Ben bin bir zorluklara onu evime alayım onun bana
yaptıklarına bak. Babam her hafta sonu annemin yanına gidiyor bazen hafta
içinden. Bende evde tek kalmak istemediğimden Joker`i yılan dilli komşularımdan
kaçıra kaçıra eve alıyorum. Hangi götüme güveniyorum onu da bilmiyorum ama
adrenalin seviyorum ben belli. Yakalansak anneme bırakmadan yerler beni. Bari
haklı yere yeseler, oynaşmıyorum bile. Uyuzun odasını verdim ona, o da baya
parfüm şişesi bırakacak kadar sahiplendi resmen. Yakında çantasıyla gelip
dolabı doldurursa şaşırmam. İşte biz oturduk belgesel izlerken bir akşam kapı
çaldı. Emin belgeseldir deyip pis pis sırıtmayın valla öyle. Ama kapıdaki
komşuya ben belgesel izliyordum desem de ne fayda. Bende telaşla Jokeri
annemlerin odasına kapatıp, bardağını lavaboya resmen fırlatıp kapıya koştum.
Komşu bir arkadaşıyla gelmiş, kadın iyi fal bakıyormuş tutturdu sana getirdim
hadi baktır. Yok dedim, uykumda çok kahve içmiyim dedim ama en son ben mutfakta
3 adet Türk kahvesi yaparken buldum kendimi. Gitsinler diye sohbet muhabbet
açmıyorum ama onlar ihtiyaç duymadan bana konuşuyorlar, esniyorum yemiyor. Türk
kahvesini diklemememi yanayım, bunların birde soğusun, telvesi çöksün
demelerine mi? Saniye saniye saniye saydım o soğurken ben ter attım. Ya bunun
telefonu çalarsa, ya bir şeyi ortadan kaldırmadıysam, zaten kapıyı geç açtım
diye işkillendiler, ne var yani gerçekten işemişte olabilirdim. Neyse bizim
kadın açtı fincanı başladı klasikleri sıralamaya. Sonra bu dedi ki “Bir çocuk
varmış olmamış aranız, istememişsin bunu. Çocuk senden baya etkilenmiş ama.” “Ben
kim milleti etkilemek kim abla” dedim kadın bana “Yok zaten sen bunun
arkadaşını ayartmışsın sonra” dedi. “Siz
hala birliktesiniz bak bu çocukla” dedi. Hayır bu kesin Mühendis`le Joker`de
diyemiyorum bir şey. Komşu şok vay efendim neden söylemedin demeye başladı.
Bende yok öyle bir şey olsa sevgilim demez miyim diyorum, komşu gelen giden
arabadan belli o çocuk mu diyor. İlk bir kaynar su döküldü ama sonra bizimkinin
genel gelip gidişinden bahsettiğini fark ettim. Uyanık komşularım anlamasın
diye uzakta bir yerlerde bırakıp geliyor çocuk arabasını. Ben inkar ettikçe
kadın gıcık oldu “olmadıysa da olur” diye çemkirdi. Sonra bu bana demesin mi
sen evlenmek istemiyorum diyorsun ama bir anda evleneceksin. Al bir klasik daha
derken kadın ay bir şey gördüm söyleyemem ayağına girdi. Yalvar yakar söylettik
söylemese de olurmuş. Evleniyormuşum çünkü hamile kalacakmışım. Ay bir de demez
mi ikisi bir olup sevişiyorsun bari korun. Lan ben çocuğu yakalamasınlar diye
parmak ucunda gezeyim, bunlar laf etmesin diye endişe edeyim, bunlarda kalksın
bana doğum kontrolden bahsetsin. Saçmalamayın falan diyorum, komşu “annen seni
vurur bak ama üzülme ona demeden evlendiririz sizi” diyor. Bunlar Joker`i
gördüler de ondan mı şüphelendiler diyorum yok bunlar ciddi baya baya. Sinirim
tepeme çıkınca tabi ben bunları azıcık tersledim bunlarda trip ata ata gitti.
Konu komşu bile eski konu komşu değil. Ay birde bu joker dinleyip “Çocuk kesin
benden değil. Seks hayatımın içine sıçmasan böyle göbek yapmazdım.” Demez mi?
Gözüm döndü. Bağıramadığımdan ısırıp kapının önüne koydum. Onun seks hayatı
şenlensin diye ben aldatılmaya göz mü yumacağım? Bıktım bu erkeklerin seks
merakından. İstemiyorum işte zorla mı?
29 Mart 2016 Salı
26 Mart 2016 Cumartesi
sonuna kadar dayanamazsan bilki senden ve benden utanıyorum
İstanbul güvenli bir şehir değil bir çoğumuz için. Etrafta
tiner çekenler var, para vermeyince bıçak çekenler, zaten dilenen sizleri soymaya
hazır çocuklar kaynıyor. Bir çoğumuza göre Suriyeli sayısının artmasıyla iyice
çivisi çıktı. Zaten hiç birinin para ihtiyacı yok, bizlerden iyi yaşıyorlar.
Devlette onlara yardım ediyor. Mesela metrobüste son duyduğuma göre devlet
onları maaşa da bağlayacakmış. Bütün dertlerimiz sıkıntılarımız onlar yüzünden.
Zaten yıllardan beri herkes der çocukları doğurup doğurup sokağa atıyorlar. Biliyor
musunuz bu kelimeleri sarf eden herkesten utanıyorum. Çünkü bunları söyleyenler
hiç savaş görmedi, hiç yokluk açlık çekmedi, anneleri tarafından hiç terk
edilmedi, kışın doğalgaz faturasının çok gelmesinden yakınırken dışarda üşümek
nedir bilmedi ya da donarak ölmedi. Hiç biri ayakkabı boyamadı, elini kire
bulaştırmadı. Üniversitede ayakkabı boyayarak masraflarını çıkaran bir arkadaşım vardı ama o da tabi hobidir kesin. Hepinizden utanıyorum, sizi duyan kulaklarımdan, iğrenç
fikirlerinizi kusan ağızlarınıza o lafları tıkmadığım içinde kendimden. Herkes kışın
köprü üstündeki çocukları kınadı ama kimse onların çıplak ayaklarıyla
oturduklarını fark etmeyip söylendi. Fark edenlerde acıtasyon dedi geçti. Belki
de acıtasyondur ama kimse benim montumla üşüdüğüm havada onları üşümediğini
söylemesin.
Size neler yaşadığımı anlatmak istiyorum. Para benim için hep araç
oldu. İlk okuldayken ekonomik kriz babamı da vurdu. Zor, hatta boktan bir yıl
geçirdik. Annem o dönemin sonunda işe geri dönmeye karar verdi. Evimiz vardı,
pişirecek yemeğimiz vardı ama astım hastası bir kardeş varken eskiyen
ayakkabılarınız bahane edemiyorsunuz. Hatta ayağınıza küçük gelse de çünkü
biliyorsunuz ki babanız alır ama karşılığında neyden fedakarlık ederek. Hep
para konusunda fazla bilinçli ya da fazla kulak misafiriydim. Okulda koşu
takımına seçildiğimde hoca son kez baştan aşağı aşağılayıcı bir şekilde süzüp
eskimenin hakkını veren spor ayakkabılarıma takılıp "Başka var mı?" dedi. Yoktu.
Sonra diğer hocaya dönüp “Bu olmaz. Bir de buna ayakkabımı almaya uğraşacağız” dedi
ve gitti. Bu olmuştum. İstanbul`un iyi bir semtinde, iyi bir evimiz vardı, ama
paramız yoktu. Okulun öğrencilerinin benden farkı onların hala paraları ve
yırtık olmayan ayakkabıları vardı. Ondan sonra işler düzeldi. Babam işlerini
toparladı, annemde devletin güvenli kollarına geri döndü. O saatten sonra
kardeşlerimin ödevinden, yediği yemeğinden ben sorumlu oldum. Yine istediğimiz
her şey alındı, el üstünde tutulduk, yok denmedi. Ama ben o aşağılayıcı bakışı
ömrüm boyunca unutmadım. Annem küçükken benim çok kibirli bir çocuk olduğumu
söyler ki küçüklüğümü bilen herkes aynı fikirde. Giydiğim kıyafetleri sevmediğim
sürece ikinci kez giymek istemez ağlarmışım. Babam nasıl olsa yenisini alıyordu
ilk çocuktum, şımartılıyordum. Ama tüm o eskimeyen ayakkabılar içinde olan
arkadaşlarım içinde ben bir öğretmen tarafından aşağılandım. O günden sonra
bende kibirden eser kalmadı. Aldığım her şeyi parçalana kadar giydim, hatta
sevdiğim için dolabımda duran yırtık tshirtlerim var. O gün kendimi bir dilenci
gibi hissettim.
Kimseye bahsetmedim, Ama aşağılayan gözlerle baktığınız o
çocukların yaşadığının onda birini bile yaşamadım, bu bile bana yetti. Ama ben bu kış o köprü üstündeki
çocuğa ayak numarasını sorup ayakkabı aldığım için, verirken gören insanlar
tarafından azar işittim. Pastanenin önünde duran çocuğa sürekli poğaça aldığım
için satmayı reddettiler. Sonuçta müşteriyi rahatsız ediyorlardı. Tüm bunları
yaşarken, çok az insan bana destek olurken, bir çoğu tarafından azar işittim. Hastane
önünde "Simit alın çok açım para istemiyorum" diye yalvaran yaşlı kadına simit
alırken, ayağı çukurda amcamız "Hep yapıyorlar burda bunu inanma dedi. Annem o
hastanede çalışıyor ve ben o hastaneye bu kadar sık giderken bir kez bile
görmedim. Hiç para vermedim de diyemem ya da kandırılmadım. Cebimdeki son paramı eve gidecek parası yok
zannettiğim bir kadına verdiğimde cüzdanına koyarken benden çoktu parası. "Nasılda Türkçe öğrenmişler, bak bak!" derken hiç aç kalıp, savaştan kaçmadı, zorunda
kalınca oranın dilini şakımadı. Üzgünüm ama "çok para veriyorlar, bizim
evlerimizi kiralıyorlar, lüks daireler alıyorlar" dediğiniz adamların Suriye`de
fakir olduğunu düşünmüyorum. Buraya geldi diye onlara kimse milyon dolarlarda
vermiyor. Bunları anlatmamın sebebi de aman ben ne kadar iyi bir insanım
demenizi sağlamak değil. Öyle olsa hiç kimseye anlatmadığım, içimde ilk gün ki
gibi duran o ağır, ezici ,aşağılayıcı bakışları sizlere anlatmazdım.
Bugün okulda
işlerim olduğu içi izin aldım. Öğlene kadar bitince ofise gitmeyip NilKuşu`nun
yüksek lisans dersini ektirtip yemek yedik, kahvemizi içtik, alışveriş yaptık.
Kuaförden çıkıp eve yürürken 10 11 yaşlarında üzerinde kazağından başka bir şeyi
olmayan kirli, kağıt toplayan bir çocuk önümüzde durup “abla para versene
karnım aç” dedi. Nilkuşu`nun arkadaşı direk “Paramız yok” dedi. Çocuk tek
saniye düşünmeden ilerlemeye başlarken "Bekle" dedim bakkala koştum. NilKuşu daha
akıllı davranıp onu da getirdi. Kendisi seçsin diye. "Siz ne alsanız olur" dedi
ısrar edince bir paket albeni bisküvi aldı. Daha fazla al dedik kabul etmedi
çikolata bile istemedi. Onun yaşında bir çocuğa babası istediğini al dese
bakkalı satın aldırırdı. En sevdiğim çikolatayı ben eline verdim. Dışarda duran
kolayı zorla aldırdım. Biz parayı verene kadarda gitmedi. Sonra teşekkür etti,
boyundan büyük o kağıt topladığı arabayı aldı sonra giderken abla diye seslenip
el salladı. Kurgu değil, acıtasyon yapmaya çalışan bir film, kamu spotu tarzı bir şey falan
değil. Acıta acıta gerçek. Çünkü onun gibi bir sürü çocuk var. Bizler görmezden
gelip, söyleniyoruz, ellerine üç beş kuruş veya benim gibi bir bisküvi
sıkıştırıp gönderiyoruz. Onlar için hiçbir bok yapmıyoruz. Kahvemizi yudumlarken
masaya gelip mendil uzattı diye onlardan nefret ediyoruz. Bizim için tek dertleri
para olanlar onlar. Biz sıcak ofislerimizde, maksimum 10 saat çalışıp, çileler çekerken o
iki mendille köşeyi dönüyor. O çocuğun o saatte okulda olması gerektiği, mendil
satmak yerine oyun oynaması gerektiğini boktan kurgusal televizyon
programlarıyla doldurduğumuz beynimize iletemiyoruz. Almadı , ona daha
fazlasını sunarken bile sadece karnını doyuracağı kadarını aldı, teşekkür etti
ve gitti. Geride sizlerin ve benim insanlığıma duyduğum utançla bıraktı beni.
Etiketler:
ben,
günlük,
itiraf,
kişisel blog,
kişisel post,
ölen insanlık
19 Mart 2016 Cumartesi
bugünü de kirlettik
Temiz bıraktığımız tek günümüz kalmadı. Her gün bir yerde bir bomba patlıyor. Her gün gittiğimiz yerlerde, yürüdüğümüz sokaklarda caddelerde. Kimse güvende değil. İşin kötüsü artık kimsede güven kalmadı. Bir okul tatil ediliyor güvenlik için. biz bir şey olmaz diyoruz. Bir gün bu haberlere itimat etmeyin diyenler 24 saat geçmeden ölü yaralı açıklıyor. Yaşananların hiç biri normal değil. Okuduklarımdan gördüklerimden bıktım artık. 22 yaşındayım ve ailemin, kendimin, sevdiğim insanların can güvenliği için endişe ediyorum. Benim 22 yaşında endişe etmem gereken şeyler bunlar olmamalıydı. Bende kariyerim için endişe duymalıydım. Bir yerde patlayacak bomba yüzünden ölme korkum, sevgilimin beni aldatması korkusunun önüne geçmemeliydi. Çok daha basit, yalın endişe ve korkularım olmalıydı. Söyleyecek çok şeyim var ama her biri boğazıma düğümleniyor. Önceden ülke için iki ucu boklu değnek derdim şimdi değneğin tamamı boka batmış gibi geliyor. Korkmayacağım dedim, içeri girmeyeceğim dedim. Bir okul istihbarattan daha iyi çalışamaz dedim. Sabah işlerimi tamalamak için ofise uğrar sonra ikinci el kitapçımdan bir iki kitap almaya Beyoğlu`na uğrar, arkadaşla buluşmak için Karaköy`e yürürüm dedim. Şimdi ofisten çıkmak için Joker`in gelmesini bekliyorum. Üstüne bir de sürekli yok şurda burda patlama oldu diye haberler gelip duruyor. Güvenlik sağlanamıyor belli de sosyal medyanın niye ağzına sıçıyorsunuz. Nişantaşı`nda patlama dediler, Levent metrosunu patlattılar dediler. Her şey yeterince korkunç değildi çünkü.
16 Mart 2016 Çarşamba
mutlu sonla bitiyor kurbağa
“Minnettarım” sevdiğim kelimelerden biridir. Hep bana daha
içten gelmiştir. Söylerken ise ilk defa bu kadar içten hissediyorum.
Felsefecilerin söylediği değişimle ilgili her şey ne kadar doğruymuş. Bir yıl
önce şuan yanında duran adam için hissettiğim minnettarlıktan bahsetseler
uyuşturucu komasına falan girdiklerini düşünürdüm herhâlde. Ama öyle
hissediyorum. Garip ki Joker`in varlığına şükrediyorum. Kendime de ona da
şaşırıyorum. Bu kadar duyarlı olmasını beklemezdim. Ne de bana bu kadar değer
vermesini. Belki o bunu sadece arkadaşı olduğu biri için bile yapabilecek biri
ama ben aylarca onu tanımamak için uğraşmışım. Dedemin şahit olduğum ilk
krizinin üzerine aradığında ağlamaktan zor konuşuyordum ama aradığı için o
kadar rahatladım ki. Resmen kuyunun dibine adam ip atmıştı. Çürük ip elimde
kaldığında ona ne kadar çok ihtiyacım duyduğumu anladım. Şarjı bitti hemen
arayacağını söyledi ama saatlerce aramadı. Ona aramadığı için kızarken bir ipe
ne kadar çok ihtiyacım olduğunu anladım. Tam dört saat boyunca aramasını
bekledim. Salak bir telefon bu kadar saatte şarj olabileceğine göre beni aramak
istemiyor dedim. Ne beni aramak istiyor ne benim için kuyuya ip salmak istiyor
diye düşündüm. Hak etmiştim ama. Adama ben gidiyorum deyip sevgililer gününde
kaçan bendim. Telefonda soğuk konuşup aramalarına cevap vermeyende bendim.
Başıma ne geldiyse hak etmiştim işte. Sürekli ben dedim, özgürlüklerim,
hissettiklerim, hissetmek istemediklerim, güvensizliklerim, korkularım. Zaten
sonun böyle biteceğini biliyorken çok da şaşırmadım. Tekrar aradığında
aklımdaki tek şey hiç ağlamadan, onun benle vakit kaybetmesini engellemekti.
Ama o bana “nerdesin” dedi. 5 saat geçimişken ve ben son bir saatte kafamda
onunla ayrılık konuşmamı yapmışken “Nerdesin?” dedi. Muhtemelen son dakika dünya
kadar para bayıldığı uçak biletine rağmen,
havaalanı hastane arası kiraladığı aracın bozulmasına rağmen yanıma
geldi. Ben onun için böyle bir şey yapar mıyım emin bile değilken hatta itiraf
etmek gerekirse yapmazken o benim için yaptı. Ona sarılmak sanırım o ara
yaşadığım en rahatlatıcı şeydi. Acı çekerken güçlü durmak zorunda kalmadığım
tek insandı. Benim için gelmişti, elinde havalimanından aldığı masal kitabıyla.
Kitabı verirken dediği “Mutlu sonla bitiyor Kurbağa” hayatımda duyduğum en romantik cümle. Tek
sorunum Fransızcam “je t'aime ve bonjour”dan ibaret.
Etiketler:
ben,
blog,
en romantik cümle,
günlük,
ilişki raporu,
Joker,
kişisel blog,
kişisel post
14 Mart 2016 Pazartesi
korku kafeslerimiz mi olacak artık
Uzun zamandır telefonumun internetini açık bırakmıyorum. Son bir haftadır tek haber izlemedim, tek satır okumadım. Saatlerce kitap okudum. Şu Pilaton`dan Diyaloglar. Sonra blogu özledim yazdım yayınladım ve uzun zamandır okumadığım arkadaşlarımı okumak istedim. İlk Drama`nın sayfasını gördüm üstünde hemen Melo duruyordu. Siyah bir zemin beyaz bir Ankara. Saatler olmuştu ruhum duymamıştı. Sidikli.. Onunla konuşana kadar deli gibi aklımdan bir sürü kötü senaryo geçti. Bir şey olsa mutlaka haberim olurdu. İşin garibi ne biliyor musunuz ben çok alıştım Sidikli`yi korku içinde aramaya. Ya sesini duyup rahatlamanın nasıl bir vicdan yükü bıraktığını ben biliyorum. Bu sabahı Ankara`daki tüm arkadaşlarımı arayarak geçirdim. İlk okuldan beri çok yakın olduğum bir arkadaşım kolunu kırmış, bir kaç sıyrığı varmış. Çocuk resim okuyor, hayatta en sevdiği şey. kimsenin bunu onun elinden almaya hakkı yok. Beni sürekli korku içinde bırakmaya hakları yok. Maslow diye bir adam var. Yıllar önce rastlamıştım onun ihtiyaç hiyerarşisine. Basamaklara bakıp nerde durduğumu bulmaya çalıştım. Bu ülkede en alt basamakta olmak bile mucize. Vergi veriyorum, devletten çalmıyorum, hatta çalan hocam olsa gözünün yaşına bakmıyorum tüm o geleceğimi tehdit eden mesajlara rağmen. Bir vatandaş olarak üzerime düşen şeyleri yapıyorum. Okuyorum, katkım olsun diye uğraşıyorum, bağışlayacak çok param olmadığı için sosyal yardım kuruluşları için çalışıyorum. Lisede bir hocam kendi görevinizi yapmadan devletten görevini yapmasını bekleyemezsiniz demişti. O günden beri suçlayıp talep etmeden hep düşündüm ben kendi görevimi yapıyor muyum diye? Bugün hakkım var. Ben devletin benden beklediği her şeyi yaparken o benim can güvenliğimi sağlamak zorunda. Çünkü yaşama hakkı ilk okulda ezberletilmişti. Doğuştan kazandığım bir haktı. Suçlamıyorum aslında yine. Sadece bana vaat edileni istiyorum. Çünkü ben korkuyla yaşamak, alıştırılmak istemiyorum. Her patlamada yakınlarım var mı diye bakmak istemiyorum. Ne zaman bitecek bilmiyorum. Ben çok çok yoruldum. Nasıl bir vicdan onuda anlamıyorum insanların ölümünü istemek. İnsanları öldürmek ses duyurmak, amaca giden yol değil. Ben insana insan diye bakıyorum. Renkmiş ırkmış saçmalıktan ibaret. Kimse anlamıyor ölümle fikirler ölmez. Tahammül edemiyorum artık ne o bombayı patlatanlara ne de buna engel olup işini yapmayanlara. Silahsız bombasız bir günüm olsun istiyorum. Siz biz falan olmak istemiyorum. Ben o barutu ilk bulana, silahı ilk yapana, dinamiti, bombaların her türlüsünü bulan, bunu talep edenlere kızıyorum.
batman`e joker mumelesi
Doktorun stresten ve yorgunluktan olduğunu söylediği mide kramplarım
ve burun kanamalarım var. Kuzenimin beyaz gömleğinde kan gördüğümde bir yeri
kanadı diye düşündük. Meğer ben salya sümük ağlarken peçete yerine çocuğun
gömleğini kullanmışım. Sidikli senin burnun kanıyor dediğinde keşfettik. Zaten o
saatten sonra orda geçirdiğim son haftam oldu. Babam öğrendiğinde İstanbul’da
buldum kendimi. Üçümüzün de ikinci bir emre kadar gitmesi yasak. Durumu stabil
ve orda yapacağımız beklemek dışında başka bir şey yokken babamın sözünü
dinlemek zorunda kaldım. Sanırım daha çok benim için endişelenip onada bir şey
olmasından korktuğum için. Uyku problemi çekiyorum biraz da psikopatlıktan mustaribim.
Gece kendimi yatak odasına gidip babamın nefes alıp almadığını kontrol ederken
buluyorum. Bundan kimseye söz etmedim. Sanırım sırrımı saklayabilirsiniz. Babam
cumartesi sabahı annemin yanına gitti. Sırf annemi yalnız bırakmamak için her
fırsat bulduğunda yanına gidiyor. En son gidişinde ehliyetini kaybettiği için
uçağa binemeyip otobüste süründü. Buna rağmen annem yalnız kalsın istemiyor. Bende
yalnız kalmak istemeyince kızları aradım. Bütün gün NilKuşu ve Sarıyla
alışveriş yaptım. Sanırım hayatlarındaki en sıkıcı alışverişti. Çok fazla gülüp
konuşamayınca onlarında keyfi kaçtı. Buna rağmen hisettirmemek için çok
uğraştılar. Tüm gün yanımda kalıp akşam yemeğinde bile bırakmadılar. Bir kez
daha onlara sahip olduğum için ne kadar şanslı olduğumu anladım. Gece uyuyamayınca
bizde kalmak istediklerinde reddettiğim için çok pişman oldum. Yalnız kalmaktan
cidden nefret ediyorum. Benim için yalnızlık fazla yalnız. Bende gecenin üçünde
Joker`i aradım. İlk açmadı ikinci sefer yine açmadı. Üçüncüde artık ne hatlar
karıştırıyorsa ağızına tuvalet muamelesi yapmaya hazırdım. Ben burda
yalnızlıktan ölüyordum o gecenin bir yarısı ne boklar yiyordu acaba. Hiç bana
paranoya demeyin bilirim ben malımı dedim adama nerdesin diye çemkirdim. Bazen
neden böyleyim bilmiyorum ama bildiğiniz pis, art niyetli bir tipim ben. Ben ona
nerdesin sen diyorum o uyku sersemi telaşlı telaşlı iyi misin diye soruyor. İyi
misin? Doğrusunu isterseniz şuara pek değilim. Üzgün olmak istemiyorum eski o
neşeli kaygısını çukurlara gömen kız olmak istiyorum. ama şu sıra ağlayan
korkan bir kızım. Gerçi Jokeri gece üçte yatağından kaldırıp, komşular görürse
el birliğiyle ağzıma sıçarlar demeden eve çağırdım. Hiç itiraz bile etmeden
geldi. Ben sızana kadar benimle oturdu. Uyuz gibi ağırsın sen deyip koltukta
bırakmayıp yatağıma taşımış. Sonrada o beni parçalama potansiyeli olan komşular
uyanmadan gitmiş.
Etiketler:
ben,
blog,
günlük,
kişisel blog,
kişisel post,
psikopat
11 Mart 2016 Cuma
kadınım ya duygusalmışım
Dönmenin bu kadar zor olduğunu bilmiyordum. Bir haftadır İstanbul`dayım
ama yazamadım bir şeyler değişti bende. Canı sıkıldıkça kanepenin yerini
değiştiren bir insanda değildim. Hatta karakterim konusunda sabit fikirli biri
bile sayılırım. Şimdiyse kanepenin, televizyonun, masanın yeri değişti içimde. Neşemi
bir yerlerde unutmuşum gibi hissediyorum. Bazı şeylerin benim için ne kadar
önemli olduğunu hiç fark etmemişim bu zamana kadar. Keşke doğduğumuzda kolumuza takılan isim
bilekliğimize son kullanma tarihimizi de yazsalar. Ya üzülme düğmesi olsa bari.
Falcılara gidesim, büyücülerde büyü arayasım var. Kurbağa bacağı istesin onu
bile kendi ellerimle tutarım ben. Her şey fazla fazla geldi. Peş peşe üstüme
üstüme geldiler. Kimse şövalyelik kurallarını uygulamadı. Kimse delikanlı gibi
tek tek de gelmedi. En kötü davrananda bana zaman oldu. Zaman uzadı, işten
bitmek bilmeyen aramalar durmadı. Herkesin başına kötü şeyler geliyor, kimse
hayattan sıyrılmıyor biliyorum. Hayat devam etmiş ben kırmızı ışık zannedip
durmuşum. Ben dururken de işler birikmiş. İşin kötü tarafı bugün arkamdan
konuşurken yakaladım. Bana çok üzgün olduğunu söyleyip arkamı döndüğümde “Kadın
olunca duygusal oluyor. Bir gitti iş falan umursamadı.” Umursamamışım ben. Rapor
almama rağmen sabah akşam hastanede beklerken bir sürü işlerini yaptım onların.
Ama onlara göre patron beni çoktan kapıya koymalıydı. Kadınım ya duygusal
davrandım. Evet belki de öyle davrandım ama erkeklerle eşit kabul edilmeyen
ikinci sınıf vatandaş yerine konulan biz değil miyiz? Bir kere şımartıldıysam
ne olmuş. Döndüğümden beri onlar gelmeden işe gelen, en son çıkan benim. Aslına
bakarsanız gelmediğim günlerin telafisi için bile yapmıyorum bunu. İtiraf ediyorum
ne kadar yoğun olursam o kadar uzaklaşıyorum yaşadıklarımdan.
Etiketler:
ben,
döndüm,
günlük,
kadın olmakta zor,
kişisel blog,
kişisel post
4 Mart 2016 Cuma
güneş şemsiyesi
Hayat benim için durmuşken insanların hayatına devam ediyor olması beni sanırım şaşırtıyor. Hayatımda bana yakın sadece iki ölüm gördüm. Babaannem bir gece yarısı evinin merdivenlerinden düştü ve öldü. Dedem bir gün olsun hasta görmediğim. Kalp krizi yüzünden öldü. Birkaç gün hastane de kaldı ama çok normal ve sağlıklıydı. Öleceklerini hiç düşünmemiştim. Hala köye gittiğimde, eve girdiğimde gözlerim arıyor. Belki annem bizi etkileyebileceğini düşünmeyip cenazeye katılmamıza izin verseydi böyle hissetmezdim. Annem 15 yaş için erken olduğunu düşündü. Şimdi 22 yaşındayım kendi kararımı verip sormuyorum bile ama ölüm düşüncesi bile benim için zor. İnsanlar fotoğraflar paylaşıyor, snapler atıyor, yer bildirimleri yapıyor. Bense tüm gün bir hastanede işe gitmediğim için deliye dönen patronumun işlerini halletmek için kucağımda lap topla çalışıyorum. Daha ne kadar bekleyeceğimizi bile bilmiyorum. Ama burdan ayrılmaya korkuyorum. Dedemden en son ayrılırken elim tutup gözlerimin içine bakması geliyor. O günden beri bir kez bile ona dokunamadım. Eve sadece uyumak için gidiyorum bu da annemi daha çok delirtiyor. Aslında şu sıra herkes benden nefret ediyor. Ailem davranışlarım yüzünden kafayı sıyırdığımı düşünüyor. Bütün gün hastanede beklemem, elimde bilgisayarım çalışmam, sonra bir sonraki gün tekrar erkenden hastaneye gelmem. Ama evde olmaya katlanamıyorum. Anneannemi gece her kalktığımda dışarda o soğukta ağlarken buluyorum. Sürekli “kandırdın beni” diyor. Bıkmadan usanmadan tekrarlıyor. Annem teyzelerim anneannemin yanında ağlamazken o yokken sürekli dedemden bahsedip ağlıyorlar. Annem beni ağlama duvarı gibi kullanıyor. Ben ağlayamıyorum diyen ben artık insanların etrafımda olup olmamasını bile umursamıyorum. Sadece Sidikli hafta sonu geldikçe tek gram göz yaşı dökmüyorum. Bazen benim yeteri kadar üzülmediğimi düşündüğünü hissediyorum. Ama o etraftayken yapamıyorum. O ağlarken teselliye ihtiyacı varken yapamıyorum. Dedemi sevdiğimi biliyordum. Ama bu kadar derinden sevdiğimden haberim yoktu. Onun üzerine bu kadar çok hayalim olduğundan da haberim yoktu. Tüm bu zaman sonunda bir şeyi daha fark ettim. Her ailenin bir güneş şemsiyesinin çubuğu var. O yoksa bir halta yaramıyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)