim yerinde enerji doluyum diyor ve o koşu bandını ağlatıyor. O koşu bandına bebeği bırakın emekler. Örnek iki: bisikletçi hatunlar. En çok takıldıkları yer kadınların genelde bisiklet. Çünkü rahat. Kuruluyorlar, ellerine telefonu alıyorlar. Sonra ver elini instagram, facebook, twitter. Bazen gözleri pörtlemiş şekilde dikleşip, telefonu burunlarına kadar sokuyorlar, sonra tehlike geçince eski konumlarına geri dönüyorlar. Örnek üç: arkadaşıyla gelen kızlar. Asla yan yana olmayan koşu bandı, bisiklet, karın kası sehpası mı ne o tip zımbırtıları kullanmıyorlar. Bir de ağızlarını gere gere, şirinlik abidesi olarak “Hocam bu çok zor yapmasak olmaz mı?” Amaç zorlanmak, o kalorileri vermek, sıkılaşmak falan değil miydi?  Örnek dört: çift olarak gelenler. İkisi içeri girdikleri an itibariyle birbirlerini tanımıyorlarmışçasına davranmaya başlıyorlar. Hatta erkek örneğimiz kızın ona bakmadığı her an gözlerini dört açıp milleti kesiyor. Örnek beş: plates sürüsü. Platesten çıkıp duş sırası beklerken vakit geçirmek için bisikleti kapışıyorlar. Rahatça telefonda takılıp oturabilecekleri tek yer orası. Bu yüzden ramazandaki pide kuyruğunun bir kısmı burada hazırlık yapıyor. Örnek altı: çıplak kadın. Kadın çok güzeldi, fitti. Sporu belli ki sağlıklı yaşam için kullanıyor. Ama bu onu duşun kapısı açık halde duş alırken görmek istediğim anlamına gelmez. Ya da çıplak halde soyunma odasında dolaşmasını hayretler içerisinde izlediğim anlamına gelmiyor. İzliyorum derken izlemiyorum tabi ki. Kalıpsal olarak öyle dedim. Yoksa bana ne kadının açık bıraktığı kıçından başından. Hayır ne zaman Victoria`s Secret defilesi izlesem kadınları göz şöleni olarak görür hatta biseksüel olduğumu düşündüğüm olurdu. Ama kadını görmek, kadınlardan zerre kadar hoşlanmadığımı fark etmemi sağladı. Örnek yedi: güzel kız gören kaslı erkek sendromu. Kızın etrafında dolanıyorlar, pazıları şişiriyorlar. Sonra o pazıları göstererek “hocam şuralarda yağlanma var. Bilmem kaç kilo ya mı çıkarsak”. Örnek sekiz: spor salonu hocası. Tüm gelenleri gezdirirken kolları bağlayıp, göğüs ve kol kaslarını şişiriyorlar. Gösterecekleri yönü tek elle işaret edip tekrar kolları bağlıyorlar. Sattıkları olay buraya gelirseniz sizde bu kaslara sahip olacaksınız beyler. Bayanlar biz salonda hep böylelerine yer veriyoruz. Örnek dokuz: spordan bir bok anlamayan ben. Hani bilek çalışıyoruma kıçımla gülmüştüm ya, gülmesem daha iyi olurmuş. Varmış o ya. Dambılları alıp bildiğiniz bilek çalışıyorlar. Ha bana kalırsa hala komik, çünkü dünyanın en saçma olayı.

23 Mart 2015 Pazartesi

ağacı kıskandım


Hasta yatağında insan düşünmeye çok fırsat buluyormuş. Ay sanki ölüm döşeğindeyim gibi triplere girdim. Hava kötüyken yatakta olmakla iyiyken yatakta olmak arasında fark varmış. Üzerime nasıl bir bunalım çöktü anlatamam. Sidikli ile dün hiç konuşamadık cumadan kampa gitmişti bugün dönecekti. İki dakika konuştu yine kapattı. Ağaç dikmeye gidecekmiş. Sinir krizine girdim, resmen dikeceği fidanı kıskandım. Benimle baktım tam olarak 1 dakika 17 saniye konuşmuş. İki dakika bile değil. Hostes`i aradım telefonu kapalıydı. Kim bilir nereye uçuyordur dedim. Şansımı NilKuşun`dan yana denedim Aslan`layım dedi kapattı. Başladım söylenmeye hastayım, yalnızım. Annem daha fazla mızmızlanmana katlanamayacağım dedi indi komşuya kahve içmeye. Babam bir markete gideceğim dedi gitti. Nasıl çekilmez olduysam çil yavrusu gibi dağıldılar.  Uyumadığım her dakika film izledim. Ne hayatlar gördüm o sırada. Her filmde daha bir depresyona girdim. Herkes aşık oluyor, başına türlü maceralar geliyor. O kadar sıkıcı bir hayatım var ki dolandırıcıya özendim resmen ya. En azından hayatında bir adrenalin var. Sidikli`yi kıskandım. Dağcılık kulübü, ağaçtır, konserlerdir, spordur bilmem nedir sürekli bir faaliyet içinde. Benimse son dönem tek aktivitem annemi koluma takıp sinemaya gitmek. Heh bir de Yüzücü ile spor salonunda takılmak. Çarşambaları basketbol günlerini bile ekmeye başladım.  Aa bakın komşularla kahve arası dedikodudan bahsetmedim dimi? Gün yaparlarken arıyorlar yaaa. Evde misin, kaçta gelirsin? Daha yaşlanamadan içim geçti. Millet yeni yılda karar alır ama ben hasta yatağımda aldım. Hayatıma fresh bir şeyler katacak yeni aktiviteler bulacağım. Her şey fala sıradana bağladı. Farklı ne yapabilirim bir tek onu bulamadım. Fikri olan var mı?

21 Mart 2015 Cumartesi

hasta kafası


Hastayım temalı bir yazı olsa da mevzu bu değil. Mevzu benim insanlara değer vermemden daha çok değer görmem ve bunu aslında hak etmemem. Hastayım ve evde yataktan çıkmadan uyku uyanıklık arası yattım. Yatmaktan sırtım ağrıdı, sıkıldıkça blog okudum yine uyudum. Akşam saat on gibi telefonum çaldı Forvet arıyor. “Nerdesin eve bulamadık biz” dedi. Hem de bizim Gevşek`le. İnanmadım. Bu saatte hastayım diye beni görmeye gelecekler. Sidikliden adresi aldık dediler ben hemen sordum almışlar ama sebep söylememişler. Bizim kızda pek bir rahat meraksız. Ben olsam 4595199350356 kez sormuştum. Evi tarif ettim ama hala inanmıyorum duruma. En son geldik diklerinde camdan bakıp arabayı görünce inandım. Ben aşağıya inecektim izin vermedi annem, yukarı çağırdık. Bana kalsa çağırmazdık ya annem ısrar kıyamet ayıp olur bilmem ne. Geldiler annem başladı Gevşek aç diye, dünyanın şeyini hazırlamaya ve beni de sürüklemeye. Huhuu hastayım, bütün gün yattım ben. Bizimkilerde anneme beni şikayet etti. Kızları kahvaltıya onların gelemem dediği gün çağırmışım onlar gelememiş tekrar istiyorlarmış. Babam başladı araba muhabbeti yapmaya. Bense hasta hasta çay getir götür. Gelelim neden hak etmememe. Forvet günlerdir hasta. Okulu dört yılda ilk kez geçen sene çok ısrar ettik diye kıran çocuk hastayken bile gelirdi, bu kez okulu kırıp bu hafta okula gelmemişti. Sevgilisi bugün görüşelim demiş, hastayım deyip evden çıkmamış. Gevşek deseniz okul değiştirdikten sonra hafta da bir benimle görüşürken, sonradan sevgilisinin kıskançlığı yüzünden ayda bire döken adam. Biri hasta ve bize geldiğini görüp olay yaratacak sevgiliye sahip, diğeri en başından olay çıkartacak bir sevgiliye. Ama hastayım diye geldiler. Ve ben bu insanları sırf aile içine insan sokmayı sevmiyorum diye ilk defa bu yıl evime davet eden insanım. Üniversiteden bir tek Bilgisayarcı dört yıldır gelip gider. Diğerlerini ise bu yıla kadar evime hiç çağırmadım. Ama onlarla tatile de gittim, onların evlerine de.  Kaldı ki ben özellikle Forvet`le sabah akşam birlikteyim. Hasta haliyle beni görmeye geliyor, bense onları istedikleri halde tanıştırmamıştım anne babamla. Kahvaltıyı organize ederken bile ben bugün uygunum uygun olan gelir tavrındaydım. Bildiğiniz öküzüm ya. İnsanlar bu kadar değer verirken benim yaptığıma bakın. Düşünüyorum da NilKuşu ve Dahi`yi bile üç yıl sonra bizimkilerle tanıştırmışım. Onların akrabalarının yarısını tanırken hem de. -Gerçi Dahi ile tanıştığım günden dört yıl sonra anlaşabilmeyi başardığıma göre erken bile.- Ama iş bana gelince yüz bin defa düşünüyorum ailemle tanıştırırken evime davet ederken. Saçma belki ama evim özelim. Bir kez kapısını açtığımda aileden görüyorum artık. Ne alaka dimi ama öyle. Çekirdek ailem var birde evime aldığım insanlardan oluşan ailem. İnsan seçtiği aileyi iyi seçmeli. Bu yüzden fazla ince dokuyorum. Çünkü bir kez güvendiğimde tam güveniyorum. Ama fark ettim ki bunu yaparken etrafımdaki insanlar bana verdikleri değer kadar değer vermiyorum. Onların beni düşündükleri kadar ben onları düşünmüyorum. Hatta açıkçası umursamıyorum onlar kadar. Annem hep duygusuz bir çocuk olduğumu düşündü, onunla duygularımı açıkça konuşmadım diye dem vurdu. Hatta bu halim yüzünden kendini suçladı, yetiştirirken bir yerler hata yaptım diye. Ama olmuyor işte. Bazı insanlar böyle. Kötüyüm, açamıyorum. Şimdi insanlara davranışım yüzünden kendim suçlu ve tam bir sürtük gibi hissediyorum. Ama onlara durumu anlatmak yerine buralarda yazıyorum. 

19 Mart 2015 Perşembe

galiba ben kendi matrix`imin kırmızı hapını yuttum


Birine büyük bir iyilik yaptım sanırım. Ama kesinlikle eminim regl sancısı çeken birine çikolata verdim ondan bu. Tabi fark etmeden bilime bir katkı da yapmış olabilirim, bu da dönüp dolaşıp insanlığı etkilemiştir. Hayat kurtarmış ve farkına varmamış da olabilirim. Zaten ne mutluyken farkına varıyoruz ne de huzurluyken. Etrafımızdaki insanların ne kadar kıymetli olduğunu da genelde kaybetmeden önce anlamıyoruz. Fark ettiğim şu ki artık daha bir farkına vararak yaşıyorum. Küçücük, bir çok insana göre saçma olan şeyler beni gerçekten mutlu eden şeyler. O bir organizmadaki tek sinir hücresi bana beni değerli hissettiriyor. Aslında o kadarda küçük bir hareket değil hissi verip, sevildiğimi sonuna kadar hissettiriyor. Sanki Matrix`de bana uzatılan haplardan hep kırmızıyı seçmiş ve gerçekten Alice Harikalar dünyasına sokmuş beni gibi hissettiriyor. Savaşmamın gerekmediği bir kırmızı hap dünyası.  En basitinden şu çamaşırları tel bir şey var ya katlanıyor falan- adını bilmiyorum cidden – ona çamaşırları balkonda asarken Uyuz`un düşünüp bana mont getirmesi. Sidikli`nin doktor greyfurt suyu içsin dedi diye burdayken her gün bana greyfurt suyu hazırlaması gibi. En basitinden uyuya kaldığımda üzerime hemen battaniye örtmeleri gibi. İyilik Meleğim olan çocuğun yurtdışında gittiği yerlerden sırf seviyorum diye bana da çikolata alıp kargolaması. Paketi açıp o çikolataları görüp “seviyorsun diye” dışında not yazmadığı ve tüm bunları bana düşündürttüğü için çok fena halde şanslıyım. Birine yaptığım bir iyilik karşılığında çevreme güzel insanlar serpiştirdi. 

17 Mart 2015 Salı

çocuklarınızı bence benden uzak tutun


Bir şeyin yapılabilir olduğunu öğrenmem demek, onu bir fırsat olarak görmem demek. Mesela farklı fakültelerden ders alabileceğimi öğrendim geçen dönem. Son sınıfım ve son dönemim de böyle bir şeyi öğrendiysem bu benim için bir anlam ifade etmeli dedim. Böyle psikolojik, rehberlik, iletişim gibi hocanın kafasına göre ders anlattığı bir ders seçtim. Ders demeye de bin şahit ister gerçi. Sadece sohbet ediyoruz. Hoca her hafta bir şeylerden bahsediyor kafasına göre ve bir bakmışım psikolojik analizimi yapmaya çalışıyorum bir yanda. Freud yolunda mı ilerlesem diyorum ama benim ondan daha fazla psikopatlaşma olasılığım var. Hep merak etmişimdir mesela yeni doğan bir çocuğu bir odaya koysak. Eline sadece klasiklerden falan kitap versek. Matematik, fen gibi dersleri göstersek ama teknolojiyle hiç tanıştırmasak. Ona herkesin onun gibi olduğunu söylesek. Acaba fazlasını merak eder mi? Şimdi yeni merakımda şu uzaya inşa edilen mekana bir çocuk götürsek bıraksak dünyadan hiç bahsetmesek. Sonra ona matematiği fiziği dayasak. Acaba durumu ne olurdu? Aklımdaki en parlak fikirlerden biride şu: çocuğu okula gönderene kadar onu çikolata, hamburger vs. ile tanıştırma. Bilmediği şeyi, tatmadığı şeyi isteyemez ki. Psikopatlık düzeyim yüksek ama bunlar hep deneysel. Her şey insanlık için.

15 Mart 2015 Pazar

bir sonraki sefere yedirteceğim


Döndük dolaştık yine aynı yere geldik. Bu kızlar ”hayır” kelimesinin anlamını eşek kadar olmalarına rağmen hala bilmiyorlar. Aile öğretmedi diyelim de bunların öğretmeni ne yapıyordu acaba. Yanlarına birde benim güzelim Sidikli`mi dahil ettiler. NilKuşu tanıştırmayı planladığı çocukların gizlice fotoğraflarını çekip gruba atıyor. Sarı oturup okul, tip gibi etkenlerden oluşturduğu rubriğine göre olur olmaz ültimatomu veriyor.  Son olarak bizde kaldıkları akşamda Sidikli ve Hostesi kafaladılar. Sanki dünyada sevgilisi olmayan bir tek insan benim. Bu işler öyle ay tanıştırayımla olmaz ki. Çok utanç verici ve saçma. Bokumu çıktı spontane yolların. Ayrıca sürekli lafı dönüp dolaşıp buraya getirmeleri beni delirtiyor. Beni delirten son şeyse keşler gibi odamda sigar içilmesi. Bir gün boyunca o odayı havalandırdım, bu soğukta. Perdeleri ve yatak örtülerini yıkadım. O çamaşır makinasının nasıl çalıştığını bulmam bir saatimi aldı. Altı üçtü üç beş ayarı düğmesi olan şey nasıl bu kadar komplike olabilir. Derecelerden, elli bin deterjan bahsetmiyorum bile. Her şey tamamda o sigara kokusu hala halıya sinmiş vaziyette. Parfümü halıya boşaltmama rağmen. Bugüne getireceklerini bilsem yıkamaya verecektim. Babam kesin kokuyu alacak. İçen içsin tabi, kendisi de içerde, evde içmez içtirtmez. Ben bu kadar kokacağını bilsem sigarayı içirtmez yedirtirdim ya neyse.

13 Mart 2015 Cuma

şanslıyım


Dün fark ettim ki ben cidden çok şanslı bir insanım. Hakikaten harika bir annem var. Beni anlıyor, yargılamıyor. Tamam mükemmel bir hatun değil ama kim mükemmel ki. Ama benim için mükemmel. Ne kadar gel gitli ikizler ruhu olsada. Sonra Sidiklim var. Annemler hafta sonu Yine Bursa`ya gidiyorlar. Çok sevmişler kayma olayını, iyi gelmiş onlara. Sidikli`mde evde yalnız kalmam için atlamış gelmiş. Hem özlemişte beni. Annem onlarla gitmesi için çok söylendi ama nafile beni bırakmazmış. Şimdi buraya nerden mi geldim. Tuzlu diye bir arkadaşım var. Bahsetmemiştim daha önce ama yakın arkadaşımdır. Bize geldi dün. Oturduk saatlerce güldük eğlendik sohbet ettik. Annem geldiğinde çekinmeden konuşmaya devam edebildik. Salak saçma ilişkisel sorunlarımızla dalga geçti. Tuzlu`ya bir torba dolusu hikayesini anlattı.  Kalktı taklit yaptı. Erkek problemlerimizi dinledi, üzerine bir torba akıl verdi. Gel de bu anneyi sevme. Bugünde staja gittim, sorumlum dışarıda ki işi de eşlik etmemi istedi ama beni eve bıraktı. Git dinlen dedi. Bende eve gelip fosur fosur uyudum. Hostes, NilKuşu, Sarı, Tuzlu bize kalmaya geldi. Hostes İskoçya`dan aldığı viskiyi sırtlamış. Lan o içtiğim kan değerlerimi yükselteceğini idda eden haplar yüzünden ağzıma alkol süremiyorum ya sürekli alıp alıp geliyor. Şimdide kahveleri içtik ben masanın başında bu anımızı ölümsüzleştirmek için yazmaya başladım. Kızlara da rapor yazıyorum sisteme atmam lazım dedim. Bu arada aç geldiler bu kez ve ben yemek yapmadım. Geçen sefer yemek yaptım da ne oldu. Benim sağlıklı yemeklerimi yemezlerse kuru kuru pizzayı mideye indirirler böyle. Neyse ben fal kapattım benimkini açacaklar. Daha Sidikli saçlarına yeni bir renge boyayacak. Son söz: annem, Sidikli ve kızlar benim şansım.

12 Mart 2015 Perşembe

tavsiye


Kadın milleti değil miyiz birbirimizin gazına geliyoruz. Geçen canım waffle çekince Sarı`yı aldım gittim. Olayda önemli olan Sarı ve ben değil yan masadaki diyalog. Başkalarını gizlice dinlemek ayıp falan da nerden göreceğim bir daha der çoğu zaman dinlerim. Meraktan sadece. Karşıdaki Kızıl Bacı`da hararetli hararetli konuşunca kendime engel olamadım işte. Kurban sevgilisi ve sevgilisinin annesinin ona olan davranışlarını anlattı. Mevzu onun problemleri veya haklı haksız olması değil benim açımdan sorun. Sorun Kurbanın karşısındaki Kızıl Bacı`nın verdiği tavsiye, akıl artık siz ne derseniz. “Ayy bak bu böyle olmaz. Sen bu sevgiline de ya şunu bunu yaparsın ya da bu iş olmaz. Zaten ben sana söyleyeyim senin u kaynanan diğer gelinine harika davranıyor. İkisi seni istemiyor. Bunlar senin arkandan çocuğu işliyorlar. Sen sevgiline şunu bunu yap annesinden uzaklaştır. Çocuğa yüz verme. Gerekirse çek kapıyı çık, terk etmeyle tehdit et.” Kızıl Bacı bunları söyledikçe Kurban iyice gaza geldi. “Haklısın, ben ona gösteririm, olmazsa olmaz artık ne yapayım, biter gider.” dedi. Bir kez daha dedim kadının kadından çektiğini başka hiç kimselerden, hiçbir şeyden çekmiyoruz. Kolay gaza gelen bir türüz. Pireyi deveyi bırakın fil yapıyoruz. Bunu bile bilede karşındakine nasıl daha hırçınlaşmasını söylersin. Onu geçtim direk şunu yap bunu yap nedir. Azıcık sakinleştirmek bu kadar mı zor. Ama yok yangın mı var benzini sırtla git. Tavsiye ver anlarım ama bu yıkıcı olmak zorun da mı? As kes gebert canına oku diye tavsiye mi verilir? Her şeyi geçtim eh be Kurban hiç mi akıl yok sende. Kendi türünü bilmez misin? Başkasının mutluluğunu kıskanan bir türüz. Mutsuzluğumuzdan başkası bizden daha mutsuzsa çıkan tipleriz. Lan sırf bu yüzden kız arkadaş seviyem yerlerde sürünüyor. Asla bir kızdan aldığım tavsiyeyi uygulamam. “Sakinleştikten sonra düşün, karşı tarafı suçlama, her şey düzelecek” benim bildiğim tavsiyeler bundan ibaret. 

11 Mart 2015 Çarşamba

anatomi


Çok fazla ihtimal var. Nerde yanlış yaptım ya da amacı neydi. Adamdan görür görmez hoşlandım. Bu da Uzun`dan sonra bir ilk sayılabilir. O andan itibaren de gözüm bir bok görmedi. Kimseyi dinlemedim, canım ne istiyorsa onu yaptım. Adama ulaşmak için kıçımı yırttım. Gerçi ben bu filmi Uzun`da da görmüştüm. Onun ne düşündüğü önemli değildi. Önemli olan benim hislerimdi, en azından başından. Adamdan hoşlandığımı belli ettim. Derdimi anlamaması için salak olması gerekiyordu ki değil. Sonra bir aydınlanma yaşadım. Sorun hiç birinde değil bende. Uzun`un peşinden koştum koştum, hatta bu uğurda çok ahlaklı olmasa da insanları kullandım. Sonra adam karşıma dikilip isim koyalım dedi, ben ne yaptım? Adamı öptüm sonrada olmaz ben istemiyorum düşünmem lazım dedim. Aklımdan geçen tek şey adamı takıntı haline getirmemdi. Sonrasında olanları da hak ettim bence. Adam sonsuza kadar senin onu kuşbaşı mı jülyen mi doğrasam kararını mı bekleyecekti. Gerçi de çok beklemedi. İki haftaya hop kızı koluna taktı. İşin kötüsü kızı tanıyor ve pek de severdim. Sonsuza kadar peşimde dolanır sandım. Ben onun peşinde altı ayı mı harcadım ya o da harcamalıydı. Sıradan olduğumu fark etmem fazla zaman almadı. Bay B ise bu kez demiştim sonuna kadar git cesur ol. Bu kez o bozuk çıktı. Kafam bitten mi çıkan boynuzdan mı kaşındı hala düşünüyorum. Umutsuz vakayım. 

9 Mart 2015 Pazartesi

ciddi soru


Sürekli bir memnuniyetsizlik hali var. Her şeye bir mızmızlanma. Hiçbir şeyden memnun değiliz. Ne verirse versin hayat tatmin olmuyoruz. Zaten sürekli bir şikayet sürekli bir şikayet. Zaten şu hayatta bir bizim başımıza geliyor ne gelirse. Bütün aksilikler bir tek bizi buluyor. Derdi olan bir biziz. Trafik sadece bize var. Manyak hocalar, takıntılı patronlar bir bizde var. Geri kalan herkes için hava güneşli iken bir tek bizim üzerimize yağmur yağıyor. Herkesin çok parası var, bir tek bizde yok. Herkes istediği her şeye sahipken biz değiliz. Herkes mutlu, mutlu olmayan, olmayı başaramayan bir tek bizleriz. Her yere de herkeste bir yakınma. Sürekli bir şikayet. Bıkmadan usanmadan sadece mutsuzluklarımızdan bahsediyoruz. Okuyorum, bakıyorum bir Allah`ın kuluda “Lan ben mutluyum. Derdim tasam yok benim.” demiyor. Herkes bir şeylerden yakınıyor. Diyeceksin sen yapmıyor musun? Yapıyorum. Hem de çok yapıyorum. Zaten bunu yazma sebebim de bu. Sürekli yakınmışım. Uzun zamandır insan tek bir keyfim yerimde demez? Bir kez mi memnun olmaz? Sorunum mu var? Aslında birçok insana göre yok. Basit şeyler. Ne bileyim ölür müyüm korkusuyla yaşamıyorum, aç değilim, amansız bir hastalığım yok. E o zaman tüm bu söylenmelerim neden. Neden bu kadar tatminsiz ve yorgun hissediyorum? Derdim ne? Derdiniz ne? Mutlu olan birini gösterin bana.


8 Mart 2015 Pazar

götünüzden iş uydurmayın


On birde ders çalışırken (ALES) masada uyuya kalmışım. Daha önce yatakta bilgisayara sarılıp uyuma vakam var. Sabah kollarımda göremediğimde paniklemiştim. Düştü sanıp yere baktım yok, yatakta yok. Meğer babam çekmiş koparmış kollarımdan. Sonra akıllandım oturayım, yatar pozisyonda derste çalışılmaz dedim. Sonra yine uyuya kalmışım, ama hiç kımıldamadan da kalktım. Her yerim tutulmuştu. Ama o tutulmayla bu kıyaslanamaz. Yatağa nasıl girdim sonra hatırlamıyorum. Ama on ikiye kadar uyudum. Sonra baktım telefon kapanmış, şarja taktım ama açmadım. Bütün gün yataktan çıkmayıp kitap okudum. Özlemişim bu tip şeyleri yapmayı. Aslında yapmayı özlediğim birçok şey var. Ama çok fazla sorumlulukla yaptıklarımdan ne zevk alabiliyorum, ne de istediklerimi yapabiliyorum. Perşembe günü öğleden sonra plan yaptım. Sonra çat mail. Hoca bilmem ne saate toplantı ayarladı haber verdi mi? Vermedi, ayrıca ne toplantısı. Doktor randevum var dedim. Aslında yok öyle bir şey. Hocaya sor dediler. Bilgisayarcı tutturdu hoca kızar gel diye. Gittim dekanlıkta buldum. Anlattım meğer adam istememiş. Kıçlarından uydurmuşlar, birde onlar için bu vakit uygun demişler. Bizim adımıza yalan. Adam delirdi bense sağolun hocam dedim, ortalığı karıştırıp topukladım. Arkadaşımda ben ekti ama eve gelip bitmemiş işleri tamamladım. Cuma sabah kurstan sonra işe gittim. Bütün projeyi üstüme yıktıkları için mi nedir çok iyi davranıyorlar. Pizzamı söylemişler, hazırlamışlar hadi gel diyorlar. Pizza yerine keşke daha az iş verseler. Şimdi bütün gün yatmamı sizde haklı görüyorsunuz dimi? Ahh birde annemi ayartıp on seansına filme gidelim dedik. Hostes`le annesi Ayşe Fatma Teyze`de geldi. (Sidikli Hostesin anne babasına hep Emekli Ali Amca ve Ayşe Fatma Teyze der. Bu yüzden bu lakap çalıntıdır.) Ayşe teyze her sevişme sahnesinde arkadan “Tövbe tövbe” diye es verdi sağolsun. Çıktık taksiye bindik ama şoför kadın çıktı. Gündüz vakti gördüm de gecenin birinde ilk defa görüyorum. Helal be kadına dedim. Hem kendine güvenmesinden hem taşı sıkıp suyunu çıkartmasından, hem de çok güzel araba kullanmasından. Umarım hiçbir kötülük onu bulmaz. Amin deyin.

6 Mart 2015 Cuma

ve kazanan benim


Bırakın şurada keyifli keyifli güleyim ilk. Zafer çığlıklarımı atayım sonra küfredeyim. Birkaç on gün önce sizlere Hostes`ten bahsetmiştim. Ve yazımın sonuna da Barış görünümlü Burak gibi olan Pilat Bey`i maksimum 2 haftaya şutlar demiştim. Az önce itiraf etti üç gün önce terk etmiş.10 güncük sürdü ve ben kazandım. Sevindim hani. Nasıl arkadaşsın sen lafını duyuyorum ama haklıyım. Baştan dedim ben hepsine. Zaten ayrılma sebepleri de tam olarak uyardığım konulardan biri. Pilot arkadaşlarıyla dışarı çıkar, kafası güzel olunca da biri ortaya fikir atar Kapadokya`ya gidelim der. Ne hikmetse bir tek Pilot ve bir canım cicim arkadaşım dediği kızla giderler. Sabahta bizimkine dalga geçer gibi “Bil bakalım ben bilmem kimle nerdeyim?” der. Arkadaşı demeyin kızla daha önce bir ilişkisi olmuş. Lan eski sevgiliyle görüşmeyi geçtim, bir anda pat diye başka bir şehre gitmek nedir. Sevgilisi olmasa, sevgilisi arkadaşım olmasa bana ne. Tabi bizimki de açmış ağzını yummuş gözünü. Tam olarak tahmin etmediğim bir şekilde de olsa Pilot tekmeyi yedi. Üç gündür de sürekli çiçekler böcekler gönderip “Bir şey yapmadım ama özür dilerim” diyormuş. Hadsiz herif. Hayır ne desek az, bir de yüzsüzce hala konuşup duruyor. Üzüldüğüm tek nokta Hostes`in yine ilişki olayını becerememesi. En azından bu kez sağlam bir sebebi var. Yoksa çok sevindim sepetledi diye. Eminim diğer kızlarda sevindi ama  bir tek ben sevindim deyince vicdansız olarak mimlediler. Aman ne yapayım. Zaten bu iddayı kazansam da Sidikliyle daha sabah girdiğim iddiayı kaybettim. Yine Hostes üzerine girmiştim. Bir filme gitmek  için bir ay önceden sözleşmiştik. Ama art niyetli ben Sidikli`ye “Sevgilisiyle gider aramaz.” dedim. Gerçi o sevgilisinden ayrılmasa kaybetmezdim ya neyse. Ah be hayat nasıl bir şeysin. Bir yerden kazandırıp bir yerden kaybettiriyorsun. Keşke bu kadar güvenip miktarı yüksek tutmasaydım.

5 Mart 2015 Perşembe

hunharca yemek


Felsefem spor yapıyorsam daha çok yemektir. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyeceksiniz ama ne yapayım daha çok acıkıyorum. Yürüyüşten dönerken fırından ekmekleri sırtlayan teyzeler, koşarken gün de yiyeceği böreklerin hayalini kuran üç çocuk annesi ev hanımı gibiyim. Bugünde tatlının dibine vurdum. Zaten çalışırken bir yandan sürekli yiyorum. Ay bu koşma işi bana hakikaten iyi geldi. Tüm o yoğunluğumun verdiği bunaltıyı aldı götürdü. Gerçi daha uykusuz kaldım ama olsun. Gül diken olayı bunlar. Bugün Yüzücü kapıya gelip aldı korkuyorum diye. Çok iyi bu çocuk ya. Hem dırdırımı hem nazımı çekiyor.  Suya düşmüş kedi gibiymişim, etrafa şaşkın şaşkın bakıyormuşum. Öyle bir tipimde yok ama bırakayım öyle sansın, işime gelir sırf bu yüzden bil olsa bana katlanması. Galiba şu sıra boş konuşmalarımı, tüm yakınmalarımı çekecek birine ihtiyacım var. Bu yüzdende onun spor salonu ısrarlarına bile evet dedim. Ben spor salonunu sevmem hem de. Fazla soğuk ve ne bilim aletlerin başına geç şunu yap bunu yap olayı beni geriyor. Ama Yüzücü bakmam için ısrar edince tamam dedim. Akşam bizim basket ekibini ektim,  Yüzücüyle buluştuk gittik. Sahibi de arkadaşıymış. “Lady bir hafta bir denesin severse gelmeye devam eder.” dedi. Arkadaşı “Geçici kart ayarlarız gelsin bir ay denesin Yüzücü`ğüm. Senin misafirin, kırmayız.” dedi. Hayır hep dört ayak üstüne düşmem ben. Genelde tek ayağımın üzerine düşer kırarım. Sanırım spor salonu olayını sevmediğimden oluyor. Sevsem kesin “Şunu hatırına bu kadar indirdik” derler ama on yirmi fazlasını bana yedirirlerdi. Arkadaşı hoca çağıralım ilgilensin dedi Yüzücü ben hallederim dedi. Plates ağrı gelirmiş bilmem ne, şu bu hareket, şunu bunu kullan. Bana “Seninle ilgilendiğimi sandı, o yüzden istediği kadar gelsin dedi” dedi. Ay biliyorum benimle ilgilenmediğini de parantez arasında belirtmesen de olurdu. Hem Avukat ondan fena halde hoşlanıyor. Arkadaşımın aşkısın der kaslarına göz ucuyla bakarım. Neyse ne işte.  Ortam iyi güzel hoş da açık alanda koşmak gibi değil ki. Bir de ne bilim garip bir fobim oluştu tuvalete bile tek gidemez oldum. Tamam kızlar hep tuvalete tek gitmez diyeceksiniz ama ben giderdim. Şimdi millete hadi gidelim diyorum. O yüzden Yüzücü sürüklediği için onsuz oraya da gitmem. Hem sabah koş akşam oraya git ölürüm. Henüz ölmeyi de planlamıyorum. Daha çok zırt pırt arayıp, mail atıp duran patronumu öldürmek istiyorum. Bu da önceden planlanmış cinayete girer mi? Cezam ne kadar artar acaba.

4 Mart 2015 Çarşamba

36 bedene elveda


Saat onda olan dersleri seviyorum.  Bugünde onun nimetlerinden faydalandım. Dün markete giderken kot pantolonumun düğmesini kapatamadım. Uzandım göbeği içeri çektim zıpladım hatta anne yardım et dedim. Sonunda kapandı ama içinde sıkıştım kaldım. O an fark ettim artık 36 beden bir pantolonun içine giremiyorum. İşim gücüm ne yazık ki hep bilgisayara bağımlı. Bende istedim şöyle atlamalı zıplamalı bir işim olsun, derslerde 2 saat kıçımızı tahtadan kaldırmadan oturmak zorunda kalmayalım. Küçükken şişkoydum, sonra kendiliğinden gitti. Yemek yemeyi severim ama kilo almazdım. Hatta koşu yapmadığım dönemlerde bile. Bu kez nasıl olduysa ipin ucu kaçmış. Ama garip bir şekilde de bu halimi sevdim desem. Yani ne biliyim daha az kemikli daha iyi duruyor gibime geldi. Ama sonra aklıma içine giremeyeceğim kıyafetler geldi. Bende sabah altıda koşuya gittim. Kapıma da anneme not bıraktım. En nefret ettiğim şey koşuya giderken telefon taşımaktır çünkü. Anahtarımı bir de gençlere kötü örnek olmak istemem ama çakımı attım çıktım. Normalde bu kadar erken çıkmam ama amacım Yüzücü`ye yetişmek. Adamın fixi yaz kış şortuyla koşmak –bacakları cidden iyi- ve altıda başlayıp sekiz buçuğa kadar koşmak. Normalde bu kadar erken kalkmam ama özledim sanırım onu. Tabi asıl sebep başına ekşiyip dırdır etmek. Atladığı kısım ise üç beş kişi bile değil o saatte koşan. Bir tek fötr şapkalı amca var. O da koşamıyor yürüyor. Yani beni kesmeye kalksalar amcadan bana hayır yok. Hayır adam her gün geliyor da ya bugün gelmezse. Kabahat bende keşke telefon numarasını falan alsaydım. En azından arar sorardım. Evet, evet götüm yemiyor bu saatte koşmayı. Ben tırs tırs giderken arkamdan biri karın boşluğuma doğru hamle yapıp böhledi. O ara küçük bir kalp spazmı geçirdim tabi ben ama ilk hamlem geri doğru dönüp elimi yumruk yapıp şakacı vatandaşa saldırmak oldu. Milleti kıtır kıtır kestikleri bir ülkede olduğumuzu unuttu herhalde, o yüzden korkuttu. Koştuk ama o koşmayı bana sorun. Her hücrem tembelliğe alışmış can çekişti, şu an ise sızım sızım sızlıyor. Oturunca da başladım konuşmaya. Sustu sustu, bende anlattım sustuğunu bile fark etmedim. Sonra “eee ne diyorsun” deyince de “Göbek yapmışsın” dedi. 

2 Mart 2015 Pazartesi

mekiğe koyun en uzak gezegene gönderin


Rahat bırakın ne olur rahat bırakın. Artık o kadar çok yoruldum ki. Herkes bir şey bekliyor, herkes şunu da yap bunu da yap deyip duruyor. Mail adresimi “öldü” sebebi kullanıp kapatmak istiyorum. Telefonumun çalmasından nefret ediyorum. Ve herkes o kadar bencil ki. Kimse benim kendi özel işlerim olabileceğini düşünmüyor. Kendilerine uysun yeter. Onların işi hallolsun, önemli ve hayati olan o. Sonunda hepsine siktirin gidin diyeceğim. Staj yaptığım yerden mail atmışlar bir sürü iş. Ders programım yüzünden hep bölük pörçük gidiyorum ya sanki onlar ne zaman ne derlerse yapmam gerekiyor gibi davranıyorlar. İyi niyetten bildiğim ama orda işim olmayan birkaç iş yaptım ve üzerime yapıştırdılar. Okulda hocaya asistanlık yapıyorum adam bir yerin görevini üstlenmemi isterken başta, şimdi arayıp “Dekan hoca bir şey rica etti bilmem kim becerememiş dedim benim çok iyi yapanım var. Zaten fakülte işi kırmayalım dekanı Lady`ciğim”. Arkadaş mail atıyor “Okulun bilmem ne fakültesinde çıkmış sen anlıyorsun diye sana yönlendirmemi söyledi hoca.” Proje yaptığımız hoca maili geçtim whatsapp`den rahat vermiyor. Arkadaşlarım “Ya sen şunu biliyordun halleder misin?” diyor hayır diyemiyorum. Sonra sabah 7`ye kadar çalışıp, 8.30`daki derse giremiyorum, sonrakine yetişmek için yırtınıyorum. İnsanların bir sürü paraya yapacakları işleri bedavadan ameleliğine yapıyorum. Hayırı bile kabul etmiyorlar. Peki bunların getirisi, yorgunluk, yorgunluk, sinir, isyan. O yüzden cv dolduracağım diye beni bu hale sokan kapital yarışçı düzenin ağzına sıçayım. Özellikle sabah arayıp uyandıranların inşallah çocukları olur ve sabahlara kadar ağlar. Umarım makaleleri ellerinde patlar. Umarım hepsinin ellerinde gezen o Maclerine su dökülür. En önemli ve aminlik duamı sona sakladım. İnşallah mail adresleriniz hacklenir.

nasıl başladım nasıl bittirdim


Annemler evde yokken en çok sevindiğim şey tüm hafta sonu yatakta kalabilecektim ve annem “Kalk artık yatağını topla.” diye sıradan söylevlerine başlamayacaktı. Minicik küçük hesaplar peşindeydim.  Ama cumartesi demediler iş için sabahın köründe yine aradılar. Direndim ama iş beklemez tabi.  Eh annemde temizlik falan deyince mecbur kol paça sıvayıp giriştim. Biz kadınların zavallı kaderi değil miydi temizlik? Çekmeyen var mı ki? Kızlar gelecek diye markete gittim, deli gibi yemek yaptım. Dahi ile Skype da lak lak yaptığım vakit bile bir yandan odayı topladım. Ama güzelim yemeklerim elimde patladı. Tok geldi haspalar. Sabaha kadar durmadan konuştuk ve yaptığım üzerine onlara satabildiğim pasta ve kurabiyelerden yedik. Muhabbet yine döndü dolandı bana geldi. NilKuşu kafaya koymuş tanıştıracaklar listesine beni ikna etmeye. Yok şöyle iyi yok böyle iyi. Tanışsam ne olurmuş, ne zararı varmış istemezsem olmazmış. Sorun o değil ki! Sorun ben kimseyi istemiyorum. Ama onlara göre öyle değil. İzin vermiyormuşum kendime, karşımdakilere şans tanımıyormuşum, saklıyormuşum kendimi. Doğru mu bilmiyorum ama bunaldım. O kadar ısrarcılar ki fena halde canımı sıkıyorlar. Baktım susmuyorlar, havada aydınlanmaya başlamış, yatalım dedim. Bir saat sonra tam 7:04 de Aslan aradı NilKuşu`nu.. kalk gel diye. Lan daha yeni yatmışız, o kıçında pireler horul horul uyumuş. Kapattı telefonu daldık tekrar uykuya. Üç saat geçti annem arıyor. Amcamlarla Uludağ`a gitmişler, fotoğraf atmış bilmem ne. Ben evde kalayım, kar topu bile oynayamayayım o nispet yapsın bana. Ah kalleş anam ahhhhh. Hem kıskandırsın hem de uyandırsın beni. Sabah uykusunun bana olan nefretini sırtladım kahvaltı hazırladım. Çil yavrusu gibi millet dağılınca da vurdum kafayı yattım. Uyandığımda ise böyle üzerimde garip bir şey vardı. Kendimi yalnız, hüzünlü ve korkak hissediyordum. Gerçi uzun süredir böyleyim ama yüzüme vurulmuş gibi şimdi. Belirsizlikler beni çok korkutuyor. Sorumluluklardan bıktım. İnsanların sürekli bir beklenti içerisinde olmasından usandım. Uyusam uyusam uyusam.