Bir insana olan güvenimizi kaybetmemiz için ne yapması yeterli olur? Size yalan söylemesi, sizi kandırması, ihanet etmesi, sırrınızı açık etmesi... Hangisinin geri dönüşü yok? Hangisi ilişkinin dibine dinamitleri koyar? Büyük şeyler mi gerekli insanın güvenini zedelemek için. Yoksa önemsiz sayılacak bir detayda bunu yıkabilir mi? En yakın kız arkadaşınıza karşı olan güveninizin yıkılması için illa erkek arkadaşınızı elinizden mi alması gerekiyor? Kopya çekerken yakalandığınızda kendilerini kurtarmak için arkadaşlarınızın sizi yakması mı gerekli o sarsıntı için? Yükselmek için sizi harcadığın da mı kaybedersiniz yoksa her gün saatlerce çalıştığınız insana olan güveninizi? Sizler büyük acılar çekerken size dönüp bakmadıklarında mı? sanırım benim için tüm bunlara gerek yok. En ufacık bir şey bile karşımdaki insanla olan ilişkim üzerine oturulup düşünülecek hale gelebiliyor. Beni kandırmaya çalışmalarını umursamadım ya da yalan söylemelerini. İnsanız dedim herkes yalan söyle kandırmaya çalışır. Ama bir insan bir başkasının sırrını söylememeli. Acı çekerken yanımda kimse olsun otursun benimle ağlasın demedim bunca zaman. Çeşitli sebeplerden dolayı kendini kurtarmak için beni kurda kuşa yem etmek isteyenler için bile yaşama refleksi dedim kendimde sıyrıldım bir şekilde. Zaten bir şekilde bunu yapanlarda çok yakın arkadaşlarım olmadı hiç. Bu yüzden umursamadım, hayatımdan ayaklarına beton döküp denizin dibine boylatırken onlar için üzülmedim. Yokluklarını bile hissetmedim. Ama yakın bir arkadaşımın ona verdiğim bir sırrı başkasıyla paylaşması beni günlerdir düşündürüyor. Saçma, basit önemsenmeyecek bir sır. Ama o kadar alakasız bir şey ki nasıl oldu da muhabbet benim bu sırrımın konusuna geldi diye düşünmeden edemiyorum. Bunu bile söylediyse daha ne kadarını paylaşmıştır? Hem benim hakkımda ne konuşuyorlardı, ne kadar derine inmişlerdi ki benim bile aklıma gelmeyen bir sırrımı paylaştı. Ya anlam veremiyorum. Ben ona güvendim, dört yıl boyunca sakladık, ortaya çıkmasını istemediğimi biliyor. Bana nasıl böyle bir şey yapar. Daha ne kadarını yaptı da ben fark etmedim. Konuşulan her şeyi anlatıyor mu? Ben onun arkasından ona zarar vermeye çalışanlara kuyular kazayım, o bilmediği bir çok şeyden onu koruyayım onun yaptığına bak. Neden böyleyim ben? Neden güvendiğimde gerçekten güveniyorum? Neden diğer insanlar gibi bu lafta olmuyor.? Neden sevdiğimde tam seviyorum? Ben gözümü kapatıp, koşulşuz şartsız onlara güvenirken neden her defasında hayal kırıklığına uğrayan benim?
29 Ocak 2016 Cuma
27 Ocak 2016 Çarşamba
şansım kasada da yaver giderse geleceğin arsène lupin`i olurum
İşe girdiğim ilk günler fazla işim olmadığı için sıkılır,
işim yok diye yakınırdım. Bugünleri arayacağımı bilsem sesimi çıkartmazdım. Ama böyle olmasa yakınamazdım dimi? Sürekli geç çıkmaya başladım ilk, sonra boku çıktı. İşi öylece bırakıp gelmek
içime sinmiyor. Eve götürebildiğim işleri yükleniyorum ama bazıları için bu
mümkün olmuyor. Zaten patronum yumurta kapıya dayanmadan işi kucağıma
bırakmıyor. Sonra başlıyor "Acil bunlar, acil !!!" demeye. Bir haftada
yapılacak iş için yarına yetişmesi gerekiyor dedi. Evde kıçımı yaya yaya yapmak
isterdim ama lanet şirket ağına bağlı olmam gerekiyordu illa dimi? İş bitmek
bilmedi ben acele ettikçe daha da çok sorun çıkıp durdu. İkide bir gelip
gidince en sonunda dayanamayıp patronuma "Sizin yüzünüzden kafamı
toplayamıyorum, çıkar mısınız odamdan? Çok konuşuyorsunuz" diye bağırmış
olabilirim. En son saat 12 ye gelirken muhasebe müdürünü şoförüyle evine
gönderdi. Annem babam nerde kaldın diye bir yandan sıkıştırıyor, patronum yarın
sabah bakanlıkta olmalı diye sıkıştırıyor. Hayır Dolly miyim ben? Birimiz evde
yatıp diğerimiz çalışsın. En son gece 2 de birtirdim dosyaları wetrasfer`in
kollarına bırakıp eşyalarımı topladım. Gecenin bir vakti taksiyle olmaz dedi,
kibarca gerek yok falan dedim ama içinden tabi bırakacaksın, saat kaç oldu
farkında mısın diye söylenerek asansöre kadar ilerledik. "Muhasebe
odasının anahtarını unuttum odada kaldı" dedi umursamadım. Yarın hesap
yapar ne olcak dedim. Kendi kabahati.
Kim ona şeffaf çalışma ortamı, modern mimari ayağına duvarsız cam odalar
yaptırıp, kasada tuttuğu para için endişelenip muhasebe odasını tuğla duvardan
ayırmayan üzerine birde kapısını çelik yaptır dedi. Unutmasaydı bana ne dedim.
Taki arabanın anahtarını orda unuttuğunu söyleyene kadar. Çünkü o saatte
taksiyle gitmeme izin vermiyor, ama bırakacak araba yok. Kimi uyandırayım diye
düşünürken aklıma kartla kapıyı açabileceğimiz geldi. O saatte oraya çilingir
gelmesi bulması zor olur, birini uyandırsa küfrederler deneyelim dedim. Bana “saçmalama
açılmaz öyle” dedi, “on ikiden sonra sıyırıyorsun” dedi, deli muamelesi yaptı. Kredi
kartımı kurban etmek istemedim, cüzdanımdan çıkardım D&R kartımı. Ben
denemeye başladım, patronuma da Google`dan çelik kapı kartla nasıl açılır
yazdırttım. Çıkmaz dedi, saçmaladığımı söyledi ama tabi ki çıktı. Hem de bir
değil birkaç video. O videoyu izlerken bende 15 dakika içinde artık yamuk olan
D&R kartımla kapıyı açtım. Ben kendime ve ona iyilik yaparken o bana şaşkın
gözlerle dalga geçercesine işten sonra ek iş yapıp yapmadığımı soruyor. Ay bir
de espri bir halta benzese. Bir de bana
kendi iş yerinin odasına böyle girdiğimizi kimseye söylememi tembihleyip,
sabahına millete anlatmaz mı, delirdim. Eve bırakırken yarın öğlen gel dinlen
dedi ama aklımda işle yatınca kısmet olmadı. Sabahın altısında kalkıp mailimi kontrol ettim, salak dosya ne olduysa gitmemiş. Geç gidecek olan ben bir saat
daha erken gidip dosyayı yolladım. En azından ben evden çıktığımda annemle
babam uyuyorlardı da akşamki azara devam edemediler. Daha önce tel tokayla asma
kilit açmışlığım vardı ama demek ki hırsız olsam baya yetenekli olup kapıları
da rahatça açacağım. Artık bir de kasa açtım mı sırtım yere gelmez.
Etiketler:
ben,
blog,
eli uzun Lady,
günlük,
kapı kilidi açılır,
kişisel blog,
kişisel post
25 Ocak 2016 Pazartesi
hanım kızımız joker
Erkekler ailelerinin yanında garipleşiyorlar. Halleri tavırları farklı oluyor. Çok çocuklaşan mı dersiniz, kasım kasım kasılan mı, bir anda isyankar ergenlere dönen mi dersiniz. Misal babam daha dediğim dedik birine dönerdi. Halbuki adam pamuk şekeri. Joker ise utangaç, suç üstü yakalanmış çocuklara dönüyor. Suç üstü falan yakalandığımızdan değil hani. Uslu uslu Aslan NilKuşu falan oturuyoruz kapı çaldı. O kapı açıldıktan sonra Joker o eski Joker değildi. Yanıma yaklaşmadı hatta bir ara beni tanımadığını bile düşündüm. Adamın eli ayağı birbirine girdi. Koltuğun diğer ucuna oturup aramıza Aslan`ı oturttu. Sanki adamın üstüne tırmanacaktım, araya Aslan`ı onu korusun kollasın diye koydu. Eline dokunduğumda bir çekişi var sanırsınız yıl 1940, "hanım kızımız Joker" köşeyi dönünce abisine yakalandı. Ay bir de bana demez mi "Çocukları yanında yapma şöyle şeyler." Joker`i zavallı karısından ayırıp, çocuklarını da annesinden koparmak için alan, üzerine de çocukların gözü önünde fingirdeyen kadın oldum. Joker`in çocuğu yok, aslında ben olmadığını umuyorum. Joker`in iki kardeşi var. Aslında hep İstanbulda`lar ama Robert`te yatılı kalıyor ikisi de. Annesi her hafta sonu çocuklar eve gelecek diye İstanbul`a geliyor. Hava yolu şirketinin ya ortağı bunlar ya da Joker kıçını hakikaten parayla siliyor. Kendilerine bir jet alsalar daha ucuza gelir bence. Kar yüzünden gidememişler, abilerine sürpriz yapmışlar. Annesi babası sürpriz yapmaya kalksa sanırım bizimki kendini odaya kapatırdı. Her hafta sonu ailesi ile kaldığını falan biliyorum ama tanışmamıştık. İyi ki tanışmamışız da. Joker`in o yatakta babasına basılan kız gibi iki büklüm halleriyle bu kadar erken tanışmaya katlanamazdım.
Etiketler:
ben,
günlük,
ilişki raporu,
Joker,
kişisel blog,
kişisel post
21 Ocak 2016 Perşembe
zamanımı kulağıma kelepçelediler
Kaçınızın iş telefonu var? Ne işe yarıyor bu tam olarak? Gerçekten verirlerken amaç sizi masraftan kurtarmak mı? Telefon vermek yerine neden faturanız için bir yardım çıkmıyorlar ki? Bunu kaybetmeniz halinde ne oluyor mesela? Elime bir telefon tutuşturdular “Al bunu görüşmeleri burdan yap” dediler. Sanki sabahtan akşama kadar telefondayım. Aradığım üç beş kişi var onları da bir haftada belki bir defa. Eyvallah dedim. Sonra bu telefonu ofiste bırakma al eve götür dediler. Ona da tamam dedim ama bunun her aklına takıldıklarında beni o telefondan rahatsız etmeleri anlamına geldiğini bilmiyordum. Akıllarına ne takılırsa çat arıyorlar ve cevap vermediğimde neden diye soruyorlar bir de yüzsüzce. Sorun bende mi yoksa onlarda anlamadım. Ne yani elime verdikleri telefon aslında biz senin çalışma saatleri dışında da zamanını işgal edeceğiz mi demek? Neyin karşılığında? Elime tutuşturdular bir İphone, “Diğerini yanında taşımıyordun bu daha iyi” dediler. Sorun telefonun tipinde değil ki, benim onu yanımda taşımayı istemememde. Defalarca ofiste unuttum, bir kaç kez nerde bıraktım hatırlayamadım, bir kezde çaldırdım mı ofiste mi bıraktım hatırlayamadım tekrar ofise döndü. Nasıl iş bu allah aşkına ya. Verdikleri telefonun üzerine keşke “biz sana telefon verdik o yüzden bu telefon açılacak” yazsalarmış. Bence işverenler çalışanları modern zaman köleleri olarak görüyorlar. O telefonu al, ben ne zaman ararsam bak. Nerde sınırlar? Her dakika çalışmıyorum ki ben. Kendi telefonuna bile sahip çıkmayı beceremeyen bir insandan beklentiniz bu kadar yüksek olmasın.
Etiketler:
ben,
blog,
günlük,
kişisel blog,
kişisel post,
modern köleler
20 Ocak 2016 Çarşamba
vicdan zarardan dönmeyi kabul etmez
Hayatıma insanların karışmasından nefret ettiğimi söyledim.
Bana nasihat akıl vermeyin olanla idare ederim dedim. Ama uygulamada ben bolca Sidikli
ve Uyuz`un hayatına müdahale ettim. Bazen bilmeden, bazen bile isteye. Babam Sidikli`nin
erkek arkadaşıyla inovasyonda tanıştı. Ben Gevşek onun sevgilisi diyene kadar
da kiminle tanıştığının bile farkında bile değilmiş babam. Ben kimliğinden
haberdar edince de adamın verdiği ilk tepki “Ayrılmaz mı bunlar?” Tüm ekiple
tanışıp bir bunu sevememiş, o da kızının erkek arkadaşı çıkmış. Benden sevgilisinden
ayırmamı istedi. Saçmalama, o nasıl söz dediğimi zannediyorsanız beni cidden
tanımıyorsunuz demektir. Hemen üstüne zıpladım, vicdanıma da “Baban istiyor,
sus otur” dedim, ağzına lafı tıkadım. Her zamanki ben hızlı davranmak yerine
bana sağlam bahaneler veren hareketlerini yavaşça Sidikli`nin bilinçaltına
ektim. Manipüle etmek yıllardır istemli istemsiz yaptığım şeydi sonuçta. Kaldı ki
zaten yaparken bunu, babamdan sonra kendime de itiraf etmeye başladım. Ben sevmiyordum,
kardeşimde sevememeliydi. Kaldı ki kardeşimi üzme potansiyeli yüksek bir adam
da değil ki, düşmanlık besleyeyim. Bizimkini resmen el üstünde tutuyor. Ben sevmiyordum
ya ila bir bokluk çıkmalıydı. Sonra bir şey daha fark ettim. Bilgisayarcı ya ne
kadar kızsam da aslında haklıydı. Niyetim onları mutlu etmekken, cidden anne
gibi davranmaya başlamışım. O kadar ki benden önce hep onlar oldu. Ben
Sidikli`ye erasmus sınavına gir, her ihtiyacını karşılarım derken o karşıma
geçip ”istemiyorum” dediğimde deliye döndüm. Kimsenin ona böyle bir fırsat
vermeyeceğini, hiçbir derdi olmadan dersleri bile umursamadan gezmesini
isterken onun salaklık yaptığını söyledim. Ama tek salak benim. Onları kendimden
önde tutup, her istediklerini anında alıp, benim doğrularımla yaşamaları için zorlayıp,
benim onlar için mutlu olacakları gelecekleri seçmelerini bekledim. Benim doğrularımla
yaşayamazlar. Onları sevmem onlar adına seçimler yapmam anlamına gelmiyor. Onlara
ve kendime aslında çok büyük kötülük yapmışım. Kendime ihanet etmişim. Yapmam dediğim
her şeyi yapıp, kişiliğime ters düşmüşüm. Hala inanamıyorum ben bunu nasıl
yaptım. Şimdi değilse bile Sidikli o Gevşek denen çapsızdan ayrılırsa resmen
vicdan azabı çekeceğim. Sidikli`nin hatta Uyuz`un mutlu olma potansiyelleriyle
kumar oynadım. Pişmanım. Peki zararın neresinden dönsem kar mı hala?
Sidikli`nin okumasına karşı not: Umarım okumazsın. Aklına gelirde
okumaya kalkarsan ve ablanın sürtük bir cadı olduğunu bir kez daha fark edersen
pişman olduğumu da bil. Samimiyim.
Etiketler:
ben,
blog,
günlük,
hayata müdahale etme,
kişisel blog,
kişisel post,
Sidikli,
Uyuz
17 Ocak 2016 Pazar
yoda usta çarpsın
Yoda usta birkaç galaksi gezdi, Sithlere karşı zaferler
kazandılar. Dünyada izlemeyen kalmadı filmi. Doğrusu benim dışımda. Annem babam
bile izledi. Gerçi annem ağlamadı ya da hiç durmadan gülmediği her filmi vakit
kaybı olarak görür. Kadın ya poğaça hamuru ya kek. Benim izleyememe sebebim
Joker. Onunla gitmemi istedi ama paşanın ilk altı filmden haberi yok. filmlerin
varlığını kabul etmekle birlikte hiç izleme teşebbüsünde bulunmamış. Bu Bugs
Bunny`i bir tavşandan başka bir şey olarak bilmemek gibi bir şey. Spederman,
Xman hatta 2000 leri görüp Pokemon izlememiş olmak gibi bir şey. Hele ki benim
ona aldığım doğum günü hediyesinden sonra yüzü kızarılacak, odasına kapanıp
uzun süre düşünmesi gereken olaylardan biri. Haziran ayından beri ona aldığım
hediyeyi resmen beğenmemiş. Başka açıklaması olamaz. Ben düşündüm ne alsam
yırtındım ki adam nbeni günlerce arayıp sormamış, doğum günü kutlamasına bile
çağırmamıştı. Bense gittim ona en sevdiğim serinin altı filmini alıp hediye
ettim. O gün rüyama bir ak sakallı girse “Evladım verme buna bu hediyeyi, hak
etmiyor bu oğlan. Sen bunu git daha çok sevecek birine hediye et. “ deseymiş ne
olurdu. Hayır dededen lotonun numaralarını da istemezdim ki. İzlememiş. Aradan
aylar geçmiş, bunca yıl izlememiş olmanın üzerine benim hediye etmeme rağmen
izlememiş. Hediye paketini bile açılmamış bulsam şaşırmazdım o saatten sonra. Bizde
haftalardır, seriyi birlikte izleyip sonu görüp, yeni filmi izlemeye geçmeye
çalıştık. Altı film en fazla üç güne bitmeliydi ama ipini koparan bize katıldı.
Ya izleyemedik ya izlediğimizden bir
halt anlamadık. Benim gibi 7 defa izlemiş olanlar için sorun değil de Joker
tekrar izlemek zorunda kaldı. Sonunda bugün bitirdik ama film hala vizyonda mı
emin bile değilim. Sinirden de kuduruyorum. Adam hediyemi izleme zahmetinde
bulunmadı diye ben izleyemedim. Olan bana oldu. Onu da Yoda Usta çarpsın amin.
Etiketler:
ben,
blog,
günlük,
ilişki raporu,
Joker,
kişisel blog,
kişisel post,
star wars
12 Ocak 2016 Salı
ekrana ben yasıyacağım, salonda benim zil sesim çalacak
Yıllar geçti. Gerçi ne yılları yüzyıllar geçti ama yok, biz
hala öğrenemedik tiyatro nasıl izlenir. Öksürürsün hastasındır, gülmeyi
abartırsın kolay gülenlerdendir derim. Yanındakine fısıldarsın bak onu da
anlarım. Sonuçta bende fısıldıyorum
abartmaya gerek yok. ama tiyatro izleyicisinin biraz daha dikkatli olması
gereken bir husus var ki defalarca uyarılıyorsun da. Oyun başlamadan hemen önce
iki kez oyun başlayacak telefonlarınızı sessize alın diye uyarıyorlar. Sinemada
bu uyarı yapılmadığından, ses sistemi bangır bangır olduğundan ses çıksa da bir
şey olmaz diyebilirsin. Tamam küfürünü kesin yersin, hatta intikamcı birkaç teyze
varsa bedduasını eder çıkarken de üfler. Gelin görün ki tiyatroda koca salona
oyuncu çıplak sesiyle hitap ediyor. Adam orda gırtlak patlatsın, sen tüm uyarıları
görmezden gelip o telefonun çalmasına izin ver. Ay bir de fark edilmem diye hiçbir
şey yokmuş gibi takılmadı mı delirdim. Yetmedi o telefon bir daha çaldı. 12
Gece olacaktı Teksas Katliamı. Eh Teşvikiye`de yakındı gömerdik. Hadi biz
seyirciyi geçtim, oyunculara da mı saygın yok. Replikleri telefon sesinle
ağızlarına tıkadın fark etmiyor musun? Bazı şeyleri olduramadık işte. Sinema salonunda
ekranı kaplamak, tiyatro salonunda telefonla konuşmak bizim için normal. Alışamadık.
O telefon çalmaz, ekranı biri kaplamazsa zaten yabancılık çekeriz.
Etiketler:
ben,
blog,
günlük,
kişisel blog,
kişisel post,
tiyatro adabı
8 Ocak 2016 Cuma
şaka kaka oldu derdi zamanında annemiz
Niyetim iş yoğunluğumdan dolayı söylenmekti. Ama ne derler
bilirsiniz, neye niyet neye kısmet. Kısmetimize düşende erkeklerin vahşi ve
ormandaki orangutan misali hareketleri. Dostum sizin derdiniz ne? Neden etrafta
kadınlar yokken insanlık vasıflarınızı bir kenara bırakıp, orman kurallarını
uygulamaya koyuyorsunuz? Küfürler, el şakaları, kelimesiz beden dili ve “mroaeklşithehaokpehah”
gibi anlamsız sesler ile anlaşabiliyorsunuz az çok biliyoruz. Cidden peki
birbirinizi anlıyor musunuz? Yetiyor mu size bu kadar az kelimesiz iletişim?
Yoksa cidden iletişim olayını abartıp zorlaştıran biz kadınlar mıyız? Sorun biz
de mi? Çok mu yükleniyoruz sizlere? Bunlar benim bugün yaşadıklarımı yaşamadan
önce “ya erkelerin üzerine çok gidiyoruz” temelli minik düşüncelerimdi. Allah
aklımı başıma daha önce getirseydi keşke. En azından yaşadığım acıları
yaşamazdım. Bence hiçbir erkek kadınsız bırakılmamalı. Her erkeğin en az beş
metre yakınına bir kadın yerleştirilmeli. Böylece içlerindeki öküzleri ahıra
kapatırlar. Kırk yılın başı erken çıktım, o cebimdeki anahtarları bir hevesle ilk
kez kullanayım dedim. Plan basit Joker gelene kadar evinde bekleyecek, bu arada
güzelce uyuyacaktım. Ne yemek falan yapacağımı, ortalık toplayacağımı mı düşündünüz?
Ben o kızlardan değilim. Evden yatak toplamadan çıkıyorum. Joker Bey`in
maşallahı var, jilet gibi toplu yatak. Daha önce mimde dedim ya, başkasının
evinde kapüşonlu şeylerle yatar kafamı kapatırım. Bunun sweatshirtlerinden birini
geçirdim üstüme uykuya daldım. Sonra üzerime güney deniz fili düştü. Hayvan Aslan,
Joker diye bağırarak yatağa zıpladı. Yatağa derken üstüme. Böyle gol atan
futbolcunun üzerine kule yaparlar ya aynen öyle. Sağ böbreğim istifa etti,
üzerine iş kazası raporu alıp bana dava açmayı planlıyor. Kaburgalarımın kalbi
kırık. Ödümde zaten ortalık yerde patladı. Ciyak ciyak bağırırken de ses
tellerim soğuktan gerilen elektrik teli misali koptu. Esnekliği iyi
hesaplayamamışız ne yapalım. Neymiş kapüşonu kafaya geçirince ben, saç falanda
yok tabi Joker sanmış. Hayır Joker`i hep böyle uyandırıyorsa bu mal kurtarmak
lazım bu çocuğu. Sağlam kalsın diye adaklar adamalıyım. Neymiş erkekler böyle
şakalaşırmış. Derdiniz ne sizin ya? Kaç kilo adam öldüm, iç kanama geçirmem
umarım diye dualar ediyorum. Hayır bir de suçlusu ben oldum. Ne işim varmış
Joker`in yatağında. Sana ne sevgilimin yatağı desem ne fayda. Joker`in de
ağzından çıkan iki cümleden biri “Suç senin!” diğeri “Orda işin ne!”
Etiketler:
Aslan,
ben,
blog,
erkek davranışları,
günlük,
Joker,
kişisel blog,
kişisel post,
orman kuralları,
uyandırma servisi
5 Ocak 2016 Salı
dedikodunuzu yaptığımı da nerden çıkarttınız
Birkaç blog birkaç tarzda yapmış bu olayı. Biri dedikodu
demiş, biri anlatmış falan. Ama işin içine azıcık gıybet katmadan olmaz dedim
ama kötüleyecek bir şeyde bulamadım. İnanın bende ne yaptım biliyorum. Ama
böyle çok sevgi pıtırcığı biri olmayan ben burda resmen bir sürü kişiyi
seviyorum. O yüzden “Lan beni nasıl yazmasın” demeyin, Kalem Filinde
görmediklerimi yazdım. Zaten unutma problemlerim var, acısanız bana.
Cha : uww hatun ters. Ne biçim arkadaşsın deme doğuryu
söylüyorum. Sinirlendirdiniz mi yandınız. Atarını yapar ağzınızın payını alır
oturursunuz. Eğlencelidir, dürüsttür, boş iltifatlara hiç girişmez. Çünkü
hatunun hamurunda samimiyet var. Bu yüzden ilk günden beri çok seviyorum onu.
Zorlamaz, kasmaz. Of bir de bu hatun benim resmen buradaki pusulam. Ne anlatsam
dinler, yanlışsam yanlışsın der. Yargılamaz, üzgünsem sarıp sarmalar. Yazdığı
her yazıyı samimiyetle yazar. Okunma gibi kaygıları da yoktur. Sevdi mi değer
verir, gerçekten verir. Anlayacağınız gibi benim burda ki en sıkı dostumdur.
Mars Beyinli : Ele avuca sığmıyor bu kız. Neresinden tutsam
elimde kalıyor. Asi bir kere bu yola gelmiyor. Nasıl yalvartıyor beni bir
görseniz. En duygusal kelimelerimi buna söylüyorum. Sevgilime bile bu kadar dil
dökmedim ben be. Ama pamuk şekeri gibidir. İncedir ruhu, samimidir,
eğlencelidir. Beyni benim gibi pekte normal işlemez.
Drama : Al bir asi ruh daha. Kız ele avuca sığmaz. Siz onu
istediğiniz yere kapatın kaçar gider. Eğlencelidir, hayat doludur ama en önemli
özelliği gücüdür. Siz ne kadar üstüne giderseniz gidin o ayakta kalmayı
başarır. Böyle zayıf, duygusal dersiniz içinden demir adam çıkar. Gerçi bazen
ben vaz geçtim, sıkıldım, oyun oynamak istemiyorum der ama ben dayakla gözünü
korkuturum hep. Gerçi kız uzak doğu sporlarıyla pek bir haşır neşir bir gün
cidden beni dövecek.
Bla Bla : Al işte bir deli daha. Hayır ben normal sevemiyorum.
Hatuna kanımın kaynaması da kulis taktikleri vermesiyle başladı. Sonra bir
baktım bağımlılık yapmış bende. Samimi, içten ve ne yazık ki buda fazla dürüst.
Azıcık yalan söyleseler beni rahatlatsalar olmaz zaten. Biliyorum avukatsın yalan olmaz sende ama
arada acı be bana.
Müpte : Hayırsızım bu benim. Geliyorum diyor hep yalan
söylüyor. Hayır duygularımla insan bu kadar oynamaz ki. Bende insanım. Ama
benim kızdığıma bakmayın. Harikadır. Sevildiğinizi hissettirir, güldürür,
ilgilenir, yanınızda olsa sarıp sarmalar.
Demir Bey : Bak hayırsız dedim aklıma geldi. Bir ay falan
önce yeni post dedi tık yok ses yok. Hayır hala mı almadı o lanet masayı
anlamıyorum ki. Komiksin, karizmatiksin diye mi bu naz?
Berkay : Bu adamı kesinlikle sabah kahvaltıdan önce
okumayın. Beyinim o saatlerde benim eror halde olduğundan sanırım iki kez
okuyorum. Ne zaman okuyalım derseniz sakin kafayla. Adam en ciddi olaya inceden
inceden giydirip, güldürüyor, sonra zaten oturup uzun uzun düşünüyorsun.
Deep : Şimdi o var orda demeyin biliyorum ama dedikodusunu
yapmadan olmaz. Ya resmen kendimi onun yüzünden cahil hissediyorum. Sürekli
yeni bir şey öğreniyorum. Korkmayın didaktik yazı yamıyor. Ama bir film listesi
verir "izlemedim, izlemedim, ımm izledim mi acaba, bak bunu duydum" diyorum belki
bir tane izledim çıkıyor. Kitaplara ne demeli. Bizde okuyoruz ama yok onun
kadar olmuyor. Off bir de yetenekli. Kendi böyle hikayeler falan yazıyor.
Anasını satayım-bu kelimeye cidden sinir oluyorum, çok kaba- biz daha kendi
günlüğümüze yazamıyoruz. Off evet kıskanıyorum ne var. Bende öyle iyi, mükemmel
falan olsam. Resmen küçükken prenses olmak isterken şimdi Deep olmak istiyorum.
Mim için teşekkür ediyorum ve iki satırda Kalem Fili için
yamadan geçemeyeceğim. Canım bu kadar okuyup neden beni kıskançlık krizine sokuyorsun ki.
Hadi okudun neden güzel güzel yorumluyorsun. Senin yüzünden kredi kartım
patladı. Annem kitaplar yüzünden şikayet edip duruyor. Aferin sana da.
2 Ocak 2016 Cumartesi
idin tasmasını azıcık gevşettim
Herkes yeni yıldan bir şeyler istedi. Bende Noel baba belki
geçte olsa uğrar diye bir şeyler düşünmek istedim. Sonra fark ettim ki ben
genelde Noel Baba`dan değil kendimden bir şeyler bekliyorum. Tabi Noel Baba da
duruma el atarsa çok hoş olur. Sonuçta her isteği onun omuzlarına da
yüklemedim, insaflı davrandım. Bir çiçek almak istiyorum. Şöyle açanından ve
bakmayı becerebilmek istiyorum. Kurumasın istiyorum. Kendime bir şemsiye almak
istiyorum ve bu kez kırmayı başarmadan bir ay kadar kullansam kafi. Örgü örmeyi
öğrenmem lazım. Bir arkadaşıma söz verdim ve aradan tam iki yıl geçti. O atkı
iyi ya da kötü bitmeli. Otobüs arkalarında koşmaya bir son vermeliyim. Azıcık dakik
olsam kaçırmasam falan şahane olur. Hani sürekli düşüyorum ya düşmemek gibi
şeyler istemiyorum. Sadece düşünce bende prenses gibi görünmek istiyorum. Hayır
her seferinde yeri öpmek, çimen yemek ya da totoyu halka sergilemek zorunda
mıyım? Onu anlatmadım dimi? Geçen gün üst geçitte ere kapaklandım. İşin kötü
tarafı etekli olmam ve arkamdakilerin popomu inceleme fırsatı bulması. Tersten okuyabilmek
istiyorum. Yani “kendinleşme” kelimesini “emşelnidnek” olarak okuyabilmeliyim.
Sanırım bu kelimeyi az önce Türk diline de ben kattım. Hayalini kurduğum bir
vakıf olayı var. Böyle sadece isim yapan değil gerçekten bir şeyler yapan bir
vakıf. Onun için küçük küçük adımlarımı atmak istiyorum. Çünkü ancak şimdi
başlarsam planlar uygun giderse 22 yıla hayallerime kavuşmuş olacağım. Kendime pembe
bir kazak falan almak istiyorum. Pembe nefretim ne kadar büyükse hiç pembe bir
şeyim olmadığını fark ettim. Manyak mısın sen diyeceksin ama Sidikli`nin o
Gevşek sevgilisinden de kurtulmayı planlıyorum. Gerçi bunu aklına gelirde
okursa ağzıma ne muamelesi yapacağını az çok tahmin edersiniz. Son olarak tüm
korkularımdan kurtulmayı planlıyorum. Örümcek fobimden değil ama. Daha çok
güvensizlik problemimden. Böylece eski ben olur, düşünmeden isteklerime göre
yaşarım. Yani Freud`un şu id`in biraz daha serbest bırakmayı planlıyorum.
Etiketler:
ben,
blog,
günlük,
kişisel blog,
kişisel post,
noel babaya liste,
yeni yıl
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)