Sıkılıyorum, bu işler çok basit derken belamı verdi yukarıdaki. O kadar çok işim vardı ki masamdan kalkıp işemeye gidemedim. Bir de üstüne sınavlarım vardı. İzin isteyebilmek için, işinin bitmesi gerekiyor. Bende mecbur onlara on birlere kadar çalışmak zorunda kaldım. Sınavlarım bari iyi geçseydi ama onlarında durumu parlak değil. Bir günde üç sınav olunca bende oooo piti piti yapıp çalıştım. Tüm bu arada zaman bulup hayatımda sevdiğim dört adama da atkı ördüm, hatta kazak ördüm demek istedim ama vaktim olmadı. Yoksa Derya Baykal`a örnek veriyorum. Bende gidip birbirinin aynısı atkı aldım. Dahi`ye kargoladım, Uyuz`a zahmet edip gelirsen veririm dedim, babama yeni yılı bekleyemeden alır almaz verdim. Ya bazen düşünüyorum babamı neden bu kadar çok seviyorum anlamıyorum. Herkes baba sever ama sanki ben onu herkesin babasının sevmesinden daha bir başka seviyorum. Bütün akşam atkısıyla oturdu, dizine yatırıp çok yoruluyor benim kızım diye sevip, saçlarımı okşadı. Böyle bir babam varken beni istediğiniz kadar çocuksu şımarıklıklarla suçlayın umurumda olmaz. Adam büyüme diyor, bende söz dinliyorum işte. Joker`e de dün verdim. Sanırım bu hediye olaylarında anlaşma yapılması, biri alınca diğerininde alması gerekiyormuş. Saçmalık. Lan ben canım istediği zaman hep alıyorum. İlla özel gün ve karşılık saçma. Ama ayıp olurmuş karşı taraf almazsa. Almasın ne olcak, ben almak istedim aldım. Kredi kartım Uyuz için aldığım gömlek ve kazak taksitleriyle dolu. Özel günleri beklemek bana mecburen aldım al idaret et işte demek gibi geliyor. E şimdi niye adın o zaman diyeceksiniz, yen yılda herkesin yeni bir şeyi olmalı gibi minnak bir olayım var. O yüzden hep alırım. Annem zaten sağ olsun bütün kız arkadaşlarıma kırmızı iç çamaşırı alır. Annemin takıntısı da bu. Şimdiye kadar aldığı donlarla pazarda tezgah açardım ben. Joker`in alıp almaması yani zerre umurumda değildi ama o öyle bir şey yaptı ki tüm korkularım tekrar gün yüzüne çıktı. Bana bir seri masal kitabı almış. Uyuyan Güzel`inden Pinokyo`suna kadar hepsi var. Böyle çok güzel çizimleri var ve hepsinin sonu benim bildiğim, bir zamanlar sıkıcı bulduğum sonradan bu sona razı olduğum "Sonsuza kadar mutlu yaşadılar" diye bitiyor. Ya o kadar sevdim ki hediyemi, sırf bunu düşündüğü için ona olan sevgimi daha çok hissediyorum. Ne var bunda demeyin, gerçek hayat kötü son getirir. Onu bu kadar çok sevmek, alışmak, aşık olmak istemiyorum. Bir gün bittiğinde ya da o gittiğinde acı çeken ben olacağımı bildiğim için istemiyorum. Sırf siz sevmeyin diye hep yaptığı öküzlükleri anlatayım istiyorum. Ama o her defasında muhteşem bir şeyle karşıma çıkıyor. Basit olabilir belki ama bu beni daha çok mutlu ediyor. Beni anlıyor, neyle beni mutlu edecek bilmesi çok hoşuma gidiyor. Sanırım .ok normal değilim. Düşünüyorum adamın aldığı hediyeleri kaktüs, masal kitabı, saçımı kalemle topladığım için rengarenk kurşun kalemler, arabada benim için bulundurduğu nutella kavanozu, cüzdanında benim için taşımaya başladığı yara bandı ne bileyim daha bir sürü küçük detay. O böyle yaptıkça da kendime engel olamıyorum. Yeni yılda ailesinin yanına gitti ve ilk defa gitmese keşke dedim. Gitmese herkesi satıp onunla geçirmek isterdim. Zaten bizim tayfa sağ olsun dağın başına gidiyoruz. Bu karda mahsur kalırsak bunlar ilk beni kurda kuşa yem ederler. İnşallah kurdun miğdesini bozarım. O yapacakları kestane de bizimkilerin
31 Aralık 2015 Perşembe
bir baraj yapsalar önüme
Etiketler:
ben,
blog,
günlük,
Joker,
kişisel blog,
kişisel post,
yeni yıl
24 Aralık 2015 Perşembe
ne yani buranın en ahlaksız kızı ben miyim
Hepsini denedik. En sonunda benim işten sonra Starbucks`da takıldığım bir düzen geliştirdik. Kahve sevmeyen ben içilen çaydan, portakal suyundan falan sıkılıp muffinime eşlik edecek kahvelere kadar geçtim. Ortak noktada buluşalım dedim yine olduramadık. Ben toplu taşımaya ettiğim küfürle, o trafiğe ettiği küfürle cehennemden parsel parsel arsa aldık. Hatta bir kaçında site inşaatına bile girdik. İçeriden tüyomuz da hazır. Seneye hava alanı yapılacakmış, değerlenecek. Evet o çılgın kalabalığı insanlarla dip dibe gitme olayını sevmiyorum. Bende trafik geçene kadar o süreyi Joker ile geçirmeyi yeğliyorum. Ama onun gelmesi için bir saat ortalıkta dolanmak zorunda kalıyorum. Ay daha doğrusu ben, muffinim ve masam birlikte vakit geçiriyoruz. Bilgisayarım yanımdayken çok sıkıldığım söylenemez ama o yokken bir saat fazla uzun ve sıkıcı geçiyor. Beni az çok tanıyan o sürede uslu durmadığımı tahmin eder. Bilgisayar yoksa kitap var diyenlere, asıl bilgisayar yoksa insan var derim.Evet otururken o koca masada bana eşlik eden insanlarla sohbet etmek gibi bir alışkanlık edindim. Çok eğlenceli veya manyak tipler bulduğum oldu, Bazısıyla sık sık karşılaşmaya bile başladım. Sanırım dışarıdan şımarık, "Ayyyy Sturbucks`dan kahvemi içmeden asla uyuyamam" kızlarına benziyorum. Etrafta tanıştığı insanlarla kikirdeyen yelloz gibi de görünüyor da olabilirim. Ama unutmamak gerekir ki benim ki mecburiyetten. Bir saat dolsun diye başta sakin rahat diye tercih ettiğim, sevgilisini kahvehane köşelerinde bekleyen zavallı kızım. Gerçi dışardan bir içecek ve muffinle bir saat oturan kız olarak da görülebilirim ama Allah aşkına sürekli sürekli o kadarda para bayılınmaz ki. En sinir olduğum şeydi Starbucks`da takılmak ama olan bu. Ancak memelilere girmeyi başaramayıp sürüngenlerde kendine yer bulan sevgilim buna bir son verdi. Geldi evinin anahtarını önüme bıraktı. Sanırım en hızlı ev anahtarı ele geçiren kızlardan biri olarak sevinmeliydim ama Joker`in amacı sokaklarda kalmam değil, sokaklardayken flört etmemi engellemek. Ona kalırsa sürekli birileriyle flört ediyorum. Ay evet yaptım. Şeker çocuktu, canım sıkılmıştı, azıcık flörtten zarar gelmez dedim, iki kıkırdadım. Joker`de sağ olsun üstüne geldi. Ne yani o sanki hiç etrafına bakıp kaş göz süzmüyor mu? Aranızda erkek olup yapmıyoruz derseniz artık yemiyoruz biz onu. Kaldı ki hiç bir art niyetimde yoktu. Sadece eğlenmek istedim biraz o kadar. Yoksa hoşlanmadım bile adamdan. Of biliyorum sadakatim sorgulanacak cinsten ama burda yalan söylemek göz boyamak istemiyorum. Evet ondan çok hoşlanıyorum hemde çok çok çok. Ama bu etraftakileri görmemek değil ki. Her yakışıklı adama karşı kimyasal bir şeyler hissetmezsinde, sadece bakarsın. Senin için bir tv de gördüğün birine bakmak gibidir. Bende ki de öyle. Bu yüzden suçlu hissetmek istemiyorum. Çünkü sadakatsizlik yaptığımı düşünmüyorum. Aşık olunca göz başkasını görmez diyorlar. Sen neden görüyorsunuz derseniz bu öyle bir görme değil. Sadece bakmak işte. Yani şimdi siz hiç sevgiliniz varken etraftaki insanlara bakıp ne yakışıklı çocuk, ne güzel kız gibi bir şey demediniz mi? Ya da ne bileyim birine aşıkken can sıkıntısıdan ayak üstü flört etmediniz mi?
Etiketler:
ben,
blog,
günlük,
ilişki,
Joker,
kişisel blog,
kişisel post
21 Aralık 2015 Pazartesi
çişini tutamayan kız
Hiçbir yerde işeyemem dedim. Çok değerli ya sanki. Tüm pazarım
tuvaletlerde geçti. Zannettiğiniz gibi değil. Üşüttüm mü ne oldu bilmiyorum ama
yuttuğum tükürük bile bir litre olarak çıktı. İki dakika oturamadım ya. Tam
Joker bir şey anlatacak ben bir lavabo diye koşarak tuvalete kaçtım. Çünkü çişimi
tutamıyordum. Üşüttüm mü ne yaptım anlamadım ama durum buydu. Bütün gün bacak
kaslarımı güçlendirdim. O kadar çok tuvalete gittim ki Joker bile neyim
olduğunu sordu. Midemi üşütmüşüm sanırım midem falan bulanıyor dedim ama on
dakikada bir tuvalete gidince yemedi. Zaten bende en son üzerine mum diktim. Annesi
ile babası İstanbul`a gelmiş. Annesinin sevdiği pastaneden dondurma almak için
arabayı çekti kenara indi. Beş dakika bekledim yok on dakika bekledim yok.
Beklemem sorun değil benim yine çişim geldi. Şimdi bu gelecek beni eve bırakacak
derken ben bu arada bir dilimde kesin
altıma kaçırmış olurdum. Ama son dakikaya kadar dayandım, sonra koşarak pastaneye
daldım. Tuvalet nerde diye ciyak ciyak koşarak sordum. Altıma işemeden yetiştim
ama dışarda iyi misin diye soran bir sürü ses. İçeri de bir kız gönderince
bunlar başladığım öğürmeye. Ne yapayım çok utandım. Joker kesin ishal-ama
millet neden sanki ishal doğal bir rahatsızlık değilmiş gibi motor bozma der
anlamıyorum- diye düşündü. Ben neden çişimi tutamıyorum diyemedim onu da
bilmiyorum. Millete bok atarken Joker`in benim ishal olduğum yüzde yüz düşünmüş
olmasının beni neden böyle utandırdığını bilmiyorum. Hep kızlar sıçmaz sendromu
bunlar. Gerçekten öylede olabilirdim sağlık bu desem de yerin dibine geçtim. Bu
yüzden de rol yapmayı hiç bırakmadım. Dışarı çıkınca da küçük öğürme efektleri veren
bana “müşteri hasta yardımın bokunu çıkartıp çok hassas bir müesseseyiz” diye
düşünen bir adam elinde bir tabak dolusu kahveyle geldi. Tutturdu mide
bulantısına kahve iyi gelir diye. Yok dedim, sevmem dedim ama rengin kaçmış
dediler ağzıma ağzıma sokuşturdular kaşık kaşık kahveyi. Annem bize ishal
olduğumuzda yalatırdı kahve amakusunca hiç kahve yedirdiğini hatırklamıyorum. En
son ben gerçekten kusma evresine geçince vazgeçtiler. Bir haltım olmadığı için
doktor tekliflerini reddettim. Dünden beride Joker`den kaçıyorum. Sanırım onu sonsuza
kadar görmek istemiyorum.
Etiketler:
çişini tutamayan kız,
günlük,
Joker,
kişisel blog,
kişisel post
18 Aralık 2015 Cuma
pokerde ortaya deniz kızını süreceğim
Hayallerimin yıkılmasına mı ağlamalıyım yoksa kaybettiğim iddiaya mı karar veremedim. Bütün o anlatılan masalların az çok biz kız çocuklarına ne yaptığını biliyordum ama bu kadar alt mesaj beklemiyordum. Aslında şuan beni şoka sokan her birinin sonu. Sonsuza kadar mutlu yaşadılar lafına sinir olurdum evet ama bana bu kadarı da yapılmaz. Kimse sonsuza kadar yaşamaz kandırmayalım çocukları diyen dilime bal arısı kussun. Kibritçi kıza içi parçalanan ben Deniz Kızı`nın sonuyla yıkıldım. Lan kız köpüklere karışıyormuş orjinalinde. Disney ve anne işbirliğinde yıllarca salak prensiyle mutlu yaşadı sandım ben. Pinokyo çocuk olmayı sadece rüyasında görebilmiş. Sonu dar ağacında bitmiş. Saçmalıklar daniskası olan Kırmızı Başlıklı Kızın sonu kurt tarafından gerçekçi bir şekilde yenmesi şeklinde bitmiş. Ya o meşhur Grim Kardeşlere ne demeli. Adamlar Amerikan Horror Story`i bir kaç yüzyıl önce yazmış bence, masal değil. Düzenledikleri her masalın sonunda kızın başına iğrenç şeyler gelmiş. Zamanında umarım bunları çocuklara anlatmamışlardır. Grimm kardeşlerin bitirdiği sonlar falanda anlatılsa boy boy Hitler`imiz olurmuş. Ya ben o adar emindim ki o Deniz Kızının o salak prensle mutlu olduğuna kesin kazanılacak iddiaydı benim için. Hem oturup çizgi filmini izleyende bendim. Hiç de ölü gözükmüyordu. Nerden geldik hatırlamıyorum ama Joker`le Küçük Deniz Kızı masalının sonuna geldik. İntahar ediyor dedi saçmalıyorsun dedim. Cidden intihar ediyormuş. Disney geçirmiş Polyanna gözlüklerini kandırmış beni. İşin kötü tarafı kazanacağından emin ben koşulları belirlemeyip, kazanınca karar vereceğimizi söyledim. Poker oynayıp masaya en son donunu bırakan kumarbaza döndüm, oh olsun bana.
Etiketler:
ben,
blog,
gerçek masal sonu,
günlük,
Joker,
kişisel blog,
kişisel post
15 Aralık 2015 Salı
yeşil değilim öpsen de prenses olamam
Kadınlar güzel sözler duymaktan hoşlanırlar. Tatlım, balım,
böceğim, canım, bebeğim-Bu kelime çok saçma değil mi? Neden bebeği olmak isteyeyim
ki? İnsan en çok bebeğini sever falan demeyin hala kulağıma garip geliyor.- tam
kadınların hoşlanacağı şeylerdir. Sevgilim desin, aşkım diye o telefona kaydetsin
isteriz. Gülüm bunların dışındadır haberiniz olsun beyler. O ulağa oldukça kaba
geliyor. En azından benim kulaklarıma. Temel prensip kız arkadaşınıza o güzel
sözcükle birlikte isim takarken sahiplik ekini unutmamak. Erkek tarafından sahiplenilmek
isteriz aslında. Feminist ayaklarını bırakıp kendimizle yüzleşince görüyoruz
sanırım bunu daha çok. Bal, tatlı, böcek derse kafasına ayaklarımızı delicesine
acıtan ama seksi olmak uğruna giydiğimiz stilettoları geçirmek isteriz. Çünkü
biliriz ki o ayakkabı, o topuk ayakta değilken bile can yakar. Ben mi? Hayır,
tüm bu tatlı sözleri istemiyorum. Ben sadece bana Lady demesine razıyım. Telefonumda
tam adıyla kayıtlı, tam adımla kayıtlıyım. Gelin görün ki bana seslenirken,
konuşurken her defasında “KURBAĞA” diyor. Hani şu yeşil olan, öpünce prense
dönüştüğüne inandığımız masaldaki yeşil, bir önceki larva hali siyah minnak balığa
benzeyen. Ben ona benzemiyorum, eminim. Ne yeşilim, nede geçmişimde larva
deneyimi olmadı. Zaten beni öpeninde beni prensese dönüştüğümü gördüğünü
zannetmiyorum. Ama vıraklıyorum. Joker`in iddiası bu yönde. Burak isimli bir
arkadaşa seslenirken, onun kulağına “vırak” olarak gittiği günden beri bana
kurbağa diyor. Bu onunla birlikte değilken rahatsız edici değildi. Birbirimizi sinir
etmek için yakaladığımız birer noktaydı. Şimdi ise onun için sevgi sözcüğü
oldu. Her yerde her zaman kurbağa diyor. Kurbağa aşağı kurbağa yukarı. Hayır o
şirinlik katacak mucizevi “–m” harfi de eksik. Yalnızken söylemesi beni
rahatsız etmekten, başkaları etrafımızdayken her kurbağa deyişinde onun
kafasını ayaklarıma üzülüp giyemediğim stilettoyla delmek istiyorum. Çünkü kendimi
her defasında dalga geçilen, küçük şişman kız gibi hissediyorum. Bunu yazan bir
başkası olsa”Kendine bunu yapma. Git konuş, ilişkide konuşmak önemli iletişim
problemi ilişkiyi bitirir”derdim. Kendime de dedim, ona da. Ama bu onu beni
sevme şekli olarak görüyor anladım. İnsanların yanında dememeye dikkat ederim
dese de sanki özgürlüğünü elinden alıyormuşum bakışları kendimi suçlu
hissettirdi. Bilmiyorum, aslında sorun insanların yanında öyle seslenmesi bile değil.
Düşününce bizi özel kılan bu ama her kurbağa deyişinde önceden ondan ne kadar
nefret ettiğimi, gıcık olduğumu ve yanında gezen kısa etekli uzun bacaklı
kızları hatırlıyorum.
Etiketler:
ben,
blog,
günlük,
Joker,
kadınlar ne ister,
kişisel blog,
kişisel post,
kurbağa
13 Aralık 2015 Pazar
insan balık gibidir yemeden bayatmı anlamazsın
Tüm günümü tanımadığım iki insanla geçirdim. Gerçi günün
sonunda ne iş yaparlar, nasıl tanışmışlar, nelerden hoşlanırlar öğrendim.
İnsanlarla rahat konuşup, tanışırım dediğimde herkes garip karşılıyor. Ama
insanlara biraz güvenmek gerekmez mi? Zarar gelebilir korkusuyla ne kadar
kendimizi sarıp sarmalayabiliriz ki? İmkansız. Bende bugün yine benlik yaptım.
Güzel sanatlar final ödevim için müze gezmeye gittim. Joker gelebileceğini
söylemişken işleri çıktı gelmedi. Benimde gidicek kimsem yoktu tek gittim ne
yapayım. Tam boş boş dolaşıp çıkacakken yanındaki bayana mozaikler hakkında
bilgi veren bir adama, bedava rehber dinleyen turist misali götüm götüm
yanaştım. Bunlar ilerledi ben ilerledim. En sonunda dikkat çekti tabi. Tanıştım
katılıp katılamayacağımı sordum ve bir bakışım baştan bu kez rehber eşliğinde
geziyorum. Adam hakikaten rehbermiş ve ben kız arkadaşıyla randevusunun
göbeğine +1 oldum. Müze kartla girdiğimden ödeve iliştireceğim bileti benim
için bedava aldılar. Hatta bu kadarla kalmayıp ordan çıkınca onlarla gezmeye
devam ettim. Şaka gibi ama bütün gün birlikte gezdik, harika sohbetler ettik ve
çok güzel şeyler öğrendim. Üstüne birde İstanbul`da yaşayıp onu tanımadığımı fark
ettim. Ara sokaklarda kalmış sinagog kapıları, kiliseler ne bileyip eski taş
yollar harikaydı. Mal mısın sen tanımadığın insanların randevusuna ne salça
oluyorsun diyeceksiniz ama ben dedim onlara ayıp oluyor gideyim falan ama yok
bırakmadılar beni. Evet evet kendimi yine yeniden sevdirdim. En son birlikte
tarihi bir meyhaneye oturunca annemin 5, babamın 3, Joker`in ise 13 kez aradığını
fark ettim. Telefon sessizdeydi, gezerken aklıma çıkarmak gelmemiş. Bir kez daha
fark ettim ki hakikaten yeni insanlar tanımayı seviyorum. Çok keyif aldım bugün
her şeyden. İyi ki dedim kimse yokmuş yanımda. Yoksa hayatta böyle bir günüm
olmazdı. Hem biz otururken Joker`de geldi. Resmen gün sonu pastam oldu. Biz
didişip birbirimizle uğraşırken de onları eğlendirmiş olduk. Hani yalnızım,
yalnız kaldım diyoruz ya değiliz. Bugün bende çok söyledim ama yine fark ettim
ki yalnızlık seçim. Seçmezseniz kalamazsınız.
Etiketler:
ben,
blog,
günlük,
insan,
Joker,
kişisel blog,
kişisel post
11 Aralık 2015 Cuma
yazarken kendimden bıktım
Garip huylarım var benim. Huy tanımına da girmeyebilir. Belki takıntıda denebilir. Her neyse. Bende ki garip bulduğum şeylerin listesini yapmaya itildim. Metrodan çıkarken sağ taraftaki turnikeyi ısrarla kullandığımı fark etmem bir arkadaşım sayesinde oldu. Evet ben hep çıkarken en sağdaki turnikeyi kullanıyorum ve her girişte de sol turnike. Bende bu garip bir şekilde takıntı. Sonra ışıkta uyuyamam ve odanın kapısı açıksa da uyuyamam. Bembeyaz çarşafların içinde de yatamam. Ne o öyle kefen mi bu yatak örtüsü mü? O yüzden hiçbir zaman Martha Steward kadınlarından olamayacağım. Şeftaliyi tüylü diye yemem ama kayısının tüylü olması hiç rahatsız etmez. Her sabah uyandığımda elma yerim. Elma kesinlikle ekşi olmalı, kırmızı elmadan hoşlanmam. Tattan ziyade pamuk prenses yüzünden sevmem. Duştan sonra dört bardak su içerim. Neden bilmiyorum ama çok susuyorum. Sevdiğim ve özlediğim şeyleri yerken burum akıyor. Çok iğrenç dimi? Joker köpek gibisin diyor. Adam Pavlov gibi inceliyor resmen beni. Hayvanlardan korkarım, sineği bile öldürmem. Yatak değiştiririm ama öldürmek yok. Babamın hediye ettiği ucuna şemsiye tasarlattığı gümüş kolyemi boynumdan hiç çıkarmam. Kulağımdaki prisingden ise yaprak şeklinde gümüş küpemi hiç çıkarmam. Etrafta bu iki takıyı takan olursa Lady misin diye sorun. Şifreleme takıntım var. Uzun komplike şifreler kullanırım. Her çocuğu illa ağlatırım. Şu zamana kadar ağlatmadığım çocuk yoktur. Kızgınsam koşarım, bazen öfkem geçmez canım çıkar bu yüzden. Yabancı bir evde yatıyorsam yaz kış fark etmez kapüşonlu hırkayla yatar kafamı kapatırım. Yatıya kalacaksam çantamda yiyecek bulundurur, asla çok yemem, gece aç midemi çantadakilerle doyururum. Yanından geçtiğim trafik ışıklarında karşıya geçmesem de basarım. Yani İstanbul trafiğinin sebebi benim. Canım sıkıldığında gidip insanlarla tanışırım. Otobüste orda burda pek fark etmez. Milyonlarca renkli postitim, fosforlu kalemim var ve hiç kullanmam. Ders çalışmayı sevmem, son geceden önce ders çalışmam. Sevdiğim insanların poposunu ellerim. Sapıkça değil şirinlikten ve herkesin değil. Kardeşlerimin, kızların bir de bir iki kuzenin. Tanıştığım her insanı bir çizgi film karakteriyle özdeştiririm. Yüksekten hoşlanmam ama adrenalin sevdiğimden paraşüt falan olaylarına girmişliğim var. Birinden ödünç aldığım kitabı seversem tekrar okumayacak olsam da alır kütüphaneme eklerim. Yolda yürürken şarkı söylerim yüksek seste. Üzgünsem portre çizerim ama kesinlikle füzenle.
Dışarıda işemem. Çok zorda kalırsam oturmadan ayakta yapıyorum. Erkekler anlamaz kadınlar bilir ve bunun için inanın sağlam bacak egzersizi gerekiyor. Herkesin yaptığı yemeği yemem. Mutfağı görmem lazım, temiz olduğunu bilmem lazım, sevmem lazım bir de güzel görülmeli. Yeni tarif takıntım var ve ilk tadına asla ben bakmam. Kendimi çok seviyorum ölmek istemem malum. Ağız şapırtısından, geğirilmesinden nefret ederim. Sağa sola öne arkaya çok allanırım. Bir dakika bile sabit duramam. Yalnız hissettiğimde ortamdaki en sevdiğim insana gidip bana sarılmasını isterim. Dağınıklıkta düzenim vardır, yerinden oynatılınca anlar çemkirim. Çok beğendiğim şeyleri alırım giyemeyecek olsam da. Misal kırmızı bir eteğim var götü açıkta geziyor demesinler diye giyemiyorum. Başkasının kullandığı el havlusunu dahi kullanmam. Hatta evdekilerin bile. Havlum ayrıdır ve misafir olduğum evde hep üstüme silerim ellerimi. Parfüm sıkmak için yaz kış balkona çıkarım. Bu Sidikli astımı çocukken azıtık olduğundan kalan bir alışkanlık. O uyurken özellikle sıkıp rahatsız etmemek için başlayıp sonradan üzerime yapışan bir huy. Başladığım işi bitirmeden kalkmam başından ve çalışırken konuşmayı sevmem. Yaptığım iş sıkıntılı veya uzun bir işse mutlaka klasik müzik dinlerim agresifliğimi alır. Şemsiye kullanmam. eski tshirtlerimi evde giye orası burası yırtılsa da annem çöpe atarak beni delirtmeyi göze alana kadar giyerim. Aldığım her hediyenin aynısından kendime de alırım. Sonuçta beğenmiş almışım neden kendime de hediye verip şımartmayayım. Yatağımın hemen yanında hep bir el feneri bulundururum. İnsanlara asla 1 dakikaya kadar geliyorum falan demem. Genelde “100 kadar say ordayım” falan derim. Pijama altı giymem uyurken sanırım bahsetmiştim daha önce. Takıntıdan ziyade alışkanlığa giren bir diğer huyum çıkardığım sütyeni dolabımın kulpuna asarım diğer kulpta zaten hep uyu bandım asılıdır. Annemden sütyen yüzünden yediğim azardan bahsetmeme gerek yok sanırım. Off çok daraldım. Bunlar ilk aklıma gelip, insanlar bu kız mal ya demeyecek seviyede olanlar daha fazla yazamayacağım. Devamı evet var ama yoruldum be. Meğer ne manyakmışım haberim yokmuş. Yüzde kırkı buysa annem kesin doğurduğuna pişmandır.
Okumaya katlanan not: Mimleyen aradaşları tek tek yazamayacak kadar yıprandım yazıyı yazarken ama onlar kendilerini biliyorlar. Tabi benim teşekkür ettiğimi de. Dimi? Ve Melodram yapmazsa evde kalsın, Cha yapmazsa anasıyla kalsın, Müpte yapmazsa bir daha bloga giremesin amin.
Etiketler:
alışkanlık,
ben,
blog,
günlük,
kişisel blog,
kişisel post,
sadece ben,
takıntılarım
8 Aralık 2015 Salı
oku adam ol aşısı
Benim açımdan bugünü diğerlerinden farklılaştıran hiç bir şey olmadı. Yine aynı ritüel, yolda bir iki sitede dolaş dur. Buzzfeed`di bilmeyen yoktur. Varsa da onedio onun bir şubesi gibi desem sanırım yeterli olur. Çocuklara hep sorarız ya büyünce ne olacaksın diye, heh işte o soruya cevap veren çocukların yazılarını paylaşmışlar. Soru aynı soru sadece cevap Ayşe Fatma değilde Jack, Eli terafından veriliyor. Batman olmak isteyen var, prenses, kurt, Burger King, yedi yaşında olup sekiz olacağım diyen var, köpek olacağım diyen var, Black Spiderman deyip kötülerin tarafına çoktan geçen var. Hatta patates ve mail kutusu olmak isteyen var. Bizim çocuklara aynı soruyu sorunca verdikleri cevap klasiktir. Doktor, öğretmen, avukat, manken, şarkıcı.. Bir kaç çocukta duyduğum Ben 10 var birde. Gerçi onun modası çoktan geçmiş bile olabilir. Okurken eğlendim ama bitince aklımdaki tek soru "Lan bizim çocuklar niye böyle şeyler olmak istemiyorlar?" oldu. Bu çocuklar için eminim üç beş kişi "Salak ya bunlar patates olmak nedir?" derler. Çünkü bize göre mantıklı olan onların doktor olmak istemesi. Bizim çocuklardan biri mail kutusu olacam ben desin bak konuya komşuya o nasıl anlatılıyor. "Bizim bir tanıdık var, kızı mail kutusu olmak istiyormuş büyüyünce. Yazık çok da iyi bir aile ama çocuk işte satamazsın satamazsın" der. Önemli olan çocuğun hayal gücü değildir. Çocuk dediğinin zaten hayal kurduğu, yaratıcı olduğu nerde görülmüş. Çocuk dediğin mantıklı kararlar vermeli, oyun falan oynamamalı, bulutları kırmızı çizmemeli, denizi pembe boyamamalı. Çünkü hiç biri öyle değil. Karpuzu mora boyadığında biz değil miyiz kızan yeşil olacak o diye. Çocukların hayal dünyasına balta vurmakta üstümüzde yok. Çünkü mazallah hayal kurup ressam falan olmaya kalkarlar ne yaparız sonra. Bunun ben okuyamadım yavrum sen oku kurtar kendiniyle alakası da yok. Avukat bir tanıdığım yaşına girmemiş oğlu için "Ben avukat oldum sürünüyorum oğlum doktor olacak benim" diye geziniyor. Biliyorum herkes çocuğunun iyi yerlere gelmesini ister, başarılı olmasını. Ama adam doktor değilde Picasso oldu diye başarısız olmaz ha ne dersiniz?
5 Aralık 2015 Cumartesi
rusişleri bakanı Sidikli
Dün işten sonra kız kıza dışarı çıkalım dedik AvukatKız`la.
Sidikli`de ilgilenenler bilir İnavasyon Haftası sayesinde okulda çalıştığı
projelerden biri için sponsor avına geldi. Salak okulun altın kuralları
yüzünden İstanbul`da evinde kalacağına okulun zorunlu tuttuğu otelde kalıyor.
İki gün kardeşimi göreceğim onunda önüne okul geçti resmen. Sidikli`nin
sevimsiz sevgilisi Gevşek`in annesi Sidikli için kitap imzalatmış. Şu Kafes var
ya hani şu aman çok tatlı yazar diye milletin adam Türkiye`de iken instagramda
resim paylaşıp nispet yaptığı yazar. Bir de piyango bileti alıp göndermiş. Resmen
kızın gözünü boyamaya çalışıyor. Evet, evet çocuktan hoşlanmıyorum diye anasına
çamur atıyorum. Ama Sidikli benden çok kimseyi sevmesin istiyorum. Operaya
bilet almış oğluyla gitsin diye. Elitlikten ölüyorsun ama o çapsız oğlunla
bizimkisi ancak lol turnuvasına gider, anası operalarda gezse kaç yazar. Ay bak
yine sinirlendim. Dünde aynen böyle sinirlendikçe bir tane daha içelim, bir
tane daha derken AvukatKızı sarhoş etmeyi başardım. Bende tık yok, bir çakır
keyiflik bile ama Sidikli ve AvukatKız biz dövme, prising yaptıracağız diye tutturdular.
Yok dedim olmaz dedim, açık yer yoktur dedim dinlemediler. AvukatKız birde
tutturdu Atlas Pasajındaki dövmecide olmazsa olmaz diye. Gittik baktık hala
açık, bu kez bizimkiler başladı pazarlık yapmaya. Şeker gibi adama en son saç
yolduruyorlardı. “11.20 de açık yer bulmuşsunuz, ne pazarlığı?” dedi adam ama
gel de bizimkilere anlat. Hayır, mekandakiler ve ben gülme krizine girdik
bunlar yüzünden. Prising yaparken de adam videoya aldırdı. Neden müşteri
kovuyor diye suçlanmak istemiyormuş. Zaten AvukatKız “içince acımaz sanmıştım”
deyince dövme yapmayı adam reddetti, bizimki tutturdu. Adam ayılınca gel deyip
çekti gitti. Bizimki de diğerlerine güvenemeyip minnacık bir dövme yaptırdı.
Annenle babanı ne yaptın onca saat derseniz, son otobüsü kaçırdık Sidikli`nin
arkadaşları gelsin diye bekliyoruz dedik. Gerçi doğruluk payı var. Sidikli`ye
sevgili ara gelsin asın seni biz eve gideriz o gelince diyorum adam meyhanede
arkadaşlarıyla diye kalkamazmış gelsin dedi. Lan it bu kız senin sevgilin ne
demek gelemem ya. Kimse kusura bakmasın, prenses sendromu falan demesin ama o
kızın gelip alınması gerektiğini düşünüyorum. Ne demek ya sen gel.
Dayılanmasını biliyor oraya gitme, burdan geçme, onla konuşma. Ama paşam iki
adımlık yere kızı almaya gelmedi biz bıraktık. Yazın konserde de bize taksiye
kadar eşlik bile etmemişti. Ya bu adam bu kızın sevgilisi nasıl bu kadar rahat
olabiliyor. Ay bilmiyorum sinirlerim zıpladı. Zaten son paramızı dövmecide
bırakıp, Sidikli`ye de son kuruşuma kadar verince AvukatKız`la yedi lira ile
ortada kaldık. Kuzu kuzu Joker`i aradım geldi aldı bizi. Yalnız yedi lira
paramız kaldı dediğimizde mal mısınız bakışı atıp “Neden para çekmediniz?”
dedi. Benim bankada kuruşum kalmadı da AvukatKız`a sen çek niye demedim
bilmiyorum. Kafan güzel demeyin eve gelip annemle iki saat lak lak ettik, anlasa annem anlardı. Sabahta babamın zoruyla
erkenden kalkıp kongre merkezinde aldık soluğu. Hocamda Amerika`dan bu organizasyon için
dönmüş. Adam tüm günümü kitledi yine. Ay birde cumhurbaşkanı geldiğinde
kalabalıkta ezildim asabım bozuldu. Sanırsınız rock yıldızı. Milletteki bu
adama ulaşma isteğiyle, ergen kızların Justin Bieber konserinde üst üste çıkmasıyla
aynı geliyor. Bizim Sidikli proje için adamla baya sohbet etti kız da nasıl bir
umursamazlık varsa kırk yıllık dostuyla konuşur gibi umursamazdı. Kaldı ki en
olması gerekende bu. İnsanların mevki sahibi kişilerin yanında şekilden şekile
girmesine sinir oluyorum. El ayak öpme moduna geçenlere ise uyuz oluyorum. Zaten
Sidikli`ye göre beş dakika daha konuşsalar adam Sidikli`yi Rusişleri Bakanı
yapacakmış. Sidikli Putin`le görüşmesi halinde bırakın okul projelerine destek
verecek kişi bulmayı, doğalgazı tüm ülkeye bedava alabileceğini düşünüyor. Sen
sevgilini daha getirteme ama bedava doğalgaz al. Sidiklim be özgüvenin bence
götünde patladı senin.
Kurşun Dökmesini Bilen Okuyanıma: Sidikli`nin otelden gelesi beklerken, AvukatKız dürüm
yiyelim dedi ben tam girişinde yeri öptüm. Düşmeden çok uzun zaman
geçiremiyorum sanırım ben. Hayrınıza bir okuyun, kurşun dökün be.
4 Aralık 2015 Cuma
bir saksı nelere kadir
Cenazeye çelenk, düğüne çelenk, doğuma, hastaya çiçek, özel günlere çiçek, böyle bir arada esince ki Türk erkeğine çok esmez yine çiçek gönderiliyor. Çiçeği sırf bu günler için besleyip büyüten, işin ticaretini yapan koca bir sektör. Ve ben buna karşıyım. Babaannem çiçeğin toprakta güzel olduğunu söylerdi ben küçükken. Çünkü ben her defasında o kırmızı gelinciği koparmak için yanıp tutuşurdum. Ne var ki her seferinde kopardığım da üzülürdüm. Çünkü elimdekinin sonu belli solup gidecek. Anlamam uzun süremi aldı ama sonunda çiçek sektöründen nefret ettiğim kararına vardım. Bir çiçek sipariş edeceksiniz kimse gül ağacını satmıyor. Herkes solup gidecek gülü satıyor. Bu yüzden de her ne kadar kibarlık ettiklerini düşünseler de işe girdiğim için çiçek gönderen arkadaşlarıma uyuz oldum. Tamam tebrik etmek için yaptınız anlıyorum da, bu kadar ince olmak zorunda mısınız Allah aşkına. Kimse kusura bakmasın, öküzlüklede suçlansam bana biraz saçma geliyor. Ay işe girmiş hemen çiçek gönderelim. Koş yetiş, sen eksik kalma. Boşuna demiyorum besleyin beni burda oyayım gözünüzü. Ama ne yapayım, kaç yıldır arkadaşımsınız bilin bir zahmet koparılmış çiçeğe karşı olduğumu. Sonra elin Joker`i gelip tahtınızı sarsmasın. Adam kaktüs göndermiş. Hem de saksıda derdim de, malum o hep saksıda salakça olur bunu demem. Diğerlerinin yaptığı saçma gelirken, o yapınca direk ne ince, tatlı çocuk bu moduna girdim. Bir de demiyor mu "Seni bir buketle kandıramam, pek senlik olaylar değil." Ben ona hiç bahsetmemişken bunu bende fark edebilmesi çok hoşuma gitti. Lütfen bana bunun çok hoş bir jest olduğunu, "böyle giderse ben buna çok pis aşık olurum, korkmama gerek yok ama" duygusunun bende panik yaratmaması gerektiğini söyler misiniz?
Etiketler:
aşk,
ben,
çiçek sektörü düşmanı,
günlük,
iş buldum,
Joker,
kişisel post
2 Aralık 2015 Çarşamba
besle beni oyayım gözünü
Adam Amerika`ya gitti ama yakamdan düşmedi. Şu yapılacak,
buraya gidilecek, şununla görüşülecek. Ne dediyse yaptım. Adam Amerika`ya gitti
ama arkasında resmen beni asistan bıraktı. Tamam dedim benim yararıma ama ben
ona şu eğitimi almak istiyorum demedim. Gerçi istiyordum o yüzden teşekkür edip
gittim geldim. Projesinin tüm amelelik işlerini yürüttüm çünkü rica etti ve şu
eğitimi almak için bana olanak sağladı. Off tamam ne kadar amele işini yapsam
da adamın üzerimde hakkı var. Kankası olan diğer hoca da zaten kanatları altına
alıp hem işlerini yaptırdı hem, olanaklar sağladı. Ne kadar oflasam poflasam
salak arama saatlerine ve maillere küfretsem de yaptım ve çok şey öğrendim. Dün
aradı "Lady, bu kadar evde oturduğun yeter. Şöyle bir arkadaşım var. Yarın
12 de seni bekliyor ama hep geç kalır sen birde git. Bu arada şurada bir eğitim
ayarladım şunu öğreneceksin. İki gün haftada sana izin verecek. Şu kadar maaş
verecek. Yarın formaliteden git bir görüş" dedi. Gittim görüştüm başla
dediğinde en son kendime masa seçiyordum. Adam sana iş buldu daha ne
söyleniyorsun diyeceksiniz ama saat farkını umursamayıp gecenin dördünde aranınca
“Hocam öldünüz mü?” tepkinize inanın salak
salak konuşmakla suçlanmak tüm minnettarlığınızı alıp götürüyor.
30 Kasım 2015 Pazartesi
bok sürdürmeseydin bari
Etraftaki ilişkilere gözlerimi dört açıp baktım. Temel sorun
kıskançlık. Kadınların erkeklerin ensesinden düşmemesi, erkeklerin kadının
giydiği kıyafete çemkirmesi, ilişki boyunca tüm arkadaşları dışlayıp
birbirlerini ilişkiye hapsetme temel problemlerdi. Ama benim temel problemlerim
güvensizliğim, garanticiliğim, şu olasılıklara dair rakamsal takıntım.
Anlayacağınız bir ilişkiye dair korkularım hala gün yüzünde durmakta. Size
bahsetmesem de ben anlaşmasız adım atmam. Ne kadar net olursak o kadar iyi olur
dedim. “Birine aşık olmayı bırak, hoşlandığında gel söyle boşuna birbirimizi
kandırmayalım olaysız sona merhaba diyelim” dedim kabul etti. “İnsanların
içinde tartışmaktan hoşlanmam, kadınsal krizlere girip insan içinde olay
çıkarma, baş başayken sıçacaksan sıçarsın ağzıma” dedi, “Ben hiç çemkirmem tam
bir hanımefendiyim” dedim kabul ettim. “Mıçmıç mesajlaşma, yok aramadın
gitmedin nerde günaydın mesajım diye söylenmek yok, çekemem” dedi “İşime gelir”
dedim. Sonuçta işsiz olan yatıp uyuyan benim. Niye sabahın köründe salak bir
mesaj için uyandırılmak isteyeyim ki. Öyle gerekli gereksiz her konuyu konuştuk
ki, saçma triplere girmeyelim, tamamen dürüst olalım istedik. Bende susmayan bu beyin varken ayakları
yerden kesen kıpırtılar vs. hep boş lafmış gibi geliyor. Sonra ben buna
“Giydiklerime karışılsın istemem. Yok efendim bu kısa, uzununu giy falan
çekemem.” dedim. Yumruğunu masaya vurup karışırım diyen bir Joker
beklemiyorsunuz dimi? Hayır bekliyorsanız ben bu adamı size düzgün
anlatamamışım demektir. “İşime gelir. Zaten ben pantolona karşıyım. Mini
etekler tasarım harikası be hayatım” dedi pişkin pişkin sırıttı. Ah ama bakın
nereyi atladım ben. Paşa şiddete karşıymış, öyle laf atarlarsa falan kavgaya
giremez karşıymış. Bir annesi için kavga edermiş, yoksa kavga görürse ilk
topuklayan o olurmuş. Lan bir anası kadar olamadık. Adam resmen bana seni
önemsemiyorum dedi. Bende kavga etsin demedim ama bu kadarı da fazla dürüst
geldi be. Hani insan der erkekliğe bok sürdürmeyeyim, böyle bir şeyi itiraf
etmeyeyim. Yok, yok bizim ki açık açık söyledi. Eh bende sırtına iki şaplak
atıp “Tamam sevgilim. Bir şey olursa sen arkama saklanırsın, ben senide beni de
korurum” dedim. Eh bu pısırıktansa ben
daha iyi kendimi savunurum yalan mı?
Etiketler:
ben,
günlük,
ilişkimin anatomisi,
Joker,
kişisel post
26 Kasım 2015 Perşembe
cidden kimdi
Gülümsüyor. Burnunun estetik olduğunu düşünüyorum. Boynunda
ki dövmesinin acıtıp acıtmadığını soruyorum. Acıtmadı zaten çok iyi
hatırlamıyorum, sarhoştum diyor. 17 yaşında yaptırmış. Daha küçüktüm diyor.
Pişman olup olmadığını soruyorum, değildim zaten uzun süredir istiyordum diyor.
Uzun siyah saçlarına eli gidiyor, sinir oluyorum o kadar güzel ve uzun diye.
Ama kesin burnu yapma diye kendimi avutuyorum. Başka dövmesi var mı diye
soruyorum var birkaç tane diyor. Yaptırmak istiyorsan yaptır, sildirirsin
diyor. Sildirince iz kaldığından haberin yok heralde diye tersliyorum,
sildirdim daha önce adam gibi yere gidersen bir şey olmaz diyor. Ses tonuna,
giyinişine, duruşuna sinir oluyorum çok kadınsı, çok olmuş, çok güzel. Sonrasını
hatırlamıyorum pek. Bölük pörçük. Gerçek, bu bir anım, hayal değil, delirmedim.
Ama kim, nerde tanıştık hatırlamıyorum. Bir iki saat sohbet ettiğimizi
hatırlıyorum ama neden bilmiyorum. Kim tanıştırdı, doğaçlama bir tanışma mı
hatırlamıyorum. Hayır, rüya falan değil. Biliyorum bir anım ama bulamıyorum.
Olduğu yerden çıkmıyor. Daha öncede başıma geldi. Sadece bir yüz ve üç gün boyunca
kimdi diye düşünüp durdum. Aşırı tanıdık bir yüzdü ama kim olduğunu
hatırlamadım. Hatta ünlü biri mi diye bile düşündüm. Staja gidince fark ettim
ki sinir bozucu, yaşlı yönetici asistanıydı. Unutmak istemiyorum. Ben gerçekten
çok korkuyorum. Bir şeyler normal değil farkındayım ama yüzleşmek istemiyorum.
Unutmaktan çok korkuyorum. Bir gün yüzleri hatırlayamamaktan. Bu sizin basit
unutkanlık dediğiniz şeylerden değil. İlk beşinci sınıfta teyzemin adını
unuttum. Bir hafta boyunca hatırlamaya çalıştım, sonunda anneme sordum. Lisede
kendi adımı unuttum bir kez. Ciddiyim, kendi adımı! Çok utanç verici ama arkadaşıma
dönüp adım neydi demek zorunda kaldım. Ciddiye almadı güldü belki ama ben
ciddiydim. Doktora git diyeceksiniz gittim, fiziksel hiçbir sorun yok. Gerçi
genlerime işlemiş alzheimer var ama bu kadar erken görülmesi mümkün değil.
Anneme, Sidikli`ye, son dönemde görüştüğüm herkese sordum öyle birini
hatırlamıyorlar. Ama eminim ben. Sadece kim bilmiyorum. Şimdi istediğim biri
kimliğimi dahi fark etse bendim ya desin. Unutmak istemiyorum. Bir gün burayı
bile unutma potansiyelimden korkuyorum. Hâlbuki hatırlayabilmek için yazıyorum.
Etiketler:
ben,
günlük,
kişisel post,
korkularım,
unutmaktan korkuyorum
25 Kasım 2015 Çarşamba
gözden çıkartacağın parayı borç ver
Babamın maymun iştahımdan bıkıp, ödemeyi reddettiği kurs
ücretini çalışıp kazanma kararı verdim. Birinci sınıftan son sınıfa kadar da
çalıştım. Çalışırken öğrendiğim birkaç şey oldu. Hatta çok şey. Mesela kendimi
dizginlemeyi, iş yerinde duygusallığa yer olmadığını, aldığın parayı babandan
alsan sayman gerektiğini ve gözden çıkartabileceğin parayı borç vereceğini
öğrendim. Patron bir gün biri senden 100 lira istiyorsa, cebinde varsa bile
sadece gözden çıkartacağın kadarını ver dedi. Çünkü verdiğin her borcun geri
dönmeme olasılığı vardır. O yüzden 20 liranı gözden çıkartıyorsan o kadarını
ver. Geri gelmezse üzülmezsin dedi. Nereye bağlayacaksın bunu derseniz Joker`e
tabi ki de. Yemek yerken babası aradı, iyilik sağlık derken adamdan para
istedi. Maaşı ne kadar bilmem ama adamdan 3000 istedi. Ehh karı milleti merak
eder, bu adam bu parayla ne yapacak.” Kredi kartı” dedi. Ödemeyi geciktirmezmiş
yani bu son ayın faturası. Bu adam bu parayı kimle nerde yedi. Evet aklıma
gelen ilk soru bu oldu. Hayır bir hesabı ödüyorsa ikincisini ödetmem, iki gün
sonra çocuğun parasını yedi demesinler. E ben bu parayı yemediysem kim yedi.” Biz
harcadık, zaten araban benzin içiyor güzelim” dedi yılışık. Koca hayvan gibi
arabayla gezersen ki baban aldı onu da, benzin parasını bir zahmet öde. Hayır
adam oturduğun eve kadar almış daha ne yapsın, öküz. Ödedikten sonra kalmıyorsa
paran, çıkartma kalsın, yatsın yerinde. Gelmişsin 25 yaşına baba kredi kartımı
öde nedir lan. Hem böyle saçma bahane mi olur? Huhu toplama çıkartma, ayak
yorgan hesabı yap ama o parayı babandan isteme. Tabi ona böyle söyleyemedim. Cadde çocuğu olmayı bırak adam ol da
diyemedim. Onun yerine “bence babandan para isteme. Çalışıyorsun sonuçta. Yani
ne bileyim, büyüdük ya hani. İstersen bende var biraz hallederiz.” Dedim, havan
herif kükredi. Haspam gelmiş elli yaşına babasından para almaya utanmıyor da
benden para almazmış bilmem ne. Hayır gelişim evresini tamamlamamış bu diyorum
kimse inanmıyor. Ama adamı öyle bir manipüle ettim ki üç gün sonra haklısın
hala babamın sırtından geçiniyorum moduna girip aldı parayı. Sonuç ise cebimde
150 lira para kalıp tüm biriktirdiğimi ona verdim. Anladım ki iş sevdiklerine
gelince gözden çıkartacağından daha fazlasını karşılıksız verebiliyormuşsun.
Acil iş bulmazsam ben babadan para isteyen o kız olacağım.
21 Kasım 2015 Cumartesi
evimin kadını çocuklarımın anası olmalıymışım
Çocuğa özel şoförün muamelesi yapmaymış. İki yere bıraktı diye hemen incileri dökülmez. Annem insafsızca çocuğu kullandığımı iddia ediyor. Ben toplu taşımada sürünürken onu içi rahat etmiyormuş dedim ki koca bir yalan, annem inandı ayy ne hoş çocuk dedi. Anneme söylemedim erkek arkadaşım olduğunu, çünkü biliyorum anında babama söylememi isteyecek. O yüzden flört ediyoruz diye uyutmaya çalışıyorum. Bu kadar tantanada akşam saatlerinde çağrıldığım bir iş görüşmesine beni götürüyor diye. Beşte iş görüşmesinin absürtlüğü zaten apayrı ayrı bir konu, randevuyu veren adamın kafası ayrı. Hazırlandım, Joker sağ olsun götürdü üzerine birde ben buralarda otururum sen çıkınca ara bir şeyler yapalım çok sürmez zaten dedi. Yani insan olan görüşmeyi yarım saatte bitirir ama adam iki saat konuştu. Bir saat boyunca kendisinden, iş yaptığı insanlardan bahsetti. Kafasını eğip CV`ye bakmadı bile. On dakika konuşmama izin verdikten sonra "Ya zaten sen çalışmak zorunda değilsin" dedi. Nasıl yani deyip mal mal adamın suratına baktım. "Bunlar hep Amerikanın bize empoze ettiği şeyler. Bizim kültürümüzde atamızda kadını çalıştırmak yok. Baban ilerde kocan sana bakmak zorunda." dedi. O an ben "mal oldum" sözünü yaşadım. Emlak piyasasının cafcaflı olduğu bir noktada ofis, modern bir ofis ama kafayı bir yerlerde bırakılmış. Tüm bunları söyledikten sonra birde "Ailenizle kalıyorsunuz dimi?" "Babanın boynunun borcu siz evlenen kadar." gibi bir sürü saydı saydı en sonunda dayanamadım. Kocaman gülümseyip "Haklısınız, çok doğru konuşuyorsunuz. Sevgilime sizin gibi düşündüğümü belirttim. Ama o kalkmış iki gün evinde kaldım diye masrafları bölüşmemizi istiyor. Bende mecbur işte iş görüşmeleri falan uğraşıyorum. Yoksa bende karşıyım. Zaten okula babam ısrar etti diye gittim. Gerçi iyi de oldu. Sevgilimle orda tanıştık.Hayır baya da zengin çalışmama ihtiyacı yok. Ama o tuttu beni buraya getirdi bekliyor. En iyi ben gideyim. Sizde sanırım bana iki gün içinde dönersiniz, iyi günler." dedim. Adam şoka girip kem küm etti surat morardı ama kibarlık gösterecek ya ayağa kalkıp elini uzatınca elini sıkmak için davrandım sonra "Ay sevgilim kızıyor başka erkeklere dokunmama kusura bakmayın" dedim döndüm kıçımı gittim. Manyak mısın sen diyeceksiniz ama evet. O nasıl bir düşünme tarzı. Ben bunca yıl boşa mı okudum. Boşuna mı benim yerimde olabilecek birinin yerini gasp ettim. Anama babamın emeğine benim için harcanan paralara, devletin verdiği öğretmenin patlattığı gırtlağa yazık değil mi? Ben zaten böyle kafada bir insanla yalvarsa çalışmam diye düşündüm adamın istemediği her şey olmaya karar verdim. Bırakayım şok olsun, hatta ismimi ona buna tanıdığı firmalara versin de beni hiç yormasınlar zamanımı görüşmelerle çalmasınlar dedim.
Etiketler:
annem,
ben,
günlük,
imaj gerçeği göstermiyor,
iş görüşmesi,
Joker,
kişisel post
15 Kasım 2015 Pazar
şantiye kuralları
Jokerle birlikte harika bir hafta sonu geçiriyoruz. Böyle
canim incir çekti, üşenmemiş gitmiş bulmuş. Hamile değilim tabi ki de, ama
nasıl mutlu olmuşum nasıl anlatamam. Önüme koyduğu an yemeye başlamışım ama
nasıl yemek. Böyle yıllardır aç kalmış gibi. Yüzüme gözüme bulaştıra bulaştıra.
Ama yerken ne önemi var nasıl göründüğümün dedim yedim. Sonuçta adam benim
sevgilim. Hem filmlerde kız ağzını hayvan gibi doldurur ve adam onun o haline
aşık olur dimi? Bende kesin bana aşık ve yemek yiyen kadınlardan olduğum için
hayran hayran bakıyordur, o bakışları yakalıyım diyorum. Kafamı kaldırıyorum
bir de ne göreyim! Adam bana altına sıçmış çocuğun bezini değiştirme işi komşunun
eltisinin görümcesinin kızına düşmüş ifadesiyle bakıyor. Etrafıma bakıyorum
herkes aynı şekilde pis bakışlar atıyor. Aha adamı etraftaki sürtüklerden biri
kapıp götürecek, dedim ama sonuna varamadan öküz bağıra çağıra ayağımdan
çekiştirerek uyandırdı. Cümle aynen su “Kızım sen delirdin mi şantiyede götünü
devirip yatıyor musun? Ya ben değil başkası olsaydı? Ne zaman büyüceksin sen? Ne
düşüncesizsin iki dakika başını boş bırakmaya gelmiyor.” Gördüğüm şey rüyaydı
ama bana bunları sayan şey kâbus. Lan bu adam yazdan beri her hafta sonu o
şantiyeye uğramıyor mu? Pazar cumartesi demeden hem de. Ben değil miydim yazın
bile arabanın içinde o sıcakta oturan? Hem göt ne Allah aşkına? Ne terbiyesiz
bir kelime. Kıç kesinlikle daha kibar bir kelime. Bari kıçını deseydi. Hem ne hakla beni suçlar? Ben onu orda tam iki saat bekledim. Hangi kız sevgilisiyle
buluşacağı zaman aman yanıma kitap alayım canım sıkılırder. Ben diyorum. Çünkü
adam her hafta sonu beş dakika diye uğruyor saatlerce gelmiyor. Sanırsın
içeride açık kalp ameliyatı var, hayat kurtarması lazım. İlk gittiğimizde beş
dakika dedi yirmi dakika yoktu. Sonra yine beş dakika dedi yarım saat yoktu. Sonra
bu bir saat iki saat derken benim kitaplar bunu beklerken teker teker bitti. Bu
yine beş dakika gidip geleceğim dedi bir saat gelmedi. İş güç anlıyorum da bu
ne iş aşkı? Lan ben yanındayken ne işi? Ama bunu dışımdan diyemeyince “Tabi git
canim haha” dedim oturdum boyna bekledim. Bu kez de kitap bitince beni bir uyku
bastırdı bir uyku anlatamam. Anahtarı aldım geçtim arka koltuğa. Sonra fosur
fosur uyudum ki bir saat on dakika uyumuş sonra da incirli rüyamı görmüşüm.
Benim sevgilim insan olsa güzelce seslenir uyandırırdı ve bende her Türk kızı
gibi bana rüyamda attığı pis bakışlar yüzünden hesap sorup tirip atardım. Ama
nerdee. Ben daha beni bekletmesinin hesabını soramazken adam bana götünü
devirip yatmamın hesabını soruyor.
Etiketler:
ben,
günlük,
ilişki batırmaca,
Joker,
kişisel post,
sevgili başa bela
13 Kasım 2015 Cuma
itfaiyeci olmak var itfaiyeci olmak var
Birkaç gün önce internette dolaşırken gördüm. Ankara
itfaiyesi tanıtım filmi yapmış kendilerine. Böyle sesi güzel olanlar solo
yapmış, kliplerini çekmişler. Böyle bıyıklı amcalarımız olsun, göbekli
abilerimiz olsun yangın çıkarsa biz söndürmeye gideriz diyor. Pardon biz
yangına gideriz diyorlar. Sonra aklıma nedense Amerikan kadınlarının itfaiyeci
fantezisi geldi. Misal her bekarlığa veda partisinde striptizci çağırılacaksa
bu ya itfaiyesi ya polis üniformasıyla gelir. Kadınların bir itfaiyeci
sevgilisi varsa oo derler. Sen nerden biliyorsun be derseniz biz dizilerin,
filmlerin, kitapların yalancısıyım. Bizi itfaiyeci ve o itfaiyecinin kaslarıyla
ya kandırdılar, hayallerimizle oynadılar ya da bizim ülke itfaiyeciyi de
tutturamadı. O göbekler ne Allah aşkına. Bu amcanın emeklilik yaşı ne zaman
geliyor. Tamam ülkem için şöyle kaslı itfaiyesi bende isterim ama şuan can
korkusu sardı. Tamam faydaları büyük ama abi o göbekle nasıl yanan evden beni
çıkartacak. Hiç mi koşturmuyorsunuz siz bunları e devlet baba. Hadi
koşturtmuyorsunuz bari bunları daha başka alanlara kaydırın. Fantezi katili
oldunuz bari şunların göbeksizini seçin de koyun. Gerçi bir ay falan önce tatbikat yaparken cansız
mankeni kurtaramamışlar. İnsan düşünmeden edemiyor ya yangın çıksa, bir yerde
sıkışsam o göbekli amca beni nasıl kurtaracak. İşsiz kalsınlar demiyorum ama bu
amcaları masa başı işlere çeksek de, alana bunların çevikli, kaslılarını
koysak. Valla kendi fantezim için değil. Maksat mankenin canlısı yanmasın.
11 Kasım 2015 Çarşamba
bırak hayatın seni yaşasın
Kendimi bugün mutlu hissetmiyorum. Hayat çok anlık. Mutluluğunu yaşarken fark etmeyen biz zavallılar üstüne gölge düştüğünde dehşete kapılıyoruz. Bir kaç salise içinde insan hayatı değişiyor. Hemde her şey fazlası ile normalken. Güle biliyorken bunu yapamaz, yürüyemez, düşünemez hale gelebiliyorsunuz. Kendi vücudunuzun kontrolünü kaybedebiliyorsunuz. Yaşamak isterken son nefesinizi aldığınızı bilemeden önemsemeden, sıradanlığın içinde kaybolurcasına çekiyorsunuz o son nefesi. Aklım her ihtimalin yüzdeliklerini istiyor. Kaybedebilceklerimin ihtimallerini bilmek istiyorum. Sanki rakamlar olursa hayatımı daha anlamlı kılacakmış gibi. Kaç nefesim kaldı alacak, kaç gülümsemelik zamanım var. Başıma büyük felaketler gelemeden ne kadar zaman koşabilirim. insan öleceğini bile bile yaşıyor. Tam tarih verseler gerçekten bu günümü böyle yaşamak istemem biliyorum. Bu yüzden korkuyorum. Bir gün kör olacaksın deseler uyumam hafızama depolayabildiğim kadar renk depolarım. Bir gün yürüyemeyeceksin deseler ciğerlerim patlayana kadar koşarım. Ama kimse rakam vermezken kendi sıradanlığımla boğuluyorum. Aslında bir çoğumuz bunu yapıyor. Saatlerce iş, sonra düz parlak kutuların karşısında saatler geçiriyoruz. Ama karşınıza biri çıkıp bir yıl sonra öleceksin dese kimsenin televizyon izleyeceğini sanmıyorum. Anlık bir şey tüm hayatınızı bir eror sayfasına çevirebilir. Bunları birer iyilik meleğine dönün ya da tüm çılgınlıkları yapın diye söylemiyorum. Başkalarının istekleri, kalıpları içinde yaşamak istemiyorsanız uyanın diye söylüyorum. Son günüz olduğunu biliyorsanız o gün yapacağınız şeylerden birini bile değiştirmek zorunda hissetmeyin kendinizi diye söylüyorum. Benim gibi aklınız başınıza sadece kötü şeyler kayıplar geldiğin gelmesin diye söylüyorum. Mutsuzluklarınızdan ders çıkarmayın diye.
9 Kasım 2015 Pazartesi
sezonu kapattık
Düğünde koca bulan kızlar tayfası var. Hep duyup ya inanmam öyle şey mi olurmuş dediğim şey meğer gerçekmiş. İki düğünden elde edilen hasılat 13. Düğüne iki saat kala uyandım ama o salona ilk giden ben oldum. Diğerleri profesyonel olunca tabi ben işi berbat etmemek için gece gündüz çalıştım. Bir kaç nota kaçırsam da dinleyenlerin fark ettiğini hiç zannetmiyorum. Yalnız bu Joker cidden kısmetimi açtı. İki düğündür yengelerim anneme sizin kızları şu sordu bu sordu dediler. Tabi bende her fani gibi nasıl havalandım nasıl şımardım görmeyin gitsin. Yengem kuzenin arkadaşlarından birine "Kız daha küçük vermezler, tanıştırmazlar bile" demiş. Çocuk yaşımı öğrenince kızın turşunu mu kuracaklar deyince yengem dayanamadım acı gerçekleri parylaştım insanlarla diyor. Her sorana "Babası kızların turşusunu kurmaya zahmet etmez, tarihi eser yapıp müzeye koyacak." demiş. Sidikli ise zengin olanlarla tanıştırsaydınız bizim arabaya sponsor lazımdı oyalardım diyor. Hatta en büyük sponsora Lady`i elden çıkarırdık bile dedi kaşar. Salağın biride sahneden iner inmez gelip tanıştı ve ikinci cümlesi düğünden sonra ne yapıyorsun oldu. Dışardan bazen nasıl görünüyorum merak ediyorum. Yani çok laylaylom bir tip miyim yoksa sorun eteğimin boyu mu? Fenomen "Abi Lady bizim kuzen abim duymasın damatlığına kan sıçratmayalım" deyince salağın suratındaki ifadeyi görmeliydiniz. Hayır asılmanın bile kiba yolu var abaza herif. Beni orkestradan sanmış bilmem ne. Öyle olsam ne fark eder ki. Erkeklerin kadınları cisimleştirmesinden, etiketlerinin her boka yarayacağını düşünmelerinden nefret ediyorum. Hayır bir de nerde olduğunu unutmuş salak. Bizimkilerden birinin kulağına gitse önce köşeye çeker sıkarlar sonra Uyuz`u çağırıp bir dikiş atıver derler. Aile büyüklerinde medeniyet ailenin kızlara yan gözle bakmaya teşebbüs etmeye cesaret edene kadar var, sonra yok. Siz gelin ayakkabısının altına isim yazmışsınız, çiçek kapmaya çalışmışsınız nafile. Zaten gelinin evlenmemiş arkadaşı kalmadığı için Sidikli ile tüm arkadaş listemizi yazdık. Hatta ayakkabılardan birinin altına Cha, Drama, Lily, Melo, Bla, leyan, mody, spot, gizemli ve Müpte yazdım sonra dünyanın en büyük kötülüğünü yapıp DemirBey, Buddah, Berkay yazıp bıraktım. Lady de yazdım eşek sağlam kazık hesabı ama iki ayakkabıda da ismim çıkmadı. Sidikli iyice mala bağladığımı düşünse de topluma hizmet sayıp aklıma geleni yazdım işte ne var. Düğünün en bomba olayı ise kuzenimin elbisesine basan biri yüzünden straplez elbisenin aşağı doğru inmesi. Annesinin attığı çığlık hala kulağımda. Sidikli bari gözükseydi de kulağıma verdiği hasara değseydi diyor. Halamda Uyuzun iki dakika yalnız bırakmadı. Neymiş kız tarafı çok sırnaşmış, gözü tutmamış. Sırnaşan var mı bilmem ama bizimki hiç rahatsız gibi gözükmüyordu. Sevgilisi bir görse acımaz böbreklerini satar. Hatun İngiliz ama kadın kadın işte. Tek kıskanç canavar Türk kadını değil anladım ben. Bizimki düğüne çağırmadı diye kıyamet koparınca düğün biter bitmez geri döndü çocuk kalmadı bile. Kızın korkusundan fotoğraf çekimine bile kalmadı. Klasikleşmiş Aşk-ı Memnu pozumuzu veremedik. İnstegrama koyduğum fotoğraflarda ayrı olay yarattı. Arkadaşlarımdan böyle yakışıklı kuzenim var da niye söylemiyorsun diyenin ayrı, bu kız çocuğa çirkin, aman yaşlı gösteriyor diyenin ayrı çenesini çektim. Kuzenlerimin fotoğraflarını isteyip, üşenmeyip stalklayıp kuzenlerime talip çıkan bile oldu. Bu kız milletinin sonunu hiç hayırlı görmüyorum ben. Bu arada düğünden hemen sonra ayakkabının altından çıkmayanların isimlerini kolonya ve ıslak mendil ile sildim. Yakalanmak istemedim. Ama silmeden baktım. Sevinirler mi bilmem ama Melo ve Cha üç vakte kadar evlenir benden söylemesi.
Etiketler:
ayakkabı altına isim yazılır,
ben,
düğün,
günlük,
kişisel post
7 Kasım 2015 Cumartesi
beyaz meleğinin artık tek derdi kumda oynamak değil
Bu hafta başıma gelmeyen kalmadı. İlk olarak dünyanın en
koca kıçlı aptalı benim itiraf ediyorum. Ayy okulu özledim, öğrenciliği özledim
desem de şu kaydolduğum ikinci okula bir kez gitmedim. O kadar habersizim ki
başlayan ve kaçan sınavlardan bile bir haberdim. Pazar akşamından pazartesiye
üç sınavım olduğunu öğrenen ben gece on iki demedim benim şu kuzenimin arkadaşı
olan kulak burun boğazcıya mesaj atıp rapor rica ettim. Üç gün raporu alsam da
öğrenci işlerinde girmediğim tarihi geçmemiş sınavlar için rapor teslim etmem için
bir yere kapanmadığım kaldı. Sonra ver elini Tokat. Kız Tokat`lı diye kına
gecesi için oraya kadar gittik. Hayatımda ilk defa gelin hamamına gitsem de
gitmeden araştırdım kızın önüne sabun atmak lazımmış onu bile yaptım. Yeminle
kızın ailesi bizden bıktı. Kızı istemeye gittiğimizde hayat müşterek deyip
Artist Abi kız da tuzlu kahve içmeden ağzına sürmedi. Denizde deve güreşi
yaparken hayat müşterek deyip ufacık kızın omzuna çıkıp tutamadı diye söylenen
adamdan ne bekliyorsunuz ki? Kızın yerinde olsam, azıcıkta aklım olsa bizimkiyle
evlenmem hayatta. Bu adamın kaşı gözü ayrı oynuyor, bir ikide zamanında seni
boynuzlamış, daha ne dönüyorsun buna. Cidden kadınlar 25 yaşından sonra
seçiciliği bırakıyor mu? Bir arkadaşım 25 yaşından sonra önüne gelenle
evleneceksin seçmeyi bırakıyorsun diyordu. Ben hep tersi olduğunu iddia ettim
ama şimdi o kadarda emin değilim. Tamam bizim oğlan taş ama çapkın ya. Tatlı
dilli öküzdür hani. Zamanında aşıkmış baya ama kıza onca yalvarmasına rağmen
geri dönmeyince bizimkinde sanki bir şeyler bitmiş gibi geliyor bana. Biz
kadınlar neden hep böyle bizi üzecek adamları buluyoruz ki. Ya kendi kuzenim
ama biliyorum nasıl ittir. Kendi ağızıyla diyor hayatımda bir tek Gelin Hanım`ın
peşinden koştum, aldatınca hesap sormasında haklıydı diye. Diğer kızlara hep
ben sizin peşinizden gelmedim, benim ne olduğumu biliyordunuz, aldattığıma
şaşırmış gibi yapmayın diyecek kadar pişkinde. Of resmen oturdum evlilik
kurumunu sorguluyorum. Ama bakıyorum Artist Abi dünyalar iyisi adam bile olsa
sadakat kavramı yok, bu kızda bunu tecrübe etmesine rağmen evleniyor. Ya ilerde
öyle olursam. Salaklık yapıp beni salak yerine koyacak bir adamla evlenirsem.
Bana “Beyaz meleğim senin enim gibi bir adamla evlenmene izin vermem.” diyor.
Sanki ben onları dinleyecekmişim gibi. Keşke hala beyaz elbisesini plajda bile
üstünden çıkartmak istemeyen, şişko, bonus kafa kız olsam, kumda oynasam.
1 Kasım 2015 Pazar
rica etsem teşekkür edebilir misin
Basit bir teşekkür ederim demek bu kadar zor olmamalı. Altı üstü
üç heceli bir kelime. Hatta mailde telefonunda otomatik düzeltme zırvalığın
varsa “teş” yazsan devamı çıkıyor. Ama biz insanla buna gerek bile görmemeye
başladık. Teşekkür ederim, merhaba, nasılsın artık sadece işimiz düşünce
yazılan şeyler hale geldi. Samimiyet yok, iletişim kurmaktan artık bu işin
eğitimini alanlar bile anlamıyor. İnsanlardan rica etmek, işlerini hallettikten
sonra ise sadece beklenen basit bir “teşekkür ederim”i demek bence bu kadar zor
olmamalı. Ben sırf rica ettin diye işini yapıyorum, şunu da ekler misin, şunu
da yapsak mı diyene kadar tek teşekkür yok. Sonra yine işin düşüyor yine aynı
şey teşekkür yok. Sonraki seferine hala yüzsüzce yazabiliyorsun ve maili mi
gördün mü diye arayabiliyorsun. Rezilce. Sana “siktir git” dememi hak ediyorsun
bence ama gözlerim anneme kayınca aklıma terlik biber ikilisi aklıma geliyor.
En çok da kendime kızıyorum. Nezaketten basit bir teşekkür ederimden anlamayan
insana bile hayır diyemeyip yapıyorum. Ben bu gidişle daha çok kullanılırım.
Etiketler:
ben,
günlük,
insanlarda nezaket kalmadı,
kişisel post
28 Ekim 2015 Çarşamba
balığa alerjisi olan karadenizli mi olur
İnsanlara hayır diyemiyorum. Hayır demek için ne kadar mırın kırın etsem de sonunda ağzımdan hep tabi yaparım çıkıyor. O yüzden yazdan beri yurt dışında olan bir hocamın burada ki işlerini hallediyorum. O da bir nevi karşılık olarak kendi adına gelen seminerdir falan beni gönderiyor. Cumartesi günü kuzenimin kınası varken sabahında hocanın bana yüklediği işlerden birini halletmek için annemlerle yola çıkmadım. Sonunda kınaya 5 saat kala feribotum iptal bir şekilde ortada kaldım. Otogarda ordan oraya koşturup bilet aradım, beş dakika sonra kalkacak otobüse bilet buldum. Ama allahın belası araba trafiğe takılıp 50 dakika geç geldi. Ben kınaya iki saat geç gittim. Yolda yanım boş diye yan tarafa geçersem başkasına bilet keseceklerini söylediler. Dedim zavallı gidememiş yağmur çamur bir madur daha olur dedim. Peki yerimi alan öküz ne yaptı. Koşturmaktan yorulup uyuyan beni, dürtükleyip "Yerime yatmışsın kalk" dedi. Lan it benim sayemde burdasın diyemedim adam iki yeri de kendine almış belli fazla kilolardan mustaripti. Arkadaki yolcuyuda tersleyince tüm yol boyunca adama pis pis bakıp keşke vermeseydim yerimi kalsaydı sokaklarda dedim ama iş işten geçti malumunuz.Kınaya yolunmuş tavuk gibi giden ben düğün için kuaförden çıktığımda pavyonda şarkı söylemeye hazır haldeydim. Kadına 3 kez saç bozdursamda olmadı. Bende eve gittim, üşenmedim banyo yaptım ve altı adımda nasıl topuz yapılır internetten öğrenip Sidikli ile kendime topuz yaptım. Herkes saçımıza bayıldı, topuz 5 tel toka ile dağılmadı. Sanmayın ki yerimde oturdum prensesler gibi kendimi ağır sattığım için. Saçı çok iyi yaptığımdan dağılmadı. Yoksa biz karadenizliyiz. O horonda zıplayıp hoplarken hangi kuaförün saçı dayanır sorarım size. Ayak bile dayanmıyor. Şaka değil, o topuklularla hiç oturmadan nasıl oynadıysam ayaklarım su topladı. Ertesi gün tabanına basa basa dolandım. Aslında düğün sırasında bir şey daha fark ettim. Ben karadenizli olmayı çok seviyorum. Niye derseniz düğünde modern şarkılar hatta bir parçacık twist bile çaldılar. Çifte tellisi, miseketinden damat halayına kadar. Bu bir saat boyunca resmen horon oynamayı bilmeyenleri oyaladılar. Sonra iki saat boyunca hiç durmadan kemençeci çaldı biz oynadık. Ya düşünün oynarken bağırabiliyorsunuz. Resmen stres atmanın en iyi yolu. Ayrıca görsel açıdan çok hoş gözüktüğümüzü fark ettim. Kaç oyunda insanlar aynı anda zıplamayı becerebiliyor ya da o erkeklerdeki ayak hareketlerini hızlı bir tempoda yapabiliyor ki. Nil Kuşu Karadeniz oyunlarından nefret ettiğini söyler hep ama sonsuza dek öyle oynamayı beceremediği için olacak bence bu. Hanımım İstanbullu ya paşa dedesi bir salon dansından anlıyor. Doğma büyüme İstanbul`dayım ama bence gen haritama işemişler öyle oynamayı, başkasına saçma bize çok doğru gelecek şekilde düşünmeyi, en boktan günde acıda bile gülmeyi, hızlı konuşmayı, düzgün türkçemi bozup anında şiveye dönebilmeyi. Hem ben bizim kadar oynak bir millet de görmedim. Düğün bitti, ses sınırı saatini aştık diyen adamı paraya boğup bir saat daha oynayıp, konukların gitmediği başka düğün bilmem. Kimse oynamaktan yemeğine bile dokunmadı. Gerçi ben Uyuz`un iki şarkıda bir masaya gidip bizim yemediğimiz tüm tabakları silip süpürdüğünü gördüm. Bunda Karadeniz ayısı diyoruz ama çocuk hamsi gibi cılız. Yani ben dünyaya bir daha gelsem yine karadenizli olmak isterim. Bildiğiniz gurur duyuyorum ya. Gerçi biz gecenin bir vakti düğünden çıkar çıkmaz balık yemeğe gittik. Bizde bu gelenektir. Damat gerdeğe girmeden düğünün genç tayfasına yemek ısmarlar. En yakın arkadaşlar ve kuzenler gecenin ikisinde 43 kişi balık yedik. Ertesi sabah uyandığımda masaya gelip giden her balıktan tırtıklıyan ben kırmızı ve şiş bir suratla uyandım. Götüm tutuşmuş bir şekilde kuzenime muayene olunca yediğim balıklardan birine alerjim olduğunu fark ettik. Sonra herkes benle "Balığa alerjisi olan Karadenizli mi olur" diye dalga geçti. Suratım kırmızı, boğazlarım şiş, burnumda sümük ayaklarım su toplamış şekilde pazartesiden beri yatıyorum.
Etiketler:
balığa alerjisi olan karadenizli,
ben,
düğün,
günlük,
kişisel post
23 Ekim 2015 Cuma
diyet derken göz çıkarmak
Diyet kızı olamadım ben. Pazartesi başlayıp salı bitirenlerden bile olamadım. Ben hiç başlayamayanlardanım.Ancak üç kilo almışım ve kuzenimin düğünü için aylar önce aldığım elbisenin fermuarı zorlanıyor. Kapanıyor kapanmasına ama ne yediysem göğüslerde toplanmış, vücuduma eşitlikçi yaklaşıp güzelce dağılmamış. Fermuarın o kısmının zor kapanması ayrı mevzu, koca memelerimin kabına sığamayıp taşması ayrı mevzu. Bende diyet yapayım dedim, aç kalmayı göze aldım. Mısır gevreğini ölçüye uygun günde iki defa yiyeyim dedim olmadı. Verdikleri o ölçüyle herkes zayıflar. İki defa birer kase. Doymuyorsun doyamıyorsun. İlk kaseyi büyüttüm olmadı, ara öğünde meyveye sarıldım, yemedi. Meyveli yoğurt ile boşlukları doldurup, diyet bisküvilerini indirince mideye ancak bir günü azıcık tok geçirdim. Oturduk annemle kalori hesaplıyoruz, yemek yesem daha az kalori alırdım. Elmayı tam yemişim yarım olacakmış. O meyveli yoğurt 500 grammış, onla insanlar öğle yemeğini yer akşama da kalan yarısını yermiş.Bisküvilerin neden üstü çikolatalıymış, yok neden dört paket yemişim. Açım ya aç. Aç kalmasam yer miyim o kadar? Sonunda diyet falan yapamayacağımı anlayıp bu sevdadan vaz geçtim. Hayır sonuçta bunlar diyet ürünü istediğimiz kadar yememiz gerekmez mi? Hem benimki sigara içenlerin dudak tiryakisi olayıydı, belki zamanla alışırdım.
20 Ekim 2015 Salı
acımaz çarmıha gerer annem
Her sabah babam 7:28 de odama girer öper. Dakikası şaşmaz çünkü tam buçukta evden çıkar. O öperken istisnasız seni seviyorum diye mırıldanırım. Annem ise ne zaman geleceği belli olmaz. O genelde "Lady rüyamda şunu gördüm, bilmem neyi yapmayı unutma, bilmem ne işin vardı hallet bugün onu." der gider. Annemi hep uyku sersemi tamam der bırakırım, sonra hatırlamam. Şimdilerde işsizlikten olsa gerek annemlerin bu klasikleşen hareketinden sonra iki blog da dolanıp tekrar uykuya dalıyorum. Her salı günü ise partman görevlisi abla aksatmadan 9.10 da zile basar. Gözlerim yarı açık temiz su veririm, kolay gelsin abla der yatağıma dönerim. Tabi bazı sabahlar neden hep bize geliyor be iki gram uykuma etti derim ama içimden. Bu salı annem dırdır etmeyince ben güzel bir uyku çekmeye devam ettim. Abla da saatini aksatmayınca söylene söylene göz bandımı kaldırdım, seke seke kapıyı açtım. Bülbül sesli abla yerine, karşıdan öküz böğürdü. "Bu kılıkta mı kapıyı açıyorsun lan sen!" Lan mı, ben mi? "Ne lanı be düzgün konuş benimle. Ne işin var senin burda?" Allah`ım komşular görecek anneme ispiyonlayacak ve annem ağzıma klozet muamelesi yapacak. Her şeyi geçtim babamın kulağına giderse utancımdan yerin dibine geçerim. Çocuğu tuttum içeri aldım ama sırf nasıl dışarı çıkartacağımı bulana kadar. Bir yandan ayakkabılarını çıkar diye sessiz çemkirişimi yaparken, bir yandan karşı komşunun çocuğunun okula bırakma saatini, alt komşunun sesleri duyma ihtimalini hesaplıyorum. Hatta annemi bırakın beni parçalayacak komşuları hesap ettim. Arkadaşım olsa dersin arkadaşım be ne olacak ama değil. Annem suratımın yanlışlıkla bile oynayan bir mimiğinden anlar. Tüm bunları düşünürken bacağımın üstünde hissettiğim öküz patisiyle kendime geldim. Ben küçüklüğümden beri pijamayla yatağa girmem. Yaz kış hemde. O pijamanın altını çıkarır öyle girerim yatağa. Yatağımın hemen aşağısında da donumu bırakırım ki kapı falan çalarsa giyivereyim diye.Öyle yatılır mı be demeyin bu huy bizde kalıtsal. Annemde Sidikli`de hep öyle yatıyoruz. Çocukken annem yazın atlet külot yatırırdı, teyzem depremden sonra bunları böyle yatırma bir şey olursa nasıl çıkacaksınız diye bağırmıştı, hatırlıyorum. Ne diyordum bu bende alışkanlık. Ben gecelikleri eve gelince oturmak için kullanırım. Gece yatarken çoğu zaman Uyuz`un eski tshirtlerinden birini geçirir üstüme öyle yatarım. Yine öyle yattım. Bizim öküz bacağımı dürtükleyince aklım başıma geldi. Lan ya kapıda bu ben o kılıkta yakalasalardı, ya daha kötüsü onu içeri aldıktan sonra yakalarlarsa. Annem üşenmez ilk beni vaftiz ettirir sonra çarmıha gerer. Hayır açıklayamam da durumu, babam bile kıyar bana. Abla geliyor diye öyle açtım, hatta boş bulundum kapıyı "kim o?" demeden, o dürbün deliğimi ne ondan bakmadan açtım. Yoksa ablaya Lady kıçı şovu yaptığım yok. Elimi uzatır kovayı alır verirken de bir gövde gösterirdim, mümkün olduğu kadar işte. Aklım başıma geldiğinde koşarak odama kaçtım, donumu giydim. Bizimki arkamda bıdı bıdı ceylan gibi sekiyormuşum hani ayağım çok kötüymüş. Kötü tabi hala şiş ayakkabıya zor giriyor. Seninde götün tutuşsun bak bakalım ceylan mısın, çita mısın? Ne kadar sinirlerimi bozsa da bugün iş görüşmem vardı kahvaltı edip, beni bırakmak için işe gitmemiş. Ya öküz falan diyorum ama arada haksızlık ediyormuşum gibi geliyor. Sek sek gidilmez yorulmayayım diye gelmiş. Gerçi insan gelmeden bir haber verir. Anamın babamın evde olmadığını bildiği için böyle rahat davranılmaz. Hayır toplumu ve o toplumun komşu etkisinin aile üzerindeki etkisinden bir haber herhalde. Ayrıca bana simit almış, poğaça almış ona omlet yapmalıymışım bu yüzden. Ya madem yaptın bir jest bir de utanmadan yaralı beni çalıştırdın ya hepsini nötürledin. İnsan der geç uzan tatlım, tarif et yerlerini ben sana da bana da yaparım. Ama bizimkisi "Sana simit getirdim bana omlet yap" diyor. Zaten bende şans olsa Kate yerinde ben olur ölmek bilmeyen Elizabeth için suikast planları yapardım.
18 Ekim 2015 Pazar
dokunmadım gözümün ucuyla baktım
Kır düğünü dediğin ilk baharda olur. Son bahara bırakan adamın Göklerin tanrısı Zeus`la masaya oturduğunu düşünürüm. Azıcık Yunan mitolojisi okuyanda o adama güvenmemesi gerektiğini bilir. Bu havada ne kırı ne düğünü Allah aşkına. Millet yapmış annemle babamda gidelim diye tutturdu. Hatta ben kot pantolon bluz altına da topuklu ile sayfayı kapatırım derken, eve bir geldim annem cicilibicili elbiseler çıkarmış, giyeceksinden başka bir şey demiyor. Anne sözü dinlenir ama ben söylene söylene giyindim. Allah benim belamı vermesin diyeceğim akıl vermemiş daha büyük bela mı olur. Allahım herkes takım smokin, kırmızı halı elbiseleri ben sıradan. Dıdığının dısı bile öyle. Adam babamın kuzeninin oğlu ben giyinmemişim. Bir kere elbise giymeyen kadın yok, takım giymeyen erkek. Annem kesin benden utanmamak için öyle giydirdi beni derken, etraftaki görsel şölen yüzünden önüme bile bakamadım. Güzeldi ama tuzu eksikti çimenlerin. Toprağında biraz dinlenmeye hava almaya ihtiyacı var. Etraftaki takım elbiseli yakışıklıları keserken öyle bir düşme yaşadım ki çimleri yedim. Düz yolda spor ayakkabıyla düşen insan arazi koşularına ki bu çim be yumşak ne olcak deseniz de alışamadı. Elbise dardı götüm gözükmedi ama ucunda bir miktar yırtılı verdi.Ciyak ciyak bağırdım annem elbise yırtıldı diye zannetti kadının gördüğü tek şey oydu ama benim ayak bileği yok. Ayağım koptu zannettim. Ben öyle bağırınca kapıda karşılama komitesinde yer alan damadın abisi ortopedi doktoru bulun çabuk diye bağırdı beni birileri kucakladı sandalyeye oturttu. Bakın burda dikkati çekmek istediğim nokta adamın doktor değil ortopedi doktoru bulun diye bağırması. İçimden salak adam ya desem de biri elimde ayağım önümde diğeri başımda iki ortopedi doktorum vardı. Birde hemcinsim fizik tedavici ama içimden bu sümsük burda ne işi var demekten başka onu hiç düşünmedim. Hayır damat desen damat tıraşından haberdar olmayan, hipster kılıklı adam, gelin desen gelinliğin kabarıklığından göremedim onu. Ama bu misafirler çok fenaydı. Yaşlıları göz önünde olmayan masalara atıp geri kalanları göz şöleni olsun diye doldurmuşlar. Damat doktor abi iş adamı. Davetlilerin doktor olanlarını çirkin, iş adamı olanını göbekli yaşlı bekliyor insan malum türk standardı bu. Ama düğüne çirkin adam çağırmamışlar. Bir de damadın ablası annemin yakın arkadaşı olunca kadın düğünü bıraktı bana çöpçatanlığa soyundu. Hayır Joker var biliyorum ama çok tatlılardı gözümün ucuyla baktım. Yoksa bilirsiniz beni yapar mıyım öyle şey. Ama ne yapayım bende insanım, şeytana uyuyorum arada. Zaten annem başımda yok senin yüzünden bir daha düğüne davet etmeyecekler, düştün rezil ettin beni deyip durdu. Ben çim yemeye bayılırım ya bile isteye yaptım. Bence davetiye gelirde şu kaç kişi geleceğinizi bildirin yazan yerin altına (Lady`leri getirmeyin) diye özel not düşerler.
Kendime Not: Elin işte gözün oynaşta olursa böyle yamulursun.
Etiketler:
ben,
günlük,
kışın kır düğünü mü olurmuş,
kişisel post
14 Ekim 2015 Çarşamba
bu gidişle evde koca bekleyen kızlara dönüşeceğim
İş bulmaktan bir yakınmayan ben kalmıştım, şimdi müsaadenizle bende yakınacağım. Birincisi ben çalışmak isteyen her insanın mutlaka iş bulabileceğini düşünürüm. Bu ne perhiz bu ne lahana o zaman dimi? Sorun şu ki istediğiniz işi bulmak sıkıntı. Yaptığınız işle etraftaki işler birbirinden farklı. Siz insansınız onlar süperman arıyorlar. Şunu yapsın, bunu yapsın, şunu bilsin, yüksek lisansı olsun iki yıl en az tecrübe. Böyle biri var mı? Okuldan yeni mezun olmuş adam nasıl tecrübe edinecek. Bazıları daha zaten ne istediğine karar verememiş. Tam olarak hangi bölüm mezunu istiyor o da emin değil. Böyle şirketlerden birine en sonunda çemkiren bir mail attım. Ne istediğinize ya karar verin ya ilan vermeyin, ne biçim insan kaynaklarınız var konulu bir maildi. Kızlar dikkat çekebileceğini ve yüksek bir maaşla beni işe çağıracaklarını söylediler. Haklılar dikkat çekeceğim ama şu yönde. Şirket sahibi insan kaynakları tanıdık her firmaya haber salıp, parmakla beni gösterip bu kız delirmiş diyecekler ve beni sonsuza kadar işsiz bırakacaklar. Şu saate kadar çok da önemli değildi iş ama herkes gidiyor ben evde tek sıkılıyorum. Bu sebeple önüme gelen yere başvurmaya başladım. Görüşmeye gidince iş bulamıyorum diyen ben onlara onlar bana mutlaka bir kulp takıyorlar. Sonuç işsizim dostlar.
Etiketler:
ben,
günlük,
işsizliğin zor zaanatleri,
kişisel post
12 Ekim 2015 Pazartesi
karınca bile incitmemeliydik hani
Ne oluyor biliyor musunuz? Ben çok çok korkuyorum. Hayatta değer verdiğim çok şey yok. Mal, mülk, para umurumda değil. Hiç olmadı. Neden olsun ki. Ya şu hayatta ailemden daha değerli bir şey bile yok. Ama ne oluyor biliyor musunuz? Biri çıkıyor bir şey yapıyor ve bu benim ailemi etkiliyor. Cumartesi günü annem televizyonda sıradan bir şekilde dolanıp dururken Ankara`da bomba patladı 30 ölü kısmından başka bir şey göremedi. Defalarca Sidikli`yi aradık. Ya ordaysa, ya yakınından bir yerinden geçtiyse ne bilim bir sürü teori. Kütüphanedeymiş sessizde olunca geç açmış. Annem o açana kadar perişan oldu. İnsanların öldüğünü bilmeme rağmen rahatladım. Bunu utanarak söylüyorum ama kardeşim değil diye rahatladım. Orda olan insanların yakını olmadım diye rahatladım. Arkadaşlarımı ararken elim titredi ya benim. İliklerime kadar korktum. Elinden hiçbir şey gelmeden beklemenin ne demek olduğunu çok iyi anladım. Anneannemin yerinde olmak ne demek anladım. İki oğlunuzdan birinin asker birinin polis olduğunu düşünün. İstedikleri kadar yaşlı olsunlar, rütbeleri olsun fark etmiyor. Hani insanlar savaş diyor ya demesinler. Savaş ölümden başka bir şey getirmez. Biliyorum dayılarım bu meslekleri her riski alarak seçtiler ama olmuyor. Ortam karıştıkça, insanlar savaş deyip, kan istedikçe hayatta en değer verdiğim şeye zarar veriliyor. Bir yerde bir bomba patlıyor insanlar ölüyor. Arkalarından olmayacak şeyler söyleyen oluyor. Bir sürü komploteorisi, bir sürü ihtimal. Sonra bir sabah kalkıyorum operasyon diyor, şehit diyor ben dayımın ismini arıyorum. Ne zamam emekli olurlar hesabı yapıyorum. Bıktım ya ben tükendim artık. Savaşsız bir dünya istemek suç mu? Endişe etmeden evime yürümeyi dilemek suç mu? Görüntüler içimi parçalarken insanların fütursuzca nasıl konuştuklarına anlam veremiyorum ben. İnsan ya bu, her şeyi bırakın canlı. Karınca bile incitmemeliydik hani. Ben artık patlayan bir bombadan, saldırıdan sonra bir şehit haberinin altında isim aramaktan yoruldum. Silahsız bir dünya istiyorum ya ben. Savaşsız, cinayetsiz, tecavüzsüz, insanların açlıktan, yokluktan ölmedikleri, kimsenin canının yanmadığı bir dünya istiyorum. Ben özgür bir dünya istiyorum.
8 Ekim 2015 Perşembe
elinden tuttum götürdüm (babamın karşısına değil tabi ki)
Bir insanın yalan söylediğini kabul etmesi kadar zor bir şey
yoktur. Ben birinci elden denedim gördüm. Millete ben sizi aylardır kandıyorum
ayakta uyutuyorum demek zor. Aslında kolayda sonrası için olacakları götüm yemedi.
NilKuşunu, Sarı`yı aradım sevgililerinizi alın gelin dedim. Dahi neyse de Aslan`a şaşırsalar da sürprizim
vardı dedim. Joker`inde tuttum elinden çıktım karşılarına. Tabi ilk onların
gelmesini bekledim ki etkili ve hakikaten şok olacak bir sürpriz olsun diye.
Joker yine çocukça diye vızırdasa da benim bizimkilere intikamım bu. Onlara
uzun zamandır diyordum sonuçta bir gün sevgilim olursa sizden saklayacağım ve
elini tutup getirmeden söylemeyeceğim. Değil miydi Aslan ile ilişkisini bize
iki hafta sonra söyleyen. Neymiş öyle ay biz birlikteyiz demeye çekinmiş. Lan
giydiğin donu göstermeye çekinmezsin sen be. Dahi`ye ne demeli. Aylarcabeni
arayıp her muhabbetin sonunu Sarı`ya bağladı. Meğer ona aşıkmış da belli
olmasın diye benim üzerimde haberleri öğreniyormuş. NilKuşu`na sorarsa
çakarmış, saf ben anlamazmışım, anlamamışım. Ben senden böyle bir şey
beklemiyordum. Siz Sarıyla can ciğer arkadaş değil miydiniz? Kanka ayağı göt
ayağı diye boşuna demiyorlar diyeceğim de Sarı`da aşıkmış Dahi reddeder
korkusuyla susup durmuş. Bana saf diyeceklerine kendilerine bakmalıydılar.
Tamam var bende de bir salaklık. Anlımda kocaman puntoyla salak yazıyor
biliyorum. Allahtan el yazısı olan font da arada okumakta zorlanan oluyor. Ama
tüm bu salak ayağıyla aylarca yedim onları ve bundan garip bir haz duyuyorum.
Ama ne zamandır diye pis bakışlar atınca “Bir haftadır ama varla yok arasıydı.
Dün karar verdik bugün size geldik” dedim. Jokerle bizim olmayacağımıza o kadar
odaklandılar ki yalanımı bile fark etmediler. Keşke tepkinizi içinizde
saklayıp, ucundan olan umut kırıntımı da yok etmeseydiniz.
7 Ekim 2015 Çarşamba
kıçıma tekme, karnıma yumruk olan sözlerle tebrikler sen kazandın
“Hayatını mahvetmeye odaklanmışsın. Mutsuz olmak için
çırpınıyorsun. Sürekli kendi duygularını korumak için saklanıyorsun. Hayatına
kimseyi almamak için herkeste kusur arıyorsun.” Dedi. Sonunda evet onu da
delirttim. İlk olarak bizimkilerle buluşmadan önce Jokerle bir şeyler içmek
için çıktım. İki tane kız yaklaştı, arkadaşıymış. Püf nokta kız fazla
sırnaşıktı, canımlar cicimler, yuvarlaya yuvarlaya konuşmalar. Beni
arkadaşı olarak tanıttı. Onlar gidince de artık daha fazla dayanamadım patladım
tabi. Ama adam da haklı “Sen önüne gelen herkese arkadaşım demiyor musun?”
diyorum. “Saçma sapan bu işin içine sen sokmadın mı bizi?" Ben sokmuştum
dimi? “Şimdi sana arkadaşım dememe mi kızdın? Ne deseydim sevgilim mi? O zamanda
kızacaktın.” Kesin kızar hani kimseye söylemeyecektim derdim de kıza sinir
oldum. Ya ben ne ara böyle kıskanç oldum. Kendimi tanıyamıyorum. Neden böyle
yapıyorum ben. O böyle söyleyince de tartışmayı reddedip, bizimkileri bahane
ettim. Sahaya kadar götürdü ama onun niyeti aramızdaki iletişimsizliği
kaldırmak sonu nereye varacaksa sonunu getirmek. Bense konuşmayı reddedip
indim, peşimden geldi git dedim. Ama ben inadım o da inat. Bekleyeceğini, daha
fazla saçmalık çekemeyeceğini söyledi. İçeri girdim tabi surat beş karış, geçte
kalmışım. Stres atalım dedim ama ilk defa hiç eğlenmeden oyun oynadım. Oynarken
ben diyeyim pisleşerek, siz deyin sportmence oynamayınca tabi ki Forvet ve Asistan potaya kadar kaldırdılar her zamanki gibi. Bu kez tutunmayı reddedince, düşüncem cidden bırakmazlar oldu ama itler çat diye bıraktılar. Kıç kırılması
diye bir şey varsa şuan bende mevcut. Totom morardı resmen ya. Vicdansızlar. Çok
sinirlenince bende Forvetin kolunu dişledim. Eşek kadar oldunuz yaptıklarınıza
bakın derdim dışardan ama bildiğin çocuk gibi kavga ettik. Tabi Asistanı
tırmalayınca bunlar yine potaya kaldırdılar ama akıllanan ben bu kez tutundum.
Askıda Lady var gibi öyle kaldım. Elimi bırakmayı da o saatten sonra birde yere
inerken ayak bileğinden olmayalım dedim. Bu kez sahneye Uzun çıkıp, kızı rahat
bırakın tiradıyla geldi kucakladı yere indirdi. Gerçi yere indirmesi biraz
zaman aldı. O sırada köşede bekleyip ben bir torba acı çekerken sesini
çıkarmayan Joker`in sesi çıkınca bıraktı. Sonrasında kavga yumruk bekleyenin
bugün ki aksiyon isteğini karşılayamayacağım. “Lady artık konuşalım” dedi bende
kuzu kuzu gittim. Sonra adamın ilk söylediği sözler için yukardaki ilk tırnağı
tekrar okumanızı tavsiye ediyorum. Ağır geldi. Çünkü buna benzer bir çok şey
söyledi. Ondan yapmamı istemediğim her şeyi yapıyormuşum. Artık karar vermem
gerekiyormuş. Aklımda başka biri mi varmış. Bana “Ne zaman salaklığı
bırakacaksın” dedi. Herkes kalbimi kırmış içerdeki de dahil. Ama ben hala
adamın kucağında gezebiliyormuşum-gelip sen yardım etseydin o zaman hayvan-, tanıştığımız
günden beri bir kez doğru bir karar aldığımı görmemiş. İstemiyorsam onu oyalamayacakmışım.
Tüm bunları sesini yükseltmeden tane tane söyledi. Sanki ben anlamakta
zorlanıyormuşum gibi. “Aklında başka biri varsa şimdi söyle bitsin. Herkes
kendi yoluna gitsin.” dedi, yok dedim. Var mı, yok mu, ne yapmak istiyorum
bilmiyorum ama onu kaybetmek istemiyorum ben. Daha fazla oyun istemediğini, iyi
veya kötü ne yaşanacaksa normal insanlar nasıl yaşıyorsak öyle yaşayacağımızı
söyledi. Yeterince saçmada olsa benim istediğimi yapmış ama artık bu durumdan
sıkılmış. Büyümem gerekiyormuş. İzlediğim salak filmlere benzemiyormuş hayat. Ben
bilmiyordum sanki. Tamam dedim, herkese söylemeyi kabul ettim ama deli gibi
üzülmekten korkuyorum. Deli gibi ilişkiden, onun salak sorumluluklarında
korkuyorum. Nerdesin, kimlesin diye birinin bana sormasını istemiyorum. Sen
ondan istiyorsun dersen istemiyorum. Sadece etraftaki potansiyel askıntılara
karşı varlığımı hiçe saymasın istemiştim.
4 Ekim 2015 Pazar
kıskansana lan
Kadın milleti erkeklerin baş başa kaldığı her
organizasyondan kıllanmalıymış. NilKuşu dedi ben onun yalancısıyım. Aslan ile
Joker şehir dışından gelen bir arkadaşıyla dışarı çıktıklarında NilKuşu bize
yakındı da durdu. Bu gelen arkadaşın sağlam ayakkabı olmadığı gözüne tek uyku
girmeyeceği hakkında. Umursamadım. Sonra instagramda fotoğrafları görünce ise
aman deyip geçemediğimi fark ettim. Kalabalık bir gurup ama çiroz kız ahtapot
misali Joker`e sarılmış. İçimden kızı bulup, göbekli, göğsünden kıllar
fırlayan, pala bıyıkları olan, yarım kel bir amcayı kıza ahtapot gibi sarılsın
diye kiralamak geldi. Joker`i bulup çemkirmek hayattan bezdirmek geldi. Ben
ağrılar içerisinde, büyük ıstıraplar yaşayayım o elin yoluk saçlı kızlarına
sarılsın. Kafasını buzlu suya atıp, pantolonunun içine kova kova buz atmak
istedim. Peki ne yaptım dersiniz? Yine yeniden hiçbir şey olmamış gibi
davrandım. Neden mi? Çünkü çemkirip hanımefendi imajımı mı çizdireyim? Aynı şekilde
karşılık vereyim dedim. Sonuçta önceden yapılmış “ay görüşemedik uzun zamandır”
muhabbetine bende NilKuşu sayesinde çağrılmıştım. Çünkü kızın niyeti beni
Mühendis ile baş göz edip hayallerinde ki çift takılmasını gerçekleştirmek. Bende
bu kez çanak tuttum, vicdanı gömdüm Mühendis`le Joker`in yanında açık açık
adamla flört ettim. Tek sebebi de gözü dönmüş kıskançlığım. O değil miydi o
kızın ahtapot gibi sarılmasına müsaade eden. Bende göze göz dişe diş politikası
ile yol aldım. Kıskançlıktan daha ziyade bence bana saygısızlık yapmıştı ve bende
aynı şekilde karşılık verdim. Gerçi onun ne kadar umurunda bilmiyorum. Çünkü
ağzını açıp tek bir kelime bile etmedi. Sanırım bu umursamadığını, boşu boşuna
birinin kullandığım gerçeği ile beni vicdan azabınla baş başa bıraktığının
göstergesi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)